Telegram İşkencesi Mağduru Ertuğrul Taşdemir: “ZİHİN KONTROLÜ TIBBÎ İDAMDIR!”

– Furkan Dergisi’nden İktibas –

ÜMİT ELÖNÜ’NÜN RÖPORTAJI

Zihin kontrolü var mı, mümkün mü? Hâlen tartışılan ve pek de gündeme getirilmeyen bir mevzu. Tartışmalar devam ededursun, biz, yaklaşık 20 sene önce İsveç’te TELEGRAM işkencesine maruz kalmış ve Türkiye’de olmasına rağmen kendisine TELEGRAM saldırısının hâlâ devam ettiğini söyleyen Ertuğrul Taşdemir ile konuştuk. Çocuğunun, yaşadıklarından haberdar olmaması için isminin ve resminin yayınlanmasını bugüne dek istemiyordu. Taşdemir, daha önce haftalık bir dergiye ve bu mevzuda kitab yazan bir yazara bu şartlarda verdiği röportajlar, ismi açıkça yazılarak ve resmi de basılarak yayınlanınca, bir daha basına konuşmama kararı almıştı. Geçmişe dayanan tanışıklığın verdiği güvenle, Ertuğrul Taşdemir, basına konuşmama kararını Furkan Dergisi için bozdu. İsmini yayınlamamıza izin verdiği için de açık kimliğini artık belirtiyoruz. Ü.E.

***

– İsveç’e gitme sebebinizle başlayalım.

– 1978 senesinde İsveç’e okumaya gittim. Okuldan sonra lokanta işletmeye başladım. Lokantacılığın yanısıra, ırk ayırımı gözetmeden İsveç’teki göçmenlerin problemleriyle ilgileniyordum. Irkçılığa karşı…

– İsveç’te ırkçılık yaygın mı?

-İsveç’in temelinde ırkçılık ve İslâm düşmanlığı vardır. Biz de buna karşı, göçmenlerin örgütlenmesi yolunda öncülük etmeye çalıştık.

“BUZUN ALTINA GÖTÜRECEKLER”

– Zihin kontrolüne tâbi tutulmanız bu süreçte mi başladı?

– Irkçılığa karşı faaliyetlerde önde olmam, İsveç devletini rahatsız etti. Bölgenin 80 bin tirajlı mahallî gazetesinden, “ırkçılığı kıran adam” diye benimle röportaj yapmaya geldiler. Gazetecilere “beni hedef göstermiş olursunuz” diyerek, röportaj isteklerini kabul etmedim. Lokanta müşterilerimden bir polis, İsveç devletinin faaliyetlerimden duyduğu rahatsızlığı dile getirdikten sonra, “seni buzun altına götürecekler” dedi.

– Tehdit etmek için mi gelmiş?

– Yok, bir dost olarak uyarmaya gelmiş.

– Dostunuz olan polis “seni buzun altına götürecekler” dediğinde, sizin cevabınız ne oldu?

– Bunun için bir sebeb olmadığını, vergimi verdiğimi, kanun dışı bir şey yapmadığımı söyledim. O da bana, “bak, göreceğiz!” dedi.

– Dediği çıktı!

– Evet. 29 Nisan 1991 tarihinde, Göteborg şehrinde üç arkadaşımla bir lokantada yemek yerken, İsveç gizli servisi tarafından gözaltına alındım. Beni Göteborg Polis Merkezi’ne götürdüler. İfadem alınmadan beni hücreye koydular. Tam yatağa uzanacağım, hücrenin bir tarafından “yavru yavru huma kuşu yükseklerden seslenir” türküsü, diğer tarafından da “analarıyla cinsî ilişki kurmuş Türkler’den ve Yahudîler’den bıktık; hepinizi kudurta kudurta geberteceğiz” şeklinde küfürler ihtivâ eden yayınlar başladı. Hemen “Allah, Allah” diyerek ayağa fırladım. İlk önce kendimle dalga geçtim; delirdim diye. Ama kendimi iyi tanıyorum, psikolojik bir problemim yok. Yapılan yayınları kulaktan duymuyorum! Bunları düşünürken yayınların yerleri değişti; nokta yayını yapıyorlar. Aklıma lazerin göz ameliyatlarında kullanılması geldi ve dünya için “eyvah!” dedim.

– Niçin?

– Çünkü lazer, istenilen noktalara, istenilen güç ve oranda hiç hata yapmadan gönderilebiliyor; yani kontrol edilebilir bir enerji parçası. İnsanların beynini lazerle…

– Sizin zihin kontrolü hakkında daha önce bilginiz var mıydı?

– Hiçbir bilgim yoktu.

– O gece yayın sürekli devam etti mi?

– Belli bir süre sonra uyudum. Sabah kalktığımda, gece gördüğüm rüya için “bu rüya bana ait değil” dedim. Ve bunların elinde rüyaları kontrol edebilen bir âlet olduğunu anladım.

– Rüyanın size ait olmadığına nasıl kanaat getirdiniz?

– Dünyada en iyi kimi tanırım; kendimi! Rüya bana ait değildi, bundan emindim. Serbest bırakıldıktan sonra, İsveç emniyetinde görevli olan bir doktor tanıdığıma bunu anlattığımda bana, “sen kimsin, bunu nasıl çözdün? Evet bizde bu tür âletler var” dedi. Hücrede, ellerinde rüyayı kontrol edebilen âlet olduğunu çözdüm ama, aklıma ellerinde zihni kontrol edebilen bir âlet olduğu gelmedi.

– Niçin gözaltına alındığınızı söylediler mi?

– Sabah kahvaltıyı getirenler, “bir sıkıntın var mı?” diye sordular. Onlara akşam yaşadıklarımı anlatmadım. Sabah 8’de üst kata çıkardılar. İfademi alacak olan polis müfettişi Ake Petterson’u, 1979-80’de okuldan tanıyordum. Ona niçin gözaltına alındığımı sorunca, yanımda çalışan bir işçiyi telefonla tehdit ettiğimi söyledi. Kimseyi tehdid etmediğimi söyleyince, bana telesekreter kaydını dinletti. Evet, ses benimdi ama konuşmada anlamını bilmediğim bir kelime kullanıyordum. Petterson’a, “anlamını bilmediğim bir kelimeyi nasıl kullanırım?” diye sordum. Konuşmayı tekrar dinledi ve “anlamını bilmediğin kelime, yalnızca yazı dilinde ve yazışmalarda kullanılır!” dedi ve “senin hiçbir suçun yok, savcılıkta serbest bırakırlar” diye de ekledi. O zaman anladım ki, bunlar insan sesini taklid etmede çok marifetliler. İfadeden sonra beni tekrar hücreye götürdüler.

