İBDA Külliyatı, Kelimeler ve Ebced’e Dair

Bir Evliya kelâmı olan, “Kişi, üzerinde bulunduğu işin zamanı içindedir!”(*) hikmetinden anlıyoruz ki, insan uğraştığı işin dünyasında yaşar. “Kişi, üzerinde bulunduğu işin dünyası içindedir!” Bunun farkında olsun veya olmasın, bilinsin veya bilinmesin. Böyle bir bakışta dünya ile zaman kavramı örtüşür. (Dehr). Zamanı içimizde-ruhumuzda bir “iç şekil” olarak idrak ediyor ve hissediyoruz. Şekil ve suretsiz, insanın bir şeyi idrak etmesi çok zor. “Suret olmadan mânâlar ebediyen tecelliye gelmez!” hikmetini hatırlayalım. “Zaman içimizde akıyor” ya… Zaman bize verilmiş bir zemin, dünya ile eşanlamda, bir hayatiyet ve canlılık işareti. Bu arazide zamanı aşmamız ve sahip olmamız isteniyor, yükümüz ise ağır; nefs.Ve nefs, yaratılışı itibariyle düşman. Çok güçlü, Allah indinde açlıkla (cu’) terbiye edilmiş ve bize tevdi olunan; her türlü açlık da onun düşmanı.

“Seyelân: Akma. Cereyan. Sel felâketi: 151.”; (“Furkan”, S.M.)… Kes; asıl-küçük ebcedi: 80… Zamanımız; “İBDA Çağı”na akıyor… Din; büyük ebcedi 152.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’ndan:

– “Öyleyse, “olması gereken” olarak “Mutlak Fikir”, “yapılması gereken” olarak da “tatbik sistemi” hâlinde “topluluk hakikati”nin gerçekleştirilmesi gereklidir. Büyük Doğu’nun aynı hâlinde yaptığım budur.

Burada Büyük Doğu ile İbda nisbetine dair bir husus, bahsimizi de kapsayıcıdır:

İç’in dış’ta bulunuşu şuuruyla dış’a  ve iç’e, dış’ın içte bulunuşu şuuruyla da iç’e ve dış’a bakan, böylece üzerinde bulunduğu işin zamanını gösteren İBDA, bütün bu gidiş ve gelişleri, toplanma ve açılışları boyunca, Büyük Doğu’nun tecrit budunu suretlendirir ve yürüyen Büyük Doğu olarak pratiği nakışlandırır.”[1]

Zamanına, eşya ve hâdiseye hakîm olma cehdiyle hakikate yürüyen insan mânâsına, yürümeyenleriyle beraber işaretlemek niyetiyle yukarıda bahsi geçen kelime, Farsça’dan, Kes: İnsan. Kişi… Büyük ebcedi 221, en büyük ebcedi 1150’den 151… Günlük hayatta sıkça kullanılan basit “kes sesini”den en organize engellemeye kadar, Allah’ın yerine hüküm kesen insan; hak ve hakikati inkâr edip, kendi doğru düşüncesini yaşatmak isteyen… Heyl: Dökmek. Bir şeyi ölçüsüz defetmek… Haylulet(hı’lı): Kibir. Taazzum. Gurur. Su-i zan. Korkmak. Tevehhüm etmek… Haylulet(ha’lı): Yolu kapamak. Araya girme. İki şey arasına girip hicab olmak…  Heylele: “Lâ ilâhe illallah” demek; ebcedi 80… Şimdi bu son kelimede, “He harfi” zâtı ve sesiyle, kelimeye mânâsına uygun bir şeklide ağırlığını veriyor. Asıl olması gerekeni işaretliyor. He, Allah’ı anan ve temsil eden bir kelime olarak biliniyor; nefes. Allah’tan başka her şeyi “Lâ” ile terk ederek O’na ulaşmayı hedefleyen zâkir adem-insan. Kelimelerin mânâsına ve bâtınına, başka bir deyişle iç şekline bakıldığında, Kelime-i Tevhid dairesine doğru bir terakki var; veya uzaklık sözkonusu ve İlâhî daireden çıkış yok gibi, gibisi fazla. İnsan, istese de istemese de kadro’dan ya. Dışarı çıkması mümkün değil, demek ki hapis-habs; fikirde, iştikak olarak hesap mânâsına da kendini direkt empoze ediyor ve belli oluyor. Ahiret hesabı. Bu da dünya hesabıyla mümkün. Yâni dünyayı iyi değerlendirmek, yorumlamak. Tâbir ve tevil etmek; her mevzuu müslüman olarak müslüman etmek. Ahiret buna bağlı, bu başarıya. Tersinden veya düzünden gerçekleştirici ve inandığını yaşayan insan. İnsan faaliyetinin gayesini işaretleyici olarak bakıldığında, dünyaya ibadet için gönderilen, hattâ “ölmeden ölme” mertebesine erip, Allah’a gerçek dost ve sevgili olmaya gönderilen insan. Başka deyişle, “Allah’tan başka İlâh yoktur!” demeye ve Resûlü’ne tâbi olmaya geldiğini, müsbet veya menfî her işinde aslında bunu takip edici olan insan. Düzünden veya tersinden. Bu çerçeveden sonra, bâtıla küsmek, hak ile barışmak ve kıyısına varmak. “Küs… Küst… Küsto”; [2]Kusto Lûgatı üzerinde gidip geleceğimizi ve bunu anlatmaya çalışacağımızı söyleyelim…Bunu yaparken mümkün olduğunca ebcedi işleyerek yapmaya çalışacağız…

Bize verilen İnsan çanağını hayırda kullanmak (sarf-tasarruf) ve hayırla doldurmak üzere geldiğimiz dünya… Ke’s: Çanak. Kadeh. Dolu kadeh… Kes’: Uzun olmak. Çok olmak… Kes’: El ve ayak ile bir nesnenin arkasına vurmak. İttibâ etmek, tâbi olmak… Kime?.. Bütün mesele… Bu çerçeveden sonra, “Kes”: Büyük ebcedi 221 idi.“Müslüman” kelimesininebcedi ile aynı. Dolayısıyla ebced denkliğiyle de söylenebilir ki, İnsan’dan kasıt “Müslüman-Allah’a imân etmiş” insan, Allah ve Resûlü’nü bilmeye ve tâbi olmaya memur insan. Kâinatın veya her şeyin O’nun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı bildirilen Allah Resûlü, Efendimiz. “O olmasaydı, olmazdık!” deyişinin asıl muhatabı ve öznesi, mutlak merkezi. Allah, Kurân’da birçok yerde isminin yanında Resûlü’nün ismiyle beraber buyuruyor: “İttibâ” emrediyor. Sevgilisi… İnsan nasıl sevdiğini yanından ayırmaz, devamlı onu zikreder anar. Aslında burada, biz insanoğluna bir öğretme var. Sevginin ve aşkın nasıl olacağını gösterme, Allah katından bir gösteriliş. Anlayana… Tasavvufta da zikir, -(sanırım)-, işte buradan kıvılcımını almış gibi. O kadar zikret ki, kaybol; fenâve bekâya yol bul ve oluşunu gerçekleştir.. Böylesi bir bakışla baktığımızda, dinin bâtınını reddetmek, Allah’ın buyurduğunu ve uygulayışını red ve inkâra gittiğini görüyoruz. “Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” Hadîs-i Şerifi de aynı mânâya işaret ediyor. Burada sevgi ve zikri veya sevgi, aşk, muhabbetten doğan zikri, her türlü iş ve amel mânâsına anlamamız gerektiğinin idarakindeyiz. Salih amel…

**

Lûgatta, tıpkı üç farklı, (söylenişi benzer, mânâları farklı) “nefs” kelimesi gibi üç farklı “habs” kelimesi var. Bunları verelim:

Habs: Murdar, pis, çirkin. Ayıp, günah; ebcedi 1102… Habs: Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama. Salıvermeme. Zaptetme, tutma; ebcedi 70… Habs: Birkaç şeyi birden karıştırmak; ebcedi 692.

(Not: İştikak ve ebced alâkasında bir metod veyabakış ve yol gösterme olarak söylersek;“tutma-sıkma” mânâsından kabz’a geçiş olursa, kabz’ın ebcedi 902’dir. Diğer taraftan, “habs-hapis” kelimesinin tüm harflerini noktalı yaparsak “Habş: Cemetmek, toplamak” kelimesine geçiş yapmış oluruz. Yâni, uygun bir zemin olduğunda ve bakış gerektiğinde mevzulara böyle sarkılabilir. Hâdise veya mevzuyu işleyen şuurun meseleye yanaşma, idrak ve işlerliğine bir örnek diye mücerret olarak verdiğimizi belirttikten sonra; bakın burada, Habş’ın ebcedi de 902’dir. Diğer taraftan, bu “habş”ın mânâsı, diğer “birkaç şeyi birden karıştırma” anlamına gelen “habs” kelimesi ile uyuşuyor. Aynı değil, ama kullanılabilir bir denklik var. Bir misâl olarak verdik.)

Habs, kabz, alıkoyma, tutma, sıkma, sıkıştırma derken muzîk, müzik, müz gibi kavram ve mevzularına geçmiş veya işaretlemiş oluyoruz. İlerde bahsedeceğiz. Muzîk için,Tilki Günlüğü’ndeki bazı yerlerini verirsek: (TG-5, 49), (TG-1, 357)

Dünya, insan için bir hapishâne kıvamında ya ve bu fikirden hareketle kuşatan. Fikir ve düşünce sahası dünya. Âyetler’de sık sık uyarılıyoruz, “fikir ve düşünce”  hususunda.

**

Dillendirmekte fayda var. Özel olarak belirtilmedikçe ebcedimiz asıl ebced olacaktır, yâni küçük ebced. Diğerlerini en küçük, büyük ve en büyük diye belirteceğiz. Sayılar hep ebced değerleri. Oynamalar ve tenasüb sıklıkla yapılacak. En meşhuru ve meşrusu da “1:1000” denkliği; tevhit- değeri birleme diyebileceğimiz bu tatbik ve uygulama, sayı buudları arası gezinme ve mânâları, bu buudlarda kovalama ve işaretlemeye fırsat veriyor. Nasıl ki saf matematiğin dört işlemi var, bu da ebced’in işlemi diye belirtebiliriz.

**

İns: İnsan: 111… Sigal: Fikir, düşünce. Kuruntu, endişe: 111… Elif: İlk harf: Büyük ebcedi 111… Elf: 1000. Bin adet şey vermek ve ünsiyet etmek:111… Ahkab: Uzun zamanlar…Dehr: Zaman, çok uzun zaman, ebedî. Bin yıllık zaman. Dünya… Ahkab’ın en büyük ebcedi 1290. Bu değerin terkiplerini daha sonra işleyeceğiz, değerler silsilesine sıkştırıp bir mânâlar topluluğu oluşturacağız. Ebced değerine göre belli bir öbek ve sayı iştikakı olarak görülebilecek bir tasvir, tarz veya metod olarak vereceğiz.

Fikirde elif gibi dosdoğru insan olmak için geldiğimiz dünya. Fikir dünyası ve insan…

Allah dostunun kelâmına dönersek:

“Fikir, üzerinde bulunduğu işin zamanı içindedir.”

“Fikir, üzerinde bulunduğu işin dünyası için(de)dir.”

Tabs: İnsan… Büyük ebcedi 133, (133=1132)… İsyan:En büyük ebcedi 2130, (2130= 132)… İsyan eden insan, nefsi!.. N-isyan: Unutmak, hatırdan çıkarmak… Nisvan: Kadınlar. Nisâlar… Allah Resûlü, Mirac’a çıktığında Cehennem ehlinin büyük bölümünün kadınlardan olduğunu görüyor… (Tilki Günlüğü-4; 233 ve 425)’den bir kelime, Zeban: Dil, lisan, lûgat, lehçe: 60 ve en büyük ebcedi 1521… (1521= 2520)… “Derviş: 520”; (“Furkan”, S.M.) ve “Devlet”in de büyük ebcedi 520.

Nisûn: Kadınlar… Nisan… İnsan… Palindromik, yâni tersten de okunuşları aynı gibi, benzer ve misâl… Ve kadın-nefs-dişi teşbihi ve saf fikir izâhı, “Ölüm Odası”nın birçok yerinde geçen. Erkeğin de maklebi, tersi kadın, dişi. Aktüel hayatımızda kullandığımız eşya da bile bu ikilik var. Lûgat’tan bir örnek; zenne(dişi) ile merdane(erkek) gibi.

Kusto Lûgatı’nda kullanılmış olarak: “NİSAN: İNSAN: “BEN KİMİM?” [3] ve aynı yerde; “KA’B: Ağaç kab. “Kavanoz”: 172= 1171”… Yine aynı yerde verilen Levha-rüyâ’da geçen “kavuk”… Kümme: Kavuk: 65…Dikkat edilirse, “kavanoz” mânâsı ile “iflak” yapılmış ve “kavanoz”un ebcedi de 171, en küçük ve büyük ebcedi sırasıyla 32 ve 543.

Sânih: Mübarek fiil, iyi iş, (TG-5, 430’da.)… En büyük ebcedi 1899= 900… Bir kab olarak Kavanoz; en büyük ebcedi 1900… Sâniha: Zihne gelen fikir. Mütalâa; en büyük ebcedi 2604’den 606.

“Dümye: Ağaçtan yapılmış nakışlı suret, sanem, heykel. Oyun. Yapmak”, (Kelime, ÖO-3, 313’de.) Bu kelimenin harfleri “Mehdî” kelimesinin harfleriyle aynı, dolayısıyle bütün ebced değerleri de aynı.

Arvasî (sad’lı); en küçük ve büyük ebcedi sırasıyla, 32 ve 542… Nesrin, büyük ebcedi 544… (“Nesrin-yabanî gül”, TG-4, 35’de, bu kelimeyi (fikri-gülü) daha sonra işleyeceğiz.)

Necib’in ebcedi 65… Necib ve Kısakürek’in sırasıyla, büyük ve en büyük ebcedi 173 ve 4173’dür.Fazıl’ın en küçük ebcedi 23’dür; ve “Mehdî (he’li)” kelimesinin de!.. Ve, Fazıl’ın büyük ebcedi 1068= 69… “Büyük Doğu-İBDA: 1069” (*)

Diğer yazılışıyla (be + vav + ye + (vav) + kef + tı + vav + gayın + vav), “Büyük Doğu: 1059 ve (1065)” ve sondaki vav, ye olursa 1069 ve 1069= 70 elde edilir.

Necib’in en büyük ebcedi ise 2981. Bu değerin bizi götürdüğü yer, fikirden hakikate ve gerçeğe geçiş, 1980-81 Milâdî seneleri…

Kısakürek’in en küçük ebcedi ise 51’dir. Bolu Cezaevi’nin en küçük ebcedi 52’dir.

**

Tabs; en büyük ebcedi 1666= 667… “Temerküz: Merkez tutma, merkezleşme. Yığılma. Birikme: 667”; (“Furkan”, S.M.)… Yaratılmışların en güzeli ve merkezi olan insanı kastederken hedefimizisanırım açık ediyoruz.

Tabs’ın en küçük ebcedi 11, “Yâ” harfinin de büyük ebcedi 11’dir. Bu harf, Da’vâ Cetveli’nde 130 değerli ve Allah’ın ismi “Yâsin” ile alâkalı… Dikkat edilirse, İns-insan kelimesinin de ebcedi 111 idi.

Casûs: Hafiye’nin ebcedi 129’dur… (130= 1129)… Casus: Karpuz: 1010’dan 11 ebcedi görülebilir. İki zıt mânâyı barındıran “Cevn:Beyaz. Siyah”ın en küçük ebcedi de 11’dir. (“Cevn: Dümye”, ÖO-3, 313’de ve sözkonusu diğer kelimeler TG-5, 431’de.)

Mihver: Merkez. Dünyanın kuzey ile  güney kutbu arasından geçtiği farz olunan hat. Düzgün geometrik şekilleri iki eşit kısma ayıran doğru çizgi. Dönen şeylerin ortasındaki mil. Üzerinde bir müsbet ciheti var farzedilen sonsuz hat… Bu kelimeyi “simetri çizgisi” olarak görebiliriz. Berzah kavramını da yol vermekte; perde-ayırıcı şey özelliğiyle…Büyük ebcedi 313… Kiyân: Merkez. Yıldız, seyyare; en küçük ebcedi 21 ve en büyük ebcedi 1978’dir.

Ka’b kelimesinin büyük ebcedi 314 ve en küçük ebcedi 22’dir…

(İngilizce, Tabs: Sekme(ler), bölme, kesme, ayırmak, geçiş, görünüş, seçenek, yol gibi mânâlara geliyor.…İştikak kavramını hatırlatıyor. Çatallaşma.)…

Tabs, ebcedi 71… Hisab: Hesap, aritmetik, (iflâkî ek mânâ verirsek: Ebced); kelimenin ebcedi 71, büyük ebcedi 243… İnsan sayısınca Allah’a sekme-yol varı hatırlıyoruz.

“Cürm: Hatâ. İsyan. Kanun hilâfına hareket. Kabahat. Kusur. Günah: 243.” (“Furkan”, S.M.)

Şaar’ın en küçük ebcedi 25… Havb: Ana, baba. Fakirlik. Meşakkat. Maraz, ağrı, dert. Günah; büyük ebcedi 25. (TG-5, 173’de)… Havbavat: Nefsler. Zâtlar.

Dehr: Zaman, çok uzun zaman, ebedî. Bin yıllık zaman. Dünya; büyük ebcedi 242…Bakın, bu kelimede dünya ile zaman beraber. Dehr’i biliyoruz zaten, Allah’ın yüce isimlerinden.

Herşey bir hesap dairesinde. Zaman hesabı da insan için. Dünyada hesap, ahirette hesap; bir şekilde hesapsız günümüz yok. İnsan, hesap yapan ve üzerine hesap yapılan. Burada da ebcedi işaretlemeye çalışıyoruz.

Dünyayı ve üzerindeki insanın hâlini çok uygun bir şekilde özetleyen bir kelime, (TG-5, 431’de), “Sipenc: Otel, misafirhâne. Konaklama yeri. Misafir. Dünya”; en büyük ebcedi 2926’dan 926+2= 928… İBDA (elif + be + dal + elif + hemze);  en büyük ebcedi 928’dir. İbda Dünyası; “Büyük Doğu-İBDA”, “İbda Külliyatı”, “İslâm’a muhatap anlayış”, “Mutlak (Bütün) Fikrin Gerekliliği”(*)…

“İslâm’a Muhatap anlayış” deyince, bunu anlamak çok mu zor?..”[4]

Sipenc’in en küçük ebcedi 7… Buna göre, Tahan: Kendini deli olarak gösterme… En küçük ebcedi 7 ve ebcedi 1051= 52’den “Ben-ene” ebcedine geçiş yapılabilir.

Ben ile ilgili olarak zaman idrakini işaretlersek; Ena: Ermek, idrak. Saat… Enâ’: Eğlenmek… Dünya’nın bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu buyuran Âyet akla geliyor… (Söz konusu kelimeler,TG-6, 244’de.)

Mübezzir: Müsrif. Sefih. Hesapsız sarfiyat yapan. Harcayan. Çok söz söyleyen. Sırrı ifşâ eden… En büyük ebcedi 1625= 626… Dünya; en büyük ebcedi 1626’dır. Sırrı ifşâ eden ve çok konuşan, müsrif insan; nefsi… Mübezzir: Tohum eken âlet… En küçük ebcedi 21’dir.

**

“İslâma Muhatap Anlayış”; ebcedi 1151= 152… Daha önce vermiştik; “Din”; büyük ebcedi 152… “İslâma muhatap anlayış”ın diğer bir yazılışında ebced 1181; “Anlayış”ta “nun” kullanımlı… 181, Kusto; yâni İBDA!.. 151 ve 152 için “Furkan”a bakılmalı, çok daha geniş bir fikir elde etmek için.

İslâma muhatab anlayış; en küçük ebcedi 65, büyük ebcedi 2089= 91… Necib: 65 ve Necip Fazıl Kısakürek, en küçük ebcedi 91’dir.

Arvasî (sin’li); en büyük ebcedi 2088= 1089.

**

“Şaar: Ağaç, varlık ağacı. (Allah ve Sevgili Resûlü): 571: ŞAİR-(Peygamber eşiğini süpüren. İstikbâl edilen Allah Sevgilisi’nin ortaya koyduğu Şeriat’ın tâbilerinin ruhlarından kopardığı emsal, Allah’ın izniyle nefsinden kopanları toplayan idrak sahibi. Allah’ı Allah’ın dediği gibi arayan ve bilen, bunun hakikatini Resûlü’nde bulan. Hani, “gaibi kurcalayan çilingir!”. Şiir, Allah’ı arayan sanat” olmakla, “Takdir Kalemi’ne yol arayan” hikmeti hatırla; her sanat, özünde şiirdir, şiir idrakidir.)…” [5]

“Şaar”ın en büyük ebcedi 1784… Allah ve Resûlü’ne imân etmeyen kâfirin küfrüne bakıldığında; yâni “Küfr” kelimesinin de en büyük ebcedi 1783’dür. “Tefekkür”ün de büyük ebcedi 784’dür.

**

“KA’B: Ağaç çanak: 172… Kaptan Gusto Müslüman. (Noktalı harfler): 172… Makleb: Bir şeyin altını üstüne getirme. Kalbetme. Kalbedilecek yer: 172… Mukallib: Başka tavra geçiren. Başka hâle geçiren: 172… Mülakkab: Lakablanmış. “Kumandan”: 172… Münsebik: Kalıba dökülmüş olan. (Okun, girdiği yere nisbetle delici, dolucu, delinenin direncine nisbetle de bu mânâda ondan duruş alıcı – şekili düşünün): 172… Mehdî Salih İzzet Erdiş: 1171: 172.” [6]

“Tefe’ül: Ters Döndürmek

Kalbetme… Bir şeyin altını üstüne çevirme… Başka şekle sokulmuş… Harfleri tersinden okunduğunu zaman yine aynı olan kelime veya cümle. “Anastas mum satsana” gibi… Pişirilmiş kebap…” [7]

Tefe’ül’e mânâlarını veren kelimeler şöyle: Makleb: Kalbetme… Maklub: Altı üstüne çevrilmiş, kalbolunmuş. Ters döndürülmüş. Başka şekle sokulmuş. Harfleri tersinden okunduğu zaman yine aynı olan kelime veya cümle. (Anastas mum satsana cümlesi gibi.)… Makluv (Makliyy): Pişirilmiş kebap.

Kelime ve cümlede böyle, ya sayıda; Palindromik sayı, tersten okunuşu kendisine eşit olansayılardır. Meselâ: 3, 6, 9, 101, 111, 252, 616, 1991, 2002, 5555 gibi.

616: Vav + elif + vav: Vav: Kur’ân alfabesinde sondan üçüncü harftir. Ebced değeri 6… “Vuu’: Tilki.”(*)

Cennet’den dünyaya, tekrar dünyadan geri dönüş, bir makleb. İnsanın hayatı.

Varoluş; en büyük ebcedi 4077= 1080= 81… Teşhis: 1400 ve en büyük ebcedi 3074= 77.

**

“Kültür Davamız”dan, “Dehr ve Zaman” adlı bölüm:

“Zamanı kayıtlayan, “geçmiş” ve “gelecek” zaman kayıtlarını koyan biziz; yani bu nisbet ve izafetler “Dehr” isminin zımnına dahil değildir, bizim çektiğimiz kayıtlardır… “Mutlak Varlık”a göre geçmiş, gelecek ve hâl cari olmadığına göre, zaman bir yokluk nisbetinden hasıl olmuştur… Dehr, Zat’a delâlet eden bir isim ve arşla taayyün eden zaman da onun suretidir. Bu izâhlar çerçevesinde “ân”, bölünme kabul etmeyen bir vakittir ki, geçmiş ve gelecek, sadece farzediştir; işte bu “ân” deveran etmekle varlıklar zahir olur ve “Dehr”in hükümleri meydana gelir… İcmâl mertebesinde “ân”, tafsil mertebesinde “zaman”.”

Şimdi “Dehr”in tefferruatına dair bir izâh:

“DEHR-Çok uzun zaman. Bin yıllık –çok uzun!- zaman. Dünya: 209: HER-CA. “Her yer”… “Evvel” ve “ezel” arasındaki fark; nasıl “Ezel-Öncesi bilinmeyen zaman”ın Allah’ın “Evvel” ismi demek olduğu söylenemezse, Allah’ın bir ismi olan DEHR ismine “zamandır!” denemez. Zaman, ARŞ’ın taayyünü olmakla, -icmal mertebesinde ân, tafsil mertebesinde zaman-, İNSAN merkezinden mahlûka inhisar eder. “Çevreyi kendine bağlayan merkez”, zamanüstü ve zamanın çerçevesinde, Allah’ın saltanatı’nın göründüğü ARŞ dolayısiyle DEHRİ, “O değil O’ndan” şeklinde “her yer”de kılar. DEHR’e “Dünya, devir” kullanımını veren sebeb böyle…” [8]

“Her-câ: Her yer… Hercaî: Karışıklık. Söze dalıp çoğaltmak. Haltetmek. Sözü karıştırmak. Kapıyı açık bırakmak. İnsanların işlerinin karışması. Seğirtmek. Katletmek… Kusto!

Hercâî: Her yerde bulunur, kendine mahsus bir yeri bulunmayan. Serseri, derbeder. Kararsız, sebatsız, vefasız, mütevellin… Vavî!..” [9]

**

Biz zamanı Güneş ve Ay’a göre anlıyor ve idrak ediyor, hattâ hesap ediyoruz. Aslında zamanın bu göz önü unsurlarla pek alâkası yok. Yukarıda verdik. Bizim anlayışımız aslın gölgesine dair. Arka plândan yine bihaber ve cahiliz, acz idrakindeyiz aslında, bilsek de bilmesek de. Rahman Sûresi’nde 5. âyet’te geçen “Güneş ve Ay hesab iledir”den hareketle Allah’ın bu akıl almaz sıfat ve fiilini anlamaya dönük oluşturduğumuz takvime ve dinî işlerde buna göre davranmanın sakatlığını, Üstad Necip Fazıl “İmân ve İslâm Atlası”nın “Oruç” bahsinde bildirmektedir:

“İslâmın ve bayrağımızın remzi olan hilâli tespitte dünya üzerindeki müslümanların gözlerinden başka şahit kabûl edilemez. İlim dedikleri hesapların sözde bilgi kibirinden başka mânası olamaz. İlim yanılabilir, fakat göz görebildiğinde aldanmaz. Limanı gören gemi kaptanının pusulaya ihtiyacı olamaz. İşi ille hesaba dökmek isteyenlerin inadı, hasta iyi olduktan sonra ilaç vermeye kalkışan (formalite) yobaz doktorun israrına benzer. Hesapta “ilmelyakîn” varsa, görmekte “aynelyakîn” var…”

“Kalb göze tâbidir!” hikmeti gibi birçok ince fikri-nüansı barındıran bu izahtan, çok önemli bir terkibî hükmü görüyor ve anlıyoruz; ilim-bilim dediğimiz şeylerin hep “zann” hükmünde olduğunu. Yâni hataya açık bir yönünün ve kesinliğinin olmaması.Yoksa, âyet’te geçen Allah’ın ilmine ve hesabına mâlik olmak ve kavramak nasıl olur, hiç mümkün mü;anladım ve işte yakaladım demek, Allah’ın sonsuz ilmini bizim keşiflerimizin ürünü bir matematiğin bulduğu zaman cetveline sıkıştırıp zabtetmek. Bizim hesaplarımız, asıla âit bir anlayışa ve mânâya yol bulmak ve vermek için olmalıdır; yaklaşmak, yakîn getirmek ve bir fikir edinmek için, yoksa Şeriat ne diyorsa odur, o olmalıdır. Zaten de öyledir. Allahu Teâlâ âyet’te kendi ilminden bahsediyor.

İslâm, zaman ve mekân ile eskimiyor ve değişmiyor. Kurguladığımız bir ilim, saat ve teknik ile İslâm’a çekidüzen vermeye veya yaşamaya kalkmanın ne kadar ahmakça ve boş bir çaba olduğunu yukarıdaki iktibasla gördük.İslâm’ı ilimleştirme ve ılımlaştırma operasyonları, İslâm’a ve imâna uygulanan zulümler olarak bugün çok bariz görülüyor. İtikadı bozuk türlü türlü sapık anlayışlar meydanlarda. Müslümanların ân itibariyle vaziyeti malûm. Değişen ve bozulan biz insanın İslâm’amuhatap anlayışı ki, buna nisbetle radikalleşmesi gereken;bundan kasıt ise, “iyi-güzel-doğru” değerlerinin ışığındateferruat,tecrit ve derinlik sahasına girmesi gereken idrak, anlayış ve akıl. Tabiî ki, Ehl-i Sünnet çerçevesinde yoğrulması gereken. Olanın, doğru olması gerekene doğru akması, doğru düşünce keyfiyetini elde edecek kıvama gelmesi. İslâm’a muhatap anlayış melekesini elde etme işi… İşte, zamanımızda bu fikri ortaya koyarak şuurlaştırıp ve muhatap anlayışı yenileyen ve yerleştiren İBDA’dır. Bir şekil ve ruh verici olarak yegâne fikir sistemi, vesile merkezi. Böylece, bu muhatap anlayışın nasıl ve niçin olması gerektiğinin dilini ve diyalektiğini ortaya koyan eserler yekûnü bir vahit; İBDA Külliyatı… Bu yazıda İbda Külliyatı’nı prezante etmeye, sergilemeye çalıştığımızı söyleyebiliriz.

Yukarıda sözkonusu ettiğimiz Âyet’in ebcedi 931’dir.

Zamana ve onu hesaba dair, teferruatçılığı da kapsayan böyle bir bakış diye belirttikten sonra, İBDA’ya dair devam edelim.

**

“İbda” kelimesinin lûgatta üç çeşidi var. Dikkat edelim, üç çeşidi! Kusto Lûgatı’dan verelim:

1- İbdâ: Nümûnesiz şey yapmak. İzhâr etmek. Bir yerden diğer bir yere çıkmak. Yaratmak… 2-İbda’: Allah’ın âletsiz, maddesiz yaratması ve icâdı. Misli gelmemiş bir eser ortaya koymak, icâd. Geçmişte benzeri olmayan şiir söylemek… 3- İbda’-ibzâ’: Parça parça etmek. Sorulan şeye güzel cevab vermek. Kandırmak. Birisine, kâr tamamen kendine âit olmak üzere sermaye vermek. (TG-5, 264’den.)

Üç “İbda” kelimesinin ebced toplamı: 9+78+874= 961’dir… Feyne: Zaman. Saat; en büyük ebcedi 2691… “İBDA Çağı”, zamanını hatırlıyoruz.

En küçük, büyük ve en büyük ebced değerleri yukarıdaki sırayla ve sırasıyla: 9+18+22=49, 371+390+1160= 1921, 928+1107+1482= 3517.

Özel bir toplam olarak: 931+30= 961… Nefs; en büyük ebcedi 1931’dir.

İBDA’: Elif+be+dal+elif+hemze: 1+2+4+1+1= 9… En büyük ebcedi 928.

“Hodküş: Kendini öldüren, intihar eden: 930.” (“Furkan”, S.M.)

İstihmam (he’li): Bir kimse, bağlı olduğu cemaate ait işler için her türlü sıkıntıya düşme. Ehemmiyet verme… Büyük ebcedi 929 ve en büyük ebcedi 2237… “Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 928.” (En başta, “Hırka-i Tecrîd”te, S. M.)

Dimne: Tilki… Büyük ebcedi 237.

Nefs (sin’li); üç farklı “Nefs” kelimesinden biri, sıkça kullandığımız ve bilindik “ben” mânâlısı, en büyük ebcedi 1931; 1931= 3929.

“Feynan: Güzel uzun saçlı kişi.”; (TG-6, 125 ile TG-2 ve TG-5, 103’de.); en küçük ebcedi 23.

**

Tilki Günlüğü, “ŞİİR İDRAKI İ-BD-A” başlıklı günün 8 Nisan 1990 tarihli Düşvârî’sinden:

“Hamama girme, yıkanma; bir kimseyi bağlı olduğu cemaate âit işler için her türlü sıkıntıya düşme, himaye isteme, nasr!..”

Az evvel birini vermiştik, diğerlerini verelim: İstihmam (ha’lı): Hamama girme, yıkanma…İstihma’: Himaye isteme, korunma, arzulama.

**

TG-5, 471’den yine birkaç kelime verirsek, özellikle ebced mânâsı ile ilgili olarak:

“Cümel: Cümleler. Birden ziyâde mânâlı kelimeler. Mecmûlar… Cümle, bütün, tam. Tam mânâyı ifâde eden, kaideye uygun söz… Cümmel: Cümel. Harflerin sayı kıymetine göre hesaplanması. Ebced.”…

Güzel, yakışıklı kimseden “Berzah” kelimesine, oradan savaş ve meydan acıkmaya kadar sarkan ebced mevzuunun berzah keyfiyetine sahip bir yerinin olduğunu anlıyoruz. Hassaten, yine aynı yerde geçen “Keremli pirlerin nazarlarına cümleler”den ebcedlere doğru akan bir mânâyı görebiliyoruz. Külliyattaki bir çok “ebcedî eser” bunu delili olmuş durumda.

Berz: Ziraat. Ekim: 209… Büyük ebcedi 212’dir. Asıl ebced olarak “Pîr”, “İflak”, “Sahib-i zuhur”, “ibhar-deniz (lûgat) yolculuğu” hep aynı ebcedte, (“Furkan”da, S.M.)… “Ekim-çiftçilik” derken Hars-Kültür hemen akla gelen… Berûz: Zâhir olmak, zuhur etmek, görünmek. Kavga, savaş, muharebe… En küçük ebcedi 23’dür. (Mehdî:23, en küçük ebcedi.)

Berûz’un en büyük ebcedi 1705’dir. “Habnâme: Rüyâ kitabı: 705… Fikir Kahramanı: 706… Hâl- siyah: Ben: 707”; (“Furkan”, S.M.)

Cümmel-ebced… Berz; en büyük ebcedi 1250… Beyder: Doğru lûgat. Ekin harmanı; büyük ebcedi 250… Ebced lûgatı deyince, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun“Furkan-Lûgat-ı Salihûn” isimli eserini dillendiriyor ve dikkat çekiyoruz.

Sözkonusu eserin “Takdim”inden:

“Erkam: Rakamlar. Sayı işaretleri. Yazılar… Erkam: Alaca yılan… Hayyat: Yılanlar… Hayt: İki şeyi birbirine bağlayan. Dikiş dikmek… Hayatta vahdetin ve tabiî ki vahdetin hakikatinin farkında olmaya memur insan… Neticede, âlemde insan için sayının, varlığın mutevasından şuurun çıkardığı form oluşunu izâha fazla hacet kalmadı… “Matematik, en geniş anlamıyla tabiatın dilidir. Çevremizde herşey sayılarla temsil edilebilir ve açıklanabilir; herhangi bir sistemin sayı keyfiyet vesuretini gösteren grafiğini çizebilirseniz, kalıpların belirdiğini görürsünüz. Tabiatta hep kalıplar vardır!”… Böyle bir hikmet!..”

“Beyder” kelimesinin “lûgat” ile ilgili mânâsıyla birlikte “ekin” mânâsına da sahip olması, Külliyat’ın verdiği ve taşıdığı ana fikri temsil ve ifâde etmeyle birlikte sağlamlaştırıyor, muhkem kılıyor: “Kültür Davamız”…

Ve şu ebced; Cemil; büyük ebcedi 225 ve Berûz; büyük ebcedi 225… “Cemil: Güzel. … Cemel: Erkek deve. İbil.”; (TG-5, 219’da.)… Cem-el: Kusto eli!..

Cemil’in en küçük ile en büyük ebcedi: 23 ve 1033. Asıl ebcedi 83’dür. 1983…

Cümmel-ebced;en büyük ebcedi 1458… Vahdet; büyük ebcedi 458…

**

“Malûm; “Furkan-Lûgat-ı Salihûn” diye bir eser yazdım… İBDA reçetesi hâlinde, Üstadım’ın bana tevdî ettiği “Yevmiye”lerden başlayarak, onda toplu bir açılım hâlinde bütün İBDA külliyatına şâmil bir genişliği, dünya çapında bir keyfiyeti, ebced tevafuku içinde gösteren… Elbette İslâm’ın “sır idraki”ni, “Yevmiye”lerden başlayarak dalga dalga “İnsan ve toplum meseleleri”nden pay almışlığı gerektiren bir idrake muhatab…” [10]

“Ölüm Odası”ndan:

“VAK’A NÜVİS-Osmanlılar devrinde zamanın hâdiselerini tesbit eden resmî tarihçi. (Ben-Tilki Günlüğü)… Kürtçe, AVREL-Nisan: 307: İDAM-I NEFS. (2000 yılındaki TELEGRAM sürecinde kendimi asma tecrübesi ve sol bilek ve dirsek içini keserek şehadet tecrübelerimin ardından, 2 Nisan 2001’de İDAM cezası almam!)” [11]

Gaşemşem: Şecaatinden kimseye baş eğmeyen. Başını döndürüp yabana iltifat etmeyen. Zulmedici. Methi istediği gibi yapamamak… En büyük ebcedi 2931.

İdam-ı Nefs: İntihar. Kendi kendini öldürmek… Ebcedleri küçükten büyüğe doğru: 30, 306, 784 ve 2760.

2760= 762… “Berzah:Dünya ile ahiret arası. İki âlem arası. Kabir. Perde. Sıkıntılı yer. İki yer arasındaki geçit. Mani’a. Engel.”; (TG-5, 471’de.). En büyük ebcedi 1762.

Kusto (kaf + vav + sin + te + vav); büyük ebcedi 728… Vak’a nüvis; en büyük ebcedi 3729= 4728… Tefekkür; büyük ebcedi 784’dür.

**

“MÜNŞEAT-İflâk, yâni kelimenin “nesir, yazılar” anlamını kökte şiir ve şeriat olarak bulup “kelime icâdı” hâlinde “şiiriyet” mânâsına bir usul ve metod şeklinde de beyân ettiğim kelime: 791: MÜTEFERRİ-Bir kökle alâkası olan. Dallanan, bir kökten ayrılan…”[12]

Müteferri; küçük ebcedi 903 ve en büyük ebcedi 1998… “Kabız: Kabzeden, tutan: 903… İşarat: İşaretler: 903”; (“Furkan”, S.M.), mânâlarına geçiş yapılabilir.

“TELEGRAM, basbayağı “uzaktan haber verme” mânâsında bir kelime ve bana alay için söylenmiş olan. Sersemin bana taş atıyorum diye ALTUN atması veya benim simyamda ALTUN’a dönen taş, bu kelime, Lâtin kökenli ve hususen İngilizce’de lisânın aslî sahibleri tarafından değil, benim kendi özel yakıştırmalarımla İCÂD olunmuş bir mahiyet belirtir… İFLÂK: Şiir okurken, fesahat üzere, düzgün okuma üzerinde olmak. Kelime ve mânâ icâd etme… Şiir idraki? Uzaktan elektromanyetik dalgalarla zihin kontrolünün benim zihnimde, hem cihaz, hem söz plânındaki hesablaşma sürecinde, onun markalanması işi: TELEGRAM kelimesi… Kelime, karşılığı tarafımdan doldurulmuş, aynı zamanda bir kavram mahiyetinde: İcâd olarak, yüzde yüz ANADOLU bulgusu…”[13]

Meselâ, münşeat kıvamında bir iflâk, tâbir ve tevil dili olarak, ebced ile beraber şeriat-yol olan (geçiş-iştikak) kelimesi şu:

“Sefine: GEMİ. Çeşitli mevzulardan bahseden kitab. Bir yıldız ismi. (Deve. NEFS): 205.” [14]

Veya şu:

“Afşelil: Sırtlan. (Çok doğuran hayvan… Velûd: Çok doğuran kadın. Çok eser veren): 520.” [15]… Ansiklopedik lûgatta bu kelimenin mânâları şöyle: “Sırtlan dedikleri canavar. Yaşlı, eti ve derisi sarkmış kuru kadın”. Kusto Lûgatı ile normal bildiğimiz lûgat arasındaki farkı sanırım hissetirebildik.

Başka bir tane:

“Lesâ: Kolayca çocuk doğurmak… Eser vermek!..” [16]

Kezâ “Tilki Günlüğü”, “Tablo”ları da hem bu iş cümlesinden, münşeat kıvamında iflak. Hep şiir diline ve idrakına hitap edici, ruhî ve ruhîliğin dili. Bunu hedefleyen tasvirler, kelime ve mânâlar. Mütefekkir’in “teorik dil alanı” dediği sahayı meydana getirici çalışma, buna nisbetle bahisler ve eserler diyebiliriz.

**

“M.S.M.: 59+129+332= 520… Derviş: 520… Afşelil: Sırtlan. Yaşlı, eti derisi sarkmış kuru kadın: 520.” (“Furkan”, S.M.)

Afşelil; büyük ebcedi 724… KUMANDAN; büyük ebcedi 723, en büyük ebcedi 2669… Vahdet; en büyük ebcedi 1669: (670)… Dimne(Tilki); büyük ebcedi 237…

“Beka: Devamlılık. Evvelki hâl üzere kalma. Dâim ve sâbit olma.Varlığının aslâsonu olmayan Allah’ıın bir sıfatı. Bâkî olmak, ebedilik.”; (TG-4, 512’de.)… En büyük ebcedi 671.

“Zamanın bir varlık-bir yokluk şeklinde eşya ve hâdiseyi her ân ihya ve her ân idam edişini-kat edişi bahsini, bunun da RAHMANÎ sıfatla ilgi içinde kulun amelinin KÜN sırrında var oluşa iştirakte görünüşü bahsini hatırlayınız: “Birdenbire oluş” hikmetini… AFŞELİL-Sırtlan. (İşi sıkıtutan. Ezell. Nefs): 520: ŞEHRİYYE-İhtiyar. Seçkin. Pîr… SİTTİN-altmış: 520: SİN. (Ebcedi 60 olan harf, insan.)” [17]

**

“Bu yüzyıl İslâm diyalektiğinin ana karakteri: KENDİNDEN ZUHUR… Bizzat Necip Fazıl tarafından şahsında bu mânâ tescil edilen benim… Bu mevzuyu getiren ve bu çerçevede muhakeme usulünü getiren benim… “Has ve hususî nisbet” bahsini dava eden ve “doğrulayıcılık usulü”nü getiren benim… Bu dava ve usul çerçevesinde hemen bütün mücerret meseleleri İBDA fikir ve aksiyon mihrakı hâlinde bir özellikle telaffuz eden benim… Necip Fazıl’ın şahsında tecelli eden mânâyı muhasebe eden benim… Büyük Doğu’nun iç’e ve dış’a zâhir oluşu şeklinde, teorik ve tecrit buudunu temsil eden; temsil etmek bir yana, böyle bir mesele olduğunu getiren benim… Binbir mesele gibi, “zaman ölçüsü” davasını mesele eden ve mesele ettiğim “İslâm’a muhtap anlayış” davasıyla aynılığını öğreten benim… Uzun lâfın kısası; bir dünya görüşünün belirlediği, düşüncenin her şekline kolayca girebilen ve milletin dünya görüşünü temsil eden her düşünceyi dile getirebilici “teorik dil alanı” davasının, hem mesele oluşunu anlatmak, hem de kurmak durumunda olan benim!..” [18]

Yine İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’ndan:

“İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, “ilm-i edebin bütün yönleri-bütün söz ilimlerini” de içine alacak şekilde, şunu söyler:

-“İştikak ilmini bilmeyen, gerçek ilim sahibi olamaz!”

İştikak ilmi, ilim beldesinin kapısı; bu ayniyet içinde, Allah Resûlü’nün Hazret-i Ali için, “ilim beldesinin kapısı” buyurması… Hadîs’e nisbetle, murad aynı, isterseniz “iştikak ilmi, ilim kapısının eşiği” diyelim. Esas olan mânâyı verebilmek; eşik de kapıdan.” [19]

**

“Kendinden Zuhur”; en küçük ebcedi 63, büyük ebcedi 1616…Amel; En büyük ebcedi 1615: 616… Kendinden Zuhur’un en büyük ebcedi 6161; 1616’nın tam tersi… Kumandan’ın da ebcedi tersten okununca yine aynı, 252: 252… Palindromik bir sayı, tersi kendisi… 616 da!.. Şimdi şu ebcede dikkat: Kusto (kef + vav + sin + tı + vav); en büyük ebcedi 2615= 617… 1616= 617.

“Allah Sevgilisi’nin vefat yaşı: 63… İhcan: İsteğe erme. İşi tamamlama: 63… Bina: Gören, görücü. Göz. (İdrak): 63… Bolu Cezaevi: 63… Çîn: “Derleyen, toplayan” mânâlarında birleşik kelimeler yapılır: 63… Nabi: Haber veren, haberci: 63… Amije: Şair. Dâhî. Karışmış, karışık: 63… Cinnî: Cin taifesinden olan. Cinle ilgili: 63.” [20]

İhcan; en küçük ebcedi 15… Büyük ebcedi 390… “B.D-İBDA:15”(*)

Kâtib: Yazan, yazıcı, kitâbet eden. Usta yazıcı… En küçük ebcedi 15, en büyük ebcedi 616… 130×3= 390… Ayn: 130.

Vav, tersten okunuşu da aynı; Vav!…616… İBDA Çağı; büyük ebcedi 371+1235= 1606… En küçük ebcedi 9+24= 33.

**

63… 6+3= 9: İBDA.(*) 63 sene, Allah Resûlü’nün dünya hayatı. Peygamberler ölü değildir, hayy, ve bizim bilmediğimiz ve idrakinden aciz kaldığımız bir canlılıkla hayat sürerler. Hayat; en küçük ebcedi 23’dür. Hayy; en büyük ebcedi 181. Kusto (kaf + vav+ sin + tı +vav); ebcedi 181’dir.(TG-6, 109’da.)

Kusto; en büyük ebcedi 2032= 1033… Haşhaş; en büyük ebcedi 2033… KelimeTG-6, 293’de,diğerleriyle birlikte iktibas edelim: “Haşhaş: Kapsüllerinden uyuşturucu bir madde olan afyon, tohumlarından da yağı çıkarılan bir bitki. Hazırlıklı. Silâhlı ve zırhlı topluluk… Haşhaşa: Silâh sesi, yüksek ses. Silâh. Kuru ot. Yeni kaftan… Yeni Kaptan!..”

Cemil; en büyük ebcedi 3033 idi… Ruzname: Günlük; en küçük ebcedi 33.

**

Tilki Günlüğü-5,90’da “Tablo: İştikak”… Tablonun tasvirleri şu kelimelerin mânâsından oluşmuş. İştikak, İştikâ’, İştiha… İştiha: Meyil. Haz. Fazla istek. arzu. Açlıktan gelen yemeğe fazla isteklilik… İştikak’ın “açlık” ile ilgisine dikkat çekmek istiyoruz. Hırs-hars-kültür ilgisinde… Hemen “hatırlanması gereken olarak “Kültür Davamız” eseri.

Kültür: Küçük ebcedi 38… (3.8)… “308: Arvasî” olduğunu biliyoruz. Tâ,Tilki Günlüğü-6 ve Hırka-i Tecrîd’ten beri… Kültür kelimesinin büyük ebcedi 800’dür. “Kültür Davamız”; ebcedi 800… Ve “Hars: Maarif” kelimesinin en büyük ebcedi 1855 ve Kutvanî (kaf+vav+te+vav+ayn+nun+ye) kelimesinin büyük ebcedi 855’dir.

Kültür Davamız:(Kef+vav+lâm+te+vav+ra+dal+ayn+vav+elif+mim+ (ye) +ze.)

Hars; ebcedi 708… Hemen öncesi; “707: Aktör: Hâl-i siyah: Aktör” ve “706: Fikir Kahramanı: Aktör”, (S.M.)

Kültür’ün en büyük ebcedi 3472, birlersek 472+3= 475… “Hestî: Varlık. Var olma. Mevcudiyet: 475… Mühlet: 475… Tehlil: “Lâ ilâhe illallâh” sözünü tekrar etmek: 475… Teehhül: Takdim etmek.” (“Furkan”, S.M.) Kelime ve mânâlarına geçilebilir… Buraya nisbetle başlangıçtaki “Heylele” kelimesini düşünelim… Tilki (Türkçe); ebcedi 470’dir.

Aynı sayı ve rakamlara, iştikaka ve iskelete tutunan mânâlar, aynı (Küllî) Ruh’a tutunan veya tutunmaya çalışan insanlar!.. Tutunabilenler kardeş ve gönüldaş, ortak icraya unsur, ortak dil ve iş alanı; tutunamayanlar ise, cehd ve mücadele zemin ve ircâya mevzu.

İBDA’dan ebcede dair:

-“Tasavvuf  büyüklerine âit bu öçülendirmeyi mevzuumuza tatbik edersek, eğer iştikak ilmini, ilmin-mevzuun vecdinin yaşandığı bir yerde devreye sokarsanız, bizzat onun “hâl” ve “kaal” farkına nasıl tercüman olduğunu da görürsünüz; dediğimiz gibi, ebced, onun yanıbaşında ve hâl’den mânâlar gösterici olur… Kıymet definede de olsa, oraya kazma ile ulaşılması gibi.” [21]

**

Zevc+zevce: İki kişi… Halîl: Zevc. Zevce; ebcedi 78… İbda’; ebcedi 78… Halil: Samimi dost. Sadık dost. Nahif ve fakir kimse… Tilki (Türkçe), en küçük ebcedi 38… 78-38=40… 78-40= 38… 1943’den 1983’e 40 sene… 38… 308: Arvasî.

Libâs: Elbise. Karı ve koca. İçtima. Şübhe kabul eden söz… En küçük ebcedi 9’dur. İBDA:9…

Sayfa sayısı da hoş bir tevafuk olarak, yâni “sayfa 38”den, “Hakikat-i Ferdiyye” isimli eserden bir cümle, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu:

“Büyük Doğu-İbda zamanının sahibi, Esseyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri (…)”

**

Bir: ARVASÎ (sad’lı); en büyük ebcedi 2158= 160… İki: NECİP; büyük ebcedi 162= 2160… Üç: İBDA; büyük ebcedi 1160… Sad’lı, yâni 90; üç 30-ışık; (S.M’den mülhem.)

**

“Bolu Cezaevi”; en büyük ebcedi 4979= 3980, en küçük ebcedi 52… Şeriat, ebcedi 980… Yüzdeki “ben”… “Ben”: 52: Salih Mirzabeyoğlu… (1979-1980).

“İBDA Çağı”; 1979 Aralık ayı itibariyle, Hicrî 1400 senesi.

“Kabz u bast: 979” ve “Şeriat: 980” için bakılmalı; “Furkan”- 979 ve 980 vahitlerine…

**

Şeriat; en büyük ebcedi 2666’dan 668… Vahdet; en büyük ebcedi 1669’dan 2668… İkisinin aynı ebced değeriyle kavuşması ne güzel bir birleşme ve tevafuk; dinin dışı ve içi: Şeriat ve Tasavvuf.

Devlet; en küçük ebcedi 20: İki on: İki ebced… İki Devlet… Devlet’in en büyük ebcedi 2153= 3152… Din’in büyük ebcedi 152… İki Devlet: Şeriat ve Tasavvuf… İki Devlet: Büyük Doğu-İBDA!

Kes: İnsan; büyük ebcedi 221 ve en büyük ebcedi 1150= 151… Müslüman: 221.

Tasavvuf; ruhu, nefsin girdabından kurtarır. Böyle yazıyor kitaplar. Bu mânâda, demek ki Mehdî’dir. O zaman bu çerçevede bir kelime, Tasavvuf; en küçük ebcedi 24= 1023… Mehdî; en küçük ebcedi 23.

Tasavvuf yoluna girerek, seyr-i sülûk mertebelerini katederek kendini unutmak, ve Allah’ta fâni olmak. Bâtın yolu kahramanlarının “büyük vuslat” diye tâbir ettikleri hâl. Bir nevi nesebi bilinmeyen bir hâle dönüşmek ve ermek. Nefs denilen varlığın dizginlerini ele almak. “Kendinde olmak küfür, kendinden geçmek imân” hikmetinin hakikatine erebilmek.

**

Piç; en büyük ebcedi 2221, en küçük ebcedi 15… “Piç”: Büklüm, kıvrım, dolaşık. Neseb-i gayr-i sahih olan, gayr-ı meşru münasebetten doğan çocuk. Aslına benzemeyen. Ağacın kökünde biten sürgün. Aşılanmamış ağaç. Sarmaşık. Vida. (*)

Çocuğun-doğanın bir suçu yok; “aslına benzemeyen” derken bu da düşünülebilir ki, ana-baba’nın mükellefiyet altındaki hâline nisbetle yeni doğan çocuğun bir şeriatsızlığının olmaması; suçsuz ve masum bir hâmil. Hiçbir dahli yokken dahil olma. Fıtrat… Bu keyfiyeti yüklenici olması ve olarak görünmesinin adı, piç. Bu suflî ve dünyevî mânâsı yanında, ulvî mânâsı-fikri pek görülmez. Allah’ın “Kendi suretim üzerine yarattım!” buyurduğu insanın aslına, daha güzel bir deyişle Yaradan’a benzememesi, hiç alâkasının olmaması.

Ebcedle de anlaşılıyor ve doğruluyoruz. 221: Müslüman. Her çocuk -ama her çocuk, demek ki o da- İslâm fıtratı üzerine doğar, Hadîs’ini hatırlayalım:

“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne ve babası onu Hıristiyan, Yahudi ve Mecusî yapar.”

**

Miltat: Dimağa ermiş olan baş yarası. Deniz kenarı; büyük ebcedi 292… Milt: Nesebi bilinmeyen; en küçük ebcedi 19… İki 19: 38…

Duga: Akılsız kadın; en küçük ebcedi 19… Akılsız nefs!.. Nefsin fısıltıları… Duga’: Kedi miyavlaması. Tilki sesi. Zelil, hakaret görmüş kimsenin sesi, en küçük ebcedi 16… Din; en küçük ebcedi 16’dır. Fısıltılar, dua… Dua; en küçük ebcedi 16… Sâniha: Zihne gelen fikir; en küçük ebcedi 16… Havb: Ana, baba; en küçük ebcedi 16… Muhatab; en küçük ebcedi 16… Dimne: Tilki; en küçük ebcedi 15… Hayl: At. At sürüsü. Atlı sürüsü. Zümre, güruh. Düşünmek, hıfzetmek; en küçük ebcedi 16… Safine: Yel, rüzgâr, riyh; en küçük ebcedi 16… Hicâbat: Perdeler; en küçük ebcedi 16.

Piç a piç: Karmakarışık, pek dolaşık, kıvrım kıvrım; en büyük ebcedi 4455= 459… Medrus: deli, mecnûn. Ders olarak okunmuş. Eski elbise; büyük ebcedi 459, (Kelime, TG-5, 327’de.)

Cümcüme: Ağaç çanak; büyük ebcedi 292, en küçük ebcedi 19, ebcedi 91… Gölge (kef + vav + lâm + kef + he); büyük ebcedi 292.

**

Diğer taraftan…

Adem babamız ile Havva annemizin topraktan-çamurdan yaratılması, anne ve babaları yok; nesebi bilinmeyen mânâsına(*)… Adem + Havva; en küçük ebcedi 25… “İmâm-ı Hüccet”; en küçük ebcedi 25… İstislâm: Uyma, tâbi olma. Müslümanlığı kabul etme. İslâm olma. Yolun ortasından gitme; büyük ebcedi 1024= 25. (Kelime, TG-4, 366’da.)

Şimdilerde eşedd vasıflı dinî sapıkların, insanlığın atası Efendilerimize bile anne ve baba arayışları ve buluşları(!) malûm. Sanırım bu devir, daha önceki devirlere nisbetle hiç bu kadar sapıkça anlayışlara sahne olmamıştı. Meryem Annemiz’e çift cinsiyetli diyenler, sürüsüyle, vakıf vakıf. Bir yandan Ku’ân yeter diyor, diğer taraftan bilmem kaç cilt tefsir yazıyor. Bunu yazarken de hiçbir yerden faydalanmadım diye hava atıyor. Mucizeyi ve Âyeti inkâr edecek ya, ne yapacağını ne diyeceğini şaşırıyor. Ne yapsam da, âyetleri ters yüz etsem benim olan(!) bir fikir desem çabasında tipler. Tâbi olmadan elde edebileceğin hiçbir fikir aslında senin olamaz. İllâ bir yerde sapıtırsın ve yoldan çıkarsın. Ehl-i Sünnet olmamak için kıvranan “hoca” ünvan ve lâkablılar, bir hayli çoklar. İnsan suretinde aramızda dolaşıyorlar. Kendine has bir şey söyleyeyim derken, kendine olanı tahrib etmek. Fütursuzca. Sapıtmak için okuyanlar topluluğu… İslâm’a muhatap anlayış davasına gelip dayanan ve “doğru düşünce” bahsine çatan bir iş ve mesele, hem de her işde olduğu gibi dünya çapında bir seviyede.

**

DİN; en büyük ebcedi 1613’den 614… A’mel (iş); en büyük ebcedi 1615’den 2614… Büyük ebcedi 291…Tılsım; büyük ebcedi 291… Amelin, hattâ dinin tılsım tarafı, sır idrakine bakan yönü, sanırım doğrulanan. Şiir idraki ve Kur’ân…

“Kendinden Zuhur”; büyük ebcedi 1616= 2615… İzafiyet: Alâka mahiyeti. Bağlılık; ebcedi 1292= 2291.

Tılsım: Herkesin bilip çözemediği gizli şey. Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve tesiri haiz olan şey. Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.

“Azime: Büyük iş, fevkalâde ve çok mühim iş. Tılsım, efsun, sihir. Sebat. Verilmiş olan kat’ilik. Kasdetmek, yemin etmek.”(TG-5, 633)…“Hicâbat: Perdeler. Tılsımlar.”(TG-5, 646)… “Hamail: Tılsım, muska. Kılıç kayışı, kılıcı bele bağlamaya yarayan kayış.”(TG-6, 460).

“TILSIM-Dil kurma… İslâm’a muhatab anlayış’ın HİKEMİYAT dili!”; (ÖO-3, 315.)

**

İnsan-kişi; erkek ve kadın… Şahıstan-dış şeklin verdiği ağırlık ve sıkletten kurtulup iç şeklimizi bulabilmeye ve tüttürebilmeye, dahası kendi zamanımızı bütünlemek için geldiğimiz dünya, hidayet bulabilmek için uğraşımız… Her insan, son tecritte kendi dünya görüşünü tüttürdüğü bu dünyada kendi fikriyatını işlemekte, ve zamana dişini geçirebilme çabasında. İBDA Mimarı’nın deyişiyle:

-“Düşman, evvelâ nefsimizin menfi kutbudur ve var oluş sebebi budur!”[22]

Yukarıda bahsi geçtiği gibi dünya üzerindeki bütün hakikat düşmanı ve örtücü çabaların müsbet ürünlerini yakalayıp ve kendi fikir peteğinde ayıklayıp İslâm süzgecinden geçiren ve kendi bünyesine tebdil eden İBDA; fikriyatını, eserler boyunca ifâde ettiği üzere, “İslâm Tasavvufu ve Batı Tefekkürü” arasında ikinciyi birinci önünde hesaba çekme ve aslına ircâ etme ve gösterme işi üzerinde. Ve herkesi buna davet ediyor. Bütün zamanı, kendi zamanının içinde ve bulunduğu zamana sahip hüviyetiyle gösterme ve işleme. Zamanında eşya ve hâdiseye hükmünü hâkim kılma davası. “Beş yüzyıldır beklenen Mütefekkir”i dilimiz döndüğünce şu kısır yazıda anlatmaya çalışacağız. Tabiî ki O’nun verdiği malzemeyi kullanıyoruz. Şartlarına riayet içinde yerli yerinde yapmaya çalışacağımız terkiple ve takribî olarak mânâlara yaklaşıp incelemeye  gayret edeceğiz. İBDA’nın ortaya koyduğu ebced dili ve anlayışı ile; ve artık Matematik’in özel bir şubesi olarak (belki de branjüstü) görülebilecek olan ebced mevzuunu ve keyfiyetini de ilmimiz ve kabiliyetimiz el verdiğince işlemeye ve anlatmaya çalışacağız. Düsturumuz ve hedefimiz şu hikmete tâbi olabilmek:

-“Halbuki “dır” ve “tır” hükmü, kaçınılması gerektiği kadar, aranılması ve bulunması da lâzım bir zaruret… Öyleyse?.. Mutlak arayıcılığın da hakikat çilesi aşkına bu hükme yerinde vücut verebilmenin çetinliğine erebilmeli… Gerçek idrak çilekeşlerinin şiârı, aslî “dır” ve “tır” yüzü suyu hürmetine uydurma “dır” ve “tır”lardan kaçınmaktır.” [23]

Kul plânında veraset yoluyla ve “kuşatan” hakikatiyle mütecehhiz, eşya ve hâdiseleri zabt eden Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun anlayışını, dil ve diyalektiğini idrak ve anlatma işi üzerindeyiz dedik. O’nun ortaya koyup işlediği ve yaşadığı; “Mutlak Fikir”, “Bütün Fikrin Gerekliliği”, “Şiir İdrakı”, “İştikak ve Ebced”, “Mehdî”, “İslâm Diyalektiği”, “Telegram” gibi bir yığın mevzu ve meseleler.

Bu mânâda birkaç kelime:

MUHÎT: İhâta eden. Etrafını kuşatan, çeviren. Etraf. Çevre. Büyük deniz. Okyanus. Büyük âlim… ALLÂME: Çok büyük âlim. Meşhur olmuş BÜYÜK MÜTEFEKKİR. Her ilimde ihtisas sahibi… Muhiddin-i Arabî Hazretlerinin Cetveli’nde Allah’ın Muhit ismine Kaf harfi karşılık geliyor, mertebesi ise, Arş… Kaf’ın büyük ebcedi 181’dir. Yâni Kusto ile aynı. (*)

“Allâme; ebcedi 145… “Suadî: Kusto: 145.”(“Furkan”, S.M.)… Mehdî (ha harfli), büyük ebcedi 145.

Suadî; büyük ebcedi 407… Allâme; büyük ebcedi 408= 1407.

Kutvanî; (kaf+vav+te+vav+elif+nun+ye) büyük ebcedi 836… “Hâl-dâr: Benli, benekli: 836”; (S.M.)… “İki Kutvanî”; 2 x en küçük ebcedi= 39×2= 78… Güzel bir şey bulduk: İBDA!

“Tuvt: Pamuk. Uzun” mânâsı, (Tilki Günlüğü-4, 26 Mart’ta), “Tablo: Emin Olmak”ın içinde.

“Kutvanî: “Pamuklu kumaş” mânâsına gelen kökten… Kutvat: Kutvan, “uyulacak örnek” mânâsına geliyor.” [24]

Mehdî (hı’lı); en büyük ebcedi 1698… Tahrif: Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Başka tarafa meylettirmek; ebcedi 698. Başka taraftan ziyâde, aynı noktanın epsilon (matematikte, çok küçük sayı- komşuluğunda) dolanmak. İslâm alfabesinin sağladığı “üç” farklı “H” imkânının kombinasyonları ışığında… 699 ve 700… “Tefekkür: 700.”(“Furkan”, S.M.)

“Müntehir: İntihar eden, kendini öldüren: 698.” (“Furkan”, S.M.) (Hak adına ve hâlis niyet olunca bir şahadet eylemi.)

“Muhammed Salih izzet: 698.” (“Furkan”, S.M.)

Allâme: En büyük ebcedi 2333… Mânâ elimizde olduğuna göre, değeri sıkıştırırsak (Kabz), şimdiki günümüz bilgisayar diliyle zip’lersek; Mehdî (he’li): En küçük ebcedi 23.

“Mehdî Derviş: 59+520= 579.” (“Furkan”, S.M.)… Suadî: Topalak otu; en büyük ebcedi 1578… 1578= 579.

Kutvanî: En büyük ebcedi 2645… “Ya Şeriat, Ya Ölüm”: Büyük ebcedi 1645… (Ölmeden ölme, ölüp de ölmeme.)

“Telegram altında ve ipten döneni hatırla… Yunus Emre’yi de: “Zehirle pişmiş aşı yemeye kim gelir”… Ve: Çiğdik, piştik Elhamdülillah!” [25]

**

Kutâ’; rüyâ tâbir etme, büyük ebcedi 432… Pîran; büyük ebcedi 432… Sadsal: Asır, yüzyıl; büyük ebcedi 432’dir.

“Bütün Fikrin Gerekliliği”, en küçük ebcedi 126’dır… “SALİH”; ebcedi 126.(*)

“Bütün Fikrin Gerekliliği”; ebced karışımı: Bütün: 458, “Fikrin Gerekliliği” (en küçük ebcedle) 108 ve toplam= 458+108= 566.

“Seyyid Abdülhakîm Arvasî: 566” (*, S.M.)

“Mutlak Fikrin Gerekliliği”; büyük ebcedi 1515… “Erdiş: 515” (“Furkan”, S.M.)

“Bütün Fikrin Gerekliliği”; büyük ebcedi 1699= 700… “Tefekkür: 700” (“Furkan”, S.M.)

“Mutlak Fikrin Gerekliliği”; en büyük ebcedi 10196= 8198… “Kültür Davamız”; büyük ebcedi 1198’dir.

**

Semsem: 200… İki yüz, vecih… Sem: Zehir. Büyük ebcedi 210… “Afs: Hapsetmek. Deve sürmek. Arkasına ayağıyla vurmak: 210”… Semsem: Tilki: İki sem: İki zehir: İki Zuhur… Nesk: Bir kelâmı başka bir kelâma atfetmek:210. (TG-5, 427’de.)… Aynı yerde, “Tablo: Talim: (Derin ve yüksek fikir… Ululuk, şeref, itibar… Mevlüt… Nevzad…”)”… 2×210= 420… “Tecdîd: Yenileme: 421.” (“Furkan”, S.M.)

Mevlüd, “Kutlu Doğum” ayındayız… Nevzad: Yeni doğmuş çocuk. Rebiülevvel ayı.

“Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır” buyuran Allahu Teâlâ, Safer ayının çetinliğinden sonra insanlığı ferah bir aya çıkardı. Mübarek doğum vaktine. “O olmasaydı olmazdık” deyişinin asıl sahibi ve merciî Allah Resûlü’nün doğumu.

Semm: Delik… (Mütefekkir’in “Abdülhakîm Koltuğu” vâridâtı akılda.)

“İflak: Şiir okurken fesahat üzerine olmak. Mânâ ve kelime icad etme: 212… Zehr: Zehir, ağu, semm: 212.” (“Furkan”, S.M.)… Zehir etme: Zâhir etme…

“Ya Şeriat, Ya Ölüm”, en büyük ebcedi 6208… Elif: Elf’e göre, 6(208)= 2(212)… “Ya Şeriat, Ya Ölüm” demeye kim gelir?.. “KİM!..”

**

İBDA Külliyatı’nda, 1= 1000 eşitliği iştikak alâkasında bir geçiş formu, ara form gibi, bir bağ ve ağ; hakikatleri ve ideleri birbirine bağlayan bir yapışkan-tutkal (kabz-iştikak: 902.) hüviyetiyle iş görür. Bir nevi sayıvârî, sayıda iştikak gibi düşünün. İç şekli düzenler, şekil ve biçim verir. “Elf: Elif; 1000:1”… Sayının ardışığı ile alâkası gösterilmiş olur, bir nevî ispat gibi, veya ardışığına geçiş yapılmış oluyor. Bir titreşim. Bu hikmetin ilk işlendiği ve gösterildiği yerlerden biri ve bir misâl olarak:

“Salih: Karayılan: 691… İzzet: 477… Mirzabeyoğlu: 332… 691+477+322= 1500… Elif: 1000… Elf: Elif… Elif: 1… Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 501…Mümessil Salih Mirzabeyoğlu: 610+501= 1111.” [26]

Dikkat edilirse burada da, yâni her işte olduğu gibi ebcedte de,“tevhid-birleme” işi geçerliliğini sürdürüyor ve uygulanıyor.Değerin içindeki “1-bir veya 1000-bin” birimin (vahitin) tecrit edilerek hâdiseye daha da yaklaşma işi gibi, çıplak gözle ufka bakmakla dürbünle ufka bakmak arasındaki geçiş işini yapma. Âlet değişikliğinin işlerliği. Hakikate-mânâya biraz daha yaklaşma. Burada yaklaşma derken, verdiğimiz örnekten ve sözün gelişinden anlaşılabilecek mesafeye âit bir uzaklıktan bahsetmediğimiz açık.İnsan derken, kadın mı erkek mi veya tersi bir şekilde; kadın veya erkek, demek ki insan kasıt. Aynı şeye değişik buudlardan ve farklı bakış açılarıyla bakmak. Ebced-sayı benzeşmeleri bu. Zamandaşlık gibi birbiri üzerine yığılan mânâlar; rakamdaşlık veya form(ül)daşlık. Aynı kalıba düşen bilyeler gibi. Ebcedi ruhî kullanım eşliğinde ele almaya çalışmak. Tabiî önümüzde koskoca bir Külliyat var, taklid ederek öğrendiğimiz bir ders kitabı mahiyetinde.

**

“Ölüm Odası-Matla’ Beyitler”, “Kâinat-Beden” adlı bölümden:

“Vurmak, sıkmak, marangoz tâbiriyle iki şeyi pres ile sıkmak-işkence, tab’; bunlar, kuşatan’ın nüfuz ve tesiri vasıfları olarak, her maddenin kendinden mevcut olduğu “Esir” tabakasının “sırf” anlamıyla özellikleri. Esir, su gibi her maddeye nüfuz eden ve Kâinat’ta boşluk bırakmayan; bu çerçevede kısaca “sıkma” niteliği, su içindeki nesnenin onun basıncına maruz kalması kabilinden. Tabiî nitelik olarak o, müessir değil, tesiri nakledici. Ne var ki, yol üstünde bir vasıtanın gitmesinden bahsedilirken, bizzat yolun da iki arada bir “ulaştıran” olmasına dikkat; yol, nakl vasıtası gibi…”

**

Kabz; tutmak, kavramak, almak, darlık, sıkıntı vesaire mânâlarına kaydığını hatırlatalım.

**

Matematik, eski Yunanca’dan “Matesis-ben bilirim” kelimesinden geliyor. Bir benzeşme kabulü ile:

Tams: Yok etme, belirsiz kılma. Eskimek. Mahvolmak… Tams: Kadının hayız görmesi. Kir, vesah. Cimâ etmek. Yapışmak… Tamş: Halk, nâs, insanlar… (Tabs ve daha başlangıçta mevzu ettiğimiz Kes’e çıktık.)

Alman filozof Kant, “Matematik, katıksız (saf) şiirdir.” der. Bu sözü İBDA fikir sitemine göre tercüme edersek; Matematik’in sanat, yâni tecritte kalan bir tarafının var olduğunu düşünebiliriz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Erkam” isimli eserinin takdiminden hatırlayalım:

“… fikirle matematiğin içiçeliğini farketmiş, -bu, benim farketmem; zaten tamı tamına olmasa da, büyük bir alâka içinde olduğu malûm bir dava!-, geçen yıllar içinde de kendi zevk tabına göre bir takım incelikleri görmüş, nihayet, iştikak ve ebced hesabı ağırlığından hareketle, elinizdeki eseri mevzu etmiş durumdayız…”

Matematiğin İngilizce kısaltılmışı “Math”… Lûgatta, Math: El ile vurmak. Yalamak. Birbiri ardınca sulamak.

Erkam: Rakamlar. Sayı işaretleri. Yazılar… En büyük ebcedi 908… 9 nokta 8: 98… Gusto (gayn + vav + sin + tı + vav); en büyük ebcedi 2096= 98.

Küsist: Tembel; en büyük ebcedi 2695= 3694… Erkam; büyük ebcedi 694… Erkam; en küçük ebcedi 24= 1023…

“Furkan-23” vahitinden: “Salih (Karayılan) Mirzabeyoğlu… İhda… Hayye… Dide… Ehacî… Hadî(Birinci)… Devha(Büyük ağaç)…” diye gidiyor.

“Eskişehir-Bursa”; en büyük ebcedi 6695’dir.

Matematiğin en önemli konusu nedir denilirse; hemen hiç düşünmeden, “Fonksiyon” olduğu söylenebilir. Matematik anlamda fonksiyon için kabaca, iki şey arasındaki ilişki, bağ, kaide ve kuraldır diyebiliriz. Her iki tarafı etkileyen bir tarif ve tasvir… Yâni bir şeyi diğer bir şeye bir tarif veya kural ile irca etme, ilişkilendirme. Bir şeyin o bağ ile karşı şeydeki görüntüsü, gölgesi; bunun analizi ve işlemi.

“İki şey-nesne” arasındaki matematik, fonksiyon; işleyen, işler birlik ve vahit. Meselâ; yaşadığım bu gün ile öncesi veya sonrası gün arasında bir fonksiyon kurulabilir, zamanı işleyen, mevzuun getirdiği ve gerektirdiği şartlara nisbetle; problemin mahiyetine göre…

**

Şefe: Dudak. Kenar; ebcedi 385… (Dudak, iki şey-kişi.) 385×2=770… Tasarruf; ebcedi 770’dir. Bu alâka içinde Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Furkan’nından, 770 vahitinden kelimeler ve bazı mânâları, araya kendimizce hissedilenleri sıkıştıracağımız için “tırnak” içine almadan bir iktibas:

Hasf: Tasmalı nalin… Sufret: Sarı renk… Küşte: Öldürmek (Kusto)… Akret: Dil dibi (tedâisi dilin kökü.)… Müstenki: İnkâr eden… Mütearris: Karısına sevgisini belli eden (tedâisi Kabz.)… Miksir: Çok söyleyici, çok konuşan… Ra’s: Süt vermek. Süt içmek (tedâisi ilim.)… Tasri’: Bir beyitin iki mısraını kafiyeli yapmak. İki parça etmek. (Tedâisi “Sin, iki kişi demek!”)

**

Şefetan: İki dudak: 831… Diğer ebcedleri sırasıyla: 21, 1059 ve 2821… 1059= 60 ve 2821= 1822 olabileceğini biliyoruz. Hepsi önemli ebced değerleri.

“Hulefa-i Mehdiyyin: Abdülhakîm Koltuğu: 832” (*, S.M.)

**

“Sin iki kişi demektir!”: ALLAH ve ALLAH RESÛLÜ…” (“Ölüm Odası”nda, S.M.)

**

Tasri’… Teşerru’: Şeriata uygun davranma… Büyük ebcedi 1092… (Muhammed: 92)… En büyük ebcedi 2091… Dikat edilirse, 0, 1, 2, 9 sayılarından mürekkeb… Devam edersek; Havme: Tasarruf dairesi (tedâisi, Tasavvuf  Dairesi)… “İslâm Tasavufu ve Batı Tefekkürü”; “cem-i ezdad” kavramı… Havme’nin en büyük ebcedi 2109’dur. Şimdi sanırım daha ilginç oldu. Asıl ebcedi 59 ve küçük ebcedi de 23… Mehdî’nin de asıl ebcedi 59 ve küçüğü 23’dür ve “Ölüm Odası”nda çok zikredilmektedir… Ahkab-Uzun zamanlar; en büyük ebcedi 1290… Uzan zaman aralığından sonra gelen İrşad Kutbu… Veche; en büyük ebcedi 2910… Eşyah: Şeyhler, ihtiyarlar, yaşlılar, pîr-i fâniler; en büyük ebcedi 2190 ve ilginç bir şekilde bu kelimenin ebcedi de 912= (0912)… “Nadh: Musallat olanı defetmek. Su serpmek, sulamak. Suyun püskürmesi”; en büyük ebcedi 2019…İhsa’: Yalnız bir ilim dalıyla meşgul olup, ohususta ihtisas yapıp terakki etme, ilerleme; büyük ebcedi 1029… Görüldüğü üzere, dört rakamdan meydana gelen bir öbek oluşturduk; bu rakamların farklı kombinasyonlarının meydan getirdiği. Bir nevî, sayı iştikakı mahiyetinde bir ele alış ve görünüş.

Şimdi bir tane daha; Zagzaga: Mânâsız söz. Bir nesneyi GİZLEMEK… Ebcedi 2019… Bu tarihe yaklaşık iki sene var. 2019 senesi Hicrî 1440 ve 1441’e denk geliyor. Eylül ayının önü ve arkası itibariyle. Sözkonusu kelimenin büyük ebcedi ise 2142… Mehdî’nin büyük ebcedi de 142’dir… Gizlenen KİM!.. Kim’in romanı; “Yaşamayı Deneme”… Aşağıda eserin sahibinin dilinden bahsini vereceğiz, Tilki Günlüğü’nden…

Devlet: 440…TİLKİ: Te+ye+lâm+kef+ye… En büyük ebcedi 3190… Nefs: 190… Veche’ninbüyük ebcedi 78 ve İBDA: 78’dir. “Yüz” kelimesinin en küçük ebcedi 23 ve küçük ebcedi 32. (Maklebi.)

Devlet; büyük ebcedi 520… “M.S.M: 520… Derviş: 520.” (“Furkan”, S.M.)

Devlet; en büyük ebcedi 2153= 155… Hark: Yakmak. Yanmak. Yangın; en büyük ebcedi 1155… Ve tedâisi:

–“Yangun vaaarrr! Güngörmezler’de Çilekeş sokağındaaa!” (TG-5, 325.)

**

Bir şeyi gizlemek deyince, akla gelen, Üstad Necip Fazıl’ın Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na verdiği takdim yazısının başlığı:

-“Dünya Çapında Bir Hâdise-Kaptan Kusto Müslüman.”

**

Kümme: Kavuk… “Kimm: Tomurcuk.”(TG-4, 483, 532 ve 534’de.)

«“Yaşamayı Deneme” isimli 1981’de basılan romanım… Yaşamayı tecrübe etmek, yaşamaya çalışmak ile, “yaşamayı deneme; yaşa!” arasındaki bir salıncakta sallanan KİM… Romanın asıl kahramanı olan KİM’in, dostu HAFİYE’ye yazdığı mektuplardan oluşuyor  “Yaşamayı Deneme”… 40 yaşını çoktan devirmiş çağımda, hâlâ gecenin koynunda gözlerimi iğne gibi delen tepemdeki ışığın altında, KİM ve HAFİYE arası bir boşlukta sorguya çekilmekteyim!..» [27]

**

Mie(t): Yüz. Yüz sayısı: 442… Üç yüz (ışık) çıkarırsak, bu sayıdan; 442-300= 142; Mehdî’nin büyük ebcedi. Üç eklersek, 142+3= 145, yazının başlarında geçen Âllame ve Suadî (Kusto)’nun ebcedine ulaşırız.

Yüzümüz… Yüz-Müz… “Kültür Davamız.”… Kültür(ü)-Müz…

“Salih Mirzabeyoğlu: 442.” (“Furkan”, S.M.)

**

Mütefekkir’den:

“Doğum tarihim: 1950: DEVLET-İ Aliyye-i Ebed Müddet.” [28]

9-10 Mayıs 1950… 22 Recep 1369… Kusto… Cem; en büyük ebcedi 1368… “Bütün Firkrin Gerekliliği.” (Kusto ile Cem ilgisi için TG-6, 427’ye bakınız.)

