Elif – Resim Redd Kökündendir

“Suret olmadan mânâlar tecelliye gelmez”            

Bu makalede, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun 2003 yılında cezaevinde, resim sanatı üzerine kaleme almış olduğu “ELİF – Resim Redd Kökündendir” isimli kitabını inceleyeceğiz. Öncelikli olarak bu makalenin yazılış amacı; konumuz olan eseri –“yapısal” dedikleri- bünyevî olarak ve muhteva bakımından tahlil etmeye çalışmaktır. Bünyevî tahlilden maksat; eserin terkibinin teşekkülünü tahlil etmektir. Muhtevanın tahlilinden maksat ise; yazarın resim sanatını felsefe, hikmet ve tarih perspektifinden nasıl temellendirdiği ve nasıl tanımladığıdır. Eseri yahut da yazarı tenkit gibi bir gayemiz olmadığı için, makale daha tasviri ağırlıklı olacaktır. Makalenin yazılışından bir diğer murad ise, eseri okumamış, hattâ –varsa- yazarın ismini dahi duymamış olanlara hem eser hakkında bilgi vermek hem de eserin özet ve tahlili sayesinde kitabın maksadını daha iyi anlamalarını sağlamaktır. Burada şöyle bir tehlike olduğunu da ifade etmek gerekir ki; makalenin konusu olan eserin sathî bir özeti minvalinde olan bu makalenin, eserin keyfiyet ve kudretinin bu makalede yer alan sathî özet kadar olduğunu sanmak tehlikesidir. Eseri büyük bir dikkatle dört defa okumuş birisi olarak ifade etmeliyim ki, sadece eserde geçen isimler araştırılıp takib edilse kişiye fazlasıyla yeter. Her okunduğunda kendisini daha da açan, her okunduğunda mütefekkirin nasıl da dünya irfan yemişini önümüze koyduğunu gösteren bir eser.

Kitabın tahliline geçmeden önce belirtmeliyim ki, bir yazarın bir yazısını veya her hangi bir eserini anlamak için o yazının veya eserin dikkatle okunması gerekli bir şarttır fakat yeterli bir şart değildir. Hele okuduğumuz ve üzerine düşünmeye çalıştığımız eser İBDA Külliyatından bir eser ise “dikkatle okumak” dediğimiz “gerekli şart”ı bile bizi menzile ulaştırmaktan aciz kalabilir. Modern Hermenötiğin tartışmalarına girmeden -ki şahsımca hakikat talibleri için bereketli bir alan olduğu kadar çetin ve derindir de- şunu ifade etmeliyim ki, bir eseri hakkıyla anlamak için müellifin hayatı, yaşadığı yer, yaşadığı zaman dilimi, ideolojisi, dini, bir deyişle biyografisi ve eserin yazıldığı tarih, yazılış amacı, eserin muhtevası, eserin bağlı olduğu sanat ve felsefe okulu çok iyi bilinmelidir. Hattâ bağlı olunan sanat ve felsefe okullarının ana meseleleri de iyi bilinmelidir. Çünkü meselesi olan ve kaliteli olan her kitabtaki bir satır dahi, ucu toplum ve tarih plânında bir yere temas ediyordur. Bence bu bağlantıları yakalamak hem eserin keyfiyetini ve değerini tâyin edebilmek için hem de o meseleye üretici, cins bir kafayla dalıp yeni bir fikir üretebilmek için çok önemli. Şahsım olarak itiraf ederim ki; İBDA Külliyatını ve Üstad Necib Fazıl’ın Büyük Doğu Külliyatını tamamen bitirmiş değilim. Bu bakımdan, bu makalede yukarıda bahsettiğim kadar derin bir tahlil, tetkik ve tefsir yapamayacağımız için biraz mazur görülebilirim diye ümit ediyorum. İBDA Külliyatını okumadan önce Selim Gürselgil Beyefendinin Çarpıcı Kitap’tan çıkan İBDA KÜLLİYATI – Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler isimli eserini tavsiye ederim. Ben bu eserden çok fazla istifade ettim.

Kitabın adının ne için “Elif” olduğuna ve müellifin bu eseri yazmakla neyi murad ettiğine gelmeden önce, kitabın yazılış hikayesini Mirzabeyoğlu’ndan dinliyoruz:

– “Bu kitabın “güzel” yazılış vesilesine de temas edeyim… Hapishânede sadece tek koğuşla “sohbet”e çıkarıyorlar: Kâzım Albayrak, Tayyar Tercan, Ethem Köylü. O gün bizim koğuştan yanımda Saadettin Ustaosmanoğlu var. İstediğim notların temininde bu ekip bana yardımcı oluyor… O gün “resim” bahsinde konuşurken, “ben, daha ziyade grafiğe yatkınım!” dedim. Resim yapmayla da meşgul olan Kâzım Albayrak, “Picasso ile ilgili bir kitabda, onun çizgiyi düşüncenin ifâdesinde daha elverişli bulduğunu” söyledi; benim bilmediğim, hayatına dair bana benzettiği bir-iki sahneyi aktardı. Resim hikmetine dair bir şeyler söylüyordum ki, bu sefer de, “aslında sizi yormayacaksa, resim hakkında küçük de olsa bir kitap yazsanız iyi olur!” dedi. Uzatmayalım, böyle oldu” (s. 9)

Kitab, resim sanatını hikemiyat muvacehesinde konu edinir ve ona yeni bir tanım getirir. Kendisi de ressam olan Mirzabeyoğlu sadece resim hikmetine dair değil, resim tekniğine dair de mühim meselelerden bahseder. Mevcut Türk Resmine ve Türk ressamlarına, münekkitlere yaptığı eleştiriler ufuk açıcı mahiyettedir. Çünkü yazarın bu kitabı yazmaktan maksadı basit değildir ve kitabın okuyucuların zihninde ve ruhunda yapacağı tesirden de emindir.  Şöyle der kitabta:

– “Bu kitab; bir uzman değilim elbette, hattâ iyi bir seyirci de. Ama bunun “Niçin”ine dair söyleyeceklerim var ki, hem ressam, hem de münekkidlere bu çerçeveden çok şey anlatsa gerek… Samimi edam, doğrudan doğruya resim sanatının kendine dair ufuk açıcı terkibî hükümler getirmiş olduğumu da söyleme hakkı veriyor bana; anlaması gerekenler anlayacak. Bunun dışında –ve asıl olarak-, hayatta damak tadından başka bir zevk anlayışı olmayan genel insan coğrafyamıza, resim zevkini ihtar etmek; resmi sevdirmek. Bu genel ifâdeyi, “niçin?” ikazıyla özelleştiriyorum; işte burada özelim.” (s. 10)

Bünyevî tahlilimize öncelikle eserin ismi ile başlıyoruz. Eserin adı “Elif”. İslâm harflerinin ve eskimeyen yazının ilk harfi eliftir. Aramice, İbranice, Süryanicenin ilk harfi Alef, Grekçenin ise Alfa. Sanırım benzerlik dikkatinizi çekmiştir. Resim hikemiyatının bina edildiği hikmet şudur; “Suret olmadan mânâlar tecelliye gelmez”. Bütün bir resim hikemiyatı işte bu hikmete nazaran temelleniyor. “(…) ilk tecelliye gelen de “elif”. Bu yüzden resim hikmetine dair elinizdeki eserin ismi, “Elif” oldu.” (s. 7). Kitabın mukaddimesi olan “Takdim” bölümü dikkatle incelenirse bütün kitabın özünü, nüvesini teşkil ediyor denebilir. Gelelim “Resim Redd Kökündendir” ibaresine. İlk olarak bu ibareyi okuduğumda zihnim şu soruyu sordu; “buradaki kelimeler arasındaki kök ilişkisi lafzî anlamda mı? Resim kelimesi Redd kelimesinden mi türetildi yahud aynı vezinden mi geliyorlar?” Fakat kelimeleri tahkik ettiğimiz buradaki köklük münasebetinin lafzî bir münasebet olmadığı, olamayacağı açıktır. Bizim Türkçe’de isim olarak kullandığımız Resim kelimesi, Arabça “re-se-me” kökünden gelmektedir. “Re-se-me” kelimesi sülasi mücerrettendir ve sahih fiildir. “Redd” ise “re-de-de” fiilinden gelir ve o da sülasi mücerrettendir ve lefifi makrundur. “Redd” kökünden gelen bir kelimenin mezid bâblarda olması ve kökünde “re-de-de” kelimesinin olması gerekir. Anlaşılıyor ki buradaki kök nisbeti lafzen değil mânendir; anlam itibariyledir.

Mirzabeyoğlu, lûgat tiryakiliği ile tanınan bir mütefekkir. Eserlerinde kelimeler arasındaki nisbeti iştikak ilmi – etimoloji, kökenbilim- ve ebced ilmi muvacehesinde kuruyor. Kitabın “Rüya ve Resim” bahsinde,  “Resim” ve “Redd” arasındaki ilişki uzun bir münşeat olarak ifade ediliyor.

Kitab, Takdim kısmından sonra altı levhadan (ana başlıktan) oluşuyor. Levhalar sırasıyla;

  1. Levha – Rüyâların İzinde
  2. Levha – Ressam ve Seyirci
  3. Levha – Resim Çevresinde
  4. Levha – Ressamların Hayatı
  5. Levha – Estetik ve Resim
  6. Levha – Ressamlar ve Tablolar

Ve eserin sonunda kendisinin bir tablosuyla beraber Cihat Özbolat, Aydın Alkan, Hacer Rasime isimli ressamların da eserlerine yer veriyor. Her levhanın içinde de alt başlık diyebileceğimiz çeşitli bahisler var. Bu bahisler, resim sanatının diğer insanî verim şubeleriyle, İslâm Tasavvufu ve Batı Tefekkürü ile olan ilişkisini ele alıyor. Misâl bâbında; Resim ve Müzik, Işık Unsuru, Renk Hikmeti gibi hem estetiğe hem de resim tekniğine dair meseleler yer alıyor.

Her levhayı tek tek alt bahisleri ile almayacağım fakat 4. Levha ve 6. Levhada hayatları ve tabloları işlenen ressamlarla, yine bu levhalarda ve kitabın genelinde işlenen akımların bir listesini vermeyi tahlil için gerekli görüyorum. Kitabta işlenen Ressamlar; Renoir, Manet, Monet, Toulouse-Lautrec, Cezanne ve Gauguin, Kandinsky ve Picasso, Mary Cassatt, Berthe Morisot, Victorine Meurent, Pissarro, Vincent van Gogh.

Kitabta işlenen akımlar; Empresyonizm, Ekspresyonizm, Sürrealizm, Fovizm, Non-Figuratif, Sembolizm, Naturalizm, Kübizm.

Kitabta bu akımların ve bu ressamların işlenmesinin sebebi, kitabın ana tezlerinden biri ve Türk resmine Mütefekkir tarafından getirilen eleştirilerle alâkalıdır. Esasen Mütefekkir’in Resim tarifi, mevcut ressamlara eleştirileri ve kitabın terkibi bütün ve iç içe geçmiş bir fikrin ürünüdür.

“Resim nedir? Şekillerin ve renklerin kaynaşması içinde ahengi arayan, mânâları suretlendirme sanatı diyebiliriz…” (s. 13). Yazar, “suret olmadan mânâlar tecelliye gelmez” hikmetine mebni olarak, resim sanatını şekil ve renk ahengi içinde, ruha gelen tecellileri mânâlandırma sanatı olarak temellendirmiş ve tanımlamıştır. Mütefekkir,  tanımını daha derinleştirir ve kitabın 2. Levhasının “Hiçbir  Şeyi Anlatmak” bahsinde, resmin sadece zahirine nisbetle yapılan ve fikirden bir nasibi olmayan “resim, duygu ve düşüncelerin, renk ve çizgiyle anlatılmasıdır!” tanımını reddeder ve daha önce yapmış olduğu tanımı derinleştirerek şöyle der; “O, içimizde, kendisinden başka bir araçla verilemez olan bir iç titreşimdir.” (s. 36)  Resmin metafiziği yapıldıktan sonra yazarın temel tezi şudur; Batılı ressamlar 18. yüzyıldan itibaren Orta Çağ kilise resminden uzaklaşıp mücerredi arayan bir hâle bürünmüştür. Dehanın sanat plânında bu çırpınışları esnasında İslâm Hat sanatından, minyatürlerden, İslâm resminden etkilenmişlerdir. Nitekim Picasso’nun Türk bir ressama ülkesine dönüp ülkesinin sanat eserlerine dönmesini tavsiye etmesi ve kendisinin de Cezayirli bir hattattan hat dersi alması buna delildir. Modern Batı resminin seyri, arayışları, çırpınışları geniş ve önemli olan bir başka bahistir. Yazarın kaleminden vermek gerekirse:

– “Evet; bizde Batıcılar, daha doğrusu batırıcılar, 18. yüzyıldan başlayarak şurada burada dolanırken, Batılı ressamlar ve heykelciler mücerrede (figürsüze) kıvrıldılar ve İslâm ülkelerinde geliştirilen bir estetiğe yöneldiler; Arap harflerini, minyatürleri, yazı istiflerini incelediler ki, bunların en güzelleri bizde…” (s. 13-14)

Resim hikemiyatının mücerret mânâ ve ruh üzerine mebni olarak inşa edilmesinden dolayı, kitabta mücerredi arayan ve İslâm resim sanatından etkilenen Batılı ressamlar ve Batılı akımlar ele alınmıştır ve incelenmiştir ve eserde fazlaca tablo tahlili vardır bizzat Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu tarafından yapılmış olan.

Salih Mirzabeyoğlu’nun iktibaslarla yer verdiği mevcut resim eleştirilerinden birisi şudur;

– “Bir diğer deyişle, ilk günlerden bu yana Batı sanatını biçim ve teknik olarak taklit etmeyi bir çıkış yolu olarak gören Türk resmi, bir süre sonra bu çıkıştan sıyrılarak kendi rüyâlarına, ifâdelerine ve yorumlarına ulaşamadı… Resmin iç ahenk meselesi olduğunu unutarak, virtüöz olmayı ve iyi resim yapmayı –işin zanaat tarafı!- temel kriter olarak baş tacı etti.” (Levent Çalıkoğlu, s. 41)

Son olarak Selim Gürselgil’in mezkûr eserinden bu makaleyi de toparlayan şu iktibasla makaleye son vermek istiyorum;

– “İslâma Muhatab Anlayışın resim sanatına dair görüşü, bütün bu modern sanat üstadlarının dışında bir yerde değil, onların ardından gelecektir; onların tecrübelerini, eserlerinin kıymeti ve mânâsını inceleyerek, kendi asliyetini gösterecektir… Bu itibarla “Elif”, resimde yeni bir sanat akımı değil, yeni bir çığırdır. Modern resmin inkılâbıdır, Doğulu bir merhalesidir, yeni bir filizdir.” (s. 252)

KAYNAKLAR

Selim Gürselgil, İBDA KÜLLİYATI – Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler, Çarpıcı Kitap, İstanbul 2015.

Salih Mirzabeyoğlu, ELİF – Resim Redd Kökündendir, İbda Yayınları, İstanbul 2003.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!