Aristotelian Tarzlarla İlgili Yaklaşımlar: Siyâsî Komünotenin (Ortaklık, Birleşiklik) Aristotelien Tanımında Evrensellik ve Parçasallık

I – Bireyin siyâsî cemiyetteki statüsü

II – Komünotelerin (Ortaklıklar, Birleşiklikler) hüviyetleri

III – Adâlet sorunu

Bugün, Komünotaristler (Ortaklıkçılar, Birleşiklikçiler) ile Liberaller arasında çok canlı bir mücâdele var, özellikle de ABD’de. Eğer liberaller, genel olarak Modernler’in siyâsî felsefesi üzerine vurgu yaparlarsa, özellikle de Sosyal Sözleşme (Contrat Social)nin Rousseau’cu teorisi üzerine, Komünotaristler’in büyük çoğunluğu kendilerini Aristotelis’in pratik felsefesiyle ortaya koyuyorlar. Öyle ki, Komünotarizm, çağdaş ‘Neo-Aristoculuk’un biçimlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Komünotarizm umumî bir biçimde, insan haklarına aid modern teorilerin evrenselciliğine (universalizm) karşı bir reaksiyondur. Buna nazaran, spesifik sayılan insan hakları evvelâ tanımlı (determine) bir komünoteye tâbîdir. Bu haklardan birincisi, öz kültürel hüviyetinin doğrulanması ve onun evrensellik dahilinde çözünümünün reddiyesi temelinde mantıklı hâle gelir. Bu mücâdele, münâkaşayı hem felsefî hem de sosyo-politik olarak beslemekte ve sosyal pratiği belirlemektedir. Bu, hem 3. Dünya ülkelerinde hem de gelişmiş ülkelerde böyledir. Bugün için Aristotelis, hem ilericiler (progressistes) hem de Muhafazakârlar (conservateurs) açısından belirleyici olmaktadır. Bu mücâdelede Aristotelis’in yeri neresi olabilir?

Münâkaşanın terimlerini kesinleştirmek ve netleştirmek için, Komünotarizm’in karakteri üzerinde bir vurgu yapmak gerekebilir. Komünotarist düşünürler, liberal programın kritiğini yaparken bazı ortak noktalarda buluşuyorlar:

1) Adâlet uzlaşmaları konusunda İyilik (Hayr) kavramlarının önceliği.

2) Atomist Liberal düşüncenin belirleyicisi olmaksızın ‘Ben’in kritiği

3) Komünoter değerler ve gelenekler biçiminde, bağlamsal (contextuelles) ve tarihî tesbitlerin kaçınılmazlığı.

Logos’a mâlik olma ve insanın siyâsî tabiatı arasındaki nihâî ilişki şu şekilde doğrulanmaya çalışılmaktadır: Tabiat insana logosu vermiştir ve bu logos, siyâsî hayata iştirak olmadıkça ‘BOŞ’ bir şeydir. Evet, siyâsî bir varlık olarak kendini ortaya koyamayan ve beliremeyen insanın-bu mânâda-lisânı (logosu) yoktur yani ‘Lâl’dir, dilsizdir. Dilsizler umumîyetle ‘Ahras’ (Sağır) da oldukları için ‘Logos’suz insan hem dilsiz hem de sağır olmaktadır. Bu durum, basit mânâda ‘Ses’ den (Foni) farklıdır. Bu basit sese hayvanlarda da rastlanmaktadır (Bu tezi ihtiyatla karşılıyorum zira hayvanatın sesinin ilmî analizi henüz tamamlanmamıştır ve böyle bir iddia bugün için çok sağlam kabul edilemez). Yine Aristocu anlayışta, bu ses zevki ve ısdırabı anlatmak içindir fakat lisân (logos) yararlı ve zararlı olanı, doğru ve yanlış olanı, haklı ve haksız olanı işâret etme ve dillendirme yetisine sahib olduğundan ‘Basit sesler’den çok farklı bir şeye denk düşmektedir. O nedenle, siyâset yapmayan insan sâdece ‘bağırmakta veya mırıldanmaktadır’.

Eğer, lisân’ın (logos) insanın özünde varolduğu bir hakikat ise bunun, insanın özünde olduğu kabul edilen ‘İYİ’den, ‘KÖTÜ’den ve ‘DOĞRU’dan daha ‘ÖZ’ bir aidiyet olduğu söylenebilir. Bu mefhumları (İyi, kötü, doğru) ‘Amorf’ (Şekilsiz, biçimsiz) hâlden ‘Morfomenos’ (Yakışıklı, şekilli şemâlli) hâle taşıyan ve onları geliştiren Aristo’ya nazaran aile ve ‘Polis’tir (Şehir). Buna göre, İnsan, iyi, kötü ve doğruyu ancak ‘Polis’te geliştirebilir ve bu da ‘SİYÂSET’ yapmaktan geçmektedir. İnsan ‘logos’ (Lisân)a mâlik olduğundandır ki, moral mefhumları idrak edebilmekte ve aileden başlayarak siyâsî bir komünote kurabilmektedir. O nedenle aile, sosyal olmaktan daha ziyâde siyâsî bir komünotedir.

Logos, siyâsî komünote ile değerlerin müşterek algısını nasıl kurabilir? Komünotaristler açısından, insan doğumsal tesâdüf neticesinde mensubu olduğu toplumun değerlerini taşır. Fakat bu durumda logos’a hangi rolün yükleneceği net değildir. Pasif bir biçimde ve tenkidsiz olarak an’âne, örf ve geleneklerin ferdin eylemlilik normlarını belirlediğini söyleyip geçebiliriz. O hâlde içtimâî tekâmül nasıl olacaktır? Demek ki, Aristotelis logos’a, Komünoteristler’in yüklediğinden daha yüksek ve yüce bir fonksiyon atfetmektedir. Logos, herşeyden evvel sürekli bir özgürleşme ifâdesi olmaktadır. ‘Her ân yeni bir şânda, yeni bir vechede’ olmak… İyiyi, kötüyü ve doğruyu bulmak ancak onları bulduğun yerde bırakmamak ve her daim billurlaştırmak. Buraya kadar Aristotelis’i birşeyleri yakalamakla destekleriz fakat bu yüceltmeyi mâveraya doğru değil de, toprağa doğru yürütmesi ve kategorilerini ve felsefesini böyle kurması en son tahlilde Paganizm ve Şamanizm tipi primitif aristokrasilere sürüklenilmesine yol açmıştır.

Komünoteye aidiyet bir gerçektir ve komünote bir değerler manzumesidir. Fakat, eğer bu komünote ‘otomatize’ oluyorsa değerler de ‘otomat’a bağlıdır ve derinlikten uzak olmaktadır. Tekâmül edememekte ve yozlaşmaktadır. Basit olarak değerlendirmek gerekirse, iki koşula işâret etmektedir: İhtiyaç ve kabiliyet. ‘Aftarhikos’ (Otarşik) bir ferd veyâ bir ‘tanrı’ kendi kendiyle yetinebilir ve erdemlerini gerçekleştirmek için komünoter bir meditasyona ihtiyaç duymayabilir. Fakat, aksine, komünikasyon (Kinonein) kurmaktan âciz bir ferd komünoteye muhtaçtır. Olaylara böyle bakıldığında, yani ihtiyaç ve kabiliyet zâviyesinden bakıldığında Şaman tanrılar ve bilgeler ile kabiliyetsiz ve pasif ferdlerden başka bir varlık göremeyiz ki, mevcud dünyanın tablosu tam da böyle olmaktadır. Cemiyete ihtiyacı olmadığını kabul eden ‘tanrılar’ ve cemiyette birer sülük olarak yaşayan ‘kabiliyetsizler’. ‘Tanrılar’, ‘Sülükler’i (Solucanlar da diyebiliriz) kavanozlarda besler ve gerektiğinde ‘direnenler’in sırtına yerleştirip tehlikeyi! bertaraf ederler. Yaşadığımız komünote böyledir ve (Neo) Aristotelien’dir. Fakat onun bininci kuşaktan kopyası olduğu için çok daha fazla dejeneredir.

Politika’nın en meşhur vurgularından biri, ‘İnsan’ın siyâsî bir hayvan olması’ ve bu mantıktan hareketle de ‘hayvanlar arasında lisân maliki yegâne varlık olması’ esprisidir. Aslında, ‘Lisân’ mefhumu çoğu zaman yanlış kullanılmaktadır zira orijinal metinde ‘Logos’ olarak kullanılan kavramın karşılığını, lisân olarak (en azından sâdece lisân olarak) veremiyoruz. Logos: Λόγος (Lôgos). Söz, kelâm, bilim, konuşma, akıl, nutuk, vaaz, darb-ı mesel, maksad, vaad, bilgi, lisân.

Diyelim ki, komünoteye aidiyet, ferd açısından irâdeye ve iletişim kurma, paylaşma ve iştirak etme kapasitesine tekâbül ediyor. Böyle bakarsak, ferdi ‘siyâsî ve komünoter hayvan olarak anlayabiliriz. Ancak, materyalist de olsa tabiat (natura) kesinlikle mekanik bir tesbit (determinasyon) olamaz. Onun (natura), ân be ân güncelleşme dayatan bir karakteri vardır. Bu da insanın aktif bir davranışı olarak sürekli belirir. Burada da, şöyle bir paradoksla karşılaşılır: Komünote tabiî olsa dahi, ‘Birinci Yasa Koyucu’ (πρώτο νομοθέτης-Prôto Nomothêtis) tarafından kurulmaya, kurumlaşmaya ihtiyacı vardır. Bu, eğer, Şehir adâlet kabullerine-saygınlıklarına itaat ederse ‘En büyük iyiliklerin sebebi’ olacaktır. Çünki adâlet ‘Siyâsî komünotenin nizâmıdır (politikis koinonias taxis)’.

 

Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!