1950 sayısının, 1950= 2x3x5x5x13 biçiminde 4 farklı asal çarpanı var. Toplamları ise, 23. İkinci 5’i de eklersek 28. (28 için Erkam adlı eserine bakınız.)… Mehdî’nin en küçük ebcedi 23’dür. Mukayyid: Kayd eden. Kayıt memuru. kayıt takan. (Kâtip, kitap yazan.) (Bu kelime TG-4, 342’de.) En küçükebcedi 28… Meymûm: Denize atılmış olan; en küçük ebcedi 28’dir.

“Salih Mirzabeyoğlu: 691+322= 1013.” (S.M.)

“4, varlık sayısıdır.” (*, S.M.)

Kudsüman: Erkek örümcek; en büyük ebcedi 1951= 2950… Kudüs-man… Kudüs insanlarını tedâi ettiriyor. Çok dar bir alana sıkışmış ve sıkıştırılmış insanlar. Bu binbir çeşit zulüm altındaki insanlar vasıtasıyla Ümmet’e sanırım bir şekil gelecek.

İmâme: Sarık: Kavuk… Kavuk: Osmanlı döneminde giyilmiş olan birçok türleri bulunan, PAMUKTAN yapılmış, üzerine sarık sarılan erkek başlığı. İçi boş şey, çukur, oyuk, kovuk. Sidik torbası, mesane… Tefsire: Hastanın bevlini koyacak şişe. Sidik kabı… TG-5, 495’de: “Âb-dan: Bahçe kovası, bahçe sulamaya mahsus kova. Sidik kesesi, mesane… Abd: Kul, köle. Mahlûk, insan. Hizmetçi… Âbid: Mesel…”

Tefsir: Mestur, gizli bir şeyi aşkâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. Kur’ân’ın mânâsını anlatan kitab… “Ta’lîk: Asmak. Geciktirmek. Bağlanmak. Bir cümlenin mânâsının husûlünü, diğer bir cümlenin mânâsının husûlüne şartla bağlamak; “şu işi görürsen şuna vâris olursun” denilse, vâris olma, işin görülmesine bağlanmış olur. Muallâk kalmak. Bir zaman bıraktırmak. Kur’ân yazısının bir çeşidi. Tefsir… Tevcih: İki zıt mânâya gelebilen ve birbirinin zıttı mânâda söz kullanmak. Rütbe vermek. Tefsir etmek. Bir kimseye söz atmak. Birisini bir tarafa göndermek. Döndürmek, yöneltmek… İdrar: Sidik. Bevl. Çokça akıtmak… İdrarat: Gelirler. Vâridat. Tahsilât.” (TG-5; 361 ve 553’de.)

Aşikâre biçimde akla gelen, Vâridât’larıyla meşhur Tilki Günlüğü ve “Abdülhakîm Koltuğu” rüyâsı-levhası.

İki zıt mânâya gelebilen söz kullanmak (cem-i ezdad) deyince; “Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu”… Cevn: Ak, beyaz. Kara, esved: 59.

İbda’ (sonu hemze’li); büyük ebcedi 371= 1370… Cem-i ezdad; büyük ebcedi 1370.

Gusto (gayn + vav + sin + tı + ye); en küçük ebcedi 35… Cem-i ezdad; en küçük ebcedi 35’dir.

**

Ölüm Odası-Tarih, “Hazret-i Ali’nini Hadîsi” başlığından:

“Rahman Suresi 3. âyet: (Meâli: Yarattı insanı.): 923… Cem-i Ezdad: Birbirine zıd olan şeylerin bir arada bulunması: 923… Cumhuriyet’in kuruluşu: 1923… NAKŞBEND Necib Fazıl Kısakürek: 1923.”

**

“ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU, mürid olarak kabul edilmiş olmam ilgisi içinde, yaptırmam gereken bir KOLTUK, rüyâda böyle bildirildi… RÜYÂ: HAYÂL… Benim ne olduğum, beklenen olarak bellidir: FİKİR Kahramanı… Rüyâda sözü geçen SURET de, hecelenmesi gereken bir mânâ, doldurulması gereken… Şu bellidir: Seyyid Abdülhakîm Arvasî, Üstadım ve ben… Bu çerçevede, bâtın ve zâhire doğru bir tecrid…” [29]

**

Saff Sûresi, 8. Âyet’ten, meâli:

“Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de.”; ebcedi 1468… 1468=469… Tilki: 470 ve 470= 1469… “Engare” için özellikle TG-6, 15’e bakılmalı. “İBDA Külliyat(ı): 9+461=470.” (S.M.)

Âyet’in bütün ebcedi 2352’dir. 2352= 354.

**

Itya: Avdet etmek, dönmek… Ebcedleri sırasıyla; 22, 22, 354 ve 1049… 1049= 50 olabileceğini biliyoruz. Şimdi bir iktibas:

«HUDUD: 22: MEV’İZA-Öğüt. Nasihat. (Din, nasihat demektir!)… İZDİVAÇ: 22: İTA-Kafiyenin bir mânâda aynen tekrar olması… BADİYE-Kır. Ova. Sahra. Çöl. “Mekân. Dünya. Kâinat.”: 22: RİYAZİYE-Hesab ve hendeseye dair… ITYA-Avdet etmek, dönmek. “İdea, fikirler âlemi”: 22: ATYEB-Pek güzel… Üstadım’dan: Şu hadîste toplanmış tüm hikmet ve tüm gerçek; -“Hesaba çekilmeden kendini hesaba çek!”»[30]

**

ÜÇ IŞIK!.. “Meşîm: Benli kimse.” En büyük ebcedi 2318, en küçük ebcedi 24… “Kariha: Fikir kabiliyeti.” Büyük ebcedi 408… “Arvasî: 308”; en büyük ebcedi 2158= 160… İbda’(büyük ebcedi): Elif + be + dat + elif + ayn: 111+3+805+111+130= 1160.

**

“Kapattığımız Hicrî Asrın İrşad kutbu büyük veli Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, ermişlik ve eriştiricilik taslayan bazı sahtekârlar hakkında “Allahın yolunu kesenler” tâbirini kullanır ve bunların öbür  âlemde en büyük cezaya çarptırılacaklarını kaydeder. Onların istihkakı olan cezaya bu dünya ölçüleri yetemez.” [31]

**

“Kes”: En büyük ebcedi 1150= 151… Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ”Furkan” adlı eserinden, “151 ve 152” vahitinden:

“Mehdî Muhammed: 59+92= 151… Vuu’: Tilki: 152= 1151…Temsir: Bir şeye göz dikip bekleme: 1150= 151… Hanis: İki kat olmuş kimse: 1150= 151… Âlemî: İnsan. Dünyaya aid:151… Miskal: Devamlı tenbel olmak. (Küst.): 151… Hınas: Hünsa: 1151… Amâim: Sarıklar, imâmeler: 152= 1151… İlân: 151… Nakb: Delmek, delik açmak. Girmek. Dağ içindeki yol: 152= 1151… Nazar: Altun .Her nesnenin hâlisi ve iyisi: 1151= 152… Akis: Tersine dönen. Akseden: 151… Mesalik: Meslekler. Süluk edilen yolar: 151… Samân: Servet, zenginlik. Rahmet. Dinçlik. Düzen, tertib: 152… Müsaheme: Kur’a çekme: 151… Ifa’: Devenin yükünün çok olması… Kınneb: Kendir otu. İnce sicim: 152.”

Tesbih tanesi gibi dizersek: İmâm; İmâme… Şiir… Nakb… Nefsi mübarek… Akis… Aksiyon… Yük (nefs)… Kur’a çekme… Yunus (Aleyhisselâm)… Altun… Sarraf… Sülûk; Tarikat işleri… Sülük; yapışan, kan emici veya içici… İki kat olmak… Büyük Doğu-İBDA Fikriyatı: İslâm’a muhatap anlayış.

**

Sarraf, en küçük ebcedi 23, en büyük ebcedi 1756= 757… 2 Sarraf: 2×757 (en büyük ebced)= 1514… “Amar(e): Hesap. Araştırma.” (TG-5, 327’de), en büyük ebcedi 513… A’mar; Hazret-i Ömer (R. A.), devlet remzi… 2 Sarraf: “Büyük Doğu-İBDA.”

**

Daha önce de vermiştik: “(…) 2 Nisan 2001’de İDAM cezası almam!” [32]

Ahil: Erkeği olmayan kadın. Fevkinde kimse olmayan yüksek padişah… Ahillâ En sadık dostlar. Haliller.” (TG-6, 24’de)… Ahil’in en büyük ebcedi 2000… ÜÇ farklı nefs kelimesinden biri, peltek “se”li olan, Nefs: Gülme hususunda ifrata gitmek. Çok fazla gülmek… En büyük ebcedi 2001’dir.

“Nefs” iştikakı için TG-6, 445’e bakılmalı. Ve eserde aynı yerde, “Kahkaha: Gülmek… Kahkaha: Çok zehirli yılan.” ve bu kelimenin büyük ebcedi 596… TİLKİ (Türkçe), büyük ebcedi 595.

**

“Ölüm Odası-Tarih”in “Kust-Berzah” başlıklı bölümünden:

“NEFS, dişidir; böylece O’nun, “bâtını Allah’ın bilinemez Zât sıfatlarından olan İNSAN suretinde yaratılmış, GAYE İNSAN-İNSAN’dan kasıd O” mânâsı, “fevkinde kimse olmayan yüksek Padişah” mânâsını da gösteriyor… HAKİKAT-İ FERDİYYE: FERD HAKİKATİ, Allah Sevgilisi’nde tecelli ediyor…”[33]

**

27 Mayıs, Tilki Günlüğü “Vâridâtı”nda; “İdman: Alıştırmak. Bir şeyde meleke kazanmak için tekrar tekrar hareket yapmak. Beden terbiyesi. Jimnastik… İdma’: Kan alma. Kanatma…” (İntihar; “Şehadet” eylemi!)

Seyelân; büyük ebcedi 419, en büyük ebcedi 2958 ve 958+2=960… İçimizde akan zaman-kan, İBDA!..

“Furkan”dan: “Müzekkir: Zikreden, ibadet eden: 960… Müzekker: Erke, er. Kelimeyi erkek gösteren: 960… Müşterik: Kendi kendine söylenen: 960… Müteşekkir: Şükreden… Şahs: Acı çekmek, ıstırab çekmek: 960… Zulel: Gölgelikler: 960… Tesennî: İki kat olma, eğilip bükülme: 960… Zılal: Gölgeler.”

Tasavvufta zikir talimi; kalbî zikre ulaşmak için.

İdma’nın büyük ebcedi 458 ve Vahdet’in büyük ebcedi 458’dir.

İdman’ın büyük ebcedi 453… İstanbul’un fethi!.. Darbum: Eskişehir’in eski ismi, büyük ebcedi 453… İsyan, büyük ebcedi 453… Gülfam: Rengi gül gibi kırmız olan, gül renkli; büyük ebcedi 454.

Tekrar: Büyük ebcedi 1015; “B.D- İBDA:15.” (S. M.)

Tekrar: En büyük ebcedi 1967… 1967= 2966; Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun dinlediği ilk konferansın tarihine bakan bir ebced değer!

“Zikir, kabz, kaptan!..” (TG-5, 436’da.)… Tarmese: Münkabız olmak; en büyük ebcedi 2595… TİLKİ: Büyük ebcedi 595.

Kalb kontrolü… 960’ın 100 eksiği 860… (“Mie(t): Yüz. Yüz sayısı: 442… Salih Mirzabeyoğlu: 442” (“Furkan”, S.M.)… Devlet: 440.)

“Beyin kontrolü: 860… Mütekerrir: Tekrar. (Hatırlatma, hatırlatmanın, geçmiş bir hâdisenin tekrar canlandırılması olduğu malûm.): 860.” [34]

“İDMAN: Bir şeye meleke kazanmak için yapılan tekrar. Jimnastik. Beden terbiyesi. (Zurhâne-İdman salonu: 869: Mektubat: Necib Fazıl Kısakürek – Salih Mirzabeyoğlu.):96.” [35]

Küsiste: (Güsiste, Farsça): Gevşek, uyuşuk, tembel. Kopuk, kopmuş… En büyük ebcedi 2695… Bu kelimenin yerlerinden biri(ÖO-3, 280)’de şöyle verilmiş, iflaklar görülebilir:

“KÜSİST: Gevşek, miskin, tembel. Kust. Nebat. Hareketsiz. Secde. Berzah. (Hareketsizlik içinde hareket ve hareket içinde hareketsizlik)”

Rakid(e): Hareketsiz, durgun… Büyük ebcedi 448, en büyük ebcedi 1423… İhsaî: Sayım ile alâkalı. İstatistiğe âit… Büyük ebcedi 448… Rakde: Uyku. Berzah; büyük ebcedi 423.

“Eskişehir-Bursa”; en büyük ebcedi 6695 idi. Bu iki şehrin diğer bir yazılışla büyük ebcedi 1626 ve ebcedi 1308. (ÖO-1, 270’e bakınız.) Diğer taraftan, Dünya; en büyük ebcedi 1626’dır.

“Fikir, üzerinde bulunduğu işin dünyası içindedir!” sözünü hatırlayalım.

KUDÜS: Büyük ebcedi 349… (ÖO-3, 346’da), “İhriz: Tembel. Sahil. Hareketsizlik içinde hareket. Kusto.”; en büyük ebcedi 2349’dur.

Aynı yazılışla; “El-Kuddûs-Noksandan münezzeh”, Esma-i Hüsna’dan… TG-6, 470’de bununla ilgili kelimeler…

Bir daha verelim, Tilki; ebcedi 470’dir.

**

Ölüm Odası-Matla’ Beyitler’den:

“EBU Süleyman-Horoz. (Halid bin Velid Hazretleri’nin künyesi): 200: KAL’-Bir şeyi kökünden çıkarıp koparmak. Kendisinden iyi kalay çıkan maden… ALAK-Kan. Bir işe başlayıp o işde devamlı olmak: 200: SEMSEM-Tilki. (Vavî-Tilki:13: Salih Mirzabeyoğlu… TİLKİ Günlüğünü hatırla!)” [36]

Yukarıda hep beraber hatırlamaya çalıştık.

**

Konferans: Büyük ebcedi 919… Engar: Sanma, zan, tasavvur. Şüphelenme. tamamlanmayan, eksik kalan iş. En büyük ebcedi 1918: 919… Beyder: Doğru lûgat, en büyük ebcedi 1966’dır. “Ölüm Odası b-Yedi: Konferans – Sıcak Takib 390” sayılı tefrika’dan; “Lumudo-Süryanice, Kongre”, büyük ebcedi 235… “Karya: Eski çağlarda Bursa ve Balıkesir bölgesinin adı: 236.” (“Furkan”, S. M.)… 236= 1235… Dimne: Tilki; büyük ebcedi 237.

İBDA Mimarı’nın “Üstadım’ın dinlediğim ilk konferansı” dediği: “Yolumuz, Hâlimiz, Çaremiz”; 1966 senesi.

İslâm; en büyük ebcedi 1969, 1969= 4966.

“İBDA Diyalektiği” isimli eserden:

“Netice olarak; iç oluş’u dış oluş’a çevirici ve ihtilâl sürecini inkılâpla kavuşturabilecek bir FİKİR ve AKSİYON mihrakı olan BÜYÜK DOĞU-İBDA, 1919’un “var olma” iradesini temsil etmek bir yana, onun muradı olan istikbâlini de temsil etmektedir. (…) İstiklâl savaşını gayesine ulaştıracak ve mânâlı kılacak olan hareket, BÜYÜK DOĞU-İBDA çizgisidir.”[37]

İBDA-KUSTO Lûgatı’nın ana kelimelerinden biri, “Engare”… İBDA’nın üzerinde bulunduğu asırlık işi de gösterici. Yukarıda ebcedinin 919’a tevafukluğu ilginç nüanslardan. Her şey kelimelerde, düşüncede, ilimde. Sayıların da tasdikleyip doğruladığı, göstermeye çalıştığı olarak…

Asırlık iş dedik ya, ona dair birkaç kelime ve ebcedten bahis ise şöyle:

Asr: Bir devrelik zaman; büyük ebcedi 626, en küçük ebcedi24… Türk, ebcedi 626… “Salih Mirzabeyoğlu: 1023= 24.” (“Furkan”, S. M.)

Tuvt: Pamuk. Uzun: 24… “Kutvanî: “Pamuklu kumaş” mânâsına gelen kökten… Kutvat: Kutvan, “uyulacak örnek” mânâsına geliyor.” [38]

Örnek, benzersiz; “Büyük Doğu-İbda.”… 626’nın rakamlarının başka bir formu ve vahiti; Birs: Pamuk, ebcedi 262… “Penbe: Pamuk: 59: Havme: Tasarruf  dairesi”…Cevn, en büyük ebcedi 2260= 262.

Toz pembe dünyaya sokulup bir şekilde mecbur bırakılan Türk milletinin “kurtuluş dairesi”ne dair. Bu İslâm dışı yapıya ve dünyaya tasarruf eden Büyük Doğu-İBDA Fikir sistemi ve Diyalektiği.

**

Mahluc: (Pamuk gibi). Atılmış, hallaçlanmış…Mahluce: Rey ve fikri doğru olmak; en küçük ebcedi 19… Dehy (Dehâ): Kişinin fikir ve ferasetinin isabetli ve doğru olması; en küçük ebcedi 19’dur. Büyük ebcedi ise, 52… 52: Ene:Ben; ben derken, İbda: Salih Mirzabeyoğlu.

**

Ebcedî iş’ler, gidişi işler. İşlerliğini işlemeye çalışalım:

“Birinc” ve “Birinci”; TG-5, 288’de… “Ene :Ben. Birinci şahıs. Zamir.”; TG-6, 244’de… “Küs… Küst… Küsto?.. Bâş: reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim.”; TG-5, 263’de.

Birinc, en küçük ebcedi 15… “B.D-İBDA: 6+9=15.” (*, S.M.)

“Büyük Doğu – İBDA: (Hadîs: Ümmetimin ömrü 15 asrı pek geçmez!): 15.” (S.M’den.)… Asırdan bahsettik az önce.

Birinc; büyük ebcedi 363… Muaviye: Tilki eniği, büyük ebcedi 361… Hazret-i Muaviye (R.A.); Vahy kâtibi, (kitap yazan), Hazret-i Osman (R.A.) döneminde ilk kez düzenlenen DENİZ seferine “kumandanlık” eden sahabe. Kıbrıs’a…

“Mehdî Mirzabeyoğlu: 361.” (“Furkan”, S.M.)… 361+2= 363… “Sin: İki kişi demek.” (S.M.)… 363+130=493… Ayn: Casus… “Ayn”: Büyük ebcedi 130 ve “Casus”; ebcedi 129… Ve ikisi de ardışık sayı ve mânâda, iç içe.

“Dimne(t): Duvar temeli. (Dimne: Tilki): 494: 1493… Küst-ic: Mecusiler kuşağı. (Nefs): 493… İMÂM-I HÜCCET: 493= 1492… Abdülhakîm Arvasî: (Hazret-i Hüseyin’in evlâdından, neslinden): 492.” [39]

Hercâî: Her yerde bulunur. Büyük ebcedi 493… Mahlul: Delinmiş. Öbür tarafına işlemiş olan şey; en büyük ebcedi 3490= 493.

“B.D-İBDA” delili-(şâhid)… Konferans’ın en büyük ebcedi 2493’dür… Havbâvat: Nefsler. Zâtlar; en büyük ebcedi 2493’dür. (Kelime, TG-5, 173’de.)

Dimne: Tilki, en küçük ebcedi 15 ve en büyük ebcedi 2076: 78.

Sin; ebcedi 60… 2’nin yerine 60 koyarsak; 361+60= 421 eder. “Tecdîd: yenileme. Tazelenme: 421… Hücciyet: Salih olma, delil sayılabilme: 421.” (“Furkan”, S.M.)

Birinc; en büyük ebcedi 2908= 910… “Lâ havle ….  aliyyil azim: 1910… Tetfül: Tilki eniği: 1910… Dıyk: Horoz: 910… Şeyh: Yaşlı adam. Bir kabilenin ileri geleni. Kabile reisi. Tarikatta müridlerin reisi: 910.” (“Furkan”, S.M.)

“… şeyhe bağlanmak, Allah’a bağlanmanın aynıdır.” [40]

“… şeyhlerin farklı olması müridlerin nazarındadır, hakikatte mürşid birdir!…” [41]

Veche: Yan taraf. Yüz; büyük ebcedi 78… İBDA’: 78… Veche’nin en büyük ebcedi 2910; ve, daha önce Teşerru’ bahsinde bu rakamlardan bahsetmiştik.

Katl-i amd: Kasten ve bile bile öldürme… (Katletme arzusu ve niyeti. NEFS’i ve türevi bâtılı.)… Büyük ebcedi 908 ve en büyük ebcedi 2260= 262.

908+2= 910 ve 908+60= 968.

62: Mehdî (ha’lı.)… Başlangıç, “birinc tarih” 1919… 1919+61= 1980… 1919+59= 1978… Yüzyılın başı ve sonu!.. “Büsr(e): Her şeyin ucu ve başı.” (TG-5, 135’de.)… Birs!

Birinc… Bir’s (İngilizce’ye irca ve deforme etme, bir çeşit kübizm yapış, resim niyetine yazıda bir deneme); mânâsı, bir’e âit… Birs: Pamuk; ebcedi 262.

TG-3, 179’da “Tablo: Tilki Yavrusu”nda, “Bir, Pamuk ve Muaviye” tasvirleri.

908… “980: Şeriat: İstikbâl İslâmındır.” (S.M.)

BİRİNCİ… Küb-izm… Kübbe: At sürüsü. İplik yumağı… (Pamuk!)… Kübkübe: İnsan topluluğu. At sürüsü… Hayâl… Düşünmek… Tefekkür… Mütefekkir.

Kübkübe; iki topluluk aynı kelimede, insana en yakın hayvan, ufuk hayvan; at. Rüyâ gören, fakat tâbir edemeyen, tâbir artık insanda. Arada  Berzah var, birbirine karışmayı engel perde; görünmez, ama bilinir.

Kübbe; en küçük ebcedi 15, büyük ebcedi 110 (İns; 111), en büyük ebcedi 1946.

Kubbe; Üstad Necip Fazıl  İslâmî mücadelenin zirvesi, kubbesi. Şimdi O’ndan, başın başından, birinciliğinden; 1. 3. 1946 tarihli “Büyük Doğu” dergisinde, “Tanrı Kulundan Dinlediklerim” üst başlıklı ve “Kitap” alt başlıklı kısımdan bir bölüm:

“Filanı mütefekkir, falan şair, fişmekanı da münekkit tanırız. Mütefekkirin faraza 10 cilt eseri vardır. Hepsi de bir zamanların (Paris)inde oturan efendisi filozoftan tercüme… Geriye birkaç makalesiyle birkaç sohbeti kalır.

Her birinin kitabı halinde arıdan bal, inekten süt, koyundan yün istiyoruz da; mütefekkir, şair, münekkit makamlarına kurulmuş sahtekârlardan kitap istemiyoruz.

Kitap yazamıyoruz! Kitabın ana şartı olan keyfiyet yükünden vazgeçtik, kemmiyet ağırlığını yüklenebilsek, yarı yolu aşmış oluruz. Ciğerlerimizde, kitap kadrosunu üfliyecek havaya yer yok. Bütün fikir pazarımız, kolayca şişen ve kendi kendisine öten düdüklü balon yaygaralarıyla dolu.”

**

“EK… Sufr-Hiç. Suyun donma derecesi. Sarı. Sıfır. Nokta. nefs. Sırr. Ayna: 370: SIRF(E)-Sâfî ve hâlis şey. Karışık olmayan… MAHMUD Ustaosmanoğlu: 370: SUFR-Bakır. Mis. Birinc, pirinç. Birinci. (rüyâda gelen mânâ: “Mahmud Efendi Hazretleri namaz dağılırken beni kendisine emanet ettiğini söyleyen Babam’a, Nisan’da diyor!”… Nisanmus. “Akadça”: Nisan. Birinci… Bakr-Açmak. Genişletmek: 302: Mirzabeyoğlu… Bakara Sûresi’ni hatırla!” [42]

**

Küstic; en büyük ebcedi 3080= 83, büyük ebcedi 686… “Ya Şeriat, Ya Ölüm”: En küçük ebcedi 83.

Küsist; en büyük ebcedi 2695 idi. Yâni 1696… “Ebced Küstic”: 10+ 686= 696. (Terkibin ebcedi.)

Şeriat; en küçük ebcedi 38… İrca ile: 83… 308!.. Arvasî!..

**

Tilki Günlüğü’nün; “ABD-ÜL HAKÎM KOLTUĞU” başlıklı 12 Nisan günü, Levha: 12 Nisan 1988:

“Oturma yeri hasır olan, taştan bir koltuk… Oturma yerinde, oturak koyulabilecek yuvarlak bir delik var… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin koltuğu böyle imiş… Mermerlerine bakıyorum, Eskişehir ve Bursa yazıyor… Harun Yüksel ve birinin haber vermesiyle, tarikata girmemle ilgili olarak yaptırmışım!..”

**

«“Mü’min  mü’minin aynasıdır!”… Kimi mevzular için, “şimdi zamanı değil!”; sen onunla ilgili olmayanları anlayıp anlamadığını ve kabul edip etmediğini haber ver… Ve “zamanı değil!” dediğini geçekten isteyip istemediğini!»[43]

**

«- İstersen bir ayna al eline, dört bir yana tut; bir ânda yaptın gitti, güneşi yıldızları, ayı, dünyayı, kendini evi, bütün eşyasını, bitkileri ve bütün canlıları…»

Dış dünyaya tuttuğumuz ayna içinde, nesneleri ve nesne dünyasını meydana getirmiş oluruz; ama bu dünya içindeki dünya, gerçek bir nesneler dünyası değildir. Tersine; nesnelerin sadece bir görüntüsüdür, birer benzetmesidir, birer kopyasıdır… Bunun gibi, Eflâtuna göre, gerçek varlık ancak “ide”ler dünyasıdır. Burada şuna dikkat etmek gerekir ki, eşyanın yokluğundan bahis, eşyanın hakikatini inkâr etmek değil, mahiyeti bakımından belirtmektir; mahiyeti yok olan yokluk…

Aynı bahsi, “şekil ve mânâ”yı üst dil ve üst diyalektik açısından perçinleyen ve İBDA diyalektiğinin “şekil ve mânâ” davasını kendine bağlayan bir hakikat yönünden tekrardan gösterelim… Şeklin mânâ ve rolünü çerçeveleyen bâtın kahramanlarının ifâdesi:

-“Ruhların müşahedesi, misâli suretlerin elbisesi içinde olur. Zira her şeyin misâl âleminde bir sureti vardır. Hattâ en mücerret mânâların bile o makamda suretleri mevcuttur, onunla keşfedilirler… Bu müşahede vehim ve hayâllerden münezzehtir. Misâl âlemi, “şehadet-görünen” âlemi gibi mevcutlardan biridir. ruhlar bazen şekil bağlayıp zahir olurlar, bazen de ruhu görmek, madde ve suretin tavassutu olmaksızın, ruhanî bir telâkki kabilinden olur. Bu da tasavvuf büyükleri nezdinde sık sık vâki bir keyfiyettir. Ruhun, söz, bilfiil görünüş ve ses çıkarma gibi hâllerle de anlaşıldığı sabittir.”

Akıl yanında “zevken idrak”e hitabedici bir yolla “varlık” meselesini işaretlediğimize göre, topyekûn varlığın hakikatlerinin temelden göstericisi Kudsî Hadîs’ten, “bilgi” ve “varlık” ilgisine doğru sarkabiliriz:

-“Ben bir gizli hazine idim, bilinmeyi sevdim de kâinatı onun için yarattım.” [44]

**

Hazine: Define. Kıymetli şeyleri sağlayacak sağlam yer… En küçük ebcedi 24… Mehdî; en küçük ebcedi 23… 24= 1023… Esma-İ Hüsna’dan, El-Hâdî: Doğruyu gösterici, Da’vâ Cetveli’nde “He” harfi ile ilgili, ebcedi 20… İki 10… Ebced: Elif+be+cim+dal: 1+2+3+4= 10… İki cümle (ebced): “BÜYÜK DOĞU-İBDA”.

1-2-3-4 sırası “Hulefa-i Mehdiyyin”in büyük ebcedi: 1234.

“Pîr, Farsça’da, “doğru yolu gösteren” demektir.” [45]

Allah, insanı kendisine halife olarak yarattı.

Pîran: İhtiyarlar, yaşlılar. Ulular… En küçük ebcedi 23… Nekîbe: Nefsi mübarek. (TG-5. 326’da.)… Nikâbe: Kâhyalık. Ululuk; büyük ebcedi 407… Allâme; büyük ebcedi 408, en küçük ebcedi 26… Mehdî (ha’lı); en küçük ebcedi 26.

Gehvare: Beşik; en büyük ebcedi 3020= 23.

**

“Zımar (dat’lı): Ele geçmesi mümkün olmayan kaybolmuş mal. Alacak veya yeri bilinmeyen mal. Gizli kalmış hazine, iş veya şey: 1041… Zımar (zel’li): Irz, namus: 941.” (TG-6, 335.)

“Za’m: Kelâm, söz. (Her şeyden evvel kelâm vardı.): 941… Zımar: Irz, namus. (Söz namustur!): 941… Şamih: Âlî şey, yüksek: 941… Te’sil: Sermaye vermek. “İbda’-Birisine, kârı tamamen kendisine kalmak üzere sermaye vermek”: 941… Müsebbit: Tesbit eden, sabit kılan: 942= 1941.” [46]

“Toplam olarak, “kâfir, her söylediği yanlış olduğu için kâfir değil, Allah’a Resûlü’nün gösterdiği yoldan bağlanmadığı için kâfirdir!”… Öyleyse, “küfrün KAYNAĞINI bilmeyen gerçek imânda olamaz!” hikmeti gereği, onların doğrularını ve doğrultulmalarını göstermek, hadîs’in emri gereği, “yitik malımız!” olarak bir zaruret.” [47]

“Hikmet, mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa alır” Hadîsi’nin belirttiğine,  “bulunan ve bilinen aranır” düsturunda yaklaşırsak, yukarıda gösterdiğimiz gibi, lûgattaki kelimelerin birliğinde görünen mânâlar bakımından, Peygamber sözüyle belirtilen iş, “kendinden zuhur”a tâbi bir yerde ırz ve namusa kaydığı iştikak da bile görülüyor. Namusun Şeriat mânâsı düşünüldüğünde, bunun bir fakih işi olduğu anlaşılıyor. İBDA Mimarı’nın “fikir namusu” dediği mesele veya işin iştikakî isbatı bu olsa gerek.

Bu çerçevede, İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin sözü:

“Bir kimsenin kaybetmesi yitirmesi olmayınca, bulması dahi olmaz!”… Demek ki, bulunacak-yitirilecek-bulunacak silsilesinde, tıpkı kültür’ün tarifi gibi bir işe namzed insan ve müslüman… Burada, hemen “Kültür Davamız” isimli eser akla geliyor..

**

“KÜLTÜR DAVAMIZ”, en büyük ebcedi 5465= 470… “Tilki”, ebcedi 470, en küçük ebcedi 38… 308’i hatırlatıyor. Çile, ebcedi 38’dir. Evvelâ: İlk önce, birinci olarak, her şeyden önce: 38… Yukarıda bahsi geçen BİRİNC düşünülmeli… Üstad Necip Fazıl Kısakürek:

“Bu kitap, Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir.”(*)

Tilki; büyük ebcedi 595…”M. Muhammed Salih Mirzabeyoğlu: 1595… Eskişehir: 596= 1595… Tevkif: Uygun düşürme. Uydurma. Muvafık kılma: 596= 1595.” (“Furkan”, S.M.)

Tilki; en büyük ebcedi 3190= 2191… “Mehdî Salih: 1190… Mehdî Salih: 62+129= 191.”; (“Furkan”, S.M.)…Nefs: 190… Ruh!..

**

Kattan: Pamuk satan; büyük ebcedi 408… “Suadî: Kust”; büyük ebcedi 407.

“Pembe?.. Pamuk, vaktin tesbiti, tilki eniği…”; (TG-3, 473.)

Pen(m)be (be+nun+be+he)… 2+50+2+5= 59… “Havme: Tasarruf dairesi: 59”… “Tasavvuf Dairesi” der gibi… “Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu”… Tasavvuf dairesiyle Batı’ya bakış; zamanın-vaktin tesbiti ve memuriyeti, ve hakikatlerin aslına teslimi ve ircaı. İslâmlaştırılması.

“Pamuk” için, Mütefekkir’in “İnsan – Büyük Doğu-İbda” isimli eserinin birinci cildinde “Pamuk” başlıklı bölüme de bakılabilir.

9 Ocak 1988, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Aksiyon ve Cemaat” isimli konferansı, Hicrî 1408 tarihinde.

Zafire: Yar, yoldaş. Kavim, kabile…Cemaat-Gönüldaş, aynı dünya görüşüne sahip olanları temsil eden bir kavram ve kelime… Zafire’nin büyük ebcedi 407.

**

“Çocuk: “Ben”: Eser: Hakîm: Kusto: Gölge: Mühür: Takdim: Başlangıç: Feth: Felâh.” (TG-4,367)

Kusto; en küçük ebcedi ile en büyük ebcedi bağlayıcı “Elf: Elif” iştikakına nazaran denk sayılabilecek ender kelimelerden biri, sırasıyla: 31 ve 2032… 2032=3031… “Kusto (kaf+vav+sin+tı+vav)… Tevhid; en küçük ebcedi 32’dir.

Kusto (kaf+vav+sin+tı+ye)… En büyük ebcedi 2142… Mehdî; büyük ebcedi 142’dir.

Gölge; ebcedi 81 ve Kes: İnsan: 80 idi.

“Furkan”dan: “Kiyan: Yıldız, merkez: 81”, “İf: vakit: 81”, “Vasut: Gölgelik:81, “Utub: Pamuk: 81”, “Elma: Çok koyu gölge: 81.”, “Tab’: Mühür basmak: 81.”, “Farz: 1080=81.”, “Vasıta: 81.”

“Kültür Davamız”, en küçük ebcedi 80…

**

Mehdî; en küçük ebcedi 23… Daire sırrına ve yerleşimine nisbetle birini merkez kabul edip diğerine (görürsen) başlanırsa 32… Tevhid: Birleme. Allah’tan başka ilâh olmadığına inanma. Lâ ilâhe illallah sözünü tekrarlama. Her yerde ve her şeyde Allah’tan başkasının tesir hâkimiyeti olmadığını anlamak, bilmek ve bilerek yaşamak. Allah’ın varlığına ve birliğine dair yazılan manzume… En küçük ebcedi 32.

Üç’ün; 2 ve 3’ü… 1 olmadan 2 ve 3 olmaz. Üç Işık, üç vahit!..

2+3= 5 ve 2×3= 6: “He” ve “Vav” harfleri… Bölmeye gelince; 23, matematikte asal bir sayı; kendisine ve sadece 1’e tam bölünebiliyor… Asal: Temel. Kök. Ahlâk. Karakter (Tab’). Alâmet, işaret, belirti… Ebcedi 92, büyük ve en büyük ebcedi sırasıyla 413 ve 1636’dır.

**

Kutvanî; en küçük ebcedi 39… Telegram; en küçük ebcedi 38, büyük ebcedi 1940… Sayalım; 38-39-40, ardışık üç sayı, üç ardışık!

39= 1038… 38… 3 nokta 8: 3.8… 308… Arvasî: 308… “Abdülhakîm Koltuğu” vâridâtına çıkış. Maklebi 803…

Necib Fazıl Kısakürek; büyük ebcedi 1939= 940…

Kutvanî, en büyük ebcedi 2645… “Ya Şeriat, Ya Ölüm”, büyük ebcedi 1645… Ölmeden ölme, ölüp de ölmeme.

Terkîh: İşi SALÂH’a getirme, (kelime, TG-5, 356’de.); büyük ebcedi 803, en küçük ebcedi 40’dır. Ve en büyük ebcedi 2050= 52… “Ben: 52”… Tem’ik: Yuvarlamak; en büyük ebcedi 2050… Yuvarlak, boşluk, nokta-sıfır deyince, yine “Abdülhakîm Koltuğu” hatırlanıyor.

Terkîh’in ebcedi 718… Zulame: Mazlumun hakkı; en büyük ebcedi 2718.

645’i yuvarlarsak; Haydeb: Ulu ve yüce yol. Büyük ebcedi 650, en büyük ebcedi 1976… Yüce yol: “Başyücelik Devleti”; Baş Yüce ve Yüceler Kurultayı…

“Başyücelik Devleti”; en küçük ebcedi 65, en büyük ebcedi 7914= 2919= 1920… Kurtuluş Savaşı’nın bidâyeti yıllar.

**

80 ve 81’i işledik veya baştan beri işliyoruz… 80-81-82-83; bunlar önemli sayılar. İçinde bulunduğumuz Hicrî yüzyılın başlangıcı ve geçtiğimiz Milâdî yüzyılın önemli tarihleri. Toplamları 326… “Tezkere: Pusula. Herhangi bir iş için izin verildiği bildirmek üzere alınan resmî vesika: 1325= 326.” (“Furkan”, S.M.)

Şimdi buna nisbetle, “Ölüm Odası”… Ölüm: 83, Odası: 82 ve toplamları 165 eder.

“Muavvizat: İhlâs, Felâk ve Nas sûrelerinin üçü. (Cin ve şeytan iğvalarına, sihire karşı okunması tavsiye edilen dualar.): 1217” (S.M.)

Utle: Boş ve muattal olmak. Hurma salkımı. ŞAHIS. (Başlangıçtan beri işlediğimiz insan mevzuu; sen, ben ve biz. Şahsiyet olma meselesi.)… Utle’nin küçük ebcedi 30… Muavvizat; en büyük ebcedi 1501…

“Ölüm Odası”, “165-561” başlıklı bölümü dikkat çekelim. Aslına Ölüm Odası’nda yapılmış (tersten) bakış. Ve şu kelime, Hazakat: İhtisas. Meharet peyda etmek. ÜSTAD olmak. Bir sanatta, hususen TIB’da gereği gibi öğrenip mâhir olmak.

Hatırlanması gereken:

“ÖLÜM Odası’nın en başından bugüne kadar olgunlaşmış bir hususun ismini koyuyorum: TELEGRAM Felyesofisi-TELEGRAM’la ilgili malzemeyi toplayıcı ve onu kendi kendinden ibaret kalacak bilgi olmaktan çıkarıcı isim budur…” [48]

Şimdi mevzuumuzla alâkalı  “Büyük Muztaribler-I”den önemli bir bölümü vereceğiz ve sonra devam edeceğiz:

“Birisine, kâr tamamen kendisine âit olmak üzere sermaye verme… Sermayeyi alanın istidadınca elde ettiği kârı gösteren fikir, sanat ve ilim “otağ”ının İBDA yekûnu içinde temsil edeceği mânâ, bir mimarî misâl çerçevesinde… Otağ: Padişahlarla vezirlere mahsusu çadırlar… Misâl, Turgut Cansever’den:

Biliyoruz ki “oda” kelimesi “otağ”dan geliyor. Bu, “oda”nın Bizans’la ilgili olduğu hususundaki masalların yanlışlığını da açıkça ortaya koyuyor. Otağ iki odadan oluşuyor, sonra bunların arasında “hayat” denilen alanyer alıyor ve ön tarafta bunları birleştiren yer asırlarca örtük olarak kalıyor. Sonra bir zenginleşme ve sosyal değişme sonunda yerden yukarıya doğru çıkıyor, özelliklerini muhafaza ederek.  Daha sonra bu iki odaya iki oda daha ekleniyor, bazen bir tanesi eklenip öbürü eklenmiyor, daha da zenginleştiği zaman bu odalar damsız birimler olarak bir tarafta 3 oda, diğer tarafta 2 oda hâline geliyorlar ama, “otağ” varlığını muhafaza ediyor.” [49]

Bu hâlde, biz de “oda”yı “otağ” alırsak, “Ölüm Otağı”; 83+1418= 1501= 502 ve Muavvizat’ın en büyük ebcedi 1502’dir. Nereye çıktık?.. Tilki Günlüğü 1 Ekim gününün Vâridât’ına bakılması ümidiyle dedikten sonra, bu bulduğumuza yeni bir karşılık daha verelim, aynı günün “Yevmiye: Devamlı Okunan Dua” kısmını yukarıda verdiğimiz 82-83 ebcedlerine nisbetle okuyalım:

“Önce 1982 Haziran ayında, sonra da Nisan 1983’te söylediği zırhım ve ilacım olan söz:

-“Yatarken üçer kere Felâk ve Nas surelerini oku, üfle!”

Benim için, hikmeti keramet çapında tevelli eden sözlerinden biri budur!..”

**

“Vav Dünyası İcabı”; (vav+elif+vav)+(dal+nun+ye+elif+sin+ye)+ (“elif-hemze”+cim+elif+be+ye); 13+135+17= 165, TG-1’de 28 Eylül gününün başlığı.

O günün Vâridât’ından:

“Râî: Güvercin. Vali. Çoban. Görücü. Gören. Gözetleyici ve koruyan kimse… Pas: Gecenini sekizde biri. Gözetleme, bekleme. Keder, hüzün, gam. İç sıkıntısı… Güvercin… Galiba ben!.. Keder, hüzün, gam, iç sıkıntısı, umma, ümid etme, gözetleme,bekleme… O da künyem!..”

Râî: (Rü’yet’den.) Görücü gören. R harfine mensub, R harfiyle alâkalı… Ebcedi 212… 212 ebcedlilerden en göze çarpanı İflâk (mânâ ve kelime icad etme), Kahkaha (öldürücü yılan), Sahib-i zuhur, Tarih. (“Furkan”dan.)

“Tefe’ül: Rü’yet”; TG-5, 323’de.

Mürg-i tarab: Şarkı söyleyen. Hânende, okuyucu. Güvercin. Bülbül… Küçükten büyüğe doğru ebced değerleri: 41, 1451, 1565 ve 2594.

41; “Akıncı Güç”ün en küçük ebcedi… 1451 için “Furkan”a bakılmalı ve 1453 hatırlanabilir… 595: Tilki’nin en büyük ebcedi. Ve 1565 ebcedi için şu iktibas, “Matla’ Beyitler-(Beraat- Haddi Zât)” başlığından bir bölüm, yüzyılın İslâm davasını ve diyalektiğini özetleyici:

“Nasıl bakılırsa bakılsın, İSLÂM sadece MATLA’ anlamıyla değil, “küfrün de hakikatini kendinde birleyebilmesi” bakımından, kendi dışını sırrı avlanacak bir av alanı olarak görür. Hakikatlerin ve hikmetlerin aslî sahibi olarak… BATI TEFEKKÜRÜ ve İSLÂM TASAVVUFU; Üstadım’ın bu isminde bir eseri… Ve bana BERAAT-ÜL İSTİHLÂL olarak, yüklediği mesuliyetim… İBDA, Batı tefekkürü ile İslâm Tasavvufu arasında kanatlarını açan ve nefy yoluyla hakikati tersinden tecelli ettirerek ikinciye irca edendir, döndürendir; beş asırdır beklenen benzersiz… İSLÂM Tasavvufu ve BATI tefekkürü: 1566: SEYYİD Abdülhakîm Arvasî… SIRDAŞ-Birisinin sırrını bilen: 566: KAPTAN Kusto Müslüman. (Hadd-i Zâtım.)… MEHDÎ’niniki kutvanî abaya bürüneceği; “İslâm tasavvufu ve Batı tefekkürü” meselesine dikkat.”

“BERÂAT-ÜL İstihlâl: Bir eseri içindekilerini güzel bir TAKDİM’le başlangıçta anlatmak. İyi bir alâmeti farika.” (Aynı yerde, S.M.)… Ebcedi 1231.

**

Şimdi yine “Ölüm Odası”nın kelimelerinin ebcedi olan 83 ve 82 ile alâkalı Külliyat’tan bir bölüm:

«“Bu kitap, Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir” diye başlayan ve “benim bir takdim yazım olacak, bütün hüviyetinle görüneceksin” diye biten, 1982 ve 1983 seneleri… Büyük Doğu Mimarı, KÜLTÜR DAVAMIZ isimli eserimi öylekarşılamış ve İSTİKBÂL İSLÂMINDIR isimli eserimi böyle müjdelemişti!..» [50]

**

Kıymeti İBDA’da ve İBDA’dan bilici bir şuurla:

Meymûm: Denize atılmış olan… En büyük ebcedi 2039… Sözkonusu kelime üç Mim harfli bir kelime: “M.M.M”… Mim, Muhiddin-i Arabî Hazretleri’nin cetvelinde “İnsanlar” mertebesiyle kayıtlı ve “El-Câmi” İsm-i Şerîfi ile belli. Diğer harfler med harfleri. Med’î: Davet edilmiş, davetli. çağrılmış… Medi: Bir yerde birikip toplamış, câmi olmuş su… Medin: Borçlu. kul, köle, abd… Medine…

“Me’mûm: İmama uyan kimse. İlerdekine uyan… Me’mûme: Beyine ulaşan yara… İmam… Halife vesaire”; (TG-5’de 264’de.)

İki satır:

Felsefede, dünyaya (arz) fırlatılmış insan.

Hikemiyatta, lûgatla takdimlenmiş insan.

Hazret-i Yunus Aleyhisselâm; denize atılmış İNSAN. O zamanlar, Allah’ın kanunu şöyleydi: Gemi ehlinin içinde efendisini dinlemeyen bir köle bulunduğunda gemi denizin ortasına gelince rüzgâr kesilirdi ve gemi hareket edemezdi. Geminin tekrar hareket edebilmesi için, bu efendisinden (izinsiz) ayrılan abd’ın gemiden çıkarılması gerekiyordu. Bu kişiyi tesbit edemediklerinden kur’a çektiler, her seferinde Peygamber’e çıktı. Bu “nur yüzlü” kimse bizim aradığımız kişi-(abd)-kul olamaz diye tekrar tekrar kur’aladılar. Üç kere tekrarladılar Hep O çıkıyordu. Çaresiz, O’nu denize attılar. Balıklar da İlâhî emri almışlar, geminin altında Yunus Aleyhisselâm’ı kapmak için bekleşiyorlardı. Suya atıldı. Yunus Aleyhisselâm’ı nisbeten ufak bir balık yuttu, sonra bu balığı da daha büyük bir balık yuttu. Yâni, büyük İKİ BALIK içinde kuvvetli bir rivayete göre 40 gün kaldı. (2039= 1040). Denizin katmanı ile beraber “üç kat”lı bir derinlikte; deniz ve iki balık. Allah’a yalvardı, kendini zalimlerden saydı. Hazret-i Yunus Peygamber daha sonra, balığın karnında o kadar denizin derinine indik ki, deniz dibindeki taşların zikrini duydum diye nakletti. Ve, balık onu bir Cuma ve Âşûrâ günü sahile bıraktı.

Yunus Aleyhisselâm’ın ümmetinden azab geri çevrildi. Hiçbir Peygamber’e verilmeyen şey O’nda gerçekleşti, verildi. Ümmetine geri döndü.

Yazılışları farklı, üç farklı NEFS kelimesinin ebced toplamı, 190+220+630= 1040’dır. Habel: Musallat fikir: 40… En büyük ebcedi 2307… “Ezkiye: (Kürtçe.) Ben kimim” (S.M’den.); büyük ebcedi 23(0)7= 237… Dimne: Tilki; büyük ebcedi 237’dir.

Nur yüzlü ve Balık; “Nun” harfi, “En-Nûr” ve Dördüncü Semâ.

Nefs; en büyük ebcedi 1931… Kames: Suya daldırmak ve batırmak. Hareket edip acı çekmek; büyük ebcedi 391.

Yunus Aleyhisselâm’ın duası: “Lâ ilâhe illâ ente subhaneke innî küntü minezzâlimîn.”: Ebcedi 2374… Münferid: Tek başına. Hapishânede tek kişilik hücre: 374… (Hatırda ve bakılması gereken olarak: Tilki Günlüğü’nde “Balık Karnında Hesap” başlıklı 23 Mart günü, “Büyük Balık” vâridâtına ve genel olarak, bir hapishâne günlüğü olan “Ölüm Odası”nı söyleyebiliriz.)

“Kamus: Deniz. Derya. Denizin ortası, derin yeri. Büyük lûgat kitabı.” (TG4; 406, 451, TG-6, 25.)… Kelimenin büyük ebcedi 515… “Erdiş: 515… Kıyadet: Kumandanlık. Kumanda: 515.” (“Furkan”, S. M.)

Telegram, küçük ebcedi 38 ve büyük ebcedi 1940’dır… “Necip Fazıl Kısakürek”; büyük ebcedi 1939= 940… Sülâsî: Üçlü. Üçe mensub: 1041.

«“Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de”… Bu ölçüde bizim için, tahayyül melekesiyle şimdide -hâlde­­- yapılması gereken de var. Tahayyül: Hayâlde canlandırmak: 1040… Tertil: Beyân eylemek ve aşikâr kılmak. Yerli yerinde güzel ve lâtif konuşmak. Düşüne düşüne okumak: 1040.. Mütemehhil: Hayâl eden: 518= 1571… Mültezim: Bir şeyi kendi üzerine lâzım eden: 517… Butakat: İçinde maden eritilir pota: 517… İltihaf: Parlama, yanma: 517… Heme ost: Herşey odur. (Vahdet-i Vücud’da, Allah hakkında kullanılır… Gören Allah, göreni gördüren Allah, görünen Allah: 517… “Allah, bir şeyin olmasını dileyince, OL der ve o şey OLUR”; Ol emri Allah’tan, OLUŞ da o şeyin yokluktan varlığa çıkması hâlinde kendinden.)” [51]

Kur’a: Talih denemek maksadı ile çekilen kapalı pusula veya fal açma: 375… Peygamber: Büyük ebcedi 1376’dır.

“Tilki Günlüğü’nün merkezi, (S.M.)” keyfiyetindeki “Hırka-i Tecrîd”den:

«“Sin, iki kişi demektir!”: Sin, Mehdî hırkası demektir! Sin (rüyâ), Mirzabeyoğlu demektir! Sin, dehâ (dahî) kişi demektir! Sin, Mirzabeyoğlu demektir!»

Yunus: 126: Salih… (“Küst: Deniz kenarı”)… Berzah… Perde… İki deniz arası… Yunus, en büyük ebcedi 2320= 322. (“Mirzabeyoğlu.”)

7: Sâbi’… Sabâe: Bir dinden bir dine geçmek. (TG-4, 365(6).)

Sâbi’, büyük ebcedi 364. (bkz: “Furkan.) (Dikkat edilirse, evvel geçen 374 ebcedine.)

364:7= 52: Ben: Men (Farsça.); (“Ben kimim?”; S.M.)

Takdim yazısı: “Dünya Çapında Bir Hâdise: Kaptan Kusto Müslüman.” (S. M.)

Meymûm: 136= 130+6= Casus + Vav= Hafiye + Tilki… “Tilki Günlüğü-Ufuk ile Hafiye.”

Meymûm: 2039 idi… 2039-7= 2032; (rakamları, “Yunus”un en büyük ebcedi ile, terkib farkıyla aynı)… KUSTO, en büyük ebcedi 2032… Cihâd; en büyük ebcedi 2031… Daha önce de vermiştik, Haşhaş:Hazırlıklı, silâhlı ve zırhlı topluluk ve büyük ebcedi 2033.

“Silâhlı kişi: Kusto.”; (Tilki Günlüğü-4, 291.) Aynı eserden, Şakk: Şek ve şüphe esen. Silâhlı kişi… En küçük ebcedi 15, sondaki “kef” tekrarlı-kalkaleli şekilde bir kez daha vurgulanırsa, 15+8=23.

Tebârî: Mücadele ve muharebe etmek. Savaşmak, dövüşmek… En büyük ebcedi 2021= 23… Mehdî’nin en küçük ebcedi de 23… Berûz (cümmel-ebced): Savaş; en küçük ebcedi 23’dür.

Habel: Musallat fikir; büyük ebcedi 83… “Ya Şeriat, Ya Ölüm”; ebcedi 1085, en küçük ebcedi 83’dür.

“Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 62+691+332= 1085… Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 59+691+332= 1082= 83.” (“Furkan”, S.M.)

Tilki Günlüğü-4, “Vâridât: Yunus”dan, sayfa 245:

«“Yunus Aleyhisselâm’a nisbet edilen hikmetin “Nefes” veya “Nefs” olmasından Fusûs ül-Hikem şarihleri arasında ihtilâf vardır. Şeyh Müeyyedüd-din Cündî bunun Şeyh-i Ekber’in el yazısıyla yazılmış olan bir metinde “nefes” şeklinde harekelenmiş olduğunu söyler. Şeyh-i Ekber’in üvey oğlu Konya’lı Sadreddin ise bunu birçok defa üvey babasının ağzından “Nefs” şeklinde işitmiş olduğunu belirtmektedir. Nefsin nefesle kaim olmasına göre, her iki tevil de aynı neticeye varır. Yunus Peygamber, müptelâ olduğu birçok musibet ve belâlardan nefsini İlâhî nefesle kurtardı ve Âyette buna işaretle, “Biz ona gamdan necat verdik” buyurdu. Şu hâle göre Şeyhin hakiki maksadını bu bahsin mevzuundan istidlâl etmek zevk ve hâl ehli için en uygun yoldur. – Nuri Gençosman.»

Yunus, büyük ebcedi 250… Beyder: Doğru lûgat; büyük ebcedi 250… “Ferhenk: Lûgat kitabı. Mârifet. Bilgi. Hikmet. Hüner. Azamet. Edeb. İyi terbiye.”; (TG-4, 542’de.). En büyük ebcedi 3248= 1250.

**

İBDA Mimarı’nın ortaya koyduğu, dolayısiyle gizliden açığa çıkarıp izâh ettiği“HULEFA-İ Mehdiyyin-Mehdî Halifeler” diye bir terkibî hüküm ve bilgi var, ve mesele. Mesele diyoruz; insanların anlaması gereken.

“Hulefa-i Mehdiyyin”; büyük ebcedi 1234… Çâr-ı Güzin: Dört seçilmiş. Hulefa-i Raşidîn… “4, varlık sayısı” hikmetini hatırlıyoruz. Ebced değerinindiziliş formu bile hakikate tanıklık eder vaziyette. Şimdi bu bir tesadüf mü?.. İslâm’da şablon vardır, biçimcilik vardır; gereken yerde gerektiği kadar, tam oturduğu yerde yakalanır, bırakılmaz. İç şekili destekleyen dış şekil makbuldür. Hele bu ilmî ise, ne âlâ…

Bu yukarıdaki ebced değeriyle ilgili olarak Kusto, Dimne ve Libâs’ın değerleri daha önce geçmişti.

“Hulefa-i Mehdiyyin”; büyük ebcedi 1234’dür.

Arvasî (sin’li); büyük ebcedi 567… Kusto (kef + vav + sin + tı + vav); büyük ebcedi 257… Hadd-i Zât; büyük ebcedi 1257’dir.

Arvasî (sin’li); en büyük ebcedi 2088= 90… “Üç Işık!”

Şarkı’dan mütevelli müzik ve müz meselesi de mevzuumuzdan ayrı değil. “Ölüm Odası”; en büyük ebcedi 4230= 234.

Hulefa-i Mehdiyyin: En büyük ebcedi 5505… 505+5= 510: Sünnet… Furkan 510 vahitine bakılabilir. Ayrıca ÖO-3, sayfa 49 okunabilir.

Eski yazıda sıfır’ın beşi göstermesiyle 5505: 5555 veya tam tersi 5505: 0000.

Muhiddin-i Arabî Hazretleri’nin tablosunda “He” harfi, “El-Bais” ism-i şerîf ile “Levh- Mahfuz.

“Levhi Mahfuz”; Allah Resûlü’nün nefsi olması; İBDA Külliyatı’nda sıklıkla geçer.

İBDA’nın “Erkam” isimli eserinde verilen Da’vâ Cetveli’ne göre ise, “He”, El-Hâdî İsm-i Şerîf’i ile bir arada; ebcedi 20… 20: 2nokta…

“Allah’ın öteden beri gelen sünneti budur. Allah’ın sünnetinde bir değişiklik de bulamazsın.” meâlindeki Âyet’i hatırlayalım. Fetih Sûresi, 23. Âyet… Ebcedi 3918’dur.

Engar: Tamamlanmayan, eksik kalan iş. Şüphelenme. Sanma, zan, tasavvur; en büyük ebcedi 918… “ “Engare”, ebced hesabında “Kafa Kâğıdım”a denk geliyor!” (TG-6,15.)

“Kaviyyen me’mul: Çok kuvvetli ümit edilen: 234… Musaddak: Doğruluğu tasdik edilmiş. Sadakati ve doğruluğu tasdik edilmiş, isbat edilmiş olan: 234… Gurabe: Kubbeli türbe: 234… Güzare: Rüyâ tâbir etme, düş yorma: 233… Çeyrek: Dörtte bir: 233… Peygar: Savaş, harb, muharebe. Kavga: 233… Okyanus: Büyük deniz: 233… Ukabeyn: Büyük ilim. İşkence ve asmak için kurulan iki darağacı. Havuz içindeakan suyun yolu: 233.” (“Furkan”- 234, 235 vahitinden, S. M.)

5505; rakamlar toplamı 15 eder. “B.D-İBDA:15.” (S. M.)

15; daire sırrına nisbetle 51’dir dersek…

Hulefa-i Mehdiyyin, en küçük ebcedi 51… Bir yazılışıyla “AKINCI GÜÇ”, en küçük ebcedi 51’dir.

“MİHDA-Hediye konulan kab, tabak,çanak. “Üstadım’dan: Nefsini hesaba çek, elinde kalem kâğıt, -Onlar sana verince, sen de kullara dağıt!”: 59: MEVCUD-Var olan. Bulunan. Hazır olan. TOPLULUĞUN HEPSİ. Kâinat. Mükevvenat… HULEFA-İ Mehdiyyin – “Her asrın yenileyici vasfını haiz olan zâtların topluluğu: 832: ABDÜLHAKÎM Koltuğu.” [52]

Kusto; en küçük ebcedi 29…

“Vavî, lûgatta “vav harfine mensup” ve “tilki” demek… Ve, “vav”, Osmanlı alfabesinde 29. harf… 29, Akıncı Güç’ün 1979’da çıkışına nazaran, benim Üstadım’ın yanına gidiş yaşım da!..” (TG-1, 430)

Keşiş: Papaz. Rahib. Kelimenin büyük ebcedi 832 ve en küçük ebcedi 30… 30= 3×10… 10: Deh: Aşer… Âşûrâ… Ebced; kelimenin ebcedi 10.

“Râhib: Âbid. Allah’tan korkan. KEŞİŞ. Aslan.” (TG-6, 353); kelimenin büyük ebcedi 321 ve en büyük ebcedi 1831… 1831= 832… “Mirzabeyoğlu: 322.”; (S. M.)

TG-6, 354’de: “Allah’ın sevgilisi, bir hadîste, “ümmetimin rahipleri, gaza ehlidir!” buyuruyorlar!..”

Bursa’daki Uludağ’ın eski ismi Keşiş Dağı’dır. 19. yüzyıla kadar bu isimle anılmıştır. Yüksekliği 2543 metredir.  Bu ismi eteklerinde bulunan seksene yakın kiliseden aldığı söylenir. (Kes: 80). Bir de, Erzincan’da eskiden Keşiş Dağı olarak bilinen, şimdilerde Esence Dağı olarak da bilinen, en yüksek noktası 3549 metreye varan Keşiş Tepesiyle meşhur.“Abdülhakîm Koltuğu”nun yan mermer yazısı akla geliyor.

“Doğduğum tarih: 9 Mayıs’ın 10 Mayıs’a bağlandığı saatler… Gün: Salı-Çarşamba… Saat: 0.22.. Mekân: Erzincan… Arzın canı!..” [53]

**

Hulefa-i Raşidîn; büyük ebcedi 1799= 800… “Kültür Davamız”; ebcedi 800… Muazzez:  Çok azzi. Muhterem. Çok sevgili, kıymettar, izzetlendirilmiş; en büyük ebcedi 799’dur. Büyük ebcedi ise, 236’dir ki, buna, Dimne: Tilki’nin büyük ebcedi 237= 1236 ile karşılık gelmektedir..

“Hulefa-i Raşidîn: + Büyük Halife: 712+565= 1277= 278… Arvasî: 278… Sipare: Kurân’ın her bir cüzü. Otuz cüz: 278..” [54]

30: Lâm, bu harf Da’vâ Cetveli’nde 129 değerli ve “Lâtif” Esma-i Hüsna’sına karşılık geliyor… 129: Salih (sad + elif + LÂM + ha)… Salih Aleyhisselâm’da tecelli eden “Futuhî” hikmeti hatırlatıyor.(*)

**

Allah Resûlü’nün bir adı da, “Sahibü’n Nâleyn-İki Nâlin Sahibi”… Yâni şimdiki dille iki çift ayakkabısı var imiş… “Sin, iki kişi demek.”(*)

“Mehdî Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 59+691+477+322= 1549= 550… Tena’ul: Nalin giymek: 550… İstanbul: 550… Leşker: 550… Na’l: Nal. Ayağa giyilen tahta ayakkabı: 150… Alîm: Bilen: 150… Mehdî Muhammed: 59+92= 151=1150… Sultan: 150… Mukad: Ağır yüklü: 150… Aks: Hilâf, muhalif, zıd, ters. Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peyda etmesi. Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi. Döndürmek. Bir şeyin evvelini ahir ve ahirini evvel yapmak: 150.

Elif: Birinci harfin adı: 111… Elf: 1000. bin adet şey vermek ve ünsiyet etmek: 111… İns: İNSAN: 111… Ahkab: Uzun zamanlar. (Dehr: Çok uzun zaman. İNSAN.): 111… Mekân: (Kevn’den.) Yer. Durulan yer. Mahal: 111… Sigal: Fikir, düşünce. Kuruntu, endişe: 111.” [55]

“Lalek: Ayakkabı, pabuç. Taç. Horoz ibiği: 81” (Furkan’da)… Tedâileri: Taç, sarık, kavuk (kümme), farz, vasıta, merkez, dava, Süleyman, büyük ağaç, Varlık Ağacı…

Münteil: Nalin giyen; büyük ebcedi 798, en büyük ebcedi 2695: (3694)… Kültür; en küçük ebcedi 38: (308) ve büyük ebcedi 800… Erkam; büyük ebcedi 694.

**

“Bütün menfiliklerin kaynağının “ademler-aslı yokluklar” ve bütün iyilik ve güzelliklerin kaynağının “ruh” olması, nefsin bu iki kutubtan hangisine tenezzül edeceği hususundan sonra. ebedî hayat seçimidir de… Nefs, iyi ve kötüyü takib eden, ısıran, koparan, kabul eden, yapışan anlamında sırtlandır.” [56]

**

İnsanın evvelâ kendine faydasının olması gerekir. İçini olduracaksın ki, dışa aksetsin fikri ve mantığı… İnsan ilk önce kendini kurtaran-mehdî olması gerekir. Kendini asıl kendi kurtaracak; kendini kurtaracak, o kıvama erecek ki, etrafa ve ümmete sıra gelebilsin. İnsan hem başkası için hem kendi için idi. Allah Resûlü bana oruç ve namazla, yâni salih amelle yardımcı olun diye uyarıda bulunmuştur; şefaat husunda… Demek ki iş ve çaba, aslında kendine, kendini kurtarmak için. Böylelikle kendini kurtarıcı keyfiyete erdikten sonra etraf ve çevre de sanırım çekilir ve çekersin. Cepte para olma meselesi gibi.

**

Matla’ Beyitler, sayfa 30’dan:

“İradesi Allah’ın iradesi olmuş olan İNSANLAR, Allah’ın bildirmesiyle bilir; ama bu demek değildir ki, Allah bildirmelerini veya açık olarak bildirmelerini de istemiştir. Rumuz ve işaretlerle bildirmeler, ehlinin de aynı ölçülendirmelerle öğreneceği ve gerektiği kadarıyla bildiği veya bildirmeleriyle iç içe gider. Bu süreçte, MEHDÎ’nin “hidayete vesile olan” umumî mânâdaki belli bir şahsı işaret etmesi yanında, onun hususi mânâdaki MEHDÎ olduğu zannının Şer’i bir mahzuru yoktur.”

Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun “Gölgeler” isimli eserinin kapak resmi, 1987’de çizdim dediği, “Yürüyen El” ve gölgesi İBDA işareti. “Yürüyen El”; (ye+vav+ra+vav+ye+nun elif+lâm) ebcedi 313’dür. Bedr Ashabı’nın sayısıyla aynı.

Tilki Günlüğü-2, sayfa 364’den:

«Ve yine bir hadîs:

-“Bu hitâbdan sonra, yanında, sonbahar bulutları gibi birbirinden habersiz toplanan, Bedir ehli sayısınca, 313 kadar insanla birlikte zuhur eder. Onun ashabı gece âbid, gündüz ise aslanlar gibidir.”

-“Mehdî’nin kaşları ince, yüzü parlak ve gözlerinin siyahı büyük olacaktır.”»

Bir kelime… Ed’ac: Gözleri kara renkte ve büyükçe olan. Pek siyah şey… Ebcedi 78… İBDA: 78 (elif+be+dal+elif+ayn)… Dimne: Tilki… En büyük ebcedi 2076= 78, en küçük ebcedi 15… “B.D – İBDA: 15.” (S.M.)

Kutvanî; en küçük ebcedi 39… İki x 39= 78…

(Kelimeler TG-5, 39’dan.) Muîd: ARSLAN. Gazâ ve cihad eden kimse… Muâd: Geri çevrilmiş, iâde edilmiş, döndürülmüş… İRCA!..

Muîd’in en büyük ebcedi 1378 ve Küfr’ün en büyük ebcedi 1783’dür.

**

Gözbebeği Kudüs’ün kurtuluşu için tek yol cihâd’tır… Kudüs…KUSTO (İBDA); en küçük ebcedi 31, en büyük ebcedi 2032… 2032= 3031, (Ebcedler aynı!)… Cihad; en büyük ebcedi 2031. Asıl ve en küçük ebcedi da 13. (31’in tam tersi, mukabili, maklebi!)… Nasut: İnsanlık; en küçük ebcedi 13.

Nasut: İnsanlık. İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler… En küçük ebcedi 13. En büyük ebcedi 2078… Mükella’: Sahil. Nehir kenarı… En büyük ebcedi 2078 (ve 80; 1980)… İnsanlığın ulaşacağı ve kurtuluşa ereceği sahil, hassaten salih bir şekilde bellidir. Öyle inanıyoruz!

Temsir (se’li): Bir şeye göz dikip beklemek… Büyük ebcedi 1204= 205… Cihad; büyük ebcedi 205… Temsir (sad’lı): Bir şeyi şehir hâline getirme… En büyük ebcedi 2320= 322… “MİRZABEYOĞLU: 322”… Kudüs şehri!..  Temsir (sad’lı), asıl ebcedi: 740: Mütefekkir…

Kudsüman: Erkek örümcek: 255… Kudüs insanları… Kudsüman; en büyük ebcedi 1951… (1950, Erzincan!)… Muîd: Arslan. Gazâ ve cihad eden kimse. Güçlü. Kuvvetli; en büyük ebcedi 1378… Muadd: Hazırlanmış; büyük ebcedi 255.

Küfr; ebcedi 300… Fikr: 300… İsrail: 303… Büyük ebcedi 736’dır. Mekâ: Tilki, tavşan ve bunlara benzer hayvanlar. Canavarların inleri ve yatakları; büyük ebcedi 302… Kurnaz kâfirler… Einstein gibi bir çok ilim ve fikir adamlarından Yahudi olan çokça. Fikrî kapasiteleri yüksek bir kavim. Hazret-i Peygamber’e bile nice sorular soruyorlar.

Mehdî (hı’lı); büyük ebcedi 737: 1736… İbaet: Bir şeyi diğer bir şeye irca etme: 405… En küçük ebcedi 9, büyük ebcedi 737. (“İBDA:9”; S.M.)… Bolu Cezaevi; büyük ebcedi 405.

Me’kum: Tilki ve tavşan ini ve yatağı; büyük ebcedi 405, en küçük ebcedi 23… (Mehdî: 23)…İrca’: Geri çevirmek, geri döndürmek, -(13 ve 31 ebcedlerinde yaptığımız gibi)-, en küçük ebcedi 23, en büyük ebcedi 1755… İhtibas: Hapsetme. Tutulma, tutukluluk; büyük ebcedi 755.

“Batı Tefekkürü’nü İslâm Tasavvufu önünde aslına irca eden İBDA”; (S.M’den mülhem.)

İsrail; en büyük ebcedi 2726: 728… KUSTO; büyük ebcedi 728… Diğer bir yazılışında büyük ebcedi 726 ve en büyük ebcedi 1927… İBDA; en büyük ebcedi 928’dir.

Kudüs; kıyamette mahşer arazisi oradan yayılıp açılacak. Gümüşten dümdüz bir arazi mahşer meydanı.

KUDS: Mübareklik. Nezafet. Pâk olmak. Noksanlardan uzak olmak; büyük ebcedi 336… Avalî: İlânlar, ekler. Büyük ebcedi 336. (ÖO-3, 310’da: Avalî… Tesvir… Telegram.)… Avalî’nin en büyük ebcedi de 2335, (1336) yâni aynı!.. Yahudi’nin işkenceliği, Filistin ve silahsız savaşan çocuklar; taşlarla!..

Gasgase: Silâhsız savaşmak; en küçük ebcedi 29, (Kelime, TG-5, 432’de)… Ferzend: Çocuk; en küçük ebcedi 29… Gasâgıs: Arslan, esed… Muîd… Muâd… (İrca!)

Mescid-i Aksa: 308… En küçük ebcedi 38… Büyük ebcedi 696… Mütefekkir’in“Abdülhakîm Koltuğu” vâridâtının mermer yazısı; “Eskişehir-Bursa”; en büyük ebcedi 6695= 5696… (“Arvasî: 308”)… 6695= 1700… “Tefekkür: 700.” (“Furkan”, S.M.)… 6695= 701… “Osmanlı: 701.” ve “Fikir Kahraman(ı): 696.”, (“Furkan”; S.M.)

Kusto; diğer yazılışıyla büyük ebcedi 690.

Adalet Mutlak’a; ebcedi 689… Kudüs için!.. Adalet; en büyük ebcedi 1893… Mehdî (he’li); en büyük ebcedi 1891… Sağlı sollu sayıları kavuşturalım:

1893: (2892:892): 1891… Ve, 308+5= 313; Bedir Ashabı sayısı.

Tecrit edilmiş bir şehir; Kudüs… İnsanları adeta açık cezaevi pozisyonunda… “Kodes: Hapishâne: 170… KUDDUS: En mukaddes: 170”; (ÖO-2, 59 ve 60.)

Tekaddüs: Mübarek kılma. Kudsî kılmak. Çok temiz olma. Mukaddes olma; en büyük ebcedi 1165… Yazının başında verdiğimiz, Heylele; en büyük ebcedi 4165…

“Akdes: En kudsî. En mübarek: 165.”; (ÖO-1, 456’da.); adı geçen yerden ebcedi 165’in tersi olan (561) başka bir kelime: “Müstebtin: Bir şeyin ledününe, içyüzüne vakıf olan”; en büyük ebcedi 3079 olmak üzere, “Elf” birlemesiyle (2080, 1081, 82) sayıları… 1979, 1980, 1981, 1982, 1983 vesaire…  Ölüm Odası: 83+82= 165… “Ölüm Odası” vasfında Kudüs ve ehli; işgal altında ve kurtarılmayı bekliyor.

Nasut; en büyük ebcedi 2078… Akdes… Ahdes: Fikirli kişi… Kudüs; öz yurdumuz ve fikrimiz. Hazret-i Ömer Efendimiz’in fetheylediği olarak…

**

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun tahliye olduktan sonra 29 Kasım 2014’de verdiği konferansının ismi “ADALET MUTLAK’A”… Hicrî 1436…

Yesrib: Medine’nin eski ismi; en büyük ebcedi 2435= 1436… Tilki Günlüğü-2’de 9 Kasım gününün başlığı “Yeşil Medeniyet Yazarı”, 9 Kasım 1989 tarihli Levha’dan: “Hah!.. İşte geliyor bizim yeşil Medine’nin yazarı!”

Yesrib’in maklebi Bursa!(*)… Bursa’nın halk arasında “Yeşil Bursa” diye anılması malûm.

Adalet Mutlak’a: Kâmil, tam ve uygun adalet. Nihayetsiz ve kusursuz adalet; en küçük ebcedi 59, en büyük ebcedi 4603… “Mehdî: 59”(*)… Saniha: Zihne gelen fikir. Mütalâa. Çok düşünmeden gelen fikir; en büyük ebcedi 2604.

**

İfâdeye de bir ifâde gerekli. Şiir büyük iş, iki satır:

Dünyayı sırtlanmış insan,

Dünya bir sırtlandır, uyan!

**

Şiir idrakını temsil eden ve yenileyen ve tekrardan yerleştiren İBDA Fikriyatı, şiir idrakının kendisidir. “O değil, O’ndandır; bu yüzdendir ki O!” (*) Nasıl ve niçin’ini gösteren mihrak. Şiir sanatı diğer sanatların imâmı gibidir; İmâmesi… Diğer sanatlar ise, artık geri kalan tesbih taneleri gibi daire sırrından mülhem yerlerini alır. Allah’ı arama sanatı diye terkibî bir hüküm ve bilgi ile öğrendiğimiz şiir, Allah’ın 99 güzel ismini arayan tek çizgilik daire halkasında; daire (havme) ve zaman-Dehr sırrını duyarak arayan şiir sanatı ve idraki… Tesbih âletine teşbih ettiğimiz sanatlar için, tesbihte imâme ne ise (asaleti belli eden) vesair sanatlarda da şiir o olsa gerek. Hepsi şiir idrakını gösterici ve ifade edici olarak vardırlar, makbullükleri ve var oluşları İslâm’a muhatap anlayışın ölçüleriyle bellidir. Tesbih çekerken, illâ imâmeyi de çekersiniz. Diğer sanatlar da şiirden, şiir dilinden; ve, ne kadar şiirvârî o kadar hakikat arayıcısı ve bulucusu.

“Zikir, kabz ve kaptan!..” (TG-5, 436)

İbadet için geldiğimiz bir dünya; ne kadar çok ibadetle içiçeyiz, günümüzün deyimiyle ne kadar kaliteli ibadet ediyoruz, “iç ve dış dünyamız”. Kalite, “şiir idrakı” kadar, yüzyılın İslâm diyalektiğinin -(İBDA)- belirttiği ölçüler ve tesbitlerde. Tesbih, ebcedi 480 imiş… İmâme ile tesbih’in en küçük ebcedi: 24… Şiir; en küçük ebcedi: 24.

“Salih Mirzabeyoğlu: 1023= 24.” (“Furkan”da.)

Şiir; en büyük ebcedi 1771= 772… Furkan’dan; “Müsta’bir: Rüyâ tâbir ettiren: 772”… Sahici şairlerin şiirlerinin üst dilden ve o dile mevzu olması, ve rüyâ tâbirinde kullanıldığını Külliyat’tan öğrenmiştik.

Şiir; büyük ebcedi 691… Furkan’dan; “Salih: Karayılan: 691…” Kur’ân idraki-şiir idraki, İBDA Diyalektiği…

“Hılas: Kara ile ak arasındaki çocuk: 691”… Cevn: Ak, ebyaz, beyaz. Kara, esved… Bu birbirine zıt mânâların bir arada bulunduğu bir kelime.

Cem-i ezdad; büyük ebcedi 1370, Sadr; en büyük ebcedi 1370 ve Cem; en büyük ebcedi 1368= 369… Kusto… “Bütün Fikrin gerekliliği!” (Bakınız: TG-6, 427.) Cem’in büyük ebcedi 143… “Akıncı Güç”ün en büyük ebcedi 5143’dür.

“Havme: Tasarruf dairesi… ÖLÜM ODASI’nda çok geçer… Tasarruf’un ra’sını (yanlışlıkla veya kasıtlı) “göz” yaparak yazarsanız, vav; Tasavvuf!.. Sadece halkamsı yuvarlak farkı var.Tabiî hemen akla gelen: “Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu” arasında kanatlarını açan İBDA.”

“Cevn: Havme: Mehdî: 59.”; Ölüm Odası’nda çokça geçmekte.

“Çocuk Hikmeti”; “çocuk dairesi” tedâisi… “Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 2480.” (“Furkan”, S.M.)

“Tesbih: Allah’ı şanına uygun ifâdelerle yâdetmek.” (TG-4, 445’de.)… Ebcedi 480, en büyük ebcedi 2632= 634… Tesbîh: Tahfif etmek, hafifletmek. Katı uyumak… Lûgatta, derin uyumak anlamında geçiyor… Derin uyku-Deep sleep!.. Bu dünyadaki uyku hâlimiz ve öldükten sonra uyanacağımızın Peygamber ölçüsüyle bildirilmesi.

Tesbîh: Dâim olmak, süreklilik. Bir kimseyi hayatında senâ edip övmek… “Hald: Devamlılık. Süreklilik. Bâki: 634.” (“Furkan”, S.M.)… İnsanlığın hâlihazır formu, hassaten, Müslümanların, deep sleep hâli. İbadet için geldiğimiz dünya, ve biz neler yapıyoruz. Uyandırılmadan uyanmak gerek… Taat: İbadet etmek. İtaat etmek: 480… İltimah: Bir şeye şaşkın şaşkın bakınma: 480… Ta’riz: Kinaye ile söylemek: 480.” (“Furkan”, S.M.)… Kinâye ile ifâde etmek; sanat ve sanat eseri.

“Dahl: Vâridât. Nüfûz, tesir. Karışma, girme. İrâd. İtiraz, ta’riz: 634”… (TG-4, 179 ve 470’de)… “Abdülhakîm Koltuğu” vâridâtı.

Şiir: Tesbih: Daire: Zaman: Namaz biçiminde, sanırım tasvir edebiliriz.

Tilki Günlüğü’nde Tesbih’in geçtiği yerde, namaz ve salah bahsi, ve de SALİH!

Günlük’teki İmâme ve o anlamlıların yerleri: Asb; TG-5, 30 ve 595. TG-6,254… İmâme; TG-5, 264 ve TG-6, 23… İmâmelenmiş; TG-5, 382… Destâr; TG-5, 382… Tâc; TG-6, 329.

**

“Ölüm Odası-Tarih”den, sayfa 332’de:

“(Kader hakkında Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri: “Allah kulunun ne yapacağını ÖNCEDEN bilir ya!”… Arvasî: 308: Jandarma-Nizam ve ölçüyü koruyan… Harfsiz ve kelimesiz Yaradan’ı düşünen ehl-i kalbin izinde mevzuumuzun başlığını takib ederken, “Kale: O dedi. Kuşatan. Küna. Mani” meçhulünü seyredenlerin hâli, bir ahenk, Şeyh Galib’in MATLA’ Beyti’nin içyüzüne bakışımızdan belli, “felâtat-kelime döküntüleri”ni andırıyor. Dikkat: Bu bir rastgele ve mânâsızlığa mazeret değil, feraset ve sezgiyi kuvvetle davet eden bir iç şekildendir)…”

**

“Felâtat: Lisânın döküntüleri, iradesiz olarak ağızdan çıkan söz veya kelime. Ânsızlık. Her ayın son gecesi… SALİH!..” (TG-6, 68.)… Kelimenin en küçük ebcedi 23, büyük ebcedi 1065… “Necib: 65.”  ve “Dünya: 65.” (Sırasıyla TG-6, 139 ve 115’de)… Felâtat’ın en büyük ebcedi 2394; bu sayı için “Furkan” 394 vahitine bakılabilir. “Kişi, üzerinde bulunduğu işin zamanı (dünyası) içindedir.”

Döküntülere âit teferruatlara devam edersek: Sahir; büyük ile en büyük ebcedi (aşağı yukarı) aynı ender kelimelerden, sırasıyla, 444 ve 2445…

İ’tikad: İnanmak. İnanç… En küçük ebcedi 30. Ve, orijinal bir kelime olarak enteresan bir şekilde büyük ebcedi en büyük ebcedinden büyük; sırasıyla 969 ve 863. Bu da, sıradışı veya istisnaî bir kelime olduğunu gösteriyor veya delil oluyor.

İslâm, en büyük ebcedi 1969… İtikad’ın ebcediyle beraber düşünüldüğünde, ebced ilmi ile bir nevî ispat ve doğrulamaya misâl bir görünüm oluştu. İslâm ve imân’ın baştan başa itikad ve peşin fikire mevzu olduğu.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in “İmân ve İslâm Atlası”nın hemen başından:

“İtikadın dâiresi din, imânın da merkezi yaratıcı kudret… Böylece dinin tarifi de meydana çıkıyor. Din, topyekûn varlığı icad eden yaratıcı müessire bağlı itikatlar manzumesidir.”

Âyet meâli: “Allah indinde din İslâm’dır.”

Mütekekkir Salih Mirzabeyoğlu’ndan:

“Nefes alıp verirken bile, her ne kadar gayrı irâdî bir faaliyet sözkonusu olsa da, en azından nefes almayınca öleceğimizi biliyoruz… Bütün nebatî ve hayvanî faaliyetlerimiz için bu böyle… Bu böyle iken, nasıl olur da “itikad”ın amel ve ruhî aksiyon olduğunu anlamayız?… “İtikad”, ruhî bir aksiyondur; ve “kader”, itikad mevzuu… Kader, Allah’ın aksiyonudur, itikad da benim!..

Sözün özü veya özün sözü, İslâm büyüklerinde… İşte “kader”, işte “itikad”, işte “aksiyon” bahsini “zaman” muamması içinde yerine oturtan gören göz:

-“Kişi, üzerinde bulunduğu işin zamanı içindedir!”

Demek ki emel ve ümitler, sahte bir “kadere rıza” dalaveresinde, kuru gevezelik ve boş hayhuyda değil de, “amel”de… Nasibi sahtelik olanlar için ne kötü!..” [57]

**

A’mel; en büyük ebcedi 1615… “Temettu’: Kazanma, kâr etmek. Fayda, menfaat. Toplamak, cem’etmek. Mühlet vermek. Yoldaş olmak.” (TG-5,443.) En büyük ebcedi 1165, büyük ebcedi 1022… 1022= 23… Mehdî’nin küçük ebcedi de 23’dür. Aynı rakamlara tutunan mânâlar bakımından amel-kazanmak’ın kurtarıcı vasfı, sanırım aşikâr oldu.

**

Şimdi ebcedi tarif eden güzel izah ve inceleme örneği verelim, “Ölüm Odası-B Yedi- Matla’ Beyitler”, 11. sayfadan:

“EŞ-RAKAMLI: 672: RÜYÂ Tâbir etmek… TESRİC-Kandil yakmak. Güzelleştirmek: 672: TECRİS-Sağlam fikirli etmek… Eş rakamlı kelime ve kavramların, “eş zamanlı hâdiseler” mantık ve hakikat gibi, -mevzu ne ise!-, karşılaşmalarından doğan fikir…”

İnceleme: Yukarıdan beri yapmaya çalıştığımız şey burada çok net bir biçimde izâh edilmiş durumda. Görüyoruz ki, hâdiseye yanaşan şuur ne yaptığını ve nereye gittiğini bilerek iş yapmaktadır. Diyalektiklerin çelmesini aşıcı bir biçimde yol alabilmek için esnek davranma sözkonusu olabilir. “Eş-rakamlı” kelimesinin sonundaki “ye” harfi “elif” harfine döndürülüp, yâni “elif, vav, ye”nin kendi arasındaki birbirinin yerine kullanılabilir keyfiyetinden yararlanılmış ve etraftaki diğer kelimelerin anlam veya ebcedini de hasrına alacak şekilde örgüleme işi vardır. Ve iş, diğer kelimelere nisbetle 672 değerine sabitlenmek istenmiş. Diğer taraftan sadece “Tâbir” kelimesi dikkate alınmış, bu kelimenin de “ye”sinde oynamaya gidilmiştir veya görmezden gelinmiştir. Böylelikle anlatılmak veya varılmak istenen mânâ -(fikir hareketi, diyalektikle)- ebced’le de kalıbına ve zarfına tenasüb edilmiştir.

**

Tebârî: Mücadele etmek. Savaşmak, dövüşmek… En büyük ebcedi 2021= 23… 2021 Milâdî senesi Hicrî 1443’e denk geliyor. 1999+23= 2022… 2022: 24… 1+23= 24; demek ki 1999= 1 imiş. Bir başlangıç. Ve zaten demek ki, 1999= 1000= 1’dir. “Elf: Elif”… Böyle bir ispat!..

Şimdi “Ölüm Odası-Tarih” – “Metris Hâdisesi: 1999” başlıklı bölümden:

“TELEGRAM dedim: Sadece bâtın kahramanları ve meseleleri değil, dağ taş misâli bütün çevre hakikatine giren TELEGRAM da ŞIN harfinin “çok nikâh” mânâsından biridir bende. 1999’un hemen bitiminde başlatılan.”

Ölüm Odası-Matla’ Beyitler, 53. sayfaya bir göz atılmalı… Ahil: Erkeği olmayan kadın. Fevkinde kimse olmayan padişah; en büyük ebcedi 2000, en küçük ebcedi ise 22’dir. 22= 1021.

**

“Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 1000= 1999…Hatırlanması gereken sene: (Racife- Şiddetle sarsan sarsıntı. Dünyayı yerinden oynatan vakıa. İlk nefha, ilk nefes… Dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen depremler ve en büyüğü 16 Ağustos’ta Gölcük’te meydana geleni… METRİS Hadisesi.): 999.” [58]

“Dostum, Sevgilim, Üstadım… Millî Nizam Partisi’nin kongresindeki konuşmasından sonra, İmam Hatip Okulları Mezunları Derneği’ne gittik… Sene 1970-71…Bir masa etrafında 10-15 kişi… Benim için, “ruhla varılanın kelâmla zarflanışına” misâl mevzulardan biri ki, bugün dünya çapında fikri örgüleştirmenin belli başlı köşelerini tuttuğum bir zamanda, o günkü sözünü bugüne yol veren en mühim anahtarlardan biri diye takdim ederim.” [59]

“Sene 1970… Üstadım, Ankara’da konferans veriyor… Konferansın sonunda da, “İmam Hatib Mezunları Derneği” gibi bir dernekte, bir yorgunluk kahvesi içmek üzere orada… Uzunca bir masa başında o ve masaya dizilmiş 20 kadar genç… Biri benim… Üstadım’ın oturduğu sandalyenin arkasında, ayakta, boynunu-kulağı ona ayar şekilde ve yüzü havaya dönük biçimde bükülmüş bir genç, eriyen ve eriten bir vecd manzarası çiziyor; akıl ve zekâ payı nedir bilmem ama, kelimelerin ahengine bürülü mânâları zerresini fedâ etmeme dikkatiyle öyle candan bir dinleyişi var ki, yüzünün bütün hatları ruhunun duyduğu zevke şahitlik etmekte…” [60]

**

“ÜSTADIM’ın “Yolumuz-Hâlimiz-Çaremiz Konferansını Eskişehir’de dinlediğim sene: (Ahmed-i Farukî. “İmam-ı Rabbanî”: 1440: “Ya ileri ya geri, takrib ederim üç otuza” – Topal Şükrü Efendi’nin kasidesinden bir mısradır… ÜÇ OTUZ: 3 Lâm, Üçışık, “90, Sad harfi, Allah’ın El-Mümit ismi, mertebesi toprak”. 90=9. “İBDA:9”…): 1966… “SEYYİD Abdülhakîm Arvasî-Necib Fazıl Kısakürek”-İzzet Mirzabeyoğlu: 2966.” [61]

“90=9.” kullanılışına ve geçişine dikkat… Musadeka: Dostluk; en büyük ebcedi 1966’dır ve en küçük ebcedi  ise 30… “Fikir Kahramanı”, büyük ebcedi 1089’dan 90 eder. Kumandan, en küçük ebcedi 30.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek:

“Arkamı dönüp dizine yatabileceğim bir dost aradım hep, çok şükür buldum… Bir genç geçti elime PÎR geçti!”

**

“Kariha: Fikir kabiliyeti. Her şeyin evveli. Kuyudan çıkarılan ilk su. İnsanda kendiliğinden meydana gelen buluş, fikir hareketi. Akıldan hasıl olan fikirler. Zihin kudreti. Düşünme istidadı… Tedaîsi, “Kültür Davamız” isimli eserimin Üstadım tarafından takdimi:

– “Bu eser, Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddî fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir.” [62]

Kariha’nın en küçük ebcedi 41… “Akıncı Güç”ün de en küçük ebcedi 41’dir. Kariha’nın ebcedi için “Furkan”-322 vahidine bakılmalı.

Kariha’nın büyük ebcedi 408’dir. “Allâme: Meşhur olmuş Büyük Mütefekkir”in de büyük ebcedi 408’dir.

Kariha’nın en büyük ebcedi 2435… Yesrib: Medine’nin eski ismi; en büyük ebcedi 2435… Tam tersi, irca: BURSA!.. Bursa (be + ra + se + ye); harfler aynı, dolayısiyle ebcedi de!.. Kariha… Karya: Eski çağlarda Bursa ve Balıkesir bölgesinin adı: 236… Dimne (tilki); büyük ebcedi 237= 1236.

**

“Tilki Günlüğü-2”den, sayfa 142:

“Sene 1982… Üstadım’ın isteği üzerine hazırladığım “İstikbâl İslâmındır” isimli eserin içinde altını çizdiğim dava: Zaman ve mekân tanımayan ruhun üstte kalışı ve kesiksiz bir “pasaparola” çizgisi üzerinde akışı.”

Mübhem: İyice belli olmayan. Mutlak aşikâr olmayan. Belirsiz. Gizli… En küçük ebcedi 15, büyük ebcedi 189, en büyük ebcedi 1982… Nefs:190: 1189… “B.D-İBDA:15.” (S.M.)

“Görüleceği üzere, “fikirde müphem olmak” meselesini, “İslâm önce bulmak, sonra aramaktır” meselesiyle içiçe düşündüğümüz zaman, arayış verimlerinin her derecesinin ölçülere nisbetle “pay” ifâde etmesinden hareketle, bu “pay-fikir”in niçin müphem olması gerektiğini kavrarız; “dır” ve “tır”, ölçüleri kendi idrakı seviyesine indirmek ve hapsetmektir ki, bu, sırra yer bırakmamak ve gerçekleşmelerle ortaya çıkacak meçhule hürmetsizliktir.

«“Müphem olmak”, belirsizlik olmak mânâsına değil, meçhule hürmet tavrı içinde “belirsizliğe-sırra” açık belirliliktir ki, aslı ve hakikatiyle ölçüler içinde fanidir. Bu fikir. ölçüler içinde arayıcılığı ve buluculuğu kendi kendinde bitirmediği gibi, yeni arayışa ve buluşlara gebe, yeni fikirlere ilhâm kaynağıdır; eşya ve hadisenin her ân yeniliğinde, “hareket içinde hareketle zenginleşecek” olan fikir…» [63]

**

“Kültür Davamız”; en küçük ebcedi 80… Kes: İnsan. Kişi’nin ebcedi de 80 ve en küçük ebcedi ise, 8’dir. Alt başlığı, “Temel Meseleler”; insana dair… 80: 8 nokta: 8: Sekizinci: Samin(e); ebcedi 591… Samin’in büyük ebcedi 808… Furkan’da bu ebcede denk gelen enteresan bir kelime, “Zahk: Hastalıktan dolayı tilkinin tüyü dökülüp derisinin açılması: 808.”… Samin’in en küçük ebcedi 9’dur.

**

Murakabe: En küçük ebcedi 30, büyük ebcedi 592… Nefs: Nun+fe+sin; en küçük ebcedi 10, büyük ebcedi 307… 3.7: 37… 3 Nefs: 3×10= 30 ve “Arvasî: 308”den, 3.8: 38.

Nekîbe: Nefsi mübarek; büyük ebcedi 307. (TG-5, 326’da.)

“Mehdî Muhammed Salih Mirzabeyoğlu: 59+92+129+1312=1592.” (“Furkan”, S.M.)

“Kültür Davamız”; büyük ebcedi 1198= 199… “Ca’sus: Kötü huylu, kısa boylu: 199… Kastal: Cenk ederken kalkan toz: 199… Ebu-l Husayn: Tilki: 198.” (S.M.)

Kast-al… İngilizce “Cast”ın mânâlarından biri “kalıba dökmek”… Mütesabike: Bir şeyin kalıba dökülmesi: 528… Sıkma, sıkıştırma, muzîk!..

Kehs: Bir şeyi eliyle almak: 528… Cast-Al… KABZ; sıkıntı, daralma… Müz… Kültür-Müz.

**

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’ndan:

“Hayâl kuvveti, duyu verilerinden elde edilen bilgilerin, hafızada canlandırılması, hatırlanmasını sağlar. Yalnız akla ait bilgiler ise, zaten beş duyu ile algılanmayanlardır ki, hatıra getirilmeleri hayâl melekesinin işidir. Hayâlin, tasavvur hâlinde tertib ve tanzime mevzu olması ise, tahayyül dediğimizdir.

MÜZ, düşünceye dalmak ve derin düşünce demek; bunun yanında, temaşa-muhayyeleye doğana denir. Müz, gerçek ve fizikî çevreden dalgınlık şeklinde, günlük hayatta da pek sık içine düştüğümüz bir durumdur. Müz’ün diğer mânâsı ise, “şaire ilhâm veren güç”; ve müzün kendi de bir müz.” [64]

Yine O’ndan:

“Muse, “şaire ilham verici güç, ilham, esinti” mânâlarına gelir ve mitolojideki 9 MÜZ’den birisidir. TELEGRAM, “Esatir ve Mitoloji” ve bu eserde, MÜZ bahsi epey geçti, bilen biliyor. Aynı yazış ve telaffuzla Muse-MÜZ: Derin düşünce, derin düşünceye dalmak. RİT, bunun ahenk formu ve NYMPHALAR dişi-şarkıcı periler. Peri ve cinler, canlı veya suret ifâde eder bir mânâda hayâlî olarak mitolojik bir anlatımda çeşitli topluluklar veya bu topluluklardaki farkedilmiş fertleri olarak yerlerini alırken, MOİSELER cinsiyet sıfatı ifâde etmezler. MUSE’nin Türkçe telaffuzla MUSA olarak söylenmesi, bir hoşluk, hâliyle Hazret-i Musa’nın “Kelimullah-Allah’la konuşan” ünvanını hatırlatıyor; ve ilhâmın bir ruh güzelliği olması bakımından, “doğru” ölçüsüne vurulması gereği bâki, Allah’tan vergi oluşunu.” [65]

Müzler:

“Klasik dönemden itibaren

DOKUZ SAYISI KENDİNİ BENİMSETTİ

aşağıdaki listede görüldüğü gibi:

-Kalliope’ye DESTANÎ ŞİİR

-KLİO’ya TARİH

-Polhymnia’ya PANTOMİM

-Euterpe’ye FLÜT

-Terpsikhore’ye LİRİK KORAL

-Erato’ya LİRİK KORAL

-Melpomene’ye TRAGEDYA

-Thalia’ya KOMEDİ

-Ourania’ya ASTRONOMİ…” [66]

İbda; ebcedi 9 sayısı.… “İBDA kendini benimsetti.”… İhsa’: Yalnız bir  ilim dalıyla meşgul olup, o husuta ihtisas yapıp terakki etme, ilerleme. Husyelerini çıkarma, iğdiş etme, erkekliğini giderme… (İşkence-Telegram-Müz.)… Kelimenin en küçük ebcedi 9’dur.

**

Mehdî, büyük ebcedi 142… Müzik: Mim+vav+ze+ye+kef; en büyük ebcedi 2140= 142… Tilki: 470… Tilki müz’ü… İlm-i huruf: Harflerden mânâ çıkarıp tefsir etmek ilmi. (Ebced hesabında olduğu gibi.); büyük ebcedi 595’dir… Tilki’nin de büyük ebcedi 595’dir. İlm-i huruf’un en küçük ebcedi 50…

“Mousaios – büyük bir müzisyen

hastaları iyileştirebilen

aynı zamanda bir kâhin!” [67]

Müzik de bir müz. Zaten adı da oradan geliyor. Müz-K… Gerçek bir müz; müzik. Müz-isyen… ­­İsyen’den mütevelli İsyan: Büyük ebcedi 1453. En büyük ebcedi 2130… Casus: 130… 1453: İstanbul’un fethi… Daha önce yazının başlarında “İsyan”dan bahsetmiştik.

Nekeb: Hastanın iyileşmesi; (TG-5, 326’da), en büyük ebcedi 2001’dir.

“Müfîk: İyileşen hasta: 230” (“Furkan”, S.M.)… (230’u biraz sonra tekrar işleyeceğiz.)… (Kudsüman: Örümcek!)… Müfîk; kelimenin en büyük ebcedi 1606= 607 ve Tevil: Bir nesneyi red ve irca’ etmek. Döndürmek; büyük ebcedi 607… İrca: Geri çevirmek, geri dödürmek. Alışverişi faydalı kılmak. Musibet vaktinde Allah’a sığındığını âyet okuyarak ifâde etmek; büyük ebcedi 606 ve en küçük ebcedi 23, dikkat!.

“Tev’il” kelimesi TG-5, 604 ve TG-6, 105’de… Allah’a sığındığını belli etmek; dua etmek, ibadet etmek. Bunun için geldiğimiz dünya…

**

“Müz: Kartal Cezaevi’ndeki TELEGRAM seanslarında, maddî ve manevî her türlü varlık, görünen ve hayâlî her türlü suret, aklî maraz ve kuruntudan doğan “halüsinasyon” dedikleri görüntüler ve “organik olmayan varlıklar” cümlesinden cin gibi varlık, -ve dilde isim bahsini de alâkadar eder bir mesele olması bakımından bildirelim ki, EŞYAYA ŞAHSİYET VERME ve ONA BİÇİLEN SURET- bakımından en çok kullanılan kavram MÜZ idi.” [68]

**

Müz… Müze… Methaf: Müze: 528… Mütesabike: Bir şeyin kalıba dökülmesi: 528… (Sıkma, sıkıştırma; Muzîk!)… Kehs: Bir şeyi eliyle almak: 528. (Kabz.)… Tahassüs: Kalben ve ruhen hislenmek: 528. (Müzik etkisi)… Güzariş: Rüyâ tâbir ettirme: 528… 5+2+8= 15: 6+9: “B.D-İBDA.” (S.M.)

Dünya, bir müze. Şöyle bir bakıp geçme, yaşamayı deneme yeri.

“TE harfi, Allah’ın KÂBİD ismine ve ESÎR mertebesine işaret eder (…) Hadîs: “Belâ önce Nebilere, sonra velilere, sonra onları izleyenlere havale edilmiştir!”… Cehd, riyazet, belâ; hep “sıkmaya dair ve tekâmül hissesi adamına göre…” [69]

Muzîk: Sıkan, sıkıştıran, darlaştıran… Mu’zî: Eziyet ve sıkıntı veren. Rahat bırakmayan, inciten… Muzî: Aydınlatan. Işık veren… Muzî’: Zâyi eden, kaybeden… Piç ü tâb: Iztırab ve sıkıntı(*); büyük ebcedi 595… Tilki; büyük ebcedi 595’dir. (Bir Büyük Muztarib: Bin Büyük Muztarib: 1000+595=1595.)… Topluluk hakikati sağlanınca, bin kişi bir kişi gibi; bir kişi bin kişi… Her birinde her biri varken, her biri ayrı vasıfta ve özellikte, kendine münhasır ve şahsiyet olmak… Elf: Elif denkliği!

Dinlerken ve seyrederken kendinden geçmek hissi veren sanat eseri. “Kendinde olmak küfür, kendinden geçmek imân”, imânın hakikati davası. İşlediğimiz “Tasavvuf ve tasarruf dairesi”, nefse ve saireye. Bahsimiz çerçevesinde müz ve müzik… Sıkmak; kendini zâyi edici derin düşünceye sevketmek, tek kelime ile İBDA.

Ölüm Odası- Matla’ Beyitler, 236. sayfaya bakılması gerekir diyerek… “MÜZ: 740: MÜTEFEKKİR.”… 740’ın değişik bir formu, 470; Tilki’nin (Türkçe; te+ye+lâm+kef+ye) ebced değeri.

**

“Müz: Derin düşünce. Rit: Fikir. Ahenk… Surette görünen mânâ. Bana mahsus. Ama 2000 senesi itibariyle, benim için başkalarının farkedemediği gerçek hâlindeydi.” [70]

“Müzler ve ritler; bazen o, bazen bu, diğerini ihata eden gibi bir anlam ihtiva ediyor. Hayâl, hayâl nevileri… Hayâl, duyulaşmaya bakan bir güç iken, beş duyuya muhatab eşya, İNSAN’da hayâlleşmeye mevzu oluyor. Sadece sanattan bahsetmiyorum, geriye doğru delil ve vesika azaldıkça daha çok hayâle yol veren çok eski tarih ve tarih öncesi kalıntıların-eşyaların en alelâdeleri bile, buna âlet oluyor. Bu eşyaların sergilendiği yere, MÜZE diyoruz; geçmişe dair bir hayâl uyandıran, belli belirsiz bir hayâlle devrini idrake çalıştığımız parçalar…” [71]

Ebcedi bir şekil olarak görüyoruz. Mânâları yakalayan bir şekil. Formül gibi, ama vesair ilimlerde gördüğümüz formüllerden daha serbest, esnek. Şekile şekil veren ve mânâya istikâmet verici bir bakış sağlayan muhtevası ve özelliği var. Ebced de bir müz diyebiliriz; derin düşünceyi tetikleyen kavramları ve fikirleri birbirine bağlayan bir kaide, terkib ve formül. Zihni açıp kapatan ve titreten. Ebcedi bir tecrit işi ve hareketi olarak görmek gerek.

Mevz: Muz ağacı… En büyük ebcedi 935… Mevz ile Müz’ün yazılışı aynı diyebiliriz. Mim, vav, ze… Sarı renk… Muz… Müz… “Müz: Mütefekkir”… 1(936)=2(935)… 1 ve 2 binler.

Şimdi buna nisbetle TG-5, 479’dan:

“Ullef: Muz… Ülûf: Elf’in çoğulu. BİNLER, bin sayıları. Ülfet ve ünsiyete ziyâde meyyal ve alışkan olan.”

Sarı, Ruh lâtifesinin rengi. [72]

**

Ağaç deyince…

“Süleyman; selâman: Büyük ağaç, Bir mekânın adı…” (TG-1, 322.)

“Süleyman… Salomon… Selâman: Büyük ağaç. Bir mekânın adı.” (TG-4, 88.)

“Selâman, büyük ebcedi 609. Huc: Horoz ibiği. Kuş tacı, ibik. Horoz ibiği adlı bir çiçek: 609… İbtihar: İki parça olma, ikiye bölme: 609.” (“Furkan”, S.M.)

“Sin”… Selâman, en büyük ebcedi 2729= 731… Zal: Horoz ibiği. Bir harf: 731… Hazret-i Süleyman Peygamber’in nâmı; “Tablo: Cem”de (TG-3, 102.)

**

Ölüm Odası’ndan:

«“Hüküm kesilmiş geldin!” (Salih Mirzabeyoğlu: 1013= 14: Üstadım’ın AĞAÇ mecmuasını çıkarmasının üstünden geçen bu süreden sonra, 1950’de doğdum.): 602.”

“Tilki Günlüğü”; ebcedi 602. Sıfırın nokta olmasına nisbetle, 602; 6.2: Matematik diliyle okursak, “altı O’nda iki”… 6 ciltilik kitapta iki kişi… Tilki Günlüğü, alt başlığı “Ufuk ile Hafiye”; iki kişi… 6: Vav: Tilki… Sa’lebe: Tilki. Süngü demirinin ağaç geçirecek yeri; ebcedi 602… Teber: Balta: 602… Tâbir; ve rüyâ kitabı… Esere dair böyle bir tanıtım.

**

Zamanın Sahibi meydanda iken, başkasına umut bağlamak çölde piknik yapmaya davranmak demektir.

“YEVMİYE: “Bomboş bir devirdeyiz!”… Demek ki, “yeniden yaradılış-ihya” devri… İMAM-I Rabbanî Hazretleri: “Müceddid o zattır ki, o müddet içinde ümmete her ne gibi feyz varidatı gelirse, onun vasıtası ile gelir. İsterse o vaktin kutubları evtadı, ebdali, nücebası bulunsun!” [73]

“Moğol Mehdî Muhammed: 1076+154+= 1230… Müsliman: 231= 1230… Sahib-üz zaman: Zamanın sahibi. Müceddid. Mehdi-i zaman: 230… Kerî: Örümcek ağı. Sağırlık, duymazlık, işitmezlik: 230”; (“Furkan-230 vahiti”, S.M.)… En küçük ebcedi 38: 3 nokta 8: 308… “Arvasî: 308”(*)

“Ölüm Odası” (Hemze(elif) + vav + lâm + vav + mim + elif + vav + dal + elif + sin + ye); en büyük ebcedi 4230.

Tenide: Örümcek ağı. Örülmüş, dokunmuş; en büyük ebcedi 2638= 640… Tedebbür: Bir şeyin sonunu düşünmek, TEFEKKÜR etmek. Müdebbir olmak, tedbirli olmak. Arkasını dönmek; büyük ebcedi 640.

