Orijinal sentez-büyük terkib sahibi Salih Mirzabeyoğlu’nun Büyük Muztaribler adlı eseri, içinde öğretici amaçla fikir çilekeşlerinin hayatına yer verilmesine rağmen ansiklopedik bir eser değildir; bilâkis düşünce adamlarını kendi sentezinde eritici üstün bir diyalektiğin ürünüdür. Elini küfre değdirse Şeriat doğan, zehir yese şifaya tahvil eden bir dil ve diyalektiğin sahibi, dünya kültür yemişlerini kendi çarşafına topluyor ve büyük İslâm diyalektiğinin soylu tavrını ve beklenen fikir kahramanının usulünü gösteriyor.
Büyük Muztaribler I’de, Batının kültür yemişleri tanıtılırken, sırf onları tanıtmak değil, kendi usûl, esas ve tarzını göstermek gayesi güdülmüştür; BD-İBDA dünya görüşünün harcına katmak için. Batı felsefesi tanıtılırken, kendi ideolacyamız önünde lif lif ayıklanıp hallaç pamuğu gibi atılıyor; tıpkı İmam-ı Gazali’nin devrinin İslâm dışı fikir cereyanlarını, onların dahi yapamadığı bir şekilde sistemli hale getirip tanıtması, ardından eleştirilerini yapması gibi. Bati tefekkürü ve İslâm Tasavvufu kanatlan arasında yükselen İBDA Mimarisi’nin, birinciyi ikincinin önünde hesaba çekişi; fikrinin, tarzının usûl ve esasının kuvvet ve haysiyeti… Yapanı yaptırandan gelici tecrit budu… “Küfrün kaynağını bilmeyen gerçek imanda olamaz” veli sözünün hakikatini gösteren bir durum… Bölünmüşlüğün ve parçalanmışlığın çağında, çekilen her yanlışın yerine doğruyu koyacak bir dünya görüşüne ihtiyaç içinde olmamız, Mütefekkirimize böyle bir vazife yüklüyor… Eşya ve hadiselere İslâm’ın tahakkümü ancak böyle sağlanır ve İslâm asrı ancak böyle doğar; “İstikbâl İslâmındır!” sözünün “yakîn” hâlidir bu…
Salih Mirzabeyoğlu’nun bu eserinde okuyucunun seviyesine daha da indiğini, notlar ve hatırlatmalar yaptığını, mevzular arasında bağlantı kuramayanlar için ’’şöyle demiştik!” diye bağlantı noktalarını gösterdiğini ve eserlerine fevkalâde bir akıcılık kazandırdığını şahsî kanaatim olarak söyleyebilirim. Ustalık isteyen bir iş; fikre kesinlikle kıymadan okuyucu seviyesine sanatkârane bir iniş. Fikir kıvraklığı, lisan kudreti ve üslubundaki şiiriyet bu akıcılığı sağlıyor… Yazıp çizenlerin içinden çıkılamaz hâle soktukları mevzu ve meseleleri bile, düzeltip anlaşılır hâle getiriyor; ve ondan sonra yanlışını doğrusunu gösteriyor ve terkibi kıymet hükmünü de ince tahlille birlikte âdeta “hap” şeklinde yediriyor…
Şunu belirtelim ki, parçada ne kadar derinleşilirse derinleşilsin ve ne kadar Mutlak Doğru’ya yanaşılırsa yanaşılsın, Allah’a Resulü’nün bildirdiği yoldan iman olmayınca kurtuluş yok! Büyük Muzdariblerde Batıdan gösterilen soylu insan kafalarının, Kurtuluş Gemisi’ni kıl payı ile kaçırması ne acı!.. Kıl kadar mesafe kalmışken köprüden düşenler!.. Nasip!.. “Ne acı!” dedikten sonra, hazır bulduğu İslâm’ı bir mirasyedi gibi yiyen son beş asırdaki nesillerin durumunun bundan “daha acı” olduğunu esefle belirtelim. Biri ararken mahrumluk, diğeri bulmuşken mahrumluk!.. Tabiî ki ikincisinin durumu daha acı!..
Büyük Muztaribler II’de ağırlıklı olarak batı düşünce adamları var… Çünkü, bizimkileri bilmek için onları (Batıyı) bilmek gerekir… Salih Mirzabeyoğlu’nun Bâtın Yolu kahramanlarından terkip ettiği Kökler adlı eseri derya-deniz; fakat tekrarlıyoruz, bizimkileri anlayabilmek için Batıyı bilmek gerekiyor… Eğer Batıyı bilmezsek, veli kelamlarını tekerleme gibi geveleyenlerden, incisi düşmüş istiridye kabuklan hâline getirenlerden bir farkımız kalmaz!..
Eline geçirdiği İslâmî eserlerle Rönesansını gerçekleştiren Batının 18. yy.daki Aydınlanma Çağı… Fakat büyük fikir hamlelerine rağmen aydınlanmanın gayesi gerçekleşmemiş, mutlak hakikat bulunamamış ve Batının buhranı devam ederek bugünkü müzmin hâline gelmiştir. Eserden bir tesbit: “Neticede Batı’daki aydınlanma, soylu bir ihtiyaç ifşâından başka bir şey değildir ve bugün maraz devam ederken, devâ nâmevcuttur.”
Batı’da 18. yy. şairler ve mütefekkirlerin beklenti dönemi olmuştur. O dönemde büyük değişiklikler olacağı beklentisi vardı… Nietzche mehdiyi anlatmıştır; Hitler’in liderliği de o anlamdadır. Hitler’in liderliği, İslâm’daki Şeyh-Mürid ilişkisinin panteist şeklidir; Hitler bir nevî tanrı gibidir…
Batı’daki Aydınlanma Çağı, bizde bir yandan maymunvâri Tanzimat hareketine yol açarken, diğer yandan BD-İBDA’nın Bâtın Yolu büyüklerinden kol başı Mevlanâ Halid Hz.’nin zuhuruna denk gelir. “Zahirî ve ‘ledünnî’ bütün ilimleri, yani bütün akıl ve nazariye plânını tamamladılar” ve sonra “hâl” e de kavuştular… Mevlanâ Halid, Seyyid Abdullah, Seyyid Taha, Seyyid Salih, Seyyid Fehim, Seyyid Abdülhakîm Arvasî ve Kumandan’a, “seni ben yetiştireceğim!” buyuran Üstad ve Kumandan… İşte gerçek bir Aydınlanma Çağını, “Fikir Çağı-İBDA Çağı”nı kuracak İBDA’nın bâtın köprüsü tâ oralara uzanır… Beklenen fikir kahramanının, bozulmanın kaynağından (Tanzimat Dönemi) düzelterek gelişi; “öz,jeni,beşik, döşek,kaynak” anlamlarına gelen deha’nın, “geist-Küllî ruh” anlamıyla ve tabii ki Mehdi’nin mânâlarıyla olan ilgisi…
Büyük Muztariblerin II. cildi bayağı hacimli… Eserden bir çırpıda rastgele bir usûlle aklımıza gelenler: O. “Henri mizacı” ve Hacı Musa Bey’in her türlü sıvışıklıktan nefret mizacıyla söylediği, “içine hesap giren erkekliğin içine…” sözü. “Top mu, tereyağ mı?” sorusu şöyle yorumlanır, “fazilete göre mi, hazza göre mi?” Freud’un “şuuraltı”na kadar inen ilginç bir Freud portresi. Fâkih-Kusto- Mehdi alakası, Büyük insanların çocukluğundan beri bir yola sürüklenmesi ve “Ben Kimim?” sorusu. “Hayat biçimi” olan mafya. Descartes vesilesiyle, “Batı’da bir tek filozof gösterilemez ki, ışığını İmam-ı Gazali’den almış olmasın” tesbiti ve pek çok Batı filozof ve sanatkârının- bilhassa şairlerin- Arapça, Farsça ve Osmanlıca lügatına, iştiyaklarından istifade edecek kadar aşina olması ve Nietzsche’nin “Zerdüştün Ön Konuşması” eserinden bu iştikakların gösterilmesi. Picasso’nun doğduğunda öldü diye bırakılması ve yüzüne üflenen bir püro dumanıyla hayata dönmesi v.s. v.s. v.s.
Üstad’ın “Sonunda var olmak müşkülü kaldı!” mısraı ve işin temeli “İdrakin Aczine Dair” levhasına bağlanması…
Külliyatla ilgilenenler, Büyük Muzdaribler ile kendilerine yön tayin edebilir, mevzularını bulabilirler; batı entellektüel ve felsefesini anlayabilirler… Büyük Muztaribler Külliyat’ın anahtarı gibi… Batı’ya ve meselelere nasıl bakılacağı gösteriliyor bu eserde… Ders kitabı gibi anlaşılır, ansiklopedi gibi kaynak… İBDA’nın ölçülerini kuru kuru gevelemek ve satıhta kalmamak için tecrit şart, telkinle alınanı tahkikle bulmak şart; bu eser bu hususta bir örnek… Eğer mevzularda derinleşilmezse, zıtlar arasındaki fark anlaşılmaz ve “İslâm zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamıdır” ölçüsü güme gider; ve dolayısıyla şahıslarda İslâm güme gider…
Kaynak: Aylık Dergisi 1. Sayı