“Başyücelik Devleti” isimli eserin yeni baskısı çıktı

Salih Mirzabeyoğlu'nun Başyücelik Devleti "Yeni Dünya Düzeni" isimli eserinin 5. baskısı İbda Yayınları'ndan çıktı.

«Başyücelik Devleti: Devletimizin şekli ve ismi bu… Evvelâ şu incelik: Geçmişteki müslümanların devletlerine baktığımız zaman, bunların hiçbirinde, “ümmet” anlayışından dolayı kavmi öne çıkarıcı bir isim yoktur. Emeviler, Abbasiler, Eyyubiler, Selçukîler, Osmanlılar vesaire… Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, isim, kavim değil de, iktidarı elinde bulunduran Ulülemr’in -içtimaî irade ve icra makamını temsil eden şahsiyetin- adı ile anılmıştır; bu durumda sözkonusu isim, belirli ve fâni bir şahıs sultasının değil, içtimaî irade ve icrâ makamının ismidir ve ismin tanımaya mahsus rolünden başka bir mânâ ifade etmez… Ve aynı nesep zinciri içinde elden ele geçen bayrak tutan sürecinde, sürecin toplamı bir remz olarak devam eder gider… Büyük Doğu idealinin çizdiği devlet modelinin monarşiye dair bir yönü -yani saltanat- olmamasına nazaran, büyük içtimaî irade ve icrâ makamının ismi, en lâyık şahıs tarafından doldurulacak bir mücerret isim olarak, Başyücelik’tir. “Başyücelik”in bir isim ifâde etmesinin yanında, sıfat belirten bir rolü de vardır; devlet’in hükmî şahsiyet olması ve “sıfat”ın da “bir şahıs veya şeyin hâl ve vasfı, keyfiyeti, nişân ve alâmeti” mânâlarına gelmesi, durumu izaha yeter… “Başyücelik”, evvelâ bir isim; bu bakımdan da, bir devletin kendisini “enfes, sevimli, güzel” der gibi sıfatıyla isimlendirmesindeki hafif edaya uzaktır. Bu mesele şu bakımdan mühimdir ki, “İslâm Devleti” gibi bir isimlendirme, sanki devletin zâtı İslâm’ın kendisiymiş gibi tahdidî bir mânâya yol verirken -ki daha önce belirttiğimiz gibi, esas sabit ve şekil de zamanın ihtiyaçlarına nisbetle değişkendir-, ortaya çıkan her olumsuzluk da İslâm’ın imiş gibi intibâ doğurmaktadır… Nitekim, bırakın müşahhas devleti, “İslâm Devleti” diye kaleme alınan kitapların çoğundaki hafiflikler, onu ele alan adama değil de, İslâm’ın zâtına aitmiş gibi idrak edilmektedir; bir takım İslâmî klişeleri gevelerken ve kendi salaklığını perdelemek için İslâmî motifleri kalkan olarak kullanırken, doğrudan doğruya İslâmı küçük düşürme durumunda olan adamların cinayetini düşününüz… “İslâm Devleti” yerine “İslâmî Devlet”, yani “İslâm” isminin bir sıfat ekiyle “İslâmî” diye kullanılması ve böylece “devlet”in niteliğini belirtmek daha doğru olsa da, yukarıda belirttiğimiz veçhile, sıfatla isimlendirme gibi bir hafifliğe düşülmüş olur; kereste dükkânının üzerine “eczahâne” tabelâsı asmanın onun niteliğine dair bir değiştirme getirmemesi gibi, acûzeye “güzel” demenin de ona bir faydası yoktur… Bütün bu anlattıklarımıza nazaran ikinci mesele: Devletimizin isminin “Başyücelik” olması, devletlerin “idare şekilleri”nin onlara isim olması bakımından da, hem doğru ve hem de güzeldir… İslâm, bir idare şekli değildir; “Başyücelik” ise, İslâm’a nisbetle kurulmuş bir idare şeklidir.» (Salih Mirzabeyoğlu)

TAKDİM

Mümin, beş türlü şiddet arasındadır: Müslüman kardeşi onu çekemez. Münafık ona buğz eder ve sevmez. Kâfir onun canına kasteder. Kendi nefsi onunla uğraşır. Şeytan onu şaşırtmaya çalışır.

Yukarıdaki hadîs’in çerçevelediği beş şiddetin her birinden ayrı ayrı pay sahibi olarak sürdüğüm ömür, ilk üçüyle şahsımda Büyük Doğu-İbda erlerine mahsus bir hakikati tecelli ettiriyor ki, şükrün izhârı hâlinde belirtmeliyim:
-“Aslan meclise geldiği zaman, tavşan, çakal ve köpek titreşme müşterekliğinde bir olur!”
Herkes kendi zaviyesinden ayrı ayrı görüyor ki, biz bu işin ne fikir ve ne de fiil olarak şakasında değiliz… “Boşgörü”yü “hoşgörü” adı altında pazarlayan “mamacı” tipi değiliz… “Cek” ve “cak” gibi nisbet ekleriyle ıslâm davasının “fikir” ve “aksiyon” cephesini daima uzak istikbâle ısmarlayan ve daima “çile” ve “risk”ten kaçan “teyze adam” tipinin tersine, idealizmin ne demek olduğunu kaskatı bir vakıa hâlinde meydan yerine dikeniz… Gözümüz, büyük ıslâm inkılâbında… Başyücelik Devleti?..

