Selim Göbüto
Çankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakın Çağ Yüksek Lisans Öğrencisi.
ÖZET
Lofça’da doğan Ahmed’in ilim tahsili için İstanbul’a gelerek Ahmed Cevdet olmasından başlayarak, devlet bünyesinde yaklaşık yarım asır nasıl hizmet ettiğini, Ahmed Cevdet Efendi’nin, Ahmed Cevdet Paşa’ya dönüşümünde hangi yollardan geçtiğinden bahsedilmektedir. Hukuk adamlığı, İlim adamlığı, Vak’a-nüvislüğü ve daha birçok sahada eser vererek tarihe not düşen, Tarih-i Cevdet’in de müellifi olan Ahmed Cevdet Paşa’dan bahsedilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Vak’a-nüvis, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, Tarih-i Cevdet, Ahmed Cevdet Efendi, Ahmed Cevdet Paşa, Fatma Aliye, Tanzimat.
***
Ahmed Cevdet Efendi 1823 yılının 26 Mart Salı günü Osmanlı Devleti sınırları içerisinde bulunan Tuna eyaletinin Lofça kasabasında dünyaya gelir. Ebu’l-ula Mardin, Ahmed Cevdet Efendi için, doğduğu kasaba olan Lofça’nın havasının ve suyunun, orada doğup büyüyen çocuklarda etkisi olduğunu, kuvvetli ve zeki olduklarını, Ahmed Cevdet Efendi’nin de bunlardan birisi olduğunu, yetmiş yaşında bile bedenini ve zihnini çok iyi kullandığından bahseder.[1] Babası Lofça Meclisi azalarından İsmail Ağa, Annesi Ayşe Sümbül Hanım’dır. Dedesi Ali Efendi, şehrin bilgili münevver kimselerindendir. Ahmet Cevdet Efendi ilk tahsilini Lofça mektebinde yaparken aynı zamanda dedesi Ali Efendi tarafından da ilmî tahsilini pekiştirmiştir. On yedi yaşında iken ailesi tarafından tahsiline devam etmesi için İstanbul’a gönderilir. İstanbul’a geldiğinde Papasoğlu medresesinde bir odaya yerleşerek Fatih Camii’nde derslere başlar. Asıl adı Ahmed iken “Cevdet” mahlası, İstanbul’da öğrenim gördüğü sırada, şair Süleyman Fehim Efendi tarafından konulmuştur.[2] Cevdet, lügatte, Arapça isim olarak geçmektedir. (1. İyilik, güzellik 2. Olgunluk 3. Büyüklük)[3]
Kızı Fatma Aliye Hanım, babası Ahmed Cevdet Paşa’yı anlatan Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı adlı eseri kaleme alır. Fatma Aliye, “İyi belle! İyi hıfz et! Benim neşretmeye muvaffak olamadıklarımı belki bir gün sen neşredebilirsin!” öğüdünü babasının kendisine bir vasiyeti olarak kabul ettiğini söylüyor.[4] Yine aynı eserde babasının eğitim için geldiği İstanbul’da öğrencilik yıllarında başından geçen bir olayı anlatmaktadır.[5] Yine aynı eserde, babasının medresede yediği yemeğin parasını veremeden savuştuğunu ve akşama kadar geri nasıl döneceğini, hangi yüzle geri geleceğini düşündüğünü, tam o sırada babasının bir tanıdığının gelip ona para verdiğini ve bu olayın Cevdet Efendi’nin hayatının sonuna kadar unutamadığı bir hatıra olduğunu anlatmaktadır.
