Attila İlhan’ın bazı yönleriyle bu “Toplumsal Gerçekçi”lerden ayrıldığını belirtmiştik. Ve yine bazıları tarafından “İkinci Yeni”nin öncülerinden sayıldığını ama bu iddiayı şiddetle reddettiğini hatırlayalım.
Attila’nın şiirleri gerçekten de her iki topluluktan farklı bir renge sahibtir. Buna rağmen “Yağmur Kaçağı” şairi ısrarla “toplumsal gerçekçi-sosyalist” bir şair olduğunu ve asıl toplumcu şiirin kendi tarzında olması gerektiğini savunmuştur.
Attila İlhan, şiirimizin en büyük düşmanlarından birisi olarak slogancılığı görür ve “toplumcu şiiri” alışılmış lâfları gevelemek sanan yoldaşlarını şiddetle tenkid eder. Hattâ, halk şiirinden, folklordan ziyade, Divan şiirinin yanındadır ve “ulusal bir bileşim” peşindedir o. Osmanlı’ya kafa tutan her âsiye “devrimci” denilmesine tahammül edemez; Osmanlı’yı sevdiği için değil, kafasındaki diyalektiğe ters düştüğü için… Şu ifâdeler onun:
“… bizim malum halkevi devrimciliğidir o halk şiirini toptan alıp toptan divan şiirinin karşısına koyan, oysa şu Dadaloğlu o güzel koşmaları ve varsağılarıyla gerçekte halkın çıkarını mı savunmuştur, yoksa Kozanoğlu’nun, daha geniş anlamda bakılırsa çağı geçmiş bir toplumsal düzenin çıkarını mı? Adam 19. yüzyılda aşiret davası güdüyor, aşiret beylerinin yanında, ona resmî ozanlık ediyor, bir bakıma padişahın yanında ona dalkavukluk eden resmî divan ozanından hiç farkı yok!
Peki 40 yılları toplumcu sanatçılarını, bugün de hâlâ ‘aşiret’ üstyapısından kafasını ayıklayamamış, arındıramamış bazı ozanları etkileyen neydi? Bir kere halkevi devrimciliğinin beylik tutumunu aşamamaları, tamam; sonra bilimsel bir diyalektik yöntem sahibi olmakla övündükleri hâlde bu yöntemlerini kendi tarihlerine, kendi edebiyatlarına uygulayamamaları; nihayet, toplumcu sanatı duygusal düzeyde bir başkaldırma sanatı sanmaları!” (Attila İlhan, Böyle Bir Sevmek, 6. Basım, Bilgi Yay., İstanbul 1996, s. 157)
Şiir yazmakla slogan yazmanın farklı olduğunu idrak eden Attila İlhan’ın diğer “toplumsal gerçekçi” şairlere yönelttiği tenkidler, kendi içinde tutarlı sayılır.
Sembollerden bolca faydalandığı için diğer “toplumcu”lardan ayrı olan Attila, bu yönüyle “İkinci Yeni”nin ilklerinden sayılmasını hazmedemez. Bunlara karşı yönelttiği tenkid cümlelerinden birkaçı:
“İmgeyi sadece kelime istifi diye ananlarınsa, çapraz bulmacayla şiiri birbirine karıştırdıkları, aşağı yukarı kesindir. Türk şiirinin böyle bir çıkmaza girmesinde, galiba gelenekten kopmasıyla, TDK uydurmacılığına kanıp, yeni ve anlaşılmaz bir şiir şifresine yozlaşması sebep olmuştur. GELENEKTEN KOPMA MISRAI ÖLDÜRDÜ, OYSA MISRA CÜMLEYE YOZLAŞTI MI, ŞİİR ŞİİRLİKTEN ÇIKIYOR, ETKİLEME GÜCÜ SIFIRA EŞİT! SAYFALARCA ŞİİR OKUYOR, EN KÜÇÜK HEYECAN DUYAMIYORUZ.” (Attila İlhan, Elde Var Hüzün, 3. Basım, Bilgi Yay., s. 125, büyük harfle vurgu bize âid)
(…)
Şahsımız adına, “İkinci Yeni”ye yönelik bu tenkidlere tamamen katıldığımızı belirtelim. Görüleceği üzere, Attila İlhan, farklı noktalar arasında -kendi ideolojisini esas alarak- bir denge aramış ve -istidadınca- kısmen bunu gerçekleştirmiştir. Zaman zaman devrik cümlelerden faydalanarak onun da söz cambazlıkları yaptığı, bol görüntü ve ses oyunları yapmasına rağmen tecride yanaşamadığı unutulmamalı… Şiirindeki menfîliklerden birisi de, bazen yabancı kelimeleri -dilimizin rengini vermeden- aynen aktarması…
Buna rağmen, onun şiirinde sürekli bir yenilenme göze çarpmaktadır. Ayrıca kendisine hâs bir tahassüsü ve diyalektiğinin diliyle -bazen kekemeleşse de- zamanının habercisi olduğu görülür. Meselâ, “komünizm öldü” seslerinin zirveye çıktığı ve bir avuç komünistin “ölen komünizm değil; revizyonizm” diye beyhude çırpındığı bir zamanda, aşk şiirlerinden birisine verdiği isim “Ayrılık Sevdâya Dâhil”dir. Üstelik 1993 yılında yayınlanan şiir kitabına da bu adı uygun görecektir: “Ayrılık Sevdâya Dâhil”… Bu bir aşk şiiridir ve mevzuun bahsettiğimiz siyasî çalkantılarla ilgisi yoktur. Ama Attila İlhan’ın tahassüsü, -büyük bir ihtimalle farkında olmadan- şu mısrâları söyletiyor ona, “komünizmin ölmediği” iddiasını dile getirircesine:
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dâhil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
(Attila İlhan, Ayrılık Sevdâya Dâhil, 3. Basım, Bilgi Yay., s. 77)
Evet, bu mısrâlar bir aşk şiirinden ve şairin siyasî bir krizi ele aldığı filân yok. Ama sanki, “(Ölen komünizm değil, revizyonizmdir) iddiasındaki bir Marksistin, bu psikolojiyle birlikte yaşayacağı aşk bu şekildedir, böyle duygular uyandırır” demek istiyor. “Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var / çünkü ayrılık da sevdâya dâhil / çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili.”
Başta “İkinci Yeni” şiiri olmak üzere Cumhuriyet dönemi şairlerinin yüzde doksanından fazlasında ise, yaşadığı ânın nabzını yansıtacak antenler ve tahassüs edâsı yoktur. Kendi “ben”ine toplumu sığdırmak isteyen Attila’nın ters tarafından arayıp da tecrid noktasında tıkandığı şiirin aslı, bütün haşmetiyle ve “zıt kutublar arası muvazenenin üstün nizâmı hâlinde” Büyük Doğu-İBDA Külliyatı’nda mevcuttur.
Kaynak: H.Y. “Hikâye, Roman ve Şiir Çevresinde Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatına Toplu Bakış” başlıklı henüz yayınlanmamış bir eser çalışmasının bölümler hâlinde naklidir. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv yazılarımızda yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında yazılarını yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)