24 SAAT KESİNTİSİZ ANA DİLDE YAYIN YAPTILAR

– Savcılığa çıkartmadılar mı?

– Kendisini tutukevi asistanı olarak tanıtan birisi hücreme gelip, bir ihtiyacımın olup olmadığını sordu. Ben de kendisine, gayet iyi olduğumu, rahatımın yerinde olduğunu söyledim. Çıkarken hücrede bulunan gözaltı kâğıdımı alıp gitti. Böylece o gün savcılığa çıkmam engellenmiş oldu. Ertesi gün de 1 Mayıs; İsveç’de resmî tatil. 1 Mayıs’ta çıkartıldığım nöbetçi mahkeme, gözaltı süremi mahkemenin olacağı 15 Mayıs’a kadar uzattı. O gün beni başka bir hücreye naklettiler.

– Yeni hücrede yayınlar arttı mı?

– 24 saat kesintisiz ana dilimde yayın yapıyorlardı.

– Hep hakaret muhtevâlı mı?

– Genellikle. Fakat, en sevdiğim Türkçe müzikleri de çalıyorlardı. Ankara Polis Radyosu’nun yayınlarını dinletiyorlardı. Benimle sohbet etmek istiyorlardı.

– En sevdiğiniz müzikleri biliyorlardı!..

– Evet.

– Niçin en sevdiğiniz müzikleri dinletiyorlardı?

– Sebebini söyleyeceğim ama, o bahse gelmeden önce anlatacağım başka şeyler var.

TELEVİZYONDA CANLI YAYINDA ÖLÜM HABERİMİ SEYRETTİM

– Buyrun.

– 30 Nisan akşamı yapılan yayında, Götaland’da silâhla yakalandığımı, tatbikat için Götaland’a götürüleceğimi ve orada öldüreceklerini söylediler. 2 Mayıs akşamı televizyonda 19.20 Götaland haberlerini -İsveç’te akşam ana haber saatinden on dakika önce mahallî haberler yayınlanır- izlerken, bir muhabir bir parkın içerisindeki ağaçlık bir yeri gösteriyor ve yabancı bir erkeğe ait bir cesed bulunduğunu anlatıyordu ki, tarif ettiği cesed ve cesede ait giysiler ve giysilerin markaları tıpatıp bana uyuyordu! 3 Mayıs günü hücreme yaptıkları yayınlarda ırkçı hakaretler ve beni öldürme tehditleri artınca, ben de radyoyu sonuna kadar açıp işkencecilere sövmeye başladım. Bir ânda radyo yayını kesildi ve işkenceciler radyodan, onlara ettiğim küfürleri yayınladılar. Böylece 2 Mayıs’taki televizyon haberinin bunlar tarafından hazırlandığını anladım.

– Küfürleri sizin sesinizle mi yayınladılar?

– Evet. İşkenceciler, sesi çıkış noktasında bloke edip konuşan insanın ses tonunun aynısından, konuşmaların muhtevâsını kendi istedikleri gibi değiştirerek insanlara aktarabiliyorlardı.

– İşkenceciler, yayın dışında, sizi rahatsız etmek için başka ne yapıyorlardı?

– Vücudumun çeşitli yerlerine lazer ışını yolluyorlardı. Lazer saldırısına ve yayınlara karşı, içimden “Hasbünallahü ve ni’mel vekîl” diyerek nefes alıp veriyordum; bunun çok faydasını gördüm.

– Sizi öldürmeye yönelik bir teşebbüsleri oldu mu?

– Bilinen işkence metodları dışında, öldürmeye yönelik fiilî bir saldırı olmadı. Zaten zihin saldırısı yanında Filistin askısının, falakanın lafı bile olmaz. Beyne falaka çekiyorlar! Lazer saldırısıyla birlikte, ellerimin derisi dökülmeye başladı.

– Vücudunuzda yanma oluyor muydu?

– Yanma yok, ama belimi oynatamıyordum, kamburum çıkmıştı. Beni felç etmek için özellikle omuriliğime saldırıyorlardı; bunu da sonradan öğrendim. Öldüğüme yönelik televizyondan yaptıkları haberden sonra, yayınlarda, “ailene senin öldüğünü söyledik” dediler ve anne-babamın ağlama seslerini verdiler.

– Anne-babanızın sesini mi taklid ediyorlardı?

– Hayır. Anladığım kadarıyla, daha önceden annemle ve babamla yaptığım telefon görüşmelerini kaydetmişler.

“SENİN KİLİT KELİMENİ ÇÖZDÜK”

– Verilen yemeklerde bir tuhaflık hissediyor muydunuz?

– Yok. Yalnız, 4 Mayıs akşamı verilen yemeği yedikten sonra rahatsızlandım ve sabaha kadar uyuyamadım. Tahminimce, yemeğin içine sinir bozucu ilâçlar koymuşlardı. Sabah olunca, uykusuz hâlde, hücrede içimden “Hasbünallahü ve ni’mel vekîl” diyerek volta attım. Bu esnâda bana, “senin kilit kelimeni çözdük!” dediler. Ben, acaba söylerken dudaklarım mı kımıldadı diye düşünürken, onlar, “yok yok, delirdin o… çocuğu!” dediler. Aklımdan geçen düşünceye cevab verdiler! Ben de düşünce yoluyla, “o… çocuğu sizsiniz! Düşüncelerimi konuşma hâline getiriyorsunuz!” dedim. Hücredeki cama doğru yürürken, aklıma bunların rüyalarımı da yönlendirdikleri geldi. Âni bir refleksle yatağı yaktım ve üzerine çıkıp tepinmeye başladım. Hastahâneye gitmek için deli numarası yapıyordum.

– Hastahâneye götürdüler mi?

– Hastahâneye götürmeden önce beni küçük bir odaya aldılar ve dışarıdan getirdikleri dazlaklara, beyzbol sopalarıyla dövdürdüler. Daha sonra da, ellerim arkadan kelepçeli ve yüzüstü vaziyette polis arabasına yatırılarak Lilhagen Hastahânesi’ne götürüldüm. Hastahâneye arka kapıdan soktular ve odada iki kişi vardı.

– Sizi bekliyorlardı

– Evet; bir erkek, bir bayan. Erkeğin elinde yarım bir eldiven vardı. Ensemi ovmaya başladı. Bu sırada polis arabasında olan istihbaratçı, “bunu arabada öldüremedik, burada öldüreceğiz ama, kovanları ne yapacağız?” dedi. Onlara, “hücreme yaptığınız yayınlar çok güzeldi!” dedim. Daha önce hiçbir şekilde onlara yayınlardan bahsetmemiştim. İstihbaratçı, “şimdi yayın var mı?” diye sordu. Ben, “evet, var!” deyince, yarım eldivenli olan adam sırıttı. Odadaki kadın, elindeki beyaz sıvıyı bana uzatarak, “iç!” dedi. “İçmem!” deyince, istihbaratçı silâhını ağzıma sokarak, “içeceksin!” dedi. İçmemekte ısrar ettim. Ölümden korkmadığımı söyledim. “O zaman iğne vururuz!” dediler. İğneden tiksindiğim için, verilen sıvıyı içtim.

– Sıvıyı içince ne oldu?

– Kendimden geçmişim. Gece uyandım. Uyandığımda bir sürü âletin bana bağlı olduğunu gördüm. Odanın içinde bulunan kişilere, “siz kimsiniz?” diye soracağım ama konuşamıyorum. Konuşma kabiliyetimi kaybetmişim. Umursamadım, tekrar uyudum. Sabah uyandığımda odada iki genç vardı. Konuşabiliyordum; “telefon etmek istiyorum” dedim. Kabul etmediler. Hastahânede ne doktor, ne hemşire görmeden beni çıkardılar.

– Yayın devam ediyor muydu?

– Aralıksız yayın devam ediyordu.

– Hastahânede kaç gün kaldınız?

– 2 gün.

ÇOCUK PROGRAMI SUNAN İŞKENCECİ KADIN

– Gerek hücrede gerek hastahânede olsun, yapılan yayınları duyuyor muydunuz; yoksa…

– Duymak yok. Yayınlar, sanki ben düşünüyormuşum şeklindeydi. Yayınlar direkt beyne veriliyordu. Hastahânede en çok dikkati çeken şey, iki İranlıydı. Tipleri tam Farslı tipiydi. Bir tanesi bana ismimle hitab edip, “niçin yemek yemiyorsun?” dedi. Şimdiye kadar beni kimseyle görüştürmeyenler, niçin İranlılarla görüştürmüşlerdi diye hâlâ düşünüyorum.

– Niçin olduğunu çözemediniz mi?

– Çözemedim. İsveç istihbaratının elemanları beni hastahâneden çıkartıp cezaevine götürürken, daha enteresan bir şey oldu. Arabayla giderken kırmızı ışık yandı. O sırada bisiklete binmiş çarşaflı bir kadın arabaya yaklaştı.

– Bisiklete binmiş çarşaflı bir kadın!

– Evet. Yüzü seçilebiliyordu. İstihbarat elemanlarıyla bir şey konuşup gitti. Daha sonra bu kadını hapishânede gardiyan olarak gördüm!

– Niye böyle bir mizansen hazırlama gereği hissetmiş olabilirler?

– Hem beni hem de daha sonra yaşadıklarımı anlatacağım kişileri, halüsinasyon gördüğüme inandırmak için. Bakınız, bana işkence yapan kadınlardan birisi, İsveç televizyonunun 2. kanalında çocuk programı yapıyordu!

– Kadınlar da mı giriyordu işkenceye?

– Evet! Zihin kontrolü, ekib işi. Zihin kontrolü yapılacak 1 kişi için 20-25 kişilik ekib gerekiyor. Beni camdan aşağı sarkıttılar. Sonra da “öldün!” diyerek tabuta soktular ve bana seyrettirdiler. Camdan sarkıtmadan önce Kur’an-ı Kerîm ve Türk bayrağını getirdiler; üzerlerine işemem için. Kabul etmeyince camdan sarkıttılar. Tüm bunları korkutmak için yapıyorlar. Mevzu tamamen psikolojik. Korkmadınmı, yapılan hakaretlere karşılık verdinmi ve yayınları dinlememeye çalıştınmı, zihin kontrolcüler başarılı olamıyorlar. Allah’a inanacaksın ve O’na teslim oldunmu bunlar başarısız olur. Sevdiğim müzikleri yayınlamalarının sebebi de, yayınları dinlememi sağlamak. Mahkemenin 15 Mayıs’ta olması gerekiyordu. Fakat beni istedikleri şekle sokamayınca, gözaltı süresi uzattılar. 21 Mayıs’ta çıktım mahkemeye.

– 29 Nisan’da gözaltına alınıyorsunuz ve 21 Mayıs’ta mahkemeye çıkartılıyorsunuz; neredeyse bir ay gibi uzun bir süre. Sizi hiç arayan soran olmadı mı veya olmamış mı?

– Beni daha önce uyaran polis dostum, arkadaşlarıma, “… öldürecekler, mahkemeye dilekçe verin!” demiş. Arkadaşlarım da dilekçeyi vermişler. Dilekçe sebebiyle beni infaz edememişler.

– Mahkemede neler yaşadınız?

– Mahkemede de yayın devam etti. Bana kurulan tezgâh orada da sürdü; beraat etmem gerekirken şartlı tahliye edildim. Yaşadıklarımı anlattığım arkadaşım Hasan Hüseyin’in yaptığı araştırma sonucu, İsveç’te bu metodla, Türk, Kürt ve Arab, 15 kişiyi delirttiklerini öğrendim.

HÂLÂ YAYINLAR DEVAM EDİYOR

– Tahliye olduktan sonra da yayın devam etti mi?

– Etti ve hâlâ ediyor!

– Türkiye’de de mi?

– Türkiye’de de… Sizinle görüşmeden iki gün önce, Merter’de lazer saldırısına uğradım. Yanımda olan eşim, korkudan bir saat konuşamadı. Bana gelen bir MİT mensubu, “evine giren çıkan belli değil, çıkar çevrelerine dikkat et; kendini koru!” dedi. Eşim de, “bu adam tek başına, nasıl kendini koruyacak?”…

– Siz ne güne duruyorsunuz…

– Evet…

– MİT ve Emniyet yardımcı olmadı mı?

– Onlardan, “bıraksın bu işleri” diye haber geliyor.

– Niçin bu kadar üzerinizde duruyorlar? İsveç’teki doktor gibi sorarsak, siz kimsiniz?

– İsveç’te bu operasyonu kime yaptıysalar sonuca ulaşmışlar; ben hariç! Serbest kaldıktan sonra yaşadıklarımı İsveç kamuoyuna anlatmaya çalıştım ama olmadı. Beni, “seni buzun altına gönderecekler!” diye uyaran İsveç polisindeki dostum, ağlayarak evime geldi. Bana, “seni oğlum gibi severim. Buradan git, seni öldürecekler!” dedi. Ben de Türkiye’ye döndüm.

– Türkiye’ye döndüğünüzde neler yaşadınız?

– Türkiye’ye gelmeden önce, sağlık kontrolü için Bulgaristan’a gittim. Orada çekilen beyin EEG’sini gören doktor, “sen nasıl yaşıyorsun, nasıl kalb krizi geçirmedin?” diye hayretle sordu. Yaşadıklarımı anlattıktan sonra, doktor beni odadan çıkardı, bana yardımcı olan Bulgar arkadaşıma, “Kim bu adam? Anlattıklarının hepsi doğru. Başımıza ikinci Mehmet Ali Ağca olmasın!” demiş. Türkiye’ye geldiğimde, Bulgaristan’da çektirdiğim EEG ile, annemin tanıdığı bir beyin cerrahına gittik. Doktor, yanındaki asistanla EEG’ye bakıp, “ne kadar sağlıklısın!” dedi; aynı Kemal Sunal’ın filmi gibiydi. Annemin dediğine göre “Türkiye’nin en iyi beyin uzmanı” ama, hiçbir şeyden haberi yok. Bir de Türkiye’de EEG çektireyim dedim ve Amerikan hastahânesine gittim. EEG bölüm şefi Engin Mengü adında bir doktor. Benim EEG’yi çekti. Verdiği raporu onun yanında okuyorum; Bulgar doktorlardan öğrendiklerimle Dr. Mengü’ye, “hocam, raporda beyin hasar görmüş gözüküyor. Bu hasar içeriden mi, yoksa dışarıdan bir müdahaleyle mi olmuş?” diye sorunca, doktorun eli ayağı titremeye başladı. “Burada bir nörolog Nevzat bey var, sen onunla görüş!” dedi. Annemle Nevzat beyi beklerken, elinde siyah bir çantayla geldi. Anneme, “sen dışarıda kal!” dedi. Doktorla ufak bir odaya geçtik. Elindeki çantayı sert bir şekilde masaya vurarak, “kardeşim, bu işin peşini niye bırakmıyorsun, niye uğraşıyorsun?” dedi. Şaşkınlığım geçtikten sonra, “beyefendi, İsveç’te 1 milyon dolarımı kaybettim, onun peşindeyim!” dedim. “İki dakika sonra geliyorum, bekle!” dedi ve odadan çıktı. Odada beklerken annem geldi, “oğlum ne bekliyorsun, muayene bitmiş!” dedi. Anneme, vitamin hapı yazdığı bir reçete vermiş ve “oğlunuz işkence görmüş, onun etkisiyle böyle konuşuyor!” demiş. Zaten Bulgarlar, “Türkiye’ye gitme seni rezil ederler!” demişti.

– Haklılar!

– Hastahâne maceram daha bitmedi! Aynı hastahânede kan tahlili yaptırdım. Sonuçları beklerken, tahlil sonuçlarını değerlendirecek hanım doktora da yaşadıklarımı ve öğrendiklerimi anlatıyordum ki, bana, “bunları bilmek için 5 üniversite bitirmek lâzım!” dedi. Tahlil sonuçlarında, kanımda olması gerekenden 10 kat fazla radyasyon çıktı. Doktor hanım, “anlattıklarınız doğru çıktı. Siz İnsan Hakları Vakfı’na başvurun” dedi.

– Gittiniz mi?

– Gittim ama benimle ilgilenmediler.

– Bilmediklerinden…

– Biliyorlar… Beni vakıfta psikolojik testten geçirdiler. Test sonuçlarına bakan profesör hanım, “sen buradaki herkesten daha zekisin. Sende süper zekâ var. Seni şartlandırmış olmasınlar?” dedi. Ben, “zeki insan şartlandırılmaz!” deyince, “lazerin haberleşmede kullanıldığını biz biliyoruz ama sen bunu Türkiye’de anlatma, yanlış anlarlar” dedi. Ben de, “yanlış anlayan anlasın!” dedim. Bana kimse sahib çıkmadı.

– Son olarak, zihin kontrolünü nasıl tanımlarsınız?

– Zihin kontrolü, “Tıbbî İdam”dır!

KAYNAK: Furkan Dergisi, Aralık 2009.

29 YORUM

  1. Bende telegram maduruyum içinizden konusmalari duyuyor sizinle konuşabiliyor düşüncelerinizi sese çeviriyor ruyalarinizi görebiliyor size görüntü gösterebiliyor vucudunuza ağrı sızı sıcaklık soğukluk verebiliyor sesi herhangi bir yerinize verebiliyor türk polis istihbarat veya bazen mit olduğunu söylüyor ateş buz içenlerde algı oluşturmuşlar maddeden diye herkese ses dinleyip sonra kesiyorlar maddeden olduğunu düşünüyor daha sonra benim gibi dinledikleri kişiler rahat bir sekilde istediğini yapabiliyor kimse inanmadığı için herkez delirdigini düşündüğü için sen delisin ne yaparsak yapalım kimse sana inanmicak sen yaptın diyecek diyorlar maddeyi 4 senedir icmedigin için bu kez cin algısı yaratmaya çalışıyorlar çevreme