Hayatı boyunca devlete uzun yıllar hizmet edecek olan Ahmed Cevdet Efendi ilk memuriyetini, 1844’de yirmi iki yaşında iken Rumeli kazaskerliğine bağlı Çanad rütbesi ile Premedi kazasına kadı olarak tayin edilmesiyle alır. Fakat bu sırada İstanbul camilerinde ders verme sınavını da başarıyla geçmekte, İstanbul rüusü alarak eğitim öğretim sahasına müderris olarak geçiş yapmaktadır. Ahmet Cevdet Efendi bir aralar o kadar yoğun çalışmış ki, kimi geceler yatağının içinde yarı okuyarak yarı uyuyarak bütün geceyi bu şekilde geçirirmiş. Bu şekilde çalışmaya sıhhati el vermemiş, bedeni zayıf kalarak hasta düşmüştür. Haberi alan hocası kendisini bu şekilde ders çalışmaktan men eylemiştir.[6] Ahmed Cevdet Efendi bir yandan İslamî ilimlerle meşgul olurken diğer taraftan da aklî ilimlerle ilgilenmiştir. Cebir, Algoritma ve Usûl-i Hendese derslerini Hendeshane-i Berriye’de Matematik hocası olan Muallim Miralay Nuri beyden almıştır.
1846’da Sadrazamlık koltuğuna yeni oturmuş olan Mustafa Reşid Paşa, Meşihattan (Şeyhülislamlık) Şer’i konularda yardımcı olabilecek kıvrak zekâlı bir âlim gönderilmesini istemiştir. Meşihat ise Ahmed Cevdet Efendi’yi bu işe layık görerek göndermiştir. Mustafa Reşid Paşa karşısında genç birisini gördüğünde epeyce şaşırmış fakat daha sonra Ahmed Cevdet Efendi’nin ilmî bilgisine ve kıvrak zekâsına hayran kalmıştır.[7] Reşid Paşa’nın yanında bulunması vesilesiyle Ali ve Fuad Paşalar ile tanışmış, siyasî olaylara vakıf olmuştur. Reşid Paşa’nın devlete çok adam yetiştirdiğini söylemekte, Ali Paşa hakkında ise; “Ermenilere fazlasıyla itibar etti ve Hariciye Nezareti’nde kurulan Tahrirat-ı Hariciye Odası’na hep Ermenileri doldurdu. Ali Paşa Müslümanlardan hariciyeye ait işleri hakkıyla yerine getiren kimseler yetişirse kendine rakip olurlar diye korkardı.”[8] diye yazmaktadır. Ahmed Cevdet Efendi dönemin çok kültürlü devlet adamları ile müşterek çalışmaya başladığı andan itibaren yabancı bir lisan öğrenme zorunluluğunu kendinde hissederek özel dersler alarak Fransızca çalışmış, fakat yazı yazacak derecede tam anlamı ile öğrenememiştir. Cemil Meriç, Ahmed Cevdet Efendi’nin yabancı dil bilmemesini bir facia olarak görmekte ve bunu eserlerinde dile getirmektedir.[9] Ahmed Cevdet Efendi’nin yabancı lisan bilgisi hakkında İslâm Ansiklopedisinde; “Genç yaşta İslâmî ilimlerle birlikte Arapça ve Farsçayı çok iyi bir şekilde öğrenirken Emin Efendi adlı bir kişiden Fransızca dersleri de aldı. Bu ona kısmen Batı tarih kitaplarını ve kanunlarını okuma ve anlama imkânını vermiştir.”[10] denilmektedir. Anladığımız kadarıyla Cemil Meriç’in tabiri ile Ahmed Cevdet Paşa’nın yabancı dil lisanı “facia” derecesinde değil, Arapça ve Farsça kadar çok iyi olmasa da tarih kitaplarını ve kanunları okuyabilecek seviyede olduğudur.
Ahmed Cevdet Efendi, tahsil terbiye ve kültür sahasında düzenlemeler ve araştırmalar yapmak için bir akademinin olmasına dair görüşünü Sultan Abdülmecid Han’a bir rapor olarak sunar. Ahmed Cevdet Efendi’nin bu fikri Fransız İlimler Akademisi’nden esinlendiği bilinmektedir. Sultanın da takdiri ile “Encümen-i Daniş” adı altında aza-yı hariciyesi kırk, aza-yı dâhiliyesi otuz üç kişiden müteşekkil bir heyet peyda edilir. Aza-yı hariciyenin içerisinde meşhur Avusturyalı tarihçi Hammer da bulunmaktadır.
