David Bohm (Kuantum Teorisi) – II

Mâlûmat’ın sırrı, eşdeyişle, bir olay ufkunda geçen –entropili– bir mâlûmatın mikdarı ile bir Karadelik’in nısf-kutrunda (yarı kutr) geçen bir mâlûmatın mikdarının ilişkisi Beckenstein’ın keşfiyle derinleşti. Burada, Mâlûmat’ın, Fizik ilmi çerçevesinde tamâmen objektif ve nicel bir tanımı veriliyor. Aşağıdaki, Form ile alâkalı bölüm, (in-form-ation’la bağlantılı olarak) quantum fiziğinde belirleyici bir rol oynuyor.

Mâlûmata en ‘fizik’ rolün verilişindeki yarılma, Bohm’un, Mâlûmat’ın quantum sistemlerinde aktif bir rol oynadığı teklifini yapmasından ileri geliyor. Bohm’un 1952’deki ‘Gizli Değişken’ (Hidden Variable) makâlesi quantum teorisine, elektronun, quantum potansiyeli adı verilecek olan yeni bir tür kuvvetin refâkatinde (öncülüğünde), hakikî parçacık olduğu biçiminde alternatif bir yaklaşım teklif etti. İlk bakışta, Bohm’un teorisi ‘klasik’ bir şey olarak görünmektedir: Elektronların hakikî yolları vardır fakat ‘quantum potansiyeli’ tamâmen yenidir. Fizik’teki diğer potansiyellere benzemeyen bir biçimde, etkileri kuvvete veya potansiyelin ‘ölçüsüne’ bağlı değil, yalnızca ‘Form’una bağlı. Bu nedenle, uzak objeler bir elektronun hareketi üzerinde kuvvetli bir etki gösterebilirler.

Çift yarık deneyinde, quantum teorisinin bir nümûne, model-değiştirme (paradigm-shifting) deneyinde, yarıkların etkileri, santimetrelerce uzağa yerleştirilmiş elektronlarla denendi. Konvansiyonel terimlerle izâh etmek çok zor ancak, tamamen doğal olarak yalnız bir defâ quantum potansiyelinin duhulünü izliyor. Hakikâten, quantum teorisinin sergilediği bütün tâze (yeni) etkilerden mes’ul olan, bu quantum potansiyeli. Quantum potansiyelinin formu aşırı derecede karmaşıktır ve quantum ölçümünün topyekûn fizikî düzenlemesini yansıtır. Formunun karmaşıklığı, aynı zamanda, quantum dünyasının belirgin bir biçimde gelişigüzel olan süreçlerine de bir çıkış verir, radio-aktif çekirdekte veya elektronun ikili dalga-parçacık tabiatında olduğu gibi.

Bohm’un kendi teorisine yaklaşımını yıllar sonra ‘ince’ bir hâle soktu ve quantum formunun sâdece formundan değil içerdiği ‘Mâlûmat’tan da bahsetti. Quantum potansiyelinin aksiyonu, yolu boyunca, elektronu çekmek veyâ itmek değildir. Daha ötesi, Bohm, onu, geminin limana yaklaşmasına rehberlik eden radar sinyaline benzetti. Radar sinyal hareketinin içindeki, bilgisayar veyâ otomatize olmuş dümen cihazı yoluyla gelen ve geminin yönünü değiştirmeye matuf olan ‘Mâlûmat’. Mâlûmat’ın kendisi gemiyi itmiyor ve fakat daha ileri bir biçimde, makinenin kaba (hantal) enerjisini ‘in-form’ ediyor (mâlûmatlandırıyor).

Bu nedenle, ‘Mâlûmat’, ‘Ham’ veyâ ‘Non-forme’ (forme olmamış, şekli şemâli olmayan) tâbir edilen enerjiyle daha rafine bir enerji arasında bir ayırda, ‘Mâlûmat’la özdeşleşebilecek bir etkinliğe izin verir. Bu ‘Mâlûmat’, (ona, enerjiye) ‘Form’ vermek üzere ham enerjiye tesir eder.

Quantum ölçümü mes’elesinin münâkaşasında, Bohm ve arkadaşları ‘Aktif Mâlûmat’ (Active Information) mefhumunu daha da geliştirdiler.‘Çift Dar Kesik, Çift yarık’ (Double Slit) deneyini örnek aldılar. Bohm’un teorisinde elektron, iki yarıktan birinden geçen yollarda kesret arzetme potansiyeline sahibdir. Güncel olarak, elektron sâdece tek bir yol kullanabilir. Bohm, quantum potansiyelinin deneysel düzenleme konusunda Mâlûmat ihtiva ettiğini ileri sürdü. Bu Mâlûmat potansiyel olarak aktiftir fakat evvelâ electron ‘seçilmiştir’ ve Mâlûmat’ı, alternatif yolların inaktif hâle gelmesi bağlamında özel bir yol boyunca hareket ettirmeye başlamıştır.

Uzaysal nedenlerle, bu, Bohm yaklaşımının baştan başa sâdeleştirilmesidir fakat, temel fikir açık olacaktır. Deneysel düzenleme bağlamındaki bu vak’âda, Mâlûmat quantum seviyesinde bir tür ‘Aktif Form’a taşınmıştır. Bu Mâlûmat direkt olarak maddeye etki eder (örneğin, ‘Non-Forme’ olana empoze ettiği Form üzerinden). Mâlûmat, objektif bir yoldan kullanılmıştır. İnsanın (gözlemci) bakış açısına bağlı olmayan birşeydir bu.

Mâlûmat’ın güncel tabiatı ve taşınma (nakil) yolu tamâmen açık değildir. Meselâ, Mâlûmat mesâfeyle azalmadıktan ve bildik mânâda enerjiyle ilintili olmadıktan kelli, ‘Mâlûmat Sahası’ndan bahsetmek hakikâten doğru mudur? Mümkündür ki, saha mefhumu genişletilebilir veyâ quantum seviyesinden dem uruyor olabilir. Uzay ve Zaman’ın yapısını önceleyen Uzay öncesi yapılardan veyâ cebirsel ilişkilerden konuşabiliriz.

[Havarî Kayser’in notu;

Mucizevî, İnşâ Materyeli olarak Pregeometri: Bazı gözlemler bize şu suali sordurdu: Acaba geometri, quantum prensibinin yardımıyla, en temel elemanların haricinde ve onların (elemanların) hiçbir özgül boyutluluğu olmaksızın, inşâ edilebilir mi? 1964 senesinde gerçekleşen bu münâkaşanın odağında ‘Boyutluluk olmadan boyutluluk’ mevzuu vardı. Mamafih, pregeometriyi tefekkür etmeye dönük ilk tazyikler, tabiatın iki hususiyetine müteallikti; spin ve yük ki, bunlar elementer parçacık fiziğinin her sahasında konuşulan şeylerdi.

Pregeometri mevzuunda tâze bir perspektif, genel izâfiyet’e ilişkin yeni bir keşiften geldi. ‘Geometrodinamik, ne görüldüğü kadar basitti ne de mühimdi. Basitliğin temelini oluşturmak için bir başlangıç noktası teşkil etmiyordu. Daha derin, yani elementer parçacık fiziği seviyesinde bakılmalı mes’eleye’ diyordu Sakharov. Sakharov bunu ‘Uzay’ın metrik esnekliği olarak Çekim’ başlığıyla hülâsa etti.

Başlangıçta, pregeometri ‘iki hânelilik tercihi’ (binary choice) prensibi üzerine binâ edildi. Kimse, bu seçimin kesinkes doğru olduğunu iddia edemez fakat, en azından tercihte bir rahatlık sağladığı söylenebilir. Meselâ, Pauli’nin ‘Klasik olmayan iki değerlilik’ (Non-classical two-valuedness) veya ‘spin’i. Bu bir başlangıçtır. Dikiş makinesi nesneleri, şu veyâ bu kesinkes buudlulukda veya karışık buudlulukda inşâ eder. Bunu, Evet-Hayır ikili kodunun tağdiyesinden (input) aldığı bilgilere göre yapar. Yalnız ikili sistemde yapı oluşturmak konusunda bazı zorluklar var, şöyle ki, Quantum mekaniği dışarıdan eklenmiştir, içeriden köken almamıştır. Bu noktada, basitlik prensibi modele aykırı olmaktadır. Pregeometri’den Geometri’ye geçiş de mecazî değil hakikî (harfî) mantıkla olmuştur. Bohr’un ifâdesiyle, ‘model çılgındır fakat doğru olacak kadar çılgın değil].

Bohm’un ‘Aktif Mâlûmat’ mefhumu onun ‘Ontolojik İzâh’ına (Ontological İnterpretation) mütealliktir (eski Sebebî ve Gizli Değişken İzâhı). Bunu, her türlü parçacık teorisinden ayırır ve genel prensip seviyesine taşır, Bohm. Bohm, Ontolojik izâhını asla, quantum teorisinin nihâî lafzı olarak değerlendirmedi. Daha ileri araştırmalara yöneldi.

Newton Fiziği maddenin, kuvvetler ve mekanik temaslar altında, hareketleriyle bağlıydı. 19. asır fiziği bir bütün olarak enerji kavramını genelleştirdi. Buna göre, enerji, maddenin hareketlerine, yeniden ayarlanmalarına ve dönüşümlerine sebeb oluyordu. Mâlûmat’ın, enerjiye ‘Form’ kazandıran ‘Üçlü’nün nihâî unsuru olduğu artık kabul ediliyor. Buna, ‘Rafine Enerji’ de deniyor. Mâlûmat’ın objektif bir tabiatı olabilir. Enerjiye bir ‘Form’ vermede ve quantum süreçlerinde mes’ul olmada aktif bir rol oynayabilir. Aktif Mâlûmat sahası olarak, super-iletken (superconductor) ve super-seyyal (superfluid) için kollektif ve global bir form sağladı. Mâlûmat, fizik kanunlarının bir vechesi olarak eş-mevcud (co-present) olabilir fakat, aynı zamanda, belirleyicilik ve mânâ gibi daha sübjektif unsurlar delâletiyle de bunu ortaya koyabilir. Özel olarak ‘Mâlûmat’ın kendisi, beyindeki global süreçler için mes’ul olabilir ve Şuur’un tabiatı mevzuunda rol oynayabilir.

[Hâl-i hazırda, Stephan Hawking de moleküler biyologlarla ve nörobilimcilerle bu Şuur mevzuunu çalışıyor. Aynı şekilde Penrose’un ağırlıklı olarak üzerinde durduğu mevzu da Şuur. Artık Fizik Bilimi, Tıbb Bilimi’nin içinde ve ikisi de ‘Şuur’ gibi müdhiş bir mevzuu irdeliyorlar. Mâlûmat, Mânâ, Form ve Şuur. Mahşer’in dört atlısı gibi. Tâ, beşeriyetin ilk devirlerinden beri, insanoğlunu en çok uğraştıran ve en az bilgi edinilebilen konular yavaş yavaş sahneye çıkıp rollerini oynamaya başlıyorlar. Peygamberler, evliyalar, bilgeler, ilm ve irfan adamları, hülâsa toplumun çok çok önünde giden insanlar-derinlikleri ve uçsuz bucaksızlıkları açısından-hep çok geç farkedilmişlerdir. Fakat, artık bu ‘gecikmeler’in mesâfesi eskiye göre daralıyor. Bir hızlanma yaşıyoruz. Ben, David Bohm ismini 20 sene evvel duymuştum ve David Peat’in, ağırlıklı olarak David Bohm’un teorisini anlatan ‘Felsefe Taşı’ isimli kitabını da 1994’te okumuştum. Damağımda ‘Hoş’ bir tad bırakmıştı amma, o zamanlar Mütefekkir’in ‘Bohm’a verebileceği ehemmiyet aklımın ucundan geçmemişti. Sâdece, ‘İstatikçi’ fizikçilerden bir değerlendirme aldım ve onlara ‘tek elektron’da istatistik olamayacığını hatırlatmama rağmen, onlar Bohm’u ‘orthodoks’ bulmuyorlardı eşdeyişle Bohm onlar için ‘heterodoks’tu yani ‘farklı kanaat’ sahibiydi. Mütefekkir’in Bohm üzerindeki ısrarı çok belirleyici ve Felsefe Taşı’nı ve diğer bazı eserleri yeniden gözden geçirmeyi gerekli kılıyor gibi. Mesâfe gün be gün daralıyor. En büyük Tufan yaklaşıyor gibi, Gemiye binmek veya en azından bordalara tırnaklarımızı geçirmek için büyük bir mücâdele vermemiz gerekeceği âşikâr. Bu gemi, herhâlde o meşhur, ‘Yelkenli İbda gemisi’ olsa gerek, hani şu kitabların girişinde bulunan ve Akademya’nın alâmet-i fârikası olan meşhur yelkenli. ‘Vira Bismillah’ nidâsına çok fazla bir şey kalmadı].

Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR