Geçtiğimiz günlerde Fransa’nın güneyi ile İspanya’nın kuzeyine farklı bir kapıdan giriş yapmıştık, şimdi yine bir başka önemli kapıyı orta