Kırk Hadis

Hazırlayan: Ahmet Berkî [*]

1.– “Yarabbi! Muaviye’ye kitabı öğret, hesabı (feraizi) de öğret ve azâbtan koru onu.

2. – “Yarabbi! Ona (Hazret-i Muaviye) ilim ihsan et. Ve onu hidayet rehberi ve Mehdi kıl. Ve onun sebebiyle de hidayet ver.

3. –“Yarabbi! Ona (Hazret-i Muaviye) kitabı ve hesabı öğret. Onu memleketlerde hükmettir ve kendisini azâbtan koru.

Muaviye: Tilki eniği!..

Bika’: Ülkeler, memleketler. Topraklar, yerler?.. Büka: Ağlama?.. Bâki: Ebedi. Dâimî. Sonu gelmez. Ölmez. Sonsuz. Cenâb-ı Hak. Artan. Geri kalan. Bundan başka?.. Bâkî: Ağlayan?.. Abran: Ağlayan, ağlayıcı?.. Abir: Bir yerden geçen, giden yolcu. Geçen?.. Abr: Rüyâ tabir etmek. Düş yormak. Yaş akıtmak. Sudan veya başka bir yerden geçmek. Söylemeden bir şeyi düşünmek?..

4. Enes İbni Mâlik şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir benzerini daha önce asla duymadığım pek etkili bir hitâbede bulundu ve şöyle buyurdu: “Eğer siz, benim bildiklerimi bilseydiniz, mutlaka az güler, çok ağlardınız”… Enes, bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı, yüzlerini kapatıp hıçkıra hıçkıra ağladılar, demiştir.

“…Velebekeytum kesîra.”

5. Naim bin Hammad, Abdullah bin Amr’dan tahric etti… O şöyle dedi:

– “İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın hacc ederler… Mina’ya indiklerinde etrafları, köpeklerin sarışı gibi sarılıp, kabilelerin birbirine girmesi ile büyük savaşlar olur. Öyle ki ayaklar kan gölü içinde kalır. İnsanlar endişeyle onların en hayırlısına koşarlar. Ve ona geldiklerinde onu Kâbe duvarına yapışmış ağlar bir hâlde bulurlar… Peygamber buyurur ki: “Ben onun gözyaşlarını adeta görür gibiyim. Ona, “gel sana bîat edelim” derler… O ise, “yazık size, ne kadar söz bozdunuz, ne kadar kan döktünüz” der ve sonra istemediği hâlde bîatlarını kabul eder… Eğer siz ona yetişirseniz ona bîat ediniz… Çünkü o yerde de gökte de Mehdî’dir.”

İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi… Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve, “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu… İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle derdi: “Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı ânlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.”

Kün fid-dünya ke enneke garîb, ev âbiru sebîl”…

“Dünyada bir garip veya yolcuymuş gibi ol!”… Sonra Rasûlullah, bir dikdörtgen şekli çizdi, bunun ortasından dışarı doğru uzanan uzunca bir çizgi çizdi… Bu ortadaki uzunca çizgiyle kesişen küçük çizgiler çizdi… Sonra şöyle buyurdu: “Bu insandır, bu da onu dört bir tarafından kuşatan ecelidir… Bu dışarı doğru uzanan çizgi, insanın emelidir… Bu onunla kesişen küçük çizgiler ise, karşılaştıkları engeller, belâ ve musibetlerdir… Eğer bu isabet etmezse şu isabet eder, şu isabet etmezse öteki isabet eder… (Sonunda da ecel onu yakalar).”

7. Abdullah ibn-i Amr’dan rivayet edilen bir hadis… “Mehdî çıktığında, başında bir bulut parçası bulunacaktır ki, onda bulunan bir melek, “dikkat! İşte bu şahıs Mehdî’dir, ona uyun!” diye nida edecektir.

Sehâb: Bulut gibi uçuşan böcekler. Karanlık. Bulut?.. Dûd: Kurt, böcek?.. Dûd: Duman, sis. Tütün. Elem, gam, keder, tasa?.. Mavi: Keder, tasa. Bulanıklık?.. Gökyüzü?.. Anan: Bulutlar. Gökyüzü?.. A’nan: Ufuklar. Ağacın ucu?.. Ufuk ile Hafiye!..

8. – “Zehebetün nübüvvetü ve bekıyet-il mübeşşirâtün.

– “Peygamberlik gitti fakat mübeşşirât bâkidir.”

Mübeşşirât: Hayırlı alâmetler. Müjdeleyenler, hayırlı haber verenler?.. Mübâşir: Müjdeleyen. Müfettiş, kontrolör. Geçici bir vazife alarak merkezden bazı emirleri götüren, icrâ selâhieti olan. Mahkemede kapıcılık edip şahid ve maznunların ismini çağırarak mahkemeye yardım eden kişi?.. Mübaşeret: Bir işe girişmek. Bir işe başlamak. Karşılaşmak. Başlamak ve devam etmek. Temas etmek, dokunmak. İnsanın derisinin, başkasının derisine dokunması?.. Fâtiha: Bir şeyin başlangıcı. İbtida. Mübaşeret. Başlamak. Karar vermek. Bir duanın sonunda veya duaya başlarken “Fatiha suresi”ni okumayı hatırlatan ifâde. Kur’ân’ın birinci suresi?.. “Fatiha”nın çoğulu, “fevatih”: Fatihalar. Başlangıçlar. Son vermeler. Bir kitabın mukaddemeleri!..

9. Hazret-i Ebu Hüreyre anlatıyor… Resûlullah şöyle demişti: “Benden sonra, peygamberlikten sadece mübeşşirât kalacaktır!“… Yanındakiler sordu: “Mübeşşirât da nedir?”… “Salih rüyâdır” diye cevap verdi.”… Muvatta’nın rivayetinde şu ziyade var: “Salih rüyâyı salih kişi görür veya ona gösterilir.

“Er-rü’yas-sâlihah”… Salih rüyâ… Salih’in rüyâsı… Menam: Uyku. Uyku zamanı. Rüyâ. Düş. Uyunacak yer, yatak odası?.. Na’s: Uykusu gelmek, uyku bastırmak?.. Nâs: İnsanlar. Kur’ân’da 114. sure?.. Va’va: İnsan topluluğu. Sesler?.. Vavî: Vav harfine mensup, vav harfi ile alâkalı?.. Tilki!..

İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin 260. mektubundan:

“Peygamberlik makamı, Peygamberlerin sonuncusu ile sona ermiştir. Fakat, bu makamın derecelerine, ümmetinden Ona çok uyanları kavuşurlar. Bu olgunluklar, yüksek dereceler, Ashab-ı Kirâmda çoktur. Tâbiîn ve tebe-i tâbiînden çok az kimseye de nasib olmuştur. Onlardan sonra örtülü kalmıştır. Bunun yerine, zıl ile olan vilâyet dereceleri çok görülmüştür. Bununla beraber, Resûlullah’ın vefatından bin sene geçtikten sonra, nübüvvet makamının derecelerinin yeniden meydana çıkması umulur. Asla bağlı makam ve dereceler, yine yayılır. Zıl ile olanlar gizlenirler. Hazret-i Mehdî, asla bağlı olan bu yüksek yolu, zâhir ve bâtın ile yayar.

Evlâdım! Resûlullah’a tam uyan bir kimse, Ona uymakla, nübüvvet derecelerini bitirince, mansab, makâm ehlinden ise, “İmâmet makamı” verilir. Vilâyet-i kübrâ derecelerini bitirene, “Hilâfet makâmı”nı verirler. Zıl derecelerinde, İmâmet makâmına uygun olan, “Kutb-i irşâd makâmı”dır. Hilâfet makâmına uygun olan da, “Kutb-i medâr makâmı”dır. Aşağıda bulunan bu iki makam, sanki, yukarıda olan o iki makamın zılli gibidirler. Muhyiddîn-i Arabî hazretlerine göre, Gavs, Kutb-i medâr demektir. Ayrıca bir “Gavslık makâmı” yoktur demiştir. Bu fakirin inandığına göre “Gavs”, Kutb-i medârdan başkadır. Kutb, işlerinin birçoğunda, Gavsdan yardım ister. Ebdâlin makamlarına getirilmesinde, Gavsin de tesiri vardır. Bu, Allah-ü Teâlâ’nın öyle bir ihsânıdır ki, dilediğine verir. Allah-ü Teâlâ’nın ihsânları pekçoktur.”

10. – “Nevm-ül-ulemâ-i ibâdetün

– “Âlimin uykusu ibâdettir.”

Nevm: Uyku. Rüyâ. Sönmek. Sükûn?..

Seçilmişlerin uykusu gaflet olmayıp mesai ve ibadetten ayrı değildir… Bizim gibi ayakta uyuyanlara mukabil 15. İslâm asrının müceddidi, o da uyuyabiliyorsa günde birkaç saatlik uykusundan getirdiği ilim… Peygamberlerin gerçekleştirdikleri umumi ihtilâl-inkılâblar hariç gelmiş geçmiş en büyük kültür inkılâbı…

– “Rüyâda gördüğünüz şeylerin isimlerini, o rüyâyı yormada esas alın. Keza gördüklerinizin künyelerini veya kinaye mânâlarını da dikkate alın. Rüyâ ilk yorumcuya göre.

Şah Veliyyullah Dehlevî Hazretlerinden:

“Tevilde bazen zihin müsemmâdan isme intikâl eder. Şu misalde olduğu gibi: Resûlullah, rüyâsında kendisini Ukbe b. Râfi’in evinde görmüş ve kendisine İbn Tâb hurması getirilmiş. Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Ben bunu, yükselmenin dünyada bizim için, âhirette akibetin de bizim olduğuna ve dinimizin tamamlandığına yordum”… (*)

Zihin bazen, bir şeyden, o şeyin ilgili olduğu şeye intikâl eder. Kılıçtan savaş mânâsı çıkarmak gibi…

Bazen vasıftan, ona uygun olan bir cevhere intikâl eder. Kendisini mal sevgisine kaptıran kimseyi Resûlullah’ın altın bilezik şeklinde görmesi gibi… 

Kısaca söylemek gerekirse bir sûretten, onun temsil ettiği mânâya intikâl etmenin çeşitli şekilleri vardır. Bu türden olan rüyâlar, nübüvvetin (kırk altı cüzünden) bir cüzüdür. Çünkü bir tür gaybî feyiz şeklidir ve Hakk’tan halka inen bir vasıtadır. Nübüvvetin esası ise budur. Diğer rüyâ türlerinin tâbiri yoktur.”

(*): Şah Veliyyullah Dehlevî Hazretleri şunu demek istiyor: “Ukbe”yi aynı kökten gelen “ukbâ”, “âkibet” kelimeleriyle te’vil etmiştir. “Râfi”, “yüksek”, “yükselen” gibi mânâlar ifade eder. Bundan “rif’at–yükseliş”e geçerek bu isimleri, “dünyada yükseliş bize, ahirette hayırlı âkibet bize” şeklinde te’vil etmiştir. Keza, ikram edilen hurmanın ismi İbnu Tâb’dır. Burada “tâb”, “tayyib” yani güzel, mükemmel mânâsına gelir. Medineli bir şahsın adı ise de bir hurma çeşidi de o adla şöhret bulmuştur. Resûlullah, bu ismi de dinin kemâle ermesiyle te’vil buyurmuştur. Dinin kemâli, kâide ve hükümlerinin kesinleşip istikrarını bulması, medenî hayatta ihtiyaç duyulmakta olan hususta gerekli prensiplerin, kaidelerin konmasıdır…

12. – “Rüyâ üçtür. Biri Allah’tan bir müjdedir. Biri nefsin konuşmasıdır. Biri de şeytanın korkutmasıdır. Biriniz hoşuna giden bir rüyâ görecek olursa, dilerse onu anlatsın. Eğer hoşuna gitmeyen bir şey görürse onu kimseye anlatmasın, kalkıp namaz kılsın.

13. – “Şübhesiz rüyâ üçtür: Bir kısmı, ademoğlunu üzmek için şeytandan olan korkulardır. Bir kısmı, kişinin uyanıkken kafasını meşgul ettiği şeylerdendir; bunları uykusunda görür. Bir kısım rüyâlar da var ki, onlar Peygamberliğin kırkaltı cüzünden birini teşkil eder.

Selâse: Üç?.. Selâset: Anlatıştaki kolaylık ve rahatlık. Açık, kolay, akıcı ve âhenkli ifade?.. Talâkat: Güleryüzlülük. Dil açıklığı. Düzgün sözlülük. Selâset?.. Telâkî: Kavuşma. Buluşma. Birbirine kavuşma?.. Mülâkat: Kavuşma. Buluşma. Birleşme. Yüzyüze olma. Resmî görüşme?.. Tilka’: Taraf, yön, cihet. Hiza. Mülâkat. Görüşmek ve buluşmak?.. Tilki!..

Se: Üç?.. : 30?.. Siyy: Çöl, sahra. Benzer, misil!..

14. Hazret-i Enes dedi ki: “İstanbul’un fethi kıyamet ânında olacaktır.

“… kıyâm-is saati”… Yevm-üt telâkî: Kıyamet günü. Kavuşma günü. Buluşma günü…

Yevmiye: Günlük hadiseleri günü gününe kaydetmeye yarayan defter. Gündelik. Bir günlük ücret. Gazete… Yevm: Gün. 24 saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre.” (T.G. 4. s. 218)

Mülâkat: Kavuşma. Buluşma. Birleşme. Yüzyüze olma. Resmî görüşme?.. Tilka’: Taraf, yön, cihet. Hiza. Mülâkat. Görüşmek ve buluşmak?.. Tilki!..

“Kusto yazısının açılımı Tilki Günlüğü iledir”…

“Feth-ul Kostantîniyyeti mea kıyâm-is sâati”… Okunmayan “elif” ve “lâm”lar hesab edilmezse… Fe + te + ha + (elif) + lam + kaf + sin + tı + nun + tı + ye + nun + ye + te + mim + ayın + kaf + ye + elif + mim + (elif) + (lam) + sin + elif + ayın + te… 80 + 400 + 8 + 30 + 100 + 60 + 9 + 50 + 9 + 10 + 50 + 10 + 400 + 40 + 70 + 100 + 10 + 1 + 40 + 60 + 1 + 70 + 400 = 2008…

Hadîd sûresi 25. âyet meâli: “Andolsun biz Peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik VE İNSANLARIN ADALETİ YERİNE GETİRMELERİ İÇİN BERABERLERİNDE KİTABI VE ÖLÇÜYÜ İNDİRDİK. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.”… “… Ve enzelnâ meahüm-ül kitâbe vel mîzâne leyekûmen-nâsü bil KIST…”… Ebced değeri, 1429… Milâdi, 2008…

15. Amr İbnu Avf anlatıyor… “Resûlüllah buyurdu ki: “Müslümanların silâhlarını koydukları yerin en yakını Bevlâ’da olmadıkça kıyamet kopmaz”… Sonra, “yâ Ali, yâ Ali, yâ Ali” dedi… “Anam babam sana kurban olsun” dedi… “Muhakkak ki sizler Benî Esfar’la (Rumlarla) savaşacaksınız. Sizden sonra gelecek müslümanlar da onlarla savaşacaklar. Nihayet Allah yolunda hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan seçkin müslümanlar olan Hicaz halkı onlarla savaşa çıkacaklar. Kostantiniyye’yi tesbih ve tekbirlerle fethedecekler. Onlar daha önce benzerini elde etmedikleri ganimetler elde edecekler. Öyle ki (dirhem ve dinarları) sayıyla değil, kalkanla ölçerek taksim edecekler. Bu sırada biri gelip şöyle diyecek: “Memleketinizde Mesih çıktı”… Bilesiniz bu haber yalandır. Artık o haberi tutan da pişmandır, terkeden de pişmandır” dedi.

Asfer: Kızıl. Islık çalan. Sarı. Uçuk benizli. Soluk. Bomboş şey?.. Behramen: Bir çeşit kırmızı yakut. Kadınların kullandıkları allık. İpekten dokunan güzel bir kumaş. Kırmızı gül, asfur çiçeği?.. Behrem: Kırmızı gül?.. Behrem: Kısa boylu kimse?.. Kütâ’: Kısa boylu. Tilki eniği. Tamamlanmak, toplanmak!..

“Tesbih: Allah’ı şanına uygun ifâdelerle yâdetmek… Tesbîh: Dâim olmak, süreklilik. Bir kimseyi hayatında senâ edip övmek.” (T.G. 4. s. 445)?.. “Takrîz: Hayatında bir kimseyi medhetmek, övmek… Takrîz: Beğendiğini bildiren yazı yazmak. Bir şeyi veya bir eseri beğendiğini söylemek. Bir eserin takdir ve tahsin edildiğini bildiren yazı yazmak. Ödünç vermek.” (T.G. 4. s. 126)?..

Tekbir: “Allahü ekber” demek. Allah’ın her hususta en yüksek ve en büyük olduğunu ifâde etmek?.. Tekebbür: Kendini büyük saymak. Kibirlenmek?..

Feyeftetehûn-el Kostantîniyye bit-tesbîhi vet-tekbîr… Feyeftetehûn-el Kostantîniyye… Fe + ye + fe + te + te + ha + vav + nun + elif + lam + kaf + sin + tı + nun + tı + ye + nun + ye + he… 80 + 10 + 80 + 400 + 400 + 8 + 6 + 50 + 1 + 30 + 100 + 60 + 9 + 50 + 9 + 10 + 50 + 10 + 5 = 1368… Bit-tesbîhi vet-tekbîr… Be + elif + lam + te + te + sin + be + ye + ha + vav + elif + lam + te + te + kef + be + ye + re… 2 + 1 + 30 + 400 + 400 + 60 + 2 + 10 + 8 + 6 + 1 + 30 + 400 + 400 + 20 + 2 + 10 + 200 = 1982… Hemen hemen, Kusto yazısının yazıldığı zaman!..

16. İbnu Ömer anlatıyor: Meşrık cihetinden iki adam geldi ve bir hitabede bulundular. Onların beyanlarındaki güzellik herkesin hoşuna gitti. Bunun üzerine Resûlullah Aleyhisselâtu vesselâm, “beyânda mutlaka bir sihir var” buyurdular.

Beyan: İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. Öğretme. Fesahat ve belâgat. Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiare gibi bahislerini öğreten kısmı. Söz olsun, iş olsun; vukû’ bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münasebeti bulunan bir sözle veya bir fiil ile açıklamaktır?..

Sihr: Büyü, gözbağcılık, büyücülük, hilekârlık. Aldatmak. Haktan uzaklaşmak. Bâtıl şeyi hak diye göstermek. Lâtif ve dakik olan şey. Büyü kadar tesiri olan şey. Şiir ve güzel söz söyleme gibi, insanı meftun eden hüner?..

Tevle: Sihir, efsun?.. Tevil: Bir nesneye redd ve ircâ etmek. Döndürmek?.. Te’vil: Rüyâ tabir etmek!..

Ru’b: Korku. Korkudan dolayı iş ve hareketten kesilmek. Korkutmak. Kesmek. Sihir, büyü, efsun?.. Rûbâh-rûbeh: Tilki. Kurnaz, hilekâr?.. Rubbân: Kaptan!..

Ri’be: Sihr?.. Rûb: Süpürge. Süpürme?.. Mikne: Süpürge?.. Mekâ: Tilki, tavşan ve bunlara benzer hayvanlar. Canavarların inleri ve yatakları!..

Azime: Büyük iş, fevkalâde ve çok mühim iş. Tılsım, efsun, sihir. Sebat. Verilmiş olan kararda kat’ilik. Kasdetmek, yemin etmek?..

17. – “Savm-oruç benim içindir ve onun karşılığını ben veririm diye, Hak teâlâ buyurur”.

Savm: Oruç?.. Süvüm: Üçüncü?.. Süyûm: Emin. Mahfuz?.. Emin: İtimad edilen. Kendisine inanılan. İnanan. Güvenen. Çok iyi bilen, şüphe etmeyen. Korkusuz. Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan. Kötülük etmez, korkulmayan?.. Îman: İnanmak. İtikad. İslâm dinini kabul etme?..

Rûze: Oruç?.. (Rûzâne: Yevmiye. Gündelik?..) Rûze: Oruç?.. Rûz: Gün, 24 saatlik müddet. Gündüz?.. Yevm: Gün. 24 saatlik zaman. Sene. Asır. Devir. Devre?.. Yevmiye: Günlük hadiseleri günü gününe kaydetmeye yarayan defter. Gündelik. Bir günlük ücret. Gazete?..

18. – “Essıyamu cunnetun – Oruç kalkandır”.

Cünnet: Örtü. Kadın başörtüsü. Yağan kar. Kalkan. Vikaye?.. Ceni: Devşirilmiş, koparılmış olan. Meyve toplanması ve alınması?.. Katf: Üzüm kesmek. Ağaçtan meyve devşirme. Devşirme mevsimi?.. Kesel!..

19. – “En hayırlılarınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenlerdir.

Kur’ân: Tilâvet, okumak, cem ve zamolunmuş, okunmuş mânâlarına gelir. Fürkan, Zikir, Hüdâ, Hitab, Kitab, Mushaf, Nur, Necm, Mev’iza, Aziz, Besair, Bürhan gibi 55 kadar isimle anılır?.. Karin: Akraba. Yakın. Hısım. Arkadaş. Yaşı aynı olan arkadaş. Refik. Komşu. Bir şeyi elde eden, nâil olan. Padişahın daimî surette yakınında bulunan. Mâbeynci?.. Akraba: Aralarında soyca, nesebce yakınlık olanlar. Yakınlar?.. Akreb: Zehirli ve tehlikeli bir küçük hayvancık. Saatin kısa ibresi. Semâda bir burc ismi?.. Şibdi’: Akrep. Dil, lisân. Belâ. Şiddet?.. Mishel: Dil, lisân. Yabanî eşek. Dizgin. Ziynet verecek nesne. Eğe, törpü?.. Kündür: “Günlük” denilen nesne. Kısa boylu ve şişman kimse. Vahşi hımar, yabanî eşek. Büyük çuval?.. 

Dil: Gönül, kalb, niyet. Cesaret, yürek. Mandıra, ağıl?.. Birr: Tilki yavrusu. Kalb, gönül?..

20. – “Hazret-i Enes anlatıyor… Resûlullah Aleyhisselâtü vesselâm, “şübhesiz insanlardan Allah’a yakın olanlar vardır” buyurmuştu… “Ey Allah’ın Resûlü bunlar kimlerdir?” dediler… “Onlar Kur’ân ehli, Allah ehli ve Allah’ın has kullarıdır” dedi.”

21. –“Allah benim hulefama rahmet eylesin. “Senin halifelerin kimlerdir yâ Resûlullah?”… Benim sünnetimi ihya edenler ve onu insanlara öğretenlerdir.

Halife: Birinin yerine geçen?.. Halîf: Arkadan gelen. Sonradan gelen. Birinin yerine geçen?.. Half: Ardı. Arka. Kendinden sonra gelen. Arka taraf?.. Halfe: Yerine adam koyma. Kılavuz?.. Usta kaptan kılavuz!..

22. “Sizin hazinenizin yanında üç kişi kavga edecek: Üçü de bir halifenin evlâdıdır. (Halifelik) Bunların hiçbirine nasib olmayacaktır. Sonra maşrık cihetinden siyah bayraklar (taşıyan bir ordu) zuhur edecek, hiçbir kavmin öldürmediği şekilde sizi öldürecek.”… Ravi der ki, “sonra ezberde tutamadığım bir şey daha söyledi… Son olarak da, “onları görünce onlara derhal bîat edin, kar üzerinde emekleyerek de olsa. Çünkü o Allah’ın halifesidir, Mehdi’dir” dedi.

Fe innehû halîfetüllah…

Fe+elif+nun+he+hı+lâm+ye+fe+te+elif+lâm+lâm+he… 80+1+50+5+600+30+10+80+400+1+30+30+5 = 1322…

322?.. Mirzabeyoğlu!.. 1322?.. Dost Mirzabeyoğlu!..

“… İnsanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını onlara söyler”… Neml suresi, 82. ayetinin bu meâlini verdiğimiz kısmının orijinalinin noktalı harflerinin toplamı, 1322… Söyleyen, “dabbet-ül arz”!..

Fe innehû halîfetüllah… “Nun” ve “lâm” şeddeli hesab edilirse, 1322+50+30 = 1402…

Fe innehû halîfetüllah-il Mehdî… 1322+90 = 1412… Farsça, “feryâd hâsten“: Yardım istemek?.. İngilizce, “cast to the winds”: Boşvermek. Reddetmek. Kulak tıkamak. (Nasihat vs’ye) Kulak asmamak. (İş vs’yi) Kabul etmemek. (Tedbir vs’yi) Elden bırakmamak. Hiç aldırmamak?.. Fransızca, “gastro-entérologie”: Mide-bağırsak hastalıklarıyla uğraşan tıb dalı; sindirim hastalıkları dalı?.. Bunlar da ebcedi 1412 olanlardan…

1 Muharrem 1412?.. “Gregorian”da, 13 Temmuz 1991 eder…

Fe innehû halîfetüllah-il Mehdî… “Nun”, “lâm” ve “ye” şeddeli hesab edilirse, 1322+50+30 +10 = 1502…

23. –“Benden sonra hilâfet otuz senedir.

Hazret-i Ebû Bekir’in hilafeti 2 yıl 3 ay 10 gündür… Hazret-i Ömer’in hilafeti 10 yıl 6 ay 8 gündür… Hazret-i Osman’ın hilafeti 11 yıl 11 ay 9 gündür… Hazret-i Ali’nin hilafeti 4 yıl 9 ay 7 gündür… Hazret-i Hasan’ın hilafeti 7 aydır… Toplam, 30 yıl!..

Ba’d: Zaman zarfıdır ve te’hir ifade eder. Helâk olmak mânâsına mastardır… Ba’de: Sonra… Bâd: f. “Olsun, ola, olaydı” mânasına gelir ve kelimelerin sonuna getirilir…

30 senelik halifelerin isimleri yani, Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali’nin ebced toplamı, 1326 eder ki bu da halifeliğin kaldırılması tarihidir…

“İnnel hilâfete ba’dî” ilâ âhir, şeddeli “inne” 101, “el-hilâfetü” 1141, “ba’dî” 86 eder… Toplarsak, Arabî 1328 olur ve Rumî 1326’dır ki hilâfetin kaldırılması…

Mefrûg: Feragat edilmiş, başkasına bırakılmış… Mefrûg: Mim+fe+re+vav+gayn… 40+80+200+6+ 1000 = 1326.

Müftazıh: Rezil olmuş (Tûnî?..)… Müftazıh: Mim+fe+te+dat+ha… 40+80+400+800+8 = 1328.

Müzahrefât: Süprüntüler, pislikler. Sahte tel, pul, boya ve yaldız gibi şeyler… Müzahrefât: Mim+ze+hı+re+fe+elif+te… 40+7+600+200+80+1+400 = 1328.

Güzernâme: Geçiş tezkeresi… Güzernâme: Kef+zel+re+nun+elif+mim+he… 20+700+200+50+1+40+5 = 1016… 

Rûznâmçe: Günlük hadiselerin kaydedildiği defter… Rûznâmçe: Re+vav+ze+nun+elif+mim+cim+he… 200+6+7+50+1+40+3+5 = 312 (A’mar?..)… Güzernâme rûznâmçe: 1016+312 = 1328.

Guyûm: Bulutlar… Guyûm: Gayn+ye+vav+mim… 1000+10+6+40 = 1056… Abr: Rüyâ tabir etmek. Düş yormak. Yaş akıtmak. Sudan veya başka bir yerden geçmek. Söylemeden bir şeyi düşünmek… Abr: Ayn+be+re… 70+2+200 = 272… Guyûm abr: 1056+272 = 1328.

Milâdi 1950 senesi, 1328 hicrî şemsîye denk gelir…

“Levha: 26 Şubat 1985… Tiyatro eseri gibi bir “biyografi – hayat hikâyesi”… Üstadım’ın imiş ve Büyük Doğu yayınlarından yeni çıkmış… Üstadım, “benim dostum 37 yaşında!” diyor… Doğum tarihi filân var!” (T.G. 4. s. 100, 101)

Milâdi 1950 senesi, 1369 hicrî kamerîye denk gelir… İntihâpezir: Nihayet bulan, nihayet bulucu?.. Farsça, “gostâh gerdîden”: Cesur olmak. Küstahlaşmak?.. Almanca, “konstrukteur”: Ressam; desinatör, projeci (Konstruktör). Makine vs. yapan mühendis?.. Fransızca, “monter sur la Parnasse”: Şiir yazmak (Şiir ile uğraşmak, şair olup)?.. İtalyanca, “rappresentante“: Temsilci, öncü, … adına davranan?.. Ebcedleri, 1369…

“Selâsûne” kelimesi, ebced hesabıyla 1087 eder ki, Abbasi hilâfetinin son bulmasıyla Osmanlı hilâfetine kadar olan fetret devri atlanırsa 1080 küsur kalır. Eğer eksik hilâfetler sayılsa “selâsûne seneten”deki “sene” lâfzı ilâve olur. O hâlde 1202 eder ki, hilâfetle beraber İslâm devletinin hem terakki, hem galibiyet devresi olan 1202 tarihini gösterir. Hem eksik hilâfetle beraber bütün hilâfet müddeti 1202’dir ki, tam tamına tevafukla haber verir. (1.1.1202… 13.10.1787)

Selâsûn: Otuz. (30)… Selâsûn: Se+lâmelif+se+vav+nun… Noktasız harfler: Lâmelif+vav… 30+6 = 36…

“Levha: 15 Aralık 1985… 36/36 üstüne hesap yaparken, nasılsa 360 diye bir rakam çıkıyor!..” (T.G. 2. s. 484)

: Akarsu, ırmak, nehir, çay… Sayı değeri verince: 36… Cû: 36… –: “Cüsten” fiilinin emir kökü. Birleşik kelimeler yapılır… Cu’: Açlık… Cûy: Nehir, akarsu, ırmak, dere, çay… Cûyâ(n): Arayan, arayıcı… Cüst: Araştırma, arama… Cüst-ü cû: Arayıp sorma, araştırma, arama.” (T.G. 4. s. 493)

Selâsîn: Otuz. (30)… Selâsîn: Se+lâmelif+se+ye+nun… Noktalı harfler: Se+se+ye+nun… 500+500+10+50 = 1060…

Estçe, “naiste kostüüm”: Ismarlama dikilmiş…

Boşnakça ve Lehçe, “patronat”: Himaye, koruma…

(“: Otuz… Sia: Genişlik, bolluk. Açıklık. Zenginlik.” T.G. 4. s. 150)

(: Sin+ye… 60+10 = 70… : Otuz. (30)?.. Sîyy: Çöl, sahra. Benzer, misil?.. Sia: Genişlik, bolluk. Açıklık. Zenginlik?..)

(30?.. Lâm?.. Lâm: Lâmelif+mim… 31+40 = 71?.. Elli: Elif+lâm+lâm+ye… 1+30+30+10 = 71?.. Nûn: Kur’ân alfabesinde 25. Harf. Ebced hesabına göre değeri 50. Kalem, divit. Kılıç. Kılıcın ağzı. Çene çukuru. Balık, semek?.. Mâhî?..)

(Ayın: 70?.. Ayn: Göz. Pınar, kaynak. Çeşme. Tıpkısı, tâ kendisi. Zât. Eşyanın hakikati. Kavmin şereflisi. Diz. Altın. Nazar değme. Casus. Her şeyin en iyisi. Muayene etmek?.. A’yen: Büyük ve iri gözlü. Bakılan yer. Çok açık, pek belli, bâriz?.. Manzar?..

Ayın?.. Ayna?.. Misâl?.. Vâri?.. Tilki!..)

Seccade-nişîn: “Seccadede oturan”. Şeyh, imam… Seccade-nişîn: Sin+cim+elif+dal+he+nun+şın+ye+nun… Noktasız harfler: Sin+elif+dal+he… 60+1+4+5 = 70…

Sehâib: Bulutlar… Sehâib: Sin+ha+elif+hemze+be… Noktasız harfler: Sin+ha+elif+hemze… 60+8+1+1= 70…

İstibhâs: Birşeyin doğruluğunu anlamak için gereği gibi araştırıp soruşturma… İstibhâs: Elif+sin+te+be+ha+elif+se… Noktasız harfler: Elif+sin+ha+elif… 1+60+8+1 = 70…

(Sî: Otuz. (30)?.. Sî: Sin+ye… 60+10 = 70?.. Ayn?..)

(Yek: Bir. (1)?.. Yek: Ye+kef… 10+20 = 30?.. İhdâ: Ahad. Bir. (1)?..)

(Yek?.. Bir?.. Birr: Tilki yavrusu. Fare. Koyunu sevketmek. İyi amel. İhsan etme. Takva. Temizlik. Gönül, kalb?..)

(Yek?.. Bir?.. Elif (Hemze?..)?.. Elf?.. Elf: Elif+ lâm+fe… 1+30+80 = 111?.. Sin: Sin+(elif)+nun… 60+1+50 = 111?..)

(Lâm: Otuz. (30)?.. Lâm: Lâmelif+ mim… 31+ 40 = 71.)

(Otuz: Elif+vav+te+vav+ze… 1+6+400+6+7 = 420?.. Te’vîlî: Te’vil ile ilgili… Te’vîlî: Te+elif+hem-ze+vav+ye+lâm+ye… Noktalı harfler: Te+ye+ye… 400+10+10 = 420…

Lemî: Lâmî… Lâmî: Lâm harfine mensup. Işık… Selâm: Üçışık… Selâman: Büyük ağaç. Bir mekânın adı… Devha: Büyük ağaç… Devh: Kahretmek. Hor ve hakir etmek… Mâhî: Mahveden, kahreden, yok eden, perişan eden… Mâhî: Balık. Semek.” (T.G. 4. s. 153)

Lemî, lâmî: “Lâm” harfine mensup, onunla alâkalı… Lâm’ın ebced değeri 30… : Otuz… Sia: Ge-nişlik, bolluk. Açıklık. Zenginlik” (T.G. 4.150)?.. Servet!..

“Sin ve ye harflerinden meydana gelen : Otuz… Sin ve ye harflerinden meydana gelen Siyy: Çöl, sahra. Benzer, misil.” (T.G. 4. s. 155)?..Sahra: Çöl. Kır. Ova. Yazı. Kızıl dişi eşek?..

Mazhar-ı Cân-ı Cânân Hazretleri’nden:

“Biliniz ki, hilâfet lafzı umûmîdir. Zâhirî veya bâtınî olur. Resûlullah’ın halîfeleri hem zâhirî hem de bâtınî hilâfeti kendilerinde toplamıştır. Hilâfet işini yürütene “halîfe” denir. Zâhirî hilâfet güç ve kuvvet sahibi olmaya bağlıdır. Yani hilâfet işi, hâkimiyetin şartı olan hazinelere ve kalabalık cemaatlere sahib olmayı gerektirir. Dört halîfenin otuz yıllık ve Hazret-i İmâm-ı Hasen’in altı aylık hilâfetinden sonra, yani bu mübarek halîfelerden sonra gelen halîfelerden hiçbiri, bu işe kâdir olamadılar. Öncekiler gibi yerine getiremediler. Resûlullahın “halîfeler Kureyştendir” diye buyurması da buna işaret etmektedir. Yoksa halîfelik, “ehl-i beytden” veya “benî Hâşimden” buyururdu. Ehl-i sünnet ile şî’anın arasını şöyle cem’ etmek mümkündür. Zâhir sebeblere bağlı olan dînin zâhirini yayma vazifesini, o büyük imâmlar îfâ etmişlerdir. Nitekim ehl-i sünnet olan tasavvuf ehli oniki imâmın kutubluğunda müttefîktirler. Dört halîfenin mübarek şahıslarında her iki mânâ toplanmıştır. Şâm emîri ile Hazret-i İmâm-ı Hasen arasında sulh oldukdan sonra, sahibüz zaman Hazret-i İmâm-ı Mehdî zamanına kadar bâtınî hilâfet bu büyüklere geçti. Sâhibüz zaman Hazret-i Mehdî’nin şahsında da her iki mânâ tahakkuk edecek. Zâhirî hilâfet diğer halîfelerde olacak. Fakat bu durumda oniki imâmın tayininde tekellüf, sıkıntı olacak.”

İmam Ahmed, Müsned’inde Hazret-i Aişe’den tahric etti… Dedi ki: Resûlullah buyurdu: “Deccal çıkar, İsa ibni Meryem onu öldürür. İsa âdil bir imam ve hâkim olarak yeryüzünde kırk yıl kalır.

Daver: Allah’ın bir ismi. Adil, insaflı ve doğru olan hükümdar, vezir veya hakim?.. Devr: Casus, hafiye!..

25. Hazret-i Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki: “Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin ederim! Meryem oğlu İsa’nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, istavrozları kırıp, hınzırları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap’tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur.

Sonra Ebu Hureyre der ki: “Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): “Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce O’nun (İsa’nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir.” (Nisa 159).

Adaletli bir hâkim: Hakemen MUKSİTAN…

26. Ebû Said anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: Kıyamet günü, insanların Allah’a en sevgili ve mekân olarak en yakın olanı, âdil imamdır. Kıyamet günü, insanların Allah’a en menfuru O’ndan mekân olarak en uzak olanı da zâlim sultandır.

İmam-un âdilun”… Almanca, “heißen”: İsimlendirmek, isim veya lâkab vermek. Birine birşeyi yapmasını söylemek, emretmek. Birine, birşeye … demek; birşeyi tavsif etmek. Hisa, lava etmek. İsmi veya adı olmak, … mânâsına gelmek; demek?.. Fransızca, “mesquin”: Âdi, bayağı, miskin. “Okunuşu, mesken”?.. Fransızca ve İspanyolca, “nominal”: İsim değerinde olan, isim gibi, isme âit ([Dilb.]). M. (Dilb.) Zamir. İsim söylenerek yapılan (yoklama, liste gibi). Adı olup kendi olmayan; itibarî?.. İtalyanca, “sasso”: Mezar taşı. Taş. Çakıl. Kaya. *?.. Uomo di fiducia: Güvenilir kişi, …(n)in güvendiği kişi, mutemed?.. Ebcedleri 187…

“Orada bir yazı hazırladım; İSTİKBÂL İSLÂMINDIR diye GÜVENDİĞİM BİR GENCE bir etüd yaptırdım… Güzel oldu etüdü… Bu Doktor Kusto’yu alıyorum ele. O İslâm’a giriyor biliyorsunuz; bir “mucize-i Kur’ân’iye”yi görüyor… (T.G. 6. s. 36)

27. – “Sünnet ikidir: Gönderilmiş bir Peygamber’in sünneti, İmam-ı Âdil’in sünneti.

28. – “Yâ Eba Eyyub; sen onu İran’lı (Selman Hazretleri) diye ayıplama. Din Süreyya yıldızında asılı olsaydı, Faris evlâdından bazıları ona yetişirdi.

Faris: Suvâri, binici. İran, İranlı. Ferasetli, anlayışlı. İran’daki Şiraz vilâyeti?.. “Acem: İranlı. Arap olmayanlar. Arapça konuşmayanlar. Yabancı. Çekirdek… Nüvât: Nüveler, çekirdekler… Nüvâti: Gemici, mellah…” (T.G. 4. s. 70)?.. Kaptan?.. Kumandan!..

“Müminin ferasetinden korkunuz;…”?..

29. – “Bâtın ilmi, Allah’ın esrarından bir sırdır ve Allah’ın hikmetlerinden bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır.

Bâtın: İç, dâhili. Gizli. İçyüz. Sır, esrar… Bâtin: Uzak yer. Şişman.” (T.G. 6. s. 198)

Lisânın gizli olan tarafı, içyüz ilmi?..

Kündür: “Günlük” denilen nesne. Kısa boylu ve şişman kimse. Vahşi hımar, yabanî eşek. Büyük çuval?..

Kâzan: Semiz, şişman kimse?.. Heytale: Helva kazanı?.. Heytal: Tilki!..

Bâdin: Şişman, bedeni büyük, iri vücutlu… Bâdiye: Sahrâ. Çöl. Kır. Ova.”?.. (T.G. 5. s. 612)

Ubeydullah Ahrar Hazretleri buyuruyorlar:

– “İnsan, kendisini, dinlediği sözün iç mânâlarına vermelidir. Sözleri dış yüzünden dinlemekle bir şey olmaz. Kelâmın bir cemâli vardır ki, Hak onu inayet ettiklerine gösterir. Nitekim Allah, Nebilerini kelâm ile gönderdi, cezbe ve tasarrufla değil…”

30. – “Dünyanın ömründen bir tek gün bile kalmış olsa, ehl-i beytimden bir adam melik oluncaya ve Deylem dağına ve Kostantîniyye’ye malik oluncaya kadar Allah, o günü uzatacaktır.

Deylem: Karıncaların ve kenelerin toplandığı yer. Belâ. Zahmet. Düşman. Türaç kuşunun erkeği. Cemaat. Bir kabile adıdır ve ehline “Deylemî” denir?.. (84) Ku’şam: Sırtlan. Karınca yuvası. Örümcek. Arslan. Belâ. Yaşlı, ihtiyar, koca kimse. Pîr?.. Sür-müle: Sırtlanın dişisi. Tilkinin dişisi. Bir erkek ismi!..

Dabu’: Sırtlan?.. Dabbe: Yük ve binek hayvanı. Yürüyen mahlûk. Debelenen?.. Dabbet-ül arz?..

Racülün min ehl-i beytî”… Re + cim + lam + mim + nun + elif + he + lam + be + ye + te + ye… 200 + 3 + 30 + 40 + 50 + 1 + 5 + 30 + 2 + 10 + 400 + 10 = 781… Fransızca, “inQUISITrice”: Araştırıcı, inceleyici, meraklı. M. Engizisyon hakimi, engizisyoncu?.. Ebcedi, 781…

“Yemlikü cebel-ed Deylemi vel Kostantîniyye”… Ye + mim + lam + kef + cim + be + lam + elif + lam + dal + ye + lam + mim + vav + elif + lam + kaf + sin + tı + nun + tı + ye + nun + ye + te… 10 + 40 + 30 + 20 + 3 + 2 + 30 + 1 + 30 + 4 + 10 + 30 + 40 + 6 + 1 + 30 + 100 + 60 + 9 + 50 + 9 + 10 + 50 + 10 + 400 = 985… 1984…

31. – “Fıkıh öğrenmek her müslümana mutlaka vacibdir.

Fıkıh: Derin ve ince anlayış. Bir şeyi hakkı ile, künhü ile bilmek. Bir şeyi iz’an ile ve fetanetle şuurlu bir şekilde idrak etmek. Bilmek, anlamak. Kapalı bir şeyin hakikatine ermek. Kendisine hüküm taallûk eden gizli bir mânâya muttali olmak. İslâm hukuku. İnsanın amel ciheti ile lehine ve aleyhine olan şer’î hükümleri bir meleke hâlinde bilmesi; ki, bu ahkâmı bilmeğe “fekahet”, bu ahkâmı böylece bilen zata da “fâkih” denir… Fakahet: Şeriat bilgisinde âlimlik. Anlayışlı olmak… Fakahet: El ayası… El ayasındaki çizgiler: Esrar. Sır… Fehîm: Kömür… Fehîm: Anlayışlı, akıllı, zeki kimse… Fehme: Kömür. Karanlık… Fehm: Ulu kişi.” (T.G. 3. s. 538, 539)?.. Gurgure: Ulu, şerif kimse. Atın alnındaki beyazlık?.. Gûr: Kabir, mezar. Yaban eşeği. (Kündür?.. Günlük?..) Meşhur pehlivan Rüstem-i İranî’nin lâkabı?.. Ya’sub: Atın alnındaki beyazlık. Emir, bey, reis. Allah Resûlü’nün bir atının ismi. Bir nevî kuş?.. Kaptan?.. Kumandan?..

32. Ebû Ümâme el-Bâhilî’den rivayet edilen bir hadis… “Arablar o gün azdır ve büyük çoğunluğu Beyt-ül Makdis’te bulunacaktır… İmamları da SALİH bir adamdır… Sonra imamları öne geçip onlara sabah namazını kıldıracağı sırada sabahleyin onların üzerine «Dimeşk’ın doğusundaki Beyaz Minare yanına hafif sarı renkli iki parça elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak» Meryem oğlu İsa inecektir… Bunun üzerine İsa’nın öne geçip cemaate namaz kıldırması için İmam geri geri yürümeye başlayacak, fakat İsa elini onun omuzları arasına koyarak, “öne geç de namaz kıldır, çünkü kâmet senin için getirildi” diyecektir… Böylece İmamları onlara namaz kıldıracaktır.

“Ve imamühüm raculun Salih…”

“Salih” Türkiye’de en çok kullanılan 87. isim… Ülkemizde yaklaşık her 483 kişiden birinin adı ve ismin yaygınlık oranı binde 2.07?.. “Salih” isminin yaygınlık oranının Türkiye’nin resmi nüfus sayımı sonuçları ve günlük ortalama nüfus artış hızına orantılarsak ülkemizde 17-04-2009 08:43 itibariyle yaklaşık 149,304 kişinin isminin “Salih” olduğu ve “Salih” isimli kişi sayısının her yıl ortalama 2460 kişi arttığı tahmini yapılabilir.

“İzzet” Türkiye’de en çok kullanılan 381. isim… 382. Faik… Ülkemizde yaklaşık her 1,636 kişiden birinin adı “İzzet” ve ismin yaygınlık oranı binde 0.61. “İzzet” adının yaygınlık oranının Türkiye’nin resmî nüfus sayımı sonuçları ve günlük ortalama nüfus artış hızına orantılarsak ülkemizde 17-04-2009 08:43 itibariyle yaklaşık 43,997 kişinin isminin “İzzet” olduğu ve “İzzet” isimli kişi sayısının her yıl ortalama 725 kişi arttığı tahmini yapılabilir.

33. Ali b. Hüsameddin el-Muttaki’nin “Kitab-ül Burhan fi Alâmet-il Mehdiyy-il Âhir Zaman” isimli eserinden hadisler…

İbni Asakir diyor ki: Ebu Said Ahmed b. Muhammed Bağdadî (aradaki ravi silsilesi ile) rivayet etti. Enes b. Malik’den… O dedi ki, Resulullah buyurdu: “Kim bir din kardeşinin Allah yolunda bir ihtiyacını görürse, Allah Teâlâ onun için, gündüzlerini oruçla, gecelerini de ibadetle geçirmişçesine şu dünyanın yedi bin yıllık ömrü müddetince sevab yazar.

İbni Adiyy diyor ki: Ebu İshak, İbrahim b. Abdullah Nebti, (aradaki ravi silsilesi ile) Enes b. Malik’den tahric etti… O dedi ki, Resulullah buyurdu: “Dünyanın ömrü, ahiret günlerinden yedi gündür. Allah Teâlâ buyurdu ki, “Senin Rabbinin yanındaki bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.”

Ahmed ibn-i Hanbel “İlel”inde nakletti. İsmail b. Abdülkerim, Abdüssamed’den, o da Vehb’den rivayet etti: “Dünyadan beş bin altı yüz yıl geçmiştir.

7000–5600 = 1400!..

Tirmizî, sahih diyerek Ebu Hüreyre’den tahric etti. Buyurdu ki: “Eğer dünyadan bir gün bile kalsa, Allah, o, idareyi ele alıncaya kadar, o günü uzatırdı.

Hasen b. Süfyan ve Ebu Naim, Ebu Hureyre’den tahric ettiler ki: “Eğer dünyadan bir gece bile kalsa, Allah onu uzatır ve Ehli Beytim’den birisini melik kılardı.

İbni Mâce ve Ebu Naim, Ebu Hureyre’den tahric ettiler… O dedi, Peygamber buyurdu: “Eğer dünyadan bir gün kalsa, Allah o günü uzatır ve Ehli Beytim’den birisini melik kılar. O Kostantiniyye’yi ve Deylem dağlarını da fetheder.

Biri, bir âlimin, hicrî 1000 yılında kıyametin kopacağına dair bir yazısını İmam-ı Süyûtî’ye ulaştırıyor… İmam da ona cevaben şunu yazıyor: “Bu ümmetin ömrü 1000 yılı geçer ama 1500’ü geçmez!”…

Ahmed ibn-i Hanbel’in “El Müsned”inden bir hadis: “Ümmetimden bir cemaat hak üzere zâhir olarak kıyamete kadar cihad etmekte devam edecektir. Sonra Meryem oğlu İsa inecek ve müslümanların emiri ona, “gel bize namaz kıldır” diyecek. O da, “hayır, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirsiniz” buyuracaktır.

“Lâ tezâlu tâifetun min ümmetî…”… Lâmelif + te + ze + elif + lâm + tı + elif + hemze + fe + te + mim + nun + elif + mim + te + ye… 30 + 400 + 7 + 1 + 30 + 9 + 1 + 1 + 80 + 400 + 40 + 50 + 1 + 40 + 400 + 10 = 1500.

Bir başka hadis: “Ve inistekamet ümmetî felehâ yevmün ve illâ fenısfu yevmin.”… Vav + elif + nun + elif + sin + te + kaf + elif + mim + te + elif + mim + te + ye + fe + lâm +he+ elif + ye + vav + mim + vav + elif + lâmelif + fe + nun + sad + fe + ye + vav + mim… 6 + 1 + 50 + 1 + 60 + 400 + 100 + 1 + 40 + 400 + 1 + 40 + 400 + 10 + 80 + 30 + 5 + 1 + 10 + 6 + 40 + 6 + 1 + 31 + 80 + 50 + 90 + 80 + 10 + 6 + 40 = 2076… 28 Kasım 2076’da hicrî yılbaşı; yani 1 Muharrem 1500… Bir gün 1000 sene, yarım gün de 500 sene… Hacc sûresi, 47. âyetinde meâlen, “Lâkin Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir.”

34. Davamızı delillendirici bir misâl:

Seyyid Taha Hazretleri bazen; “Misvakla kılınan bir rekât namaz, misvaksız kılınan yetmiş rekâttan hayırlıdır” hadis-i şerifini okurdu. “Hadisdeki “sivak”, “misvaklamak” mânâsına geldiği gibi “sensiz” mânâsına da gelir. O zaman hadis-i şerifin mânâsı; “sensiz, yani kendini düşünmeden Rabbinle olduğun bir rekât, kendinle olduğun yetmiş rekâttan faydalıdır”” buyururlardı…

35. – “Allah senin, öndeki, sondaki, gizli ve aşikârede yaptığın ve Kıyamete kadar yapacağın günahlarını da mağfiret eylesin ya Osman!

36. – “Osman’ın şefaatiyle, hepsi Cehennemi hak etmiş 70 bin kişi hesabsız Cennete girecektir.

Osman: Usman… Usman: Akıllı adam… Usm: Zeytin ağacı?.. Usm: Her nesnenin bakiyyesi, artık. (Fazl)… Usâm: Pire.” (T.G. 6. s. 537)

Arabîde, “Osman”: Yılan. Yılan yavrusu?..

Mâr: Yılan?.. Marr: Geçen, geçmiş, yürüyen?.. Abir: Bir yerden geçen, giden yolcu. Geçen?.. Bi’r: Kuyu. Abar?.. Birr: Tilki yavrusu. Fare. Koyunu sevketmek. İyi amel. İhsan etme. Takva. Temizlik. Gönül, kalb!..

Eyem: Yılan?.. Eymen: En meymenetli. En uğurlu. Sağ taraf?.. Eymân: Andlar. Yeminler. Kasemler. Zevcesi ölmüş er. Sağ taraflar. Sağlar?.. “Yemin: Sözü, Allah’ı zikrederek kuvvetlendirmek. Kasem. El tutuşarak, Allah’a bağlılıklarını bildirerek, Allah’a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek. Mübârek. Sağ taraf, sağ el… Yemm: Deniz, bahir, derya, umman. Güvercin kuşu.” (T.G. 5. s. 229)?..

37. – “Allah, mukadderatı, yeri göğü yaratmadan 50 bin sene evvel yazdı.

Mukadder: Tayin olunmuş. Kısmet. Kader. Miktarı tâyin ve takdir edilmiş olan. Kazâ. Kıymeti biçilmiş. Beğenilmiş. Yazılmış olan. Yazılı olmayıp sözün gelişinden belli olan. LÂFZEN ZİKREDİLMEYİP MÂNEN MURAD EDİLDİĞİ ANLAŞILAN… Mukadderat: Kader. Alın yazısı. Ölçü ve miktarı tâyin olunan şeyler. (T.G. 4. s. 118)

Sernüvişt: Yazı başlığı. Başa yazılan, alın yazısı. Kader, mukadderat… Sernâme: Mektup, kitap vesairenin başına yazılan yazı. Önsöz.” (T.G. 5. s. 163)?.. Takdim!..

– “Kim ümmetime, helâlini ve haramını bilsin diye, Allah’ın rızasını umarak 40 hadîs öğretirse, Allah kıyamet gününde onu âlim olarak haşreder.

39. – “Bir kimse, Allah’ın kendisine mağfiret etmesi ümidi ile benden 40 hadîs yazsa, Allah ona hem rahmet eder, hem de şehîdler mertebesi verir.

40. – “Bir kimse benden ilim veya hadîs yazsa, bu ilim ve hadîs devam ettikçe, ona da ecir yazılmaya devam edilir.

Tahrîr: Yazmak. Yazılmak. Kaydetmek. Hürriyete kavuşturmak… Taharrî: Aramak. Araştırmak. İncelemek. Araştırılmak.” (T.G. 6. s. 379)

Resm-Resim: Yazma, çizme, desen. Eser, iz, nişân, alâmet. Sûret. Tertib. Tarz, üslûb. Fotoğraf resmi. Âdet, usûl, tavır, davranış. Alay, merasim. Bir şeyi başkalarından ayırdeden târif?.. Tasvir: Resim yapmak. Resim. Bir şeye şekil ve suret vermek. His ve mahsusata münhasır olan ifâde. Görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz veya hariçte vücûdu olmayan fakat hissedilen şeyleri duyurabilecek meleke?.. Tesvîr: Derin ve gizli mânâyı araştırma. Toz kaldırma?..

Takrîz: Hayatında bir kimseyi methetmek, övmek… Takrîz: Beğendiğini bildiren yazı yazmak. Bir şeyi veya bir eseri beğendiğini söylemek. Bir eserin takdir ve tahsin edildiğini bildiren yazı yazmak. Ödünç vermek.” (T.G. 4. s. 126)

Takyîd: Deftere yazmak. Bendetmek?.. Takyîd: Harfe nokta ve hareke koyma. Bağlama. Şart koşma. Kayıt ve şartla bağlanma?.. İ’cam: Harflere, yazıya nokta koymak. İsteğini açıklıkla bildiremeyip, maksadı belirsiz, muğlak söyleme?..

Terkin: Boyama, yazma. Bozulma, bozma. Çizme, silme?.. Terkik: İnce ve nazikâne sesle anlatma, mânâsı kinâye yollu olma. Bir kimseyi köle ve cariye etme. Yumuşatma. İnceltme?..

İngilizce bir kelime, “letter”: Harf. Mektup. İlim, edebiyat. Kültür. Kitap harfleriyle yazmak?.. Gevher: Noktalı olan harf. Edeb ve akıl. Asıl ve neseb. Değerli taş. Elmas, mücevher, cevher. İnci. Hakikat. Bir şeyin künhü ve esası?.. Gevher-i pend: Nasihat küpesi. Ebced hesabında noktalı harfleri dikkate almak?..

KAYNAK: berkruyatabiri.tr.gg (29 Kasım 2015)


*AHMET BERKÎ KİMDİR

1966 doğumlu olan Ahmed Berkî, 1983’de Bursa Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra, İTÜ Temel Bilimler Fakültesi, Matematik Mühendisliği bölümünde okudu. 1982 Ak-Zuhur ve Tahkim dergilerinde 1992 yılından itibaren matematik ve tasavvuf merkezli makaleleri yayınlandı. 11 Şubat 1994’te gözaltına alınıp Metris Cezaevi’ne konuldu. 28 Şubat’ta, 21 sene 6 ay hüküm giydi. Tüm hayatını vakfettiği fikrî, ilmî, bediî tetkiklerine, hapis hayatı boyunca daha da yoğunlaşarak devam etti. 30 Aralık 2004’te, Ceza İnfaz Kanunu’nda yapılan 5 yıllık bir indirimle tahliye oldu. 1998’de Bandırma Cezaevi’nde kaldığı dönemde, “Nevfer” isimli bir dergiyi 7 sayı tek başına çıkarttı; yine aynı dönemde, Arthur Rimbaud’nun tüm şiirlerini ihtivâ eden bir tercüme kitabı neşretti. Ahmed Berkî’nin hazırladığı diğer eser ve çalışmalar şöyle: Ölüme Mahkûm – İzzet Cüsten, Just(ement) – Ghost Writer, Sin Risalesi, 40 Hadis, Mektubat-ı Ümm, Til Mirzabeyoğlu, Benzerler Lûgatı, Tilki Günlüğü Fihristi, Te’vil Risalesi, Geçiş (-Gelip Geçen) Risalesi, Ağlayan Risale, Baudelaire’in “Les Fleurs Du Male” tercümesi.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!