Bu çalışmada bütün romancıları tek tek değerlendirmek gibi bir gâyemiz yok; çünkü şahıslardan ziyade tarz ve anlayışlarla ilgileniyoruz ve bu noktada ele aldığımız romancılar, laboratuvarımızdaki herhangi bir numûneden ibaret…
Satırlar boyunca yaptığımız izâhlardan anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet dönemi bildik Türk edebiyatının dünya edebiyatına teklif ettiği hiçbir orijinallik mevcut değil; yâni ortada gerçek mânâsıyla bir Türk romanı yok. Bunun yanında, zaman zaman umut vaadedici çıkışlar olmamış değil; ama bunlar da kültür tarlasının kısırlığı yüzünden bir müddet sonra kavrulmaya mahkûm olmuşlar.
Bütün müsbet hamlelere rağmen, Türk romanı zamanın hakkını verip onun üstüne sıçrayamamış, sadece peşinden koşmuştur zamanın… Hem teknik, hem muhteva olarak bu böyledir. “Küçük hassasiyet esnafı” Reşat Nuri, köy kahvelerinin masalcısı olmaktan ileriye geçemeyecek Yaşar Kemâl ve benzerleri bir tarafa, orijinal çizgiler taşıyan Peyami Safa’lar, Tanpınar’lar, Attila İlhan’lar ve Kemâl Tahir’ler de bu tesbit dahilinde değerlendirilmeli… Romanı millî bir zemine oturtmak için çırpınan Mustafa Necati Sepetçioğlu ise bu müsbet anlayışını tarz olarak tekâmül ettirememiş ve yine zamanın üstüne sıçrayamamıştır.
Türk romanında zıtları birleştirici üstün sentez yoktur ve hep birisinde olmayan, diğerlerinde mevcuttur. İBDA Mimarı’nın yüzyılımızı kuşatıcı romanı “Tilki Günlüğü”nün üçüncü cildindeki tablolardan birisinde, bahsini ettiğimiz “roman” mefhumu ile aynı mânâ hizasına denk düşen kelimelerden birisinin “üzüm” olması oldukça düşündürücü… Sadece sezgimizi konuşturursak, bunun hikmeti “zıt kutuplar arası muvazene” ölçüsü olabilir. Üzüm’ün bünyesinde hem sirkenin, hem pekmezin hammaddesi mevcuttur ama bunlar kendi kimliklerini bir üst hüviyette eritmişler ve birbirini tamamlayan dengeyi kurmuşlardır. Aynı bünyedeki “şarap” ise, Mevlânâ hazretlerinin bahsettiği “bastırılmış-gizli kalmış küfür” olabilir. İşte romancı, cemiyetin ve zamanın nabzını tutarak bu muvazeneyi kurmak, her birinin hakkını vermek ve böylece zamanın üstüne doğru kanat çırpmak mecburiyetindedir. Bu aradığımız romanı ise İBDA Mimarı’nın eserlerinden başka hiçbir yerde bulamadık. Zamanı tasarrufu altına alan “EL”, elbette romanı başıboş bırakamazdı.
Kaynak: H.Y. “Hikâye, Roman ve Şiir Çevresinde Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatına Toplu Bakış” başlıklı henüz yayınlanmamış bir eser çalışmasının bölümler hâlinde naklidir. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv yazılarımızda yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında yazılarını yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)