Allah Alev Alatlı’dan razı olsun, Türkiye’ye ilk “Ütopik Roman”ı kazandırdı. Fakat bu eseri öyle sıradan bir “Science-Fiction” (Kurgu Bilim) eseri olarak ele almak en hafif deyimle “safdillik” olur. Alatlı tam bir aydın tavrı ve cesâretiyle çok ciddi bir mevzua (mevzular manzumesine) bütün tehlikelerini de göğüsleyerek giriş yaptı ve büyük ölçüde de alnının akıyla bu işten sıyrıldı. Kolay değildir, Quantum Fiziği’nden tutun da, ideolojik derinleşmeye, Afasia’dan Kaos teorisine ve oradan da Türkiye toplum gerçekliğinin birçok gözesine hulûl etmeye yeltenmek. Hele ki, bu tür ağdalı ve netâmeli konular konusunda “basic” (temel) bir eğitimden geçmemişseniz. Ancak, nasıl oldu bilinmez, Alatlı “kıl”ı tereyağdan çekmiş. Bırakın sokaktaki adamı, “diplomalı”ların bile uzaktan yakından ilgili olmadığı bu karmaşık mevzularda kalem oynatmak her babayiğidin harcı değildir. Erwin Schroedinger’in meşhur kedisinden yola çıkarak Atomaltı fiziğin binbir dehlizinden bazılarına girip kaybolmak da mukadder olabilirdi bir edebiyatçı için ama Alatlı kaybolmadan o dehlizlerden çıkabiliyor. Kuşkusuz “kılavuz”ları da mevcuttur, aksi hâlde bunu tek başına kotarması mantıken mümkün olmazdı. Aynı şey “Afasia” (Konuşama, ifâdesizlik) gibi Tıbbî bir mevzu için de geçerlidir fakat Alatlı bunların sentezini ustaca beceriyor ve yedi başlı ejderhanın üstesinden geliyor. “S’nin Kedisi” Türkiye’de ne kadar sattı bilemiyorum, umuyorum çok satmıştır. “Rüyâ” bölümü daha elime geçmedi, sâdece “Kâbus”u okuyabildim, dolayısıyla değerlendirmelerim “Kâbus”la sınırlıdır.
Türkiye toplumu bu “saçaklı” sıçrayışı mutlaka gerçekleştirmek zorundadır, “herşeye soyun emri geldi” dememizin sebebi budur, bir yandan “emmâre” düzeyindeki “bedenî” soyunmalarda fahiş bir artış gözlenirken, öte yanda da, ona alternatif-mutmainne seviyesinde ve kıvamında bir “mânâ” soyunması şiddetle şarttır ve Alatlı bu soyunmayı bir vechiyle realize ederek aydın’ın öncü rolünü oynamış, az sayıda bile olsa, insanları sarsmayı başarabilmiştir. İyi Türkçe bilen bir Yunan dosta bu kitaptan ve yazarından bahsettiğimde çok şaşırdı, “diplomalı” (Tıp doktoru-ürolog) olmasına rağmen “S’nin kedisi” diye bir olgudan haberi yoktu, bu durumu tabiî ki kınamıyorum. Bu “Kâbus”tan kısa bir süre sonra “S’nin Kedisi” mevzuunu araştırıp öğrendi ve kedisinin adını da “Schroedinger” koydu, Türkiye’de yaşayan doçent ünvanlı eski sosyalist bir dostum da, “Schroedinger” (Şrodingır-Şrodinger) isminin zorluğundan şikâyetçi ama o da Alatlı’nın hakkını teslim ediyor. Bu yumuşatmaları yapmamın sebebi aşağıdaki ağır, daha da ötesi iç bunaltıcı konu. Mümkün olduğunca anlaşılır ama özünü de zedelemeden bir virüsü anlatmaya çalışacağım. Bunca problemin içinde onun yeri tartışılabilir ama-maalesef-Türkiye’nin binbir derdinden biri de o ve hep de bu aylarda piyasaya çıkıyor. O bizim ayıbımız, devletin ayıbı, resmî ideolojinin ayıbı… KUDUZ’dan söz ediyorum. Batı Dillerinde “Rage” (Raj veya Reyc) olarak bilinen ve başta köpek olmak üzere birçok et yiyicinin (etobur-carnivore) ısırığı veya salyasının açık bir yaraya temâsıyla bulaşan ve büyük ölçüde öldürücü olan bu hastalık, dünyanın gelişmiş bölgelerinde neredeyse tamâmen eradike edilmiş (kökü kazınmış) durumda, onlar şimdi yabanıl hayattaki kuduz riskini de ortadan kaldırmak için, havadan aşılı et atmak suretiyle kurtları, tilkileri, çakalları, sansarları vs. aşılama yolundalar. Yunanistan’da en son görülen Kuduz vak’ası 1974, Fransa’da 1979, ABD’de 1981 (Göçmenlerden), Britanya’da 1976, İtalya’da 1980, Avustralya’da 1972. Türkiye’de ise yılda-resmî kayıtlara göre-onlarca kişi kuduzdan ölüyor. Muhtemelen bu yıl da ölecekler. Kuduz viral (virüslerle bulaşan) bir hastalık, o hâlde girelim şu “Kuduz Virüsü”nün dünyasına:
Virüs’ün “Genus” (Cins) ismi “Lyssavirus”. “Lysa” kelimesi Yunanca ve “Kuduz” anlamına geliyor. Tip Örneği” olarak “Rabies Virus” (RABV) olarak iliniyor ve “Aile” ismi de “Rhabdovirus”. Cins”in, “Taksonomik” (Sınıfsal, nizâmî) yapısı kuduz virüsü toplam 5 adet proteinden oluşur:
Nucleoproteine (N proteini-Çekirdek proteini), Phosphoproteine (P proteini), Matrix Proteine (M roteini), Glycoproteine (G-proteini) ve Polimeraz (L roteini). N proteini olarak adlandırılan proteinin üzerinde çapraz-tepki (Cross-reaction) özelliğine sahib “Antigenic” (Karşıt oluşlu madde, düşman madde) yerleşimler mevcuttur. Lyssavirus genus’una ait bu yerleşimler “İmmunofluorescence” (Muâfiyet-bağışıklık aydınlatma) ve “Complement Fixation” (Tümleç sâbitleme) adları verilen tekniklerle tesbit edilir.
G proteni adı verilen bölümde daha “özgül” (spesifik) antijenik yerleşimler mevcuttur. Bu yerleşimler ise, Neuralization Tests (nötralleştirme, sıfırlama, tarafsızlaştırma testleri) adı verilen metodla tesbit edilirler ki, bu bize izole edilen (tecrit edilen) virüsün “Rabies” mi (Kuduz) yoksa “Rabies virus” türüne bağlı başka bir virüs mü olduğunu bildirir. Rabies virus anti-serumları ile yapılan “Cross-neutralization”un (Çapraz nötralleştirme) sonucu, ılımlı (EBV-1, EBV-2, DUVV), çok düşük (LBV, MOKV) veya “Nâmevcut” (KOTV, OBOV, RBUV) olabilir. Bununla birlikte, Antigenic Data’nın (Antijenik veri tabanı) taksonomik mânâsı bilinememektedir. Örneğin, bu veri tabanına göre “Lyssavirus” sülâlesine ait olan BEFV, “Vesiculovirus” adı verilen bir diğer virus sülâlesiyle daha fazla benzerlik göstermektedir. Bu nedenle, antijenik data’nın bu tür birçok handikapı mevcut olup, ancak az sayıda “Lyssavirus” için uygun veri tabanı teşkil eder. Lyssavirus sülâlesini tanıyalım:
Duvenhage virus (DUVV)
European bat (Avrupa Yarasa) virus 1 (EBV-1)
European bat virus (Avrupa Yarasa) 2 (EBV-2)
Lagos bat virus (LBV)-Nijerya’nın başşehri Lagos’tan mülhemdir.
Mokola virus (MOKV)
Australian Bat (Avustralya Yarasa) Virüsü (Çok yenidir).
Rabies Virus (RABV-D10499)
RABV-10482
RABV-JO2293
RABV-KO2858’den KO2869’a kadar
RABV-M12771
RABV-M13215
RABV-M22015
RABV-M31046
RABV-M32751
RABV-M38452
RABV-M61047
RABV-M81058’den 81060’a kadar
RABV-X03673
RABV-X13357
RABV-X55727’den 55729’a kadar
Virüs’ün özellikleri
Morfolojisi (Şekli, sureti)
Zarflıdır; kürevîdir, 45-100 nm (nanometre) çapındadır. 100-430 nm. uzunluğundadır. İpliksi (filamantöz) Nucleocapsidleri (çekirdek kapsülleri) vardır. Helical (Helezonî) simetriye (bakışımlılığa) sahibtir. Çekirdek kapsülleri çapraz band (cross-band) formundadır. Yeşil-Açık Mavi renklidir.
Virüs’ün seyahati:
Virüs zarının konak hücre zarına (örneğin insan hücresi) yapışmasıyla enfeksiyon süreci de başlamış olur. G-proteiniyle-özgün hücre yüzey alıcıları karşılıklı etkileşime girerler. Bu evreye “Adsorption” adı verilir. Bilâhare virüs, konak hücreinin sitoplazmasına (hücre zeminine) pinositoz adı verilen bir yöntemle girer. Bu evreye “Penetration” (Duhul, hulûl) adı verilir. Geniş endozomlar (sitoplazma kesecikleri) içinde kümelenirler (örgütlenirler). Daha sonra, endozomların zarlarını eritmek suretiyle viral RNP’nin (Ribonükleoprotein çekirdek) sitoplazmada (hücre zemininde, hücre içinde) çıplak bir biçimde serbest kalması sağlanır. Bu evreye “Uncoating” (Örtüden kurtulma, soyunma) adı verilir. Sanra sırasıyla, mRNA’nın (messenger-elçi RNA) sentezi (Transcription), Yapısal proteinlerin sentezi (Translation), Genomik RNA’nın üretimi (Replication), Assembling (Birleşme-viral cemaatleşme) ve Virüs’ün tekâmül etme-kıvamına gelme (Perfection) aşaması birbirlerini izlerler. Artık virüs konak’ta (insan veya başka bir memeli) faaliyeye geçebilir. İsterseniz yukarıda sayılan aşamaların hepsine birden “Virüs’ün Uyanışı” adını da verebilirsiniz ki, neredeyse bütün virüslerde benzer bir prosedür işler.
Kuduz virüsü, konaklarda, akut ensefalit ve myelit’e (Kafaiçi-beyin ve İlik iltihâbı) yol açar. Ve neredeyse tamâmen ölümcüldür. Şu âna kadar literatüre geçen ve akut dönemden sıyrılıp kurtulmuş vak’â sayısı sâdece 6’dır. Avrupa ve ABD’de, günümüzde en baş ağrıtıcı hayvan ise ne kedi ne köpektir. Rakunlar modern çağın en belâlı hayvanı konumuna gelmişlerdir. Yukarıda ısırık ve açık yaranın salyayla temâsını geçiş yolu olarak belirtmiştik ancak yine literatürde, Cornea, burun ve ağız yoluyla enfekte olan vak’âlar da vardır ve bunlardan en trajik olanı, Bir kadavradan göz (Cornea) transplantı yaptıran ABD’li bir hastanın 2 yıl içinde hayatını kaybetmesidir. Virüsün yayılım yolu “nörejienik”tir (sinirler yoluyla) ve PSS’den (Periferik-Çevresel Sinir Sistemi) MSS’ne (Central-Merkezî Sinir Sistemi) doğrudur.
İlk semptomlar ve işâretler pek ayırdedici olmazlar: Kırgınlık, ateş ve / veya başağrısı, ısırık bölgesinde “parestezi” (karıncalanma, hafif uyuşma)
Orta-ileri evrede; Beyin fonksiyon bozuklukları: Sıkıntı, bilinç bulanıklığı, ajitasyon (aşırı hareketlilik-yerinde duramama), delirium (azgınlık derecesinde anormal reaksiyonlar verme), halüsinasyonlar (sanrılar) ve uykusuzluk / uyurgezerlik.
Akut (Aktif) evrede (Son evre); Bu evre 2-10 gün sürer ve hasta kaybedilir. Tedâvi ancak destek tedâvisi şeklindedir. Bu dönemin önüne geçebilmenin tek yöntemi, “Profilaksi” (Koruma) metodudur ve Pasif AC (Pasif Anticorps-Anti madde immunglobulin) ve aşıdır.
Patolojik olarak, Sinir Sistemi Hücreleri’nde tesbit edilen “Cytoplasmic Eosinophylic İnclusion Bodies” (Negri Cisimciği) adı verilen oluşumlar kesin tanı koydurucudur.
AB hayalleri kuran Türkiye’yi AB’ye almamalarının nedenlerinden biri de (bunu halka söylemiyorlar), dünyadan kökü neredeyse kazınmış bazı hastalıkların bu ülkede hâlâ mevcut olmasıdır. Bunların arasında Kuduz birinci sırayı işgâl etmekte olduğundan ve daha en az 10-20 yıl devam edeceğinden dolayı, herşeyiniz mükemmel olsa da, “Kuduz” AB’ye girişi engelleyecektir. Bunu, ne Mesut Yılmaz’ın Yahudi Basın Müzesi’ni açması, ne Köy-Kent projesi, ne yeni açılan protestan kiliseleri önleyemez. Tabiî bir de “Sosyal Kuduz” var ki, onunla enfekte olanların sayısı diğerininkine göre kıyas kabul etmez düzeydedir. Bu ülkede gerek “Sosyal” gerekse de “Fizikî” kuduz ortadan kalktığında zâten bütün problemler “eradike edilmiş” (kökünden kazınmış) olacaklardır.
Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)