Arkasını dönmek…Hemen akla gelen, tekrar verelim, Üstad Necip Fazıl Kısakürek:

“Arkamı dönüp dizine yatabileceğim bir dost aradım hep, çok şükür buldum… Bir genç geçti elime PÎR geçti!”(*, ÖO-2, 393)

Müceddid; büyük ebcedi 213… En büyük ebcedi 1924, en küçük ebcedi 15. Asıl ebcedi 51… Hulefa-i Mehdiyyin; en küçük ebcedi 51.

**

İBDA Mimarı’nın yaptığı şekil ve suret tarifi ve izâhı, ebced için de geçerli sanırım. “Moğol” kavramını da kapsayan, “şekil-suret” bahsi için aşağıda anlatılana sirayet etmeye çalışalım:

“ŞEKİL-Suret. Biçim, dış görünüş. Çehre. tarz. Formül. Benzer, misil. Resim. Hey’et. Bir vasfı öylece ifâde eden, bir veya daha fazla hudut vasıtasıyla mahdut ve mahsur, sınırlı ve kuşatılmış şey. Vehim sebebi olan. Bir adamın tab’ına muvafık şey. (Şeklin, hem kuşatanla belirmesi, hem de şahs hâlinde kuşatan olması, onun muhtevada sirayet eden mânâsıyla iç yüz belirişidir, içyüzdür. Üstadım’ın “olukta olgunlaşan damla” diye muhteva ile birlikte kopan “şekil” tarifi malûm; şiirdeki şekil sırrı, mücerrette her şey nihayetinde şiir, şeklin mevzuu olduğu her şeyde tarifini aşan bir “mübhem”dir… Madde ve mânâda… Derin sır: “Suret olmadan mânâlar ebediyen meydana gelmez!”… Enstrüman unsurlarından çıkan seslerle tanıdığımız bir “melodi-suret” bütünlüğünü, aynı melodiyi değişik çalgı âletleriyle tanıyabilmemiz, onun unsurların verimi olmak şöyle dursun, unsurlardan bağımsız olarak varlığını gösterir. Unsurlar âlemi kâinattaki her şey böyle; hafızada bulunan ve bilinenin rastlaşması olarak tanınır, bizde mevcut olarak aranır. Bende mevcut bir meçhulün aranması – dış yüzde ve iç yüzde. Kader sırrı!): 350: MUAMMER-Ömür süren insan… FER’-Bir aslın neticesi. İnsan. Sonradan olan. Kollara ayrılmış insan topluluğunun başı. Topluluğun remzi, meşhuru. (M-Oğul: 12: Düzine-Oniki parça… Kâinat’ın varlığı için zaruri Berzah âlemi’nin, Muhammedî Nur’un 12 hisseye ayrılmasından yaratılmış olduğunu hatırlayınız; Kâinat’taki her varlık ifâdesinin Berzah âlemi’nin bir misâl oluşunu ve Berzah’ın da 12 bellibaşlı hissede toplanışını, 12 bellibaşlı velâyette topluluğunu, 12 Kutub davsını ve hepsinin “hisse üstü” olarak Allah Sevgilisi’nin sirayetinde bulunuşu!): 350: KARN-Zaman. cevre. Asır. Boynuz. Helezon. (EZEL: Başlangıcı belli olmayan zaman. Piç-a-piç. Suret ve şekil olarak EMRİ-Ruhu kabul eden varlığın, idrakin aczinin idrak seyrinde, kendi suret ve şekil hakikatini idrakle “kabil-kabul edici” vasfının arttığı, âyette “gördükleri onu yalanlamadı”buyurulan sırrı. “Allah’tan geldik, yine O’na dönüyoruz!… Dünya’daki varlığı, EFENDİ oluşu görünsün diye olan, kemâl için yaşayan, yaşamış İNSAN!)” [74-a]

Ve aynı kısmın sonu şöyle: “Mektubat: 869: Necib Fazıl Kısakürek-Salih Mirzabeyoğlu”, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî, Seyyid Fehim, Seyyid Salih, Seyyid Taha, Seyyid Abdullah, Mevlâna Halid, İmâm-ı Rabbanî, Şâh-ı Nakşibend, Abdülkadir Geylânî, Hazret-i Ebubekir; ESSEYYİD Abdülhakîm Arvâsî ve “Büyük Doğu-İBDA” hususiyetinde 12 sırrı!” [74-b]

Kelime ve mânâ tab’ına uygun erkam, ebced ruhîliği. Buna dair sıralarsak:

“Furkan”-12 vahitinden bir kelime, İHDA: Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Hediye etmek, armağan yollamak… En küçük ebcedi 12 ve en büyük ebcedi 2022= 1023… Büyük ebcedi 374, (bkz. “Furkan”-374’e.)… Hamke: Bit; en büyük ebcedi 2373= 1374… (“Hamke: 73… Cümmel: 73 (ebced)… Seyyid”) vesaire için bakınız; [75]… İbda: 371…Cem-i Ezdad; büyük ebcedi 1370= 371… Tayhan: Boş ve mânâsız şeylere itiraz eden kimse; en büyük ebcedi 2373… KELÂM; büyük ebcedi 373… Kusto; büyük ebcedi 337.

Mündemic: İçine alınmış olan; büyük ebcedi 374 ve en büyük ebcedi 2739= 1740… (Mütefekkir: 740)…

BİT… “MÜSLİM-İslâm olan: 170: KAMLE-Bit, kehle… (İşi sıkı tutan)… FASS-Gözbebeği. Nefsin mührünün açamak. İdrak: 170: MUSALLÎ-Namaz kılan. (Hadîs: Namaz dinin direğidir… Mü’minin mi’racıdır.)… KUST: 170= 1169: Rahman Sûresi 19 ve 20. âyetler.” [76]

Kamle; en küçük ve büyük ebcedi sırasıyla, 24 ve 1470… 24= 1023: (İHDA!)… TİLKİ: Ebcedi 470’dir.TG-4, 366’dan, “İstislâm: Müslümanlığı kabul etme. Yolun ortasından gitme. Uyma, tâbî olma.”; büyük ebcedi 1024… 1024= 25… Tecris: Sağlam fikirli etmek; en küçük ebcedi 25.

“İşi sıkı tutan”… “Kabz: El almak. Tutmak. Kavramak. Almak. Tahsil etmek. Amelde zorluk çekmek. Kuşun süratle uşması. Mülk.” (TG-5, 326’da.)

Tasavvufta bir makam ve tecelli olmakla beraber, Şeriat’ın buyurduğu amel-ibadetleri yapmaya zorlanan insan, zorluk çeken; nefsten kaynaklı. Tasavvuf, Şeriat’ın emirlerini kolaylıkla yapmak için, dinin içi-bâtınî tarafı… Havd: Güzel ahlâk. Güzel ve yumuşak vücutlu cariye; en büyük ebcedi 1255, en küçük ebcedi 10… Ebced-(hesap): 10 nüansı göz önünde tutulursa, İnce iş ve hesap; ruh ve kalbin… Cehennem; büyük ebcedi 255… Birbirini tam zıddı oluşları gösteren kelimlerin bir değerde-ebcedde toplanmasına misâl kelimeler; kadının nefs mânâsı, nefsine uyanın güzel ahlâktan uzaklığı ve Cehennem’e yaklaşmasına karşılık tasvir ve görünüşler. Cehennem ehlinin ekseri kadınlardan meydana geldiğinin Hadîs’le bildirilmesi.

Şahşaha: Kuşun hızlı uçması… Ve hızın önemi; Einstein’ın izâfiyet teorisi ile ortaya koyduğu hakikat, hikmet… Yol= Hız x Zaman ve E= m.c2 formülleri herkesin bildiği. Einstein’ın formülden “E-Enerji” ile “m-Kütle”nin doğru orantılı olduğu görülüyor. Yâni biri artarken diğeri de artıyor veya biri azalırken diğeri de azalıyor. Diğer formülde ise, yol ve zaman yine doğru orantılı. Hız veya sürati burada bir tecrit âleti olarak görüyoruz. Şekil ve mânâ verici bir kab, tevil aracı. Kütlenin mekânsızlaşması. Zaman kâinatın her noktasında aynı hızda ilerler, ama farklı hissedilir. İzâfî… Ben hissetiğime göre var. Sen hissetmiyorsan sana yok. Varoluşan tarzda anlama ve idrak. Senin idraksizliğin, onun olmadığı anlamına gelmez, veya benim.

Şahşah(ha’lı): Görevli, vazifeli: 616… Şahşah(hı’lı): Sözü doğru olan, yalan söylemeyen. Gayretli, bahadır kimse: 1800… “800: Kültür Davamız”… 616: Vav, elif, vav: VAV!

Amel; en büyük ebcedi 1615= 616… “Kendinden Zuhur”; büyük ebcedi 1616.

Teşhis; en büyük ebcedi 3074… “Sıfır: Beş: Nokta”(*)… 3.74… 374.

“Fer’ ”… Kulzüm: Deniz, bahr. Kızıldeniz; büyük ebcedi 350.

**

Kabz-almak ile alâka içinde bir iktibas:

“Bisitan: Hız. “Ha!”, “Al, al!”… Bisitan: Mekânsız… Hız-Sür’at. Gayret: 617: Tecrid. Bir şâirin kendini mücerret bir şahıs kabul edip ona hitabetmesi… Zîh-Çok kıllı erkek sırtlan. Kenar çizgisi. Şerit. (Cescas: Kılı çok olan. Bir ot ismi: 8: Bed’en: Başlangıçta, ilk önce. Ezelde): 705: He-En büyük ebcedle… Habnâme-rüya kitabı. “Topyekün mahlûkatın kendisine göre gerçekleşmesi olan İNSAN nefsi”: 705: Hezz-Hızlı okumak. Sür’atli kesmek. (Bedene: Cazz kat. Mektub. kurbanlık deve. Nefsin cismanî yönünün fedası!)… Zıhh-Güneş ışığı. Güneş aydınlığı: 905: Rişte-tel, iplik, hayt. (Mar, yılan, hayyat. İplik, akl, ölüm. İlk akıl mertebesi, Allah’ın “benzersiz yaratıcı” mânâsına gelen “El-Bedi’ ” ismiyle ilgilidir!)… HIZ, alınan yolun zamana nisbeti ölçüsü olunca, maddenin enerjiye dönüşümü olan ışık’ın hızı ötesinde “zamanüstü” diye nitelediğimiz “süre”dir – hareket ve faaliyetin vasfı; hızı, hareketin bir vasfı diye gösterirken, onun mücerret “aklî” bir kavram olduğunun altını çizdiğimiz belli. Onun, Berzah Âlemi’ne dair faaliyet ve hareketin bir vasfı olduğunun da…” [77]

Kusto (kef + sin + vav + tı + vav); en büyük ebcedi 2615= 617.

**

Duayı emreden bir Âyet, A’râf Sûresi-55:

– “Rabbinize yalvarıp yakararak ve gizlice dua edin. Muhakkak ki O, haddi aşanları sevmez.

Söz dinleyip dua etmeli. Dua ile duruyor bütün kâinat. Dua’nın icrada aranmasını biliyoruz. Ve, dua’nın irca’da da aranmasını mukadder olarak çıkarıyoruz. 25 Nisan günü, Tilki Günlüğü’nün başlığı “DUAYI İCRADA ARA!”; bu günde yer alan “Tablo: İştikak”ı daha önce vermiştik. Sözkonusu günün Vâridât’ından:

«“Duayı İcrada Ara” diyen Üstadım… İcrayı dua bilen beri gelsin!..»

İcra: Bir işi yürütmek. Yerine getirmek. Yapma. Tatbik etme. Vekil göndermek. Mahkeme kararını yerine getirmek. Suyu akıtmak. Hukukta, ödetme… Aynı harflerle, İrca’: Sonraya bırakmak. Kuyuya kenar yapmak… En büyük ebcedi 1576… Ve, İrca: Geri çevirmek, geri döndürmek. Alış verişi faydalı kılmak. Musibet vaktinde Allah’a sığındığını Âyet okuyarak ifâde etmek.

Dua; büyük ebcedi 387= (1386)… Ergan: Söz dinlemek; en büyük ebcedi 1386. (Kelime, TG-5, 329’da)… Nast; en büyük ebcedi 1670… Kumandan; en büyük ebcedi 2669: (1670).

Nast: Sükût. Konuşurken dinlemek için susmak… Nasut: İnsanlık. İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler… Yâni dua etmek demek,ircayı icra faaliyetidir ki, bir eşya ve hâdiseye ruh ve mânâ verme ve tüttürme işi olarak tecelli eden ve ortaya çıkan bir iş, fiil ve aksiyon. Yaratılmasını ve buna fail olmayı isteme.

İb’as: Yeniden yaratmak, göndermek. Hayat vermek. En büyük ebcedi 1576.

Natiş: Kuvvet ve hareket… Natıs: Bilgili ve faziletli adam… Natş: Şiddet. Kuvvet… Natiş’in en büyük ebcedi 2947= 1948= 949… (1950’yi akıyor.)… Telegram (te + lâm + he + gayn + ye + ra+ elif + mim); en küçük ebcedi 48 ve büyük ebcedi 1951’dir.

Hadîs meâli: “Dua ibadetin özüdür.”… Muhh: İlik (öz). Beyin. Cevher. Madde… Büyük ebcedi 691’dir. Fıtrat; büyük ebced, 693… Kusto (kaf + sad + te + vav); büyük ebcedi 690.

“DUA; bu yüzden ayaktayım. Üstadım, sık sık vurgulardı: “Allah, kabul etmeyeceği duayı ettirmez, yeter ki istemeyi bilelim!”… İSTEMEYİ BİLMEK; bütün mesele burada. Meşru olmayan şeyler hakkında dua edilmez; malûm. Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, “duanın kabul edilmemesinden büyük BELÂ olmaz!” buyuruyor. Hâlimiz fena; iradesi Allah’ın iradesi olmuş olmayan, ne yapsın, ne eylesin? Bu da, korku, tereddüt, duadan kaçınıcı, yahut şaşkın bir psikoloji doğuruyor; hani “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!” misâli… Evvelâ, ibadet için yaratıldık ve dua ibadettir; çeşitli mânâlarıyla. Sonra: Biz samimiyetle dua edelim de, kabul olup olmaması Allah’ın bileceği iş, hiç olmazsa “O’na sığınıyoruz” şuuru. Bu şuur mühim. En mühimi de şu: “Allah hakkımızda hayırlı olanı versin!”… Bu şuur da en başta lâzım gelen ve her duanın sonunda hatırlanması gereken. NYMPHALAR’a söylediğimi daha önce yazdım: “Eğer ben FALANCA isem, Allah o şartları verir vekimse mani olamaz; eğer değilsem, o zaman da beni sahtesi olmaktan korumuş olur!”… Kurtuluşum hakkında duanın merkezinde bu var. Hakkımızda hayırlı olanın ne olduğunu Allah bilir. İmân’dan ayırmasın.” [78]

**

İdris Aleyhisselâm ile ilgili bilgi için hassaten “Ölüm Odası-Tarih”in “Tiyatro: Bütün Dünya”  ile “Hızır Aleyhisselâm-Hayâl Atı” ve Ölüm Odası-Giriş’in “Zann ve Nisbet” başlıklı bölümlerinin okunması gerekir. Burada yalnız şuna dikkat çekelim; o da, İdris Aleyhisselâm’ın 16 sene ağır riyazetler yapmıştır… Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun da, 16 sene hapiste TELEGRAM işkencesine maruz kaldığını belirtip (ki halihazırda devam ediyor bu işkence), mukadder olarak demek isteyişimizi anlayışlara havale edelim.

Diğer taraftan, yazıda işlediğimiz “Allâme” kelimesinden hareketle dua makamında bir zikri ve ismi mevzu edeceğiz. Erbaîn-i İdrisiyye; İdris Aleyhisselâm’a indirilen 40 İsm-i Şerîf’ten, 23. İsm-i Şerif:

“Yâ Allâme’l guyûbi felâ yefûtü şeyun min hifzıhî, yâ Allâm!”: “Ey bütün gaybları hakkıyla bilen ve himâyesinden hiçbir şey kaçmayan, Yâ Allâm!”

Demek ki, “Allâme”nin Allah’ın güzel ve sayısız isimlerinden biri olduğunu anlıyoruz. “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak” memuriyetindeki insan, o mertebeye ulaşınca bu ismin kemâlatıyla bezenebiliyor.

Bu ism-i şerif’in havâssından birkaçı şöyle:

“Bu ism-i şerif kemâlî isimlerdendir. Allahu Teâlâ bu ism-i şerifi Hızır Aleyhisselam’a indirmiştir. Kendisi bu ism-i şerifin bereketiyle nice ledünnî ilimlere ve gizli sırlara vakıf olmuştur. Nitekim Kehf Sûresi’nde anlatılan kıssadan da anlaşılacağı üzere ülü’l-azm Peygamberler’den olan Musa Aleyhisselâm bile onun ilmini anlamaktan aciz kalmıştır. İşte tüm bunlar bu ism-i şerif’in bereketinin tezahürüdür.

Bu ism-i şerif’i her gün 1001 kere okuyan kişinin devlet nezdinde hallolmayan işleri varsa çözüme kavuşur.” (**)

1001= 1000+1… Ebcedlerde yaptığımız bir icra ve irca. Elf ile elif iştikakını kullanarak, başka sayılara sarkmak. Ardına, ardışığına gitmek, aynı sayının farklı buuddaki bulunuşu ve mânânın görünüşü. Ard-ışık…

**

İdris; en küçük ebcedi 23… Kelimenin elif’ini vav, sin’ini şın yaparsanız “Derviş” kelimesinin harfleri ortaya çıkar. İdris’in en büyük ebcedi 1888= 2887… Tebtil: Tamamen hakka yönelme. İyice ve tamamiyle kesmek. Terbiye etmek. Yemek. (Tebettül)… Büyük ebcedi 887… Ağır riyazetler yapan İdris Aleyhisselâm… Peygamberlerin bu tür işlerine nefsi terbiye etmek denemez. Onların ki mutlak yükseklike, ûlâ’ya ulaşmak için olduğunu söylebiliriz. Onlar, Allah’tan bizim gibi kopuk ve cahil değil. Onlar vahye muhatab, demek ki tertemiz ve masumlar.

1888= 889… Hikmet; en büyük ebcedi 1889.

“Yazı ilmini ilk getiren Peygamber: İdris Aleyhisselam.” (TG-4 330’da.)

“İDRİS-İlk yazı yazan ve terzilik yapan Peygamber: 275: RUHANÎ-Ruha âit ve dair.” [79]… Ruhanî, en büyük ebcedi 2921= 923.

Kâtib: Yazan, yazıcı, kitâbet eden. Usta yazıcı… En küçük ebcedi 15, en büyük ebcedi 616.

“Cem’: Hurmanın iyi olmayanı. Farklı şeyleri bir yere getirmek. İkiden ziyâde olan şeylere delâlet eden kelime. Toplama. Bir yere getirme, yığma. Tasavvufta, bütün eşyayı Allah ile görerek (Bütün Fikrin Gerekliliği?) kendi havl ve kuvvetinden teberri etmek.” (Daha önce de vermiştik: TG-3, Tablo: Cem ile TG-6, 427’den.), büyük ebcedi 273.

**

Uyanışa dair… Nasıl ki, Allah Resûlü okuma yazma bilmediği hâlde Peygamber oldu, her şeyden evvel, o, O’na verildi, mahlûkların içinde en değerlisi oldu. Allah O’nu mutlak seçilmiş kıldı ve “Âlemlere Rahmet olarak” gönderdi. Allahu Teâlâ, O’na Kur’ân’ı icaz kıldı ve mucize eseri olarak verdi. Mütefekkir’in deyişiyle “Kur’ân, Hazret-i Peygamber’in nefsi” oldu. Bu bilmemezlik, O’nun için bir eksiklik değil idi; bilâkis şân’ın, hikmetin ve kıymetin ta kendisiydi. Çıplak gözle menbaın suyunun az gibi görünüşüne rağmen çok şifalı olması, bütün hastalıklara iyi gelmesi ve onu altın gibi değerli hâle koyması misâli. İşte bunun gibi, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu da, Küllî Ruh’a tam tâbiyeti çerçevesinde, varislik sıfatı ile, İlâhî inayet ve mevhibe icabı Türkçe’den başka herhangi bir (yabancı) dil bilmeden, bütün lisâna (dillere) “Kelimenin üstünde – Cümlelerin altında” ifâdeli bir şiiriyetle, muhatap fikir ve aslı gösteren şuur seviyesinde, hâkim ve hakîm olan bir dil kurucusu ve eserler verici oldu, oluyor. Bu yazıda, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun eserlerine ebcedi ve iştikakı işleyici bir diyalektik ve şuurla bakabilmeye, kelimeler üzerinde ebced vasıtasıyla ve sayıların netliğinin ışığında gidip gelirken, mevzulara sarkmaya, alâkalarını işaretlemeye ve muradı kestirmeye çalıştık.

**

“Nesrin”, Cevcem, Havceme; yâni “Gül” ile… İnşallah, devam etmek ümidiyle…

 

Kısaltmalar:

TG-1,2,3,4,5,6: Tilki Günlüğü-1.,2.,3.,4.,5.,6. cilt.

ÖO-1: Ölüm Odası- B Yedi – “Giriş”

ÖO-2: Ölüm Odası- B Yedi – Tarih

ÖO-3: Ölüm Odası- B Yedi – Matla’ Beyitler

(S.M.): Salih Mirzabeyoğlu

(“Furkan”): Furkan-Lugat-ı Salihûn

(*): İBDA Külliyatı’nda veya Ölüm Odası’nın birçok yerinde.

(**): “Erba’în-i İdrîsiyye – İdrîs Aleyhisselâm’a İndirilen Kırk İsm-i Şerif”; (Ahmet Mahmut Ünlü (C.A.H.), İlkbahar Yayıncılık, 2013.)

Da’vâ ve diğer cetvel ve nümerik değerler: İBDA Külliyatı’ndan “Erkam” adlı eserde, sayfa; 313(-4-5-6).

Genel olarak, kelimeler için faydanılan: “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lûgat”, TÜRDAV, İstanbul 1995.

 

Dipnotlar

1- Salih Mirzabeyoğlu, Hikemiyat – Tefekkür ve Hikmet, İbda Yayınları, İstanbul 2016, s. 61

2- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, İbda Yayınları, İstanbul 1994, c. 5, s. 263

3- Salih Mirzabeyoğlu,Ölüm Odası – B Yedi “Tarih”, İbda Yayınları, İstanbul 2013, s. 820

4- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c. 5, s. 362

5- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, İbda Yayınları, İstanbul 2015, s. 326

6- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 696

7- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c.4, s. 157

8- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 714…

9- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c.6, s. 201

10- Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler – Düşünce Tarihine Bakış, İbda Yayınları, İstanbul 2006, c.4, s. 18

11- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 279

12- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 578

13- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 769

14- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 183

15- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Giriş”, İbda Yayınları, İstanbul 2012, s. 143

16- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c.5, s. 338

17- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 86

18- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c.3, s. 120

19- Salih Mirzabeyoğlu, Erkam – Hayat, Sayı, Matematik, İbda Yayınları, İstanbul 2007, s. 47

20- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Giriş”, s. 582

21- Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler –Düşünce Tarihine Bakış, c.4, s.18

22- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 340

23- Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler – Düşünce Tarihine Bakış, c.4, s. 16

24- Salih Mirzabeyoğlu, İnsan-Büyük Doğu-İbda, İbda Yayınları, İstanbul 2009, c.2, s. 274

25- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 193

26- Salih Mirzabeyoğlu, Hırka-i Tecrîd – Risale-i Üçışık-, İbda Yayınları, İstanbul 1998, s. 28…

27- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c.4, s.53

28- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 31

29- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 172…

30- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 608…

31- Salih Mirzabeyoğlu, Kavgam- Necip Fazıl, İbda Yayınları, İstanbul 1987, c. 2 s. 103

32- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 280

33- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi “Tarih”, s. 129

34- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Giriş”, s. 52

35- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 187

36- Salih Mirzabeyoğlu, İnsan-Büyük Doğu-İbda, c.2, s. 274

37- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 138

38- Salih Mirzabeyoğlu, İbda Diyalektiği- Süzgeç ve Şekil, İbda Yayınları, 3. Basım, İstanbul 1995, s. 52, 53.

39- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Giriş”, s. 446

40- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c. 1, s. 321

41- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 31

42- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 452

43- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 44

44- Salih Mirzabeyoğlu, Hikemiyat – Tefekkür ve Hikmet, İbda Yayınları, 2. Basım, İstanbul 2016,  s. 169

45- Salih Mirzabeyoğlu, Hırka-i Tecrîd – Risale-i Üçışık-, s. 64

46- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, 384…

47- Salih Mirzabeyoğlu, Erkam -Hayat, Sayı, Matematik-, İbda Yayınları, İstanbul 2007, s. 333

48- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 412…

49- Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler – Düşünce Tarihine Bakış, c. 1, s. 207

50- Salih Mirzabeyoğlu, İbda Diyalektiği, s. 57

51- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Giriş”, s. 68…

52- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 15

53- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c. 5, s. 228

54- Salih Mirzabeyoğlu, İnsan-Büyük Doğu-İbda, c. 2, s. 242

55- Salih Mirzabeyoğlu, İnsan-Büyük Doğu-İbda, c. 2, s. 272-273

56- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 469

57- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c. 3, s. 296

58- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 62

59- Salih Mirzabeyoğlu, Dil ve Anlayış-Dil ve Diyalektik, İbda Yayınları, 3. Basım, İstanbul 2012, s. 19

60- Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler –Düşünce Tarihine Bakış, c. 1, s. 328

61- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 746

62- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye, c. 4, s. 502

63- Salih Mirzabeyoğlu, Kültür Davamız – Temel Meseleler, İbda Yayınları, 3. Basım, İstanbul 1993, s. 98

64- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Giriş”, s. 83

65- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Tarih”, s. 759

66- Salih Mirzabeyoğlu, Esatir ve Mitoloji-Güneş ve Ay, İbda Yayınları, İstanbul 2010, s. 227

67- Salih Mirzabeyoğlu, Esatir ve Mitoloji-Güneş ve Ay, s. 228

68- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Giriş”, s. 85

69- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 782

70- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Giriş”, s. 620

71- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Tarih”, s. 23

72- Salih Mirzabeyoğlu, Elif-Resim Red Kökündendir, İbda Yayınları, İstanbul 2003, s. 82

73- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 64…

74- a-b- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası -B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 335-337

75- Salih Mirzabeyoğlu, Esatir ve Mitoloji, s. 244

76- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 243

77- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 572

78- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Giriş”, s. 512

79- Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası – B Yedi – “Matla’ Beyitler”, s. 515

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!