Dünyada bugünkü siyasî ve içtimaî ihtilaçların bütün illet ve müessirlerini tartarak, tanıyarak, anlayarak ve bütün tarih seyri boyunca kendi nefs muhasebemizi dibine kadar yapmış, kendimizi bütün zaaflarımız ve kuvvetlerimizi tespit etmiş olarak, yepyeni bir ruh, mefkûre ve nizâm yekpâreliği içinde yeniden doğmamız lâzım… Dünya ne oluyor ve biz ne olacağız? Boşlukta mekân işgal etmek hakkımızı hangi şahsiyetli dünya görüşüne istinad ettireceğiz ve manevî “Ortak Pazar”a hangi öz malımızı sürebileceğiz? Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra “Yeni Dünya Düzeni” adı altında rakipsiz olarak pazarlanan eski liberalizm ve demokrasi nizamı, başta Amerika ve yamacında Avrupa’nın patronluğunu tescil mahiyetinde hükmünü hâkim kılmaya çalışırken, kâfirlerin gönüllü alçaklığı bir yana, “onu babam da bilir!” hesabı kuru kuru “İslâm!” demek yeter mi? Elbette İslâm; ama “nasıl” ve “niçin”ini göstermek şartıyla!..

İdeal, eşya ve hadiseler üzerinde kendi nakşını görmek isteyen bir fikrin belirttiği hasret, iştiyak, hayâl ve plândır; ve eğer ideolocya bir beyin ise, ideal de bir kalbdir… Küçük ve miskin fikre dayanan hiçbir arzu, heves, merak ve davranış, ideal olamaz. Bir şeyin ideal olabilmesi için, mutlaka cemiyet plânında ulvî bir oluş ve erişe göz dikmesi lâzımdır… Her ideal bir gayedir; fakat her gaye ideal değildir. Gayeler aşağılara düşebilir, idealler düşemez… Sözkonusu hikmetlerin toplamı hâlinde biz, beyin ve kalb bir arada, İslâm davasının eşya ve hadiselere nakşı işini “nasıl” ve “niçin”i ile sistem bütünlüğünde göstereniz… Dünyada tek örneğiz… Biz: Büyük Doğu-İbda… Bu çerçeve içinde eserimi takdim ederim: Başyücelik Devleti… Ve, Yeni Dünya Düzeni!..

Aslında “Başyücelik Devleti” bahsi, Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü’nün işleniş gayesi ve bütün mevzularını toplayan ana sütunu; yani İdeolocya Örgüsünün tâ kendisi… Ne var ki, gözönünde duran eşyanın kayıp olması gibi, etrafında işlenen mevzuların içinde gaib oldu ve uyudu kaldı… Bahsi alıyorum ve malûmu meçhullükten kurtarmak ve elbette kullanılmak üzere yapılmış bombayı cemiyet meydanında patlatmak şeklinde, işliyorum… Umulur ki, meselelerin seyri ve ıslâmcı mücadelenin müşahhas hedef ve gayelerinin tesbiti hususunda yepyeni bir bakış getirilmiş olsun!..

Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı ve Avrupa Ortak Pazarı’na kadar; fikir ve kuruluşlar plânında içiçe bir yumak olarak şekillendirilen “Yeni Dünya Düzeni”, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın birbirleriyle rekabet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir… Elbette “hayır!” diyoruz: Ülkemizden başlayarak teklif ettiğimiz “Yeni Dünya Düzeni”miz ile!..

İÇİNDEKİLER

I. LEVHA: DEVLET ŞEKİLLERİ
Ahalinin Özelliğine Nisbetle
Kuruluşlarına Göre
Hükümranlıklarına Göre
İktidar’ın Kaynağı Bakımından
Devlet Reisi – Şekiller

II. LEVHA: DÜNYA KAMU DÜZENİ
Kamu Hukuku – Amme Hukuku
Avrupa Topluluğu
Biz ve Onlar
Demokrasi İçin Zorlama

III. LEVHA: BATI DÜNYASI ve DEMOKRASİ
Batı’nın Batı’ya Bakışı
Batı’nın Doğu’ya Bakışı
Batı’yı Anlayalım
Batı’nın Buhranı
Batı’nın Üstünlükleri
Günümüz Dünyasında Buhranın Kaynağı
Demokrasinin Tarifi ve Mahiyeti
Demokrasinin Prensipleri
Ön Eleştiri
Kamu Hürriyetlerinin Düzenlenmesi,
Ayırımı ve Korunması
Hürriyet Meselesi
İdeal ve Gaye
Noktalamalar

IV. LEVHA: BAŞYÜCELİK DEVLETİ (YENİ DÜNYA DÜZENİ)
Doğu’nun Doğu’ya Bakışı
Doğu’nun Batı’ya Bakışı
Doğu’nun Üstünlükleri
Millet Millet Doğu
İslâm ve Devlet
Teşkilat ve İdare
Devlet
Aydınlar Aristokrasisi
Yüceler Kurultayı
Başyüce ve Kurultay
Başyüce
Başyücelik Hükümeti
Vekâletler
İktidarın Kaynağı
Noktalamalar

V. LEVHA: PEYGAMBER’İN KİTABINDAN

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR