Orhan Pamuk’un bu romanı üzerinde büyük yaygaralar koparılmış, onun “çağdaş dünya edebiyatının en özgün yaratıcılarından biri” olduğuna “kanıt” sayılmıştır. Bu doğruysa, alt-üst olan değerlerle birlikte, çağdaş dünya romanının da büyük bir yıkıma uğradığı ve usta mimarlar elinde baştan sona yepyeni bir inşâya hasret duyduğu bir kez daha delillenmiş olur.
“Bir gün bir kitap okuyarak bütün hayatının değiştiğini” iddia eden kahramanın, o kitabın vadettiği “yeni hayatı” bulmak için aralıksız otobüs yolculuklarına çıkması, ummadığı maceraların içine düşmesi, hayâlleri, aşkları, hüznü ve arayışı ile yılların birbirini kovalaması… Bu romanın içinde, üslûbtaki -zaman zaman kabaran- lirizme rağmen, okuyucuya yer yoktur: Kahramanın Anadolu’yu otobüs camlarından seyredişi gibi, biz de onun yolculuğunu, evimizin buğulanmış camlarından sokağı seyredercesine takib ederiz. Tıpkı Yaşar Kemâl’in “Yer Demir Gök Bakır”ındaki “Yalak Köyü”nün içine giremediğimiz gibi. Orhan Pamuk’un “yeni hayat” arayışına da ortak olamayız; sanki televizyondaki bir reklamdır o; yahut bir magazin programı… İlginçliği, bir sanat keyfiyetinden ziyade, bu çerçevededir. Orhan Pamuk, “birey”i anlatan bir Yaşar Kemâl’dir sadece… Hayâl gücü belki daha geniş; ama insanları daha yabancı, daha cansız bir Yaşar Kemâl…
Eserin sonundaki “hüzünlü” sayfaları okurken, Goethe’nin Werther’indeki hüznün bambaşka kurgularla cilâlanmış âdî bir taklidi karşısında olduğumuzu düşünmeden geçemedik. Çehov’un eserlerine âşina olanlar için de yeni değildir elbette bu “duygusallık”. Birkaç nükte ve mantık oyunuyla bunlara orijinallik kazandırmak isteyen Pamuk, kendi hüznüyle de alay etmiştir “tuhaflık” uğruna…
“Yeni Hayat”ta “ölümün”, “kaderin”, “kaza”nın adından bahsedilir ama hiçbirisi meselenin istediği derinlikte ele alınmaz; fanteziyi zenginleştirmek için sanki birer figürandır esprilerle geçiştirilen bu muammalar.
Orhan Pamuk’taki -gerçekten var olan- hayâl gücü; Cengiz Aytmatov’un “Kassandra Damgası”ndaki hayâl gücü ile mukayese bile edilemez. Aytmatov, bilim-kurgudan da faydalandığı bu romanda -tıpkı “Gün Olur Asra Bedel”deki gibi- eski bir efsâneyi, mitolojideki “Kassandra” efsânesini uzay çağı insanı için yeniden yazar ve “balinaları, baykuşları” bile kullanarak insanlığın buhranlarına göndermeler yapar. Onun yanında Pamuk’un hayâl gücü ne kadar cılız ve sönük…
Bırakalım dünya edebiyatını, Türk edebiyatı için bile pek yeni değildir Orhan Pamuk… “İnsanın hayattan kaçışı” mı? Oğuz Atay’ın romanlarında, hem de okuyucuyu kıvrandıracak kadar marazî bir anlatımla bunun âlâsı var! Bir önceki bölümde bahsini ettiğimiz “Kurtlar Sofrası” kadar olsun yeni değildir bu roman. Attila, “birey”in şuuraltından toplumun meselelerini çıkarmaya çalışıyordu; hem de “pembe diziler”dekinden daha geniş ve heyecanlı hâdiseler zincirinin ortasında… Orhan Pamuk’un “şuuraltı” sayıklıyor; ne içinde yaşadığı toplumun ifâdecisi, ne derinliğine psikolojik bir tahlil… Romandaki, ölen “Mehmet”in babası “Dr. Narin’in” kurduğu saat bayii örgütü bile Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nü hatırlayanlar için çok övünülecek orijinal bir buluş değil. Bir yazar, aldığının daha fazlasını iade edebilirse bu tür iddiaların önünü kesebilir; Orhan Pamuk, roman adına böyle bir verime imza atmamıştır.
Eserin, felsefî derinlik açısından olsun, edebî yenilik çerçevesinde olsun tenkidlerimizi bir kenara bıraksak bile, kurgulama açısından dahi teknik hatalarla dolu olduğunu göstermeden geçemeyiz!
Roman akışı içinde yirmi yıllık bir zaman dilimi mevcut ve onun 1994 yılında yazıldığını düşününce, başlardaki otobüs yolculuklarının 70’li yılların ortalarında yapıldığı anlaşılıyor. Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar uzanan bu yolculukların en önemli ve belirleyici hususiyetlerinden birisi ise otobüslerin televizyonunda izlenen filmler… 2000’lere doğru bile Anadolu’da çalışan otobüslerin televizyonsuz oluşunu hatırlarsak, hem yazarın Anadolu’yu hiç bilmediğini, hem de yalan söylemeyi beceremediğini ve hayâlî kurgulamaların bütün çürüklüğü ile sırıttığını farkederiz.
Yanlış anlaşılmaya meydan vermemek üzere, romancının hayâlî senaryolar kurabileceğini, hattâ kurması gerektiğini, ama onun hayâlinin sokaktaki insanın gerçeğinden daha canlı bir “gerçek” olması gerektiğini belirtmek mecburiyetindeyiz. Romancının üstünlüğünün önemli işaretlerinden birisi burada, en olmazı bile “olur”casına canlandırabilmesindedir. Yalanı, sayfaların arasından “ben buradayım” diye sırıtan bir yazarın romancılığı su götürür.
“Yeni Hayat”ın 12. bölümünde, kahraman, Mehmet’i bulmak üzere “gene yollara düşer.” Önce Alacaelli’ne varır. Orada kitabı okuyanlardan P.T.T. çalışanı bir “Mehmet”i bulur ve bir süre bu yerde vakit geçirir. Alacaelli’nden ayrıldıktan otuzaltı saat sonra “gerçekliğin kendisinden çok hayâllerden çıkmış gibi gözüken” bir kasabanın garajında, geceyarısı otobüsünü bekler. Sonra Afyon yakınlarında “adını unuttuğu huzursuz bir kasabada” bir şekerci dükkanına gider, orada bir müddet zaman geçirir. Derken Çorum’a ulaşır, “Hürses” gazetesinin sahibi ile buluşur, altı saatlik bir vakit harcadıktan sonra Amasya’ya gider ve Orhan Pamuk’un romanında bütün bunlar “beş gün” içinde yaşanır. En basit bir “olabilir”in bile acemice kurgulanışıdır bu ve “teferruatçılık şuuru” ile “Yeni Hayat”ı inceleyenler, makyajın altındaki kırışıklıkları kaskatı bir vakıa hâlinde görürler. Bizce felsefî derinliği olmayan ve SATHÎ bir romantizmden ibaret bu roman, bir fantazi, daha doğrusu “çağdaş bir masal” keyfiyetindedir. Realizm açısından değerlendirenlerin zaten bir şey bulamayacağı bu “yeni masal”ın satır aralarına serpiştirilen bazı kitab isimleri de pek tabiî olarak fikrî bir zenginliğin ifâdecisi sayılamaz.
Kaynak: H.Y. “Hikâye, Roman ve Şiir Çevresinde Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatına Toplu Bakış” başlıklı henüz yayınlanmamış bir eser çalışmasının bölümler hâlinde naklidir. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv yazılarımızda yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında yazılarını yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)