1853’de heyet, Osmanlı tarihinin kaleme alınması yönünde karar alır. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan 1826 Vak’a-yı Hayriye olarak geçen Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar geçen süreyi yazması için Ahmed Cevdet Efendi görevlendirilir. Encümenin, Osmanlının kuruluşundan 1774’e kadar olan kısmı yazan Hammer’in devamı olarak Ahmed Cevdet Efendi’ye bu görevi verdiği biliniyor. İslam Ansiklopedisi’nde daha sonra “Tarih-i Cevdet” olarak bilinecek olan bu çalışma için; “Encümen-i Daniş’in en müspet ve neticeye ulaşmış çalışması”[11] kaydı düşülür. Bu çalışma neticesinde on iki ciltten müteşekkil bir eser meydana getirilmiştir. Ahmet Özcan, Ahmet Cevdet Efendi için; “Batı’yı şahsi çabalarla bilmenin ötesinde Batı tarzı akademi örgütlenmesinin ilk örneğinin tarihçilik alanındaki neticesi Tarih-i Cevdet oldu. Ahmed Cevdet’in eseri Osmanlı Devletinin Batılılaşma anlamında en kritik dönemini içeriyordu. Ahmed Cevdet Paşa ismi bu eserin değeriyle önem kazandı.”[12] Fakat Ahmet Cevdet Efendi ilmî faaliyetlerine dur durak bilmeden devam etmektedir. İbn Haldun’un Mukaddime’sinin son altıncı kısmı Encümen-i Daniş kapsamında onun bir faaliyeti olarak tercüme edilmiştir. Mukaddime’nin tercümesini yaparken İbn Haldun’un tesirinde kaldığından ve Ahmed Hamdi Tanpınar’ın onu “İbn Haldun’un son şakirdi” olarak gördüğünden bahsedilir.[13] Ahmed Cevdet Efendi çeşitli ıslahatları uygulamak için zaman zaman görevlendirilerek İmparatorluğun farklı bölgelerine gönderilmiştir. Şeyhülislâmlığa getirilmesi beklenirken ilmiye sınıfında Kazaskerlikten Mülkiye sınıfına geçirilerek Vezirlik payesi verilmiştir. Rütbesinin askeriyedeki karşılığı ise paşalıktır. Vezirlere de paşa denildiği için bu tarihten itibaren (13 Ocak 1866) Ahmed Cevdet Efendi’nin ismi artık Ahmed Cevdet Paşa olacaktır. Fakat Ahmed Cevdet Paşa, Efendilikten Paşalığa geçmenin kendisini üzdüğünü ve bunun bir haksızlık olduğunu belirtmiştir.[14]
Ahmed Cevdet Paşa, Hanefî fıkhı çerçevesinde yazılı yeni bir kanun kitabının zorunluluğundan zaman zaman etrafındakilere bahsetmektedir. Bunun üzerine bu düşüncenin ehemmiyetinin fark edilmesi ve uygun görülmesi ile birlikte 1869’da “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Cemiyeti” kurularak reisliğine de Ahmed Cevdet Paşa getirildi. İlk dört cildin yayınlanması akabinde paşa görevinden alınarak Bursa valiliğine tayin ediliyor. Cemiyetin başına ise Gerdankıran Ömer Efendi getirilerek 6. Cilt neşrediliyor. Fakat üslubun ve anlatılmak istenen meramın çok karışık olmasından dolayı ilim çevreleri tarafından tenkid edilerek 6. Cilt toplatılıyor. Ahmed Cevdet Paşa tekrar cemiyetin başına getiriliyor. Bernard Lewis, Mecelle ve Ahmed Cevdet Paşa için şöyle yazıyordu: “On dokuzuncu yüzyılın bekli en önemli hukuk reformu, Mecelle diye tanınan ve ilk bölümü 1870’de yayınlanan yeni bir medeni kanun ilanıydı. Mecelle pek geniş ölçüde zamanın entellektüel hayatında önde gelen bir sima olan bilim adamı, tarihçi ve dahi hukukçu Ahmed Cevdet Paşa’nın eseriydi.”[15] Mülkiye memurlarının kaydedildiği “Sicil-i Ahval” defterleri Ahmed Cevdet Paşa’nın çalışmaları ile ortaya çıkmıştır.
İngiliz taraftarı Mustafa Reşid Paşa ile Fransız taraftarı Ali ve Fuad Paşalar arasındaki mücadelede Cevdet Paşa’ya: “Ya bizim tarafa gel; ya öteki tarafa git” denilmiş bunun üzerine Ahmed Cevdet Paşa ise: “Ben devletin hizmetkârlarındanım ve küçük rütbede bir adamım. Vükelanın ihtilâfına karışmak bana yakışmaz. Ben herkesle barışığım. Behemehâl bir bayrak altına girmek lazım gelirse, Beyazıd meydanında bir bayrak açıp yalnızca altında otururum” diyerek bir nevi tarafsızlığını beyan etmiştir.[16]
Sultan Abdülhamid Han’ın, amcası Sultan Abdülaziz Han’ın ölümü ile ilgili tahkikat başlatması neticesinde, o dönem İzmir valisi olan Mithat Paşa şüpheliler arasında yer alır. Paşaya gönderilen mektupda, kendisini almak için görevlendirilen, dönemin Adliye Nazırı Ahmed Cevdet Paşa’nın da içinde bulunduğu heyete teslim olması istenilmiştir. Fakat Mithat Paşa teslim olmak yerine Fransız konsolosluğuna sığınmıştır. Görüşmeler neticesinde teslim olan Mithat Paşa’nın İstanbul’a getirilirken gemide ilk sorgusu Ahmed Cevdet Paşa eşliğinde gerçekleştirilmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Ahmed Cevdet Paşa’nın, Mithat Paşa’nın ikinci sadaretinde Adliye Nazırlığından alınarak açıkta bırakıldığından ve bundan dolayı da Ahmed Cevdet Paşa’nın kendisine gücenip husumet beslediğinden bahseder. Hattâ bir gün; “Vükela teşekkül etmiş. Orada da kanun-i esasinin müsveddesi tetkik olunurken Adliye Nazırı Cevdet Paşa ibaredeki birkaç kelimeye itiraz etmişti. Bunun üzerine Şuray-ı Devlet Reisi Midhat Paşa ‘Avrupa kanunlarına senin aklın ermez’ diyerek Cevdet Paşayı istihfaf etmesi üzerine Cevdet Paşa kızmış ve Midhat Paşa’ya: ‘Fazl ve aklı temyiz edecek mikyasınız on – on beş Fransızca lügat bilmeye münhasırdır; bir kunduracı Fransız lisanında senden dürüst tekellüme muktedirdir.”[17]
Ahmed Cevdet Paşa 1882’de dördüncü kez Adliye Nazırlığından ayrılıyor ve üç buçuk yıl memuriyetten uzak kalarak yarım kalan eserlerini tamamlamakla uğraşıyor. 1886’da beşinci kez Adliye Nazırı olduktan sonra Sultan Abdülhamid Han, Ahmed Cevdet Paşa’nın İstanbul’a gelişinin ellinci yılı şerefine kendisini saraya davet ederek (bizzat kimseye verilmeyen) Osmanlı nişanını Ahmed Cevdet Paşaya takıyor.[18] Sadrazam Mehmet Kamil Paşa ile aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu 1890’da Adliye Nazırlığı’ndan istifa ediyor. Bu tarihten sonra hayatının geriye kalan kısmını çocuklarına ve yarım bırakmış olduğu ilmî çalışmalarına ayırıyor. 1895’de Sultan Abdülhamid Han’ın kendisine hediye olarak ihsan eylediği Bebek’teki yalısında vefat ediyor. Fatih Sultan Mehmed’in türbesi haziresine defnediliyor.
Ahmed Cevdet Paşa 1856’da Rabia Adviyye Hanımla evleniyor ve bu evlilikten üç çocukları dünya’ya geliyor. Oğulları Ali Sedat Bey, kızları Fatma Aliye ve Emine Semiyye Hanımlar. Rabia Hanım, Ahmed Cevdet Paşa’nın vefatından iki yıl sonra 1897’de hayata gözlerini yumuyor. Yazdığı mantık kitapları ile ilim sahasında yer edinen Ali Sedat Bey, babasının vefatından beş yıl sonra 1900’de hayata gözlerini yumuyor. Ahmed Cevdet Paşa’nın kızlarından Fatma Aliye Hanım ilk Türk kadın romancı olarak edebiyat tarihimizde yerini alıyor. 1936’da İstanbul’da vefat ediyor. Emine Semiyye Hanım[19] ise bir dönem İstanbul’da öğretmenlik, Selanik’te Müfettişlik ve daha sonra İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nde aktif siyaset yaparak 1844’de hayata gözlerini yumuyor.
Ahmed Cevdet Paşa İslâm âleminin 16. yüzyıl sonlarından itibaren geri kaldığını söylemekte, bunun çözümü olarak ise Avrupa’nın taklitçiliği, Kanun ve Müesseselerin olduğu gibi alınması ile değil, onun yerine İslâmî geleneklerin, ahlâkî değerlerin korunması ile muvaffak olunan yılların tekrar geri geleceğini savunmaktadır. Şerif Mardin’e göre Ahmed Cevdet Paşa; “Fransız Medeni Kanunu’nun (the Code Napoleon) yürürlüğe konmak üzere tercüme edilmesini isteyenlere karşı, en güçlü bir biçimde ortaya atılmıştır. Ona göre İslâm, Osmanlıları bir arada tutan bir ilkeydi; hâlbuki Tanzimat döneminin devlet adamları, yargı düzenini laikleştiren reformlarla bu unsuru zayıflatmışlardır.”[20]
Ahmed Cevdet Paşa içinde bulunduğu dönemin İslâmcıları ile aynı doğrultuda düşünmekte, Avrupa karşısında gerilemenin müsebbibi olarak, Osmanlının ahlâkî ve İslâmî değerlerine uymayan müesseselerin alınmasını göstermektedir.
Eserleri
Tarih-i Cevdet: Joseph von Hammer’ın Osmanlının başlangıcından 1774’e kadar olan zamanını yazmış olması sebebiyle Encümen-i Daniş tarafından bir devam niteliğinde düşünülerek bu görev Ahmed Cevdet Paşa’ya tevdi edilmiştir. On iki cilt olarak 30 yılda tamamlanan eser, 1774’ten 1826 yılında Vak’a-yı Hayriye olarak bilinen Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar olan zamanı kapsar.
Tezâkir: 1855 – 1865 tarihleri arasında resmî görevli olduğu Vak’a-nüvislik görevini icra ederken, kendisinin yaşadığı ve şahit olduğu olaylara dair tuttuğu notlardan oluşan bir eserdir. Saray entrikaları, devlet adamlarının çekişmeleri, siyasî ve toplumsal birçok konuyu sade ve anlaşılır bir üslupla kaleme almıştır.
Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa: Hz. Âdem’den başlayarak birçok peygamberin ve İslam halifelerinden II. Murad’a kadar Osmanlı padişahlarının hayatlarından bahsettiği eserdir.
Kırım ve Kafkas Tarihçesi: Kafkasya’da yaşayan toplulukların siyasî, tarihî ve bölgenin coğrafi özellikleri ile birlikte etnografyasını kaleme aldığı eser.
Mukadime-i İbn Haldun: İbn Haldun’un “el-ilber” adlı Arapça yazılmış olan tarihinin birinci cilt altıncı faslının Türkçe’ye tercümesidir.
Mi’yar-ı Sedad: Sade bir dille, oğlu Ali Sedad için kaleme aldığı ilk Türkçe mantık kitabıdır.
Divançe-i Cevdet: Gençliğinde yazmış olduğu şiirlerin toplandığı eserdir.
Kavaid-i Osmananiyye: Fuad Paşa ile beraber kaleme aldığı Osmanlıca dil bilgisi kitabıdır.
Belagat-ı Osmaniyye: Hukuk Mektebi’nde okutmuş olduğu edebiyat ders notlarından meydana gelmiş eserdir.
Medhal-i Kavaid: İlk mektep talebelerine ileri seviyede Osmanlıca dilbilgisi hazırlamak üzere kaleme alınmış eserdir.
Kavaid-i Türki: Medhal-i Kavaid adlı eserin sadeleştirilmiş halidir.
Takvimü’l Edvar: Şemsî – Hicrî tarih esaslarını anlatır.
Adabu Sedad fi-ilmi’l –Adab: Mi’yar-ı Sedad isimli eserin ekidir.
Hülasatü’l Beyan fi Te’lifi’l-Kur’ân: Kur’ân-ı Kerim’in toplanması ve telifini anlatan eser.
Asar-ı Ahd-i Hamidi: İlk mektepler için kaleme alınan bir ilmihal kitabıdır.
Ma’lümat-ı Nafia: Rüşdiye mekteplerindeki din dersi için hazırlanılmış bir eser.
Mecmua-i Aliyye: Kızı Fatma Aliye Hanım’a okuttuğu derslerin bir araya getirildiği eserdir.
Ma’rûzât: Sultan II. Abdülhamid’in isteği üzerine 1839 – 1876 yılları arasındaki siyasî ve tarihî olayları değerlendirerek kaleme aldığı ve Sultana arz ettiği eserdir.
Kavâid-i Osmaniyye: Fuad Paşa ile birlikte kaleme aldıkları Osmanlıca dil bilgisi kitabıdır.
1- Nesibe Feyza Büyükdinç, Osmanlı Medreselerinde Bir Öğretim Metodu Olarak Münâzara ve Ahmet Cevdet Paşa’nın Adâb-ı Sedâd Adlı Eseri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Ana Bilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s.37.
2- Yusuf Halaçoğlu – Mehmet Akif Aydın, Ahmed Cevdet Paşa, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
3- Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, 30. Baskı, Aydın Kitapevi Yayınları, 2013, s.155.
4- Fatma Aliye, Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, Bedir Yayınevi, İstanbul 1995, s.18.
5- Fatma Aliye, Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, Bedir Yayınevi, İstanbul 1995, s.32.
6- Ahmet Şimşirgil – Ekrem Buğra Ekinci, Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle, 2. Baskı, KTB Yayınları, 2009, s.13.
7- Fatma Aliye, Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı, Bedir Yayınevi, İstanbul 1995, s.40.
8- Ahmed Cevdet Paşa, Sultan Abdülhamid’e Arzlar, Yayına Hazırlayan ve Sadeleştiren: Yusuf Halaçoğlu, 2. Baskı, Babıali Kültür Yayıncılık, s.17-18.
9- Cemil Meriç, Jurnal 2, İletişim Yayınları, İstanbul 2007, s.189.
10- Yusuf Halaçoğlu – Mehmet Akif Aydın, Ahmed Cevdet Paşa, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, s. 445.
11- Abdullah Uçman, Encümen-i Daniş, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, s. 178.
12- Ahmet Özcan, Türkiye’de Popüler Tarihçilik 1908-1960, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2011, s.38.
13- Yusuf Halaçoğlu – Mehmet Akif Aydın, Ahmed Cevdet Paşa, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, s.444.
14- Yusuf Halaçoğlu – Mehmet Akif Aydın, Ahmed Cevdet Paşa, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, s.444.
15- Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 3. Baskı, T.T.K Basımevi, 1988, s.122.
16- Ahmet Şimşirgil – Ekrem Buğra Ekinci, Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle, 2. Baskı, KTB Yayınları, 2009, s.35.
17- İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, T.T.K. Basımevi, Ankara 1967, s.143-144.
18 Ahmet Şimşirgil – Ekrem Buğra Ekinci, Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle, 2. Baskı, KTB Yayınları, 2009, s.28.
19- TURKIS STUDIES, Tunca Kortan Tamer Özel Sayısı II, Siyasal Tarihimizin İsimsiz Kahramanlarından: İttihatçı Seniye Hanım, Şefika Kurnaz, s. 264-630
20- Şerif Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset, 7. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2000, s.119.