  2. Ben hollandada yasiyorum bendede ayni sorun var, yarim senedir beynimde biriyle konusyorum ve beni rahatsiz ediyor ve bunlar benim icinde cocukluktan beri var ve tipbiy deney icin beni takip etmekdedirler ve sonrada suc isletip kendini belli etiyorlar ayrica halen bu iskencenin bitmesini bekliyorum ve bu yasadiklarimi hollanda devleti biliyor ve avukatim ama birsey yapmiyorlar susuyorlar ve bu zihinimi kontröl edenler benimle alay ediyorlar ve ruya yaziyorlar ve iskence veriyorlar dilimi dolastirarak ve stress uzuntu korku vererek bunu hepsini nöronlarda yapiyorlar beynimde ulusturuyorlar

  3. Gerçekten bir çok insan bundan mağdur bizde mağduruz evet kulaklar ilk önce hallediliyor kulak zarı gecirgenlestiriliyor ya sesle yada kimyasallarla tabikide yakınlarda vericiler baz istasyonları varsa iş tamam evin içini ses ve sinyaller dolduruyor kulağı halledilir kurban artık duyuyor hissediyor kulakları ağrıyor başı ağrıyor düşünceler oluşturulup dusunvelerinide alıyor ortama verilen ses rüyalar gorduruyorlar hep aynı şeyler iğrenç düşünceler oluşturuyorlar tehlikeli düşünceler evde senden başka kimse duymuyor etkilenmiyor işin sırrı burda zaten evde sokakta kimse duymaz ancak duyma kulak zarı bir şekilde halledilir kurban duyar kime anlatsan inanmaz ancak bir çok bilgi ve belge yayınlandı artık biliniyor nasıl yapıldığı insan haklari ihlali ve bir işkence yöntemi kurumlar hukumetler tarafından yapiliyorki artık bunlar sır degil

  4. Malesef insanları dinliyorlar farklı düşünen eleştiri yapan herkes hedef sırf pislik olsun diye yapılanlar var ideolojik intikam keyfi zevk için uyguluyorlar gizli ve kirli eller başka ülkelere gidiyoruz ne ses ne sinyal hissetmiyoruz tek kişi hedef alındığı gibi toplumda hedef olabiliyor düşünceler oluşturuyorlar takıntı haline getirebiliyorlar rüyalar gösterebiliyor beyne telkin yapabiliyor bütün bu teknolojiler artık biliniyor bizzat amerika bunları bilgi alma yasası gereği açıkladı nasıl bulunmuş bu yöntem hepsi tarihsel olarak artık anlatılmış fakat buna rağmen insanların gözünün içine baka baka uygulamaya devam ediyorlar insanları aptal sanıyorlar nasıl olsa kimse ispat edemez birde gizlilik kapsamında rahat rahat taciz ekibi operatörler uygulamaya devam ediyor bundan korunmanın en iyi yöntemi şehir dışına çıkmak veya ülkeyi terk etmek bütün mağdurlara saygilarimla

    • kardeşim bende mağdurum 1 senedir ses alıyorum düşünce atiyorlar halişünasyon gibi görüntüler atıyorlar değişık değisik ruyalar düşümcemi alıyorlar bana geri gonderiyorlar şehir dışına çıktım istanbuldan ığdıra belki menzili vardır diye ama yok şimdide dediğini yapacam ülkeyi terk edecem işe yarar mı ?

  5. Keyifle uyguluyorlar zevk alıyorlar hoşlarına gidiyor insanların beynini kontrol altında tutmak bir eylence bunlar için gülüyorlar eğleniyorlar rüyalar gorduruyorlar ereksiyon yapıyorlar ve gülüyor bir şeyler yazincada daha agresiflesiyorlar ve suclar işliyorlar kim denetliyor bunları hiç kimse serbest bırakmışlar ekipleri dilediğiniz gibi saldırın demişler nasıl olsa gizlilik kapsamında vurun bu silahlarla beynini eritin hasta edin diyorlar yetkilileri bunlarin onlarda bize ne bize yapın diyorlar bizde yapıyoruz diyorlar yaptıkları insanlar suclumu tövbe suçlu değiller zevk için yapıyorlar

  6. Zihinkontrolu telegram iskenceleri ni yapanlar ,yaptıranlar insanlara zarar verdikçe zevk almanın yanında duygusal tatmin ve rahatlama hissediyorlar şiddeti arttirdikca tahminlerine artıyor sadist bir kişilik yapıları var malesef ,evet ülkeyi terk etmek en doğru çözüm çünkü tüm ülke kapsam alanında fakat uzak ülkeler tercih edilmeli çünkü vhf ve uhf bandında uydulardan konuşma yayını yakın ülkelere kadar buralarda sadece konuşulanları duyarsınız isinnilginc yani gizlice asit benzeri maddeleri içerdikleri için zar ve kulak içi organları bir şekilde hasar alıyor ve biyonik kulak haline geliyor 0 desibelin altındaki ses ve sinyaller bunlar sadece kurbanlar hisseder belki uzun dönemde uzak ülkelerde hasarlar iyilesebilir ama burda hasar devam etsin diye sürekli yayınlar yapıyorlar

  7. Lanetlik herifler öyle oyunlar oynuyorlarki kulak zarı neredeyse yok okadar incelmiski ses beyne direk giriyor ve sesle konuştuğu kelimeyi beyinde tekrar ediyor beyin onun konuştuğu kelimeyi tekrar ediyor yüksek ses tabiki böylece sen şunu söyledin deyip aylarca saldırı için bahane olusturuyorlardi oynadıkları oyunu anladığımızda artık bunu tekrar edemediler kasten insanları suçlayıp soruşturma süsü veriyorlardı böylece saldırılarına zemin buluyorlar neredeyse iftira atacaklardi ancak hiçbir gerçekliği olmayan şeylerden nasıl iftira atabilirsiniz fakat bu oyunu yıllarca oynayıp asıl amaçları olan zarar verme eylemini insanları kandırarak uyguluyorlardi zaten tüm dünyada aynı yöntem var suçlu pisikolojisine sokmak zihinkontrolu ekiplerinin her zamanki oyunu buymuş meğerse saygilarimla

  8. Sinyal silahinin değişik modlari var direkt beyne kalp çarpıntısı komutu verebiliyor ve nabiz kalp kirizi oluşacak boyuta cikarilabiliyor bunu tam beş kez üzerimde denediler ancak ölmedik görecek günler var daha demekki saygilarimla

  9. Zihinkontrolu ekipleri ölümüne dirimize küfrederken bizde onlara karşılık veriyoruz karşılık vermenin intikamını saldırıyla alan bu vahşi barbarlar kendilerini devletin başı zannediyor ve rahatlar

  10. Ne yazikki en yüksek makama şikayet etmeme ragmen sinyal ses ekipleri saldırıları durdurmadi en yüksek makam gercekten saygideger bir inceleme yapmış sanırım uygulayan ekipleri ve yöneticilerini tesbit etmistir diye düşünüyorum ve bana git şikayet et demislerdir bizleri dinleyip zihinkontrolu iskencelerini araştıran kamu görevlilerine ve en üst yetkililere teşekkür ediyorum .ancak zihinkontrolu ekipleri gizlice saldırıya devam ediyor kimseyi dikkate almıyorlar nede olsa kim bilecek sadece biz sesleri duyuyor ve hissediyoruz ne diyelim bize uyguladiklari şeylerden dolayı bir sürü hasar aldık ancak bu ekiplerin hiçbir şey umrunda değil ve hunharca duygularla yaralamaya devam ediyorlar gerçekten bu insanlar ve bunların basindakiler birer pisikopat manyak karekterler umarız ülkemiz bunlardan kurtulur bir gün saygılarımla

  11. Bu ne metanet bir şey nasıl bir kimyasal veriyorlardı gizlice kulak zarı inceliyor bir daha düzelmiyor doku hasarı oluşuyor demekki organ hasarı dönüşü olmayan bir erime bu yüzden kimsenin duymadığı konuşmaları duyuyor insan ve ortama verilen sesi şimdi düşüne biliyormusunuz organ hasarı oluşturmak nasıl bir suç ama adamların umrunda değil yolda yürüyorsun hiç bir şeyle ilgin yok adam taş atıp kafanı kırıyor ve bunu telafi edici hiçbir girişimi olmadığı gibi gidip şikayet edip hakkını aramanı önlemek için sürekli zihin bozucu saldırı düzenliyorlar böyle bir ülke olabilirmi neyse burda zaten hak hukuk aramak imkansız bir şey en iyisini ülkeden ayrılmak tüm mağdurlara tavsiyemde budur saygilarimla

  12. Ayni seyleri bende yasadim beni canli bomba yapcaklardi ama basaramadilar bunlarin yuzunu gordugun icin pesimi birakmiyolar tehtitler aliyorum chp ve hdp nin belediye oldugu yerde faliyetlerini daha rahat yapiyolarmis lutfen yetkili kisilere sesleniyorum benim suphelendigim kisiler yuzde yuz dogru bunlara siber takip yapilmasi gerekiyor mitinkten bahsediyolar eylem icin bide uyusturucu vuhus cetesi kuruyolar ciddiye alin

  13. Dünyanın en sinsi suikast silahi insanların haberi olmadan gizlice beyni kontrol etmek ve sabahlara kadar beynini istedikleri eyleme yönlendirmek kac kişi bunun kurbanı

  14. Zihinkontrolu ses ve sinyal silahlari ile insanları imha etmek öldürmek için uğraşma emrini kim nasıl veriyor ve kimler bunu nasıl uygulayabiliyor deyim yerindeyse idam emrini verenler kim yoksa ülkede gizli kanunları var derin başka bir devleti var onların kendi yaralarımı var evet yıllardır bizlere ve binlerce kişiye ne yapmaya çalışıyorlardı eğlence olsun diyemi gece gündüz saldiriyorlardi amac neydi anladikki bizleri ve aileleri ortadan kaldırmaktır ancak her zamanki gibi inkar edilecektir

  15. Şimdi daha iyi anlıyorum her karakolun yakininda bir verici baz istasyonu belliki karakola düşenleri bununla sorguluyorlar fakat nasıl olur hiçbir şeyle ilgisi olmayan insanlara bunu uyguluyorlar demekki hapis hane yakinlarinada bu vericileri kuruyorlar demekki karakollardakiler her şeyi biliyor ve genclerden ekipler kuruyor onları konustururup saldırıları onlara yaptırıyorlar malesef öyle bir yerde oturuyorumki üç karakol ve onların vericilerinin tam ortasinda bu yüzden ağır darbeler indirdiler her yönden evi hedef alıyor şu işe bak bunca insanın içinde bunca bunun uygulandığını bilen çalışanın içinde herkes susyor ve devam ediyorlar art niyetli kötü insanlar bunlar

  16. Şimdi düşünüyorum da zihinkontrolu telegram iskenceleri ni yapanlar çok rahatlar ne yapsalar korkmuyorlar yoksa bunlar özel şirket elemanlarimi calisanimi dünyada devletlerin yasal olarak yapamadığı işleri bunlarami ihale etmişler bunlar çok düşündürücü şeyler çünkü dünyada özel şirketler devletle anlaşmalı çalışıyor kim bilir bunlarda aynımı o yuzdenmi kimse bunları tanımıyor bilmiyor kim bilir

  17. Salih mirzabeyoğluna yapılan tamamen işkence ve suikastti bunu artık herkes görüyor işin komik yani sorgu yapıyoruz yalanı altında bunu yapmaları buldukları kılıf bu bir insanın siyasi felsefi görüşünü beğenmeyen bazı insanlar insanlara yıllarca işkence yaparken surekli de iftiralar atarak bunu uzunca bir süre devam ettirmenin yolunu bu şekilde buluyorlar yasalara göre iftira atıp sonrada işkence altında ben sorgu memuruyum demek büyük suç kısacası bir kumpas bir oyun tertipliyip insanlara yıllarca işkence yapıp sağlığını bozuyorlar amaçta bu zaten sistem kurumların elinde veya kimlerin bilinmez

  18. UZAKTAN ZİHİN KONTROLÜ (MİND CONTROL) – ELEKTROMANYETİK YAYILIM – PSİKOTRONİK SİLAHLAR – ELEKTRONİK TACİZ – PSİKOTRONİK İŞKENCE – ELEKTROMANYETİK RADYOFREKANSLA MİKRO DALGA GÖNDERİLMESİ – TELEGRAM | MK ULTRA V.B. PROJELER

    Merhaba benim adım Engin Çakar, Sağlık Kuruluşları Yöneticiliği Yüksek Lisans mezunuyum.

    Salih Mirzabeyoğluna yapılan Telegram | MK ULTRA v.d. 3 yıldır Psikotronik işkencelere maruzum, vucuduma zarar vermeye çalışıyorlar. Beynime dayanılmayacak ağrı vererek acı çektiriyorlar, nabzımla oynayıp kalbime baskı yapıp kalp krizi yapılmaya çalışılıyor, vucudumun birçok yerine Radyasyon verip beni halsiz, bitkin, sürekli uyuyan insana dönüştürmeye çalışıyorlar, iç organlarım zarar görüyor, karnımın sol alt tarafına batma şeklinde aşırı ağrılar geliyor, ileride kanser, beyin kanaması, kalp krizi v.b diğer rahatsızlıklara maruz kalırsam bunun sebebi sinsice kullanılan PSİKOTRONİK silahlardır. Benim her türlü sağlığım ve sıhhatim yerinde olmasına rağmen 3 yıldır sürekli psikotronik olarak cinsel organıma şehvet vererek beni cünup haline getiriyorlar, sabah uyandığımda sürekli boşalmış uyanıyorum, bu sıkıntıya maruz kalıyorum, ibadetlerimi yapmama engel olmaya çalışıyorlar. Ateist bir grup oldukları çok bâriz. Kulağımda sürekli tehditkar bir ses, kendince beni uyarıyor ve ve vucuduma işkence uyguluyor.

    Bunu yapanlar kemalist kimliği altında saklanıyorlar ve hükümeti sevmiyorlar. Ancak bu grubun dış güçlerle bağlantısı kesindir. Bu nasıl bir güçse CIA, MOSSAD, KGB v.b. bilmiyorum ama bildiğim tek birşey var dolandırıcı olabilirler, bir kaç kere benden para istediler. İstediklerini yapmayınca vücuduma Psikotronik olarak acılar vermeye çalıştılar. Bunlar nasıl bir yapı bilmiyorum ama karanlık ve iz bırakmayan bir yapı olduğu kesindir.

    Bunları Emniyet Genel Müdürlüğüne CİMER yoluyla şikayet ettim, ama pek umutlu değilim çünkü bu Dış güçler tarafından desteklenen arkasında çok büyük güçler olan karanlık bir yapıdır ve Türkiye’de daha Psikotronik silahlarla alakalı bir inceleme ve teknoloji olmadığı için ben durumumu kimseye anlatamıyorum, anlattığım kişiler bana inanmıyor ve içinden Deli yaftasını yapıştırıyor. Hayır ama bu gerçek, böyle bir teknoloji var ve bu teknoloji kötü emelleri olan insanların ellerinde. İnsanları kobay olarak kullanıyorlar, bir denek gibi her istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar, bir insanı intihar ettirebilir, düşünceleriyle oynayabilir ve onu psikolojik olarak etkisiz ve embesil hâle getirebilir bunların hepsi ELEKTROMANYETİK micro dalgalarla yapıyorlar. Önce kobay ve denek olarak kullanacakları kurbanı seçiyorlar ve daha sonrasında onun beyni, düşünceleri ve vucudunda oynamalar yapıyorlar. RADYOFREKANS micro dalgalarla insanın düşüncesini okuyup, düşüncelerini değiştiriyorlar. Şeytanın sesli bir şekilde kulağınıza halisinasyon tarzında vesvese vermesini düşünebilirsiniz.

    Ve sizin onlara biat etmeyeceğinizi anladıkları zaman kulağınızda yüksek sesler duyuyorsunuz ve daha sonrasında bunun zaten Psikotronik silah olduğunu %100 teyit ediyorsunuz, kafanızda Elektomanyetik Radyofrekans micro dalga olduğuyla alakalı hiçbir şüphe kalmıyor.

    Ama bunu çevrenize anlatamıyorsunuz, insanların ekseriyeti böyle bir teknolojiden haberi yok. Ama araştırmalarıma göre bu teknoloji 1974 yılından beri mevcut olmakla beraber(daha öncesi de olabilir) günümüzde uydu sistemiyle beraber oldukça geliştirildi.

    Bu projeye Salih Mirzabeyoğlu TELEGRAM diyor, bunun farklı isimleri var bunlardan birisi de MK ULTRA projesidir. Bunu dünyada en çok Ruslar kullanıyor ve siyasi ilişkilerini sürdürdükleri ülkenin bürokratların düşük Elektromanyetik Radyofrekanslarla düşüncelerini okuyup, onların kararlarını değiştirebiliyorlar.

    Bu sinsi kara proje önceden Salih Mirzabeyoğlu gibi seçili kurbanlar üzerinden denenirken günümüzde insanlara kitlesel olarak uygulanıyor. Etrafımızda bu sıkıntıları yaşayan birçok kobay var ancak çevrelerine anlatamadıkları için Psikiyatrik bir hasta şeklinde dolaşmaktadırlar.

    İnsanları kendi başına düşünmeyen; onların istedikleri idealleri gibi düşünmeyi amaçlayan bu sistem sinsi kara bir proje olmakla beraber günümüzde insanlığın birçoğunun bu sistemden haberi olmadığı için kitlesel olarak birçok insan Psikotronik tehdit, şantaj ve baskılara maruz bırakılmaktadır. Elektromanyetik Radyofrekanslarla micro dalgalar, radyasyon ve uydu yoluyla kurbanı etkisiz ve embesil bir hâle çeviriyorlar.

    Onun aklını alıp kendini bilmez bir deli haline çevirebilen bu karanlık sistem insanın beyin yapısıyla oynayarak, onu psikotronik ağır işkencelerle akıl ve düşünce yapısına zarar vererek tamamen degiştirebilmektedir.

    Bu Şeytani sistemin en üstünde küreselcilerin TEK DÜNYA DEVLETİ projesi yatmaktadır. Ağababaları siyonistlerdir. Bunu Salih Mirzabeyoğlu BAŞYÜCELİK DEVLETİ ismiyle adlandırmaktadır. Asıl amaç ülkeleri ve devletleri ortadan kaldırmak Tek bir sistem ortaya koyup insanların istedikleri gibi düşünmesini engellemek ve kendi karanlık şeytani düşüncelerini tüm dünyaya kabul ve empoze ettirmektir.

    Bu sistem dünyada birçok ülkede uygulanmakla beraber Türkiye’de uygulanma sayısı sürekli artmakla beraber insanları bir kobay, denek şeklinde evlerinde, sokaklarında, parklarında hapis hayatı yaşatmaktadır.

    Bu “ZİHİN KONTROLÜ” dünyada bayağı yaygınlaşmakla beraber bunun ile alakalı geçtiğimiz günlerde “MK ULTRA: GİZLİ DOSYALAR” adlı film vizyona girmiştir. Dış ülkelerde bununla alakalı birçok video ve bilgilendirme mevcutken maalesef ülkemizde insanlar Salih Mirzabeyoğlu’nun bilgilendirmesi dışında pek bilgilendirilmemektedir. Ancak bu ZİHİN KONTROLÜ projesi insanları bir kobay olarak kullanmaları yanısıra insanların hayatlarını zindandan daha beter hâle getirmektedir.

    Bunu yazıyorum çünkü artık canımdan şüphe ediyorum. Her an bana her türlü zararı verebilirler. Bunu bana yaptıkları gibi kitlesel olarak birçok masum insana da kobay olarak yapabilirler ve hatta siyasi liderlere dahi çok rahat bu projeyi uygulayabilirler. Gerek devlet büyüklerimize gerek devlet yöneticilerine ve diğer masum tüm kişilere psikotronik silahlar üzerinden zarar verebilirler. Ben sadece kendimi düşünmüyorum. Eğer bende herhangibir âni hastalık, rahatsızlık, beyin kanaması, kalp krizi, kanser, aklını yitirme gibi durumları görülürse bunun sebebi Psikotronik işkencelerdir. Buradan bunu duyuruyorum. Bu bir ihtar ve bilgilendirmedir. Bunu yapan CIA, MOSSAD, KGB ve diğer herhangibir örgüt olabilir. Bu psikotronik tacizler son zamanlar Türkiye’mizde hızlı artış gösterdi, bunu Beraat almasına rağmen görevine döndürülmeyen bir KHK’lı ve savunmasız, çaresiz birisi olarak yazıyorum. Lütfen sesimizi duyurun. Saygılarımla.

    ENGİN ÇAKAR
    E-mail: bestekarcakar36@gmail.com
    İSTANBUL

  19. Herkes müsterih olsun hiç kimse meraklanmasin her kim kötülük eder zülm eder eziyet eder bilsinki Allah da onların cezasını muhakkak verir bu alemde ne ekersen onu biçersin zalimlerden bir şekilde mazlumların ahı çıkar gönlünüzü ferah tutun

  20. Havana sendromu deniyor belli bir hedefe sinyal ses gönderiyorlar tabiki zarar vermek icin bu iş için binlerce personel çalışıyor milyonlarca insana uyguluyorlar hakim iktidar kimse muhaliflere uyguluyor gelişmemiş ülkelerde yaygın bizlerde bunun hedefindeyiz tek kişiyi hedef alabildiği gibi gurubu toplumuda hedef alabilir ispatı zordur teknik ekiple ancak saptanabilir kurbanlar bunu anlatınca kimse inanmaz pisikyatrik vaka denir buda iskencecilerin suikastcilarin işine gelir

  21. Zihinkontrolculer ultrasonik ses saldirisida yapıyorlar bu ülkede adamların keyfi böyle istiyor kulak ağrısı kafa ağrısı tansiyon çıkarmak icin

  22. Sesle sinyalle kulağı başı agritip ev halkını sinyallerle birbirine düşürmeye çalışırlarken birde iftira atacağız suç uydurup isimsiz ihbarda bulunacağız tehditlerine yapıyorlar sırf yaptıkları işkenceleri korkunç saldırıları insanlik dışı uygulamalari yazıyor duyuruyoruz diye evet bize size ceza verdik onun için bunu size uyguluyoruz diyorlardı demekki bu ülkede herkes kafasina göre ceza kesip uygulanabiliyor korkunç olanda bu ancak şu testisi su yolunda kırılır zalimler ve zulmedenler bir gün hakkettiklerini bulur bir gün belalarını bulurlar elbet

  23. Delirmiş bir kurum ve Delirmiş elemanlari her şeyi yapabiliyorlar adına zihinkontrolu diyorlar başı bozuk denetimsiz devlet yapısı istediklerine i istediklerini yapiyorlar

  24. Devleti yönetenlerin bakanların millet vekillerinin insanlara yapılan zihinkontrolu ses iskencelerinden haberi yokturki haberi olsa bile bu kurum yetkilileri ve uygulayicilar kafalarına göre devam ediyorlar nasıl olsa kimse bilemez kötü niyetli kendilerini bir şey zanneden mafyamsi tipler bunlar bu yapılar ve bu sistem bu ülkeden kaldırılmalıdır insanlara zarar veren böyle bir şeyi devam ettirmek vicdansızlık gaddarlik vahşettir

  25. Ne bayram dinliyorlar nede yasa iğrenç sinyallerini gönderiyorlar bunlar insan olamaz şimdide orani buranı kes sinyalleri gönderiyorlar bunlar sapıtmış gerçekten

  26. Tam 14 yıldır bize uyguladılar devam ediyor ilk yıl korkunç bir şekilde kulak ağrısından duramadik sonra sesiz döneme geçtiler sadece sinyallerle düşünce bozukluğu yaratiyorlardi iğrenç düşünceler son 4 yildirda hem ses hemde sinyal saldırısı taciz konuşmaları küfürler nisanın tüm zamanını mesgulde ediyorlar gece gündüz serbest düşünmesini engelliyorlar ekonomik sosyal sağlık bir sürü zarar verdiler zamanımızı hayatımızı çaldılar onlar için bir mesai işleri bu böyle işlerde varmış şimdi kim karşılayacak bu zararlari nerde hukuk devleti malesef yok neredeyse kim vurduya gidiyorduk böyle bir ülke olabilirmi oluyor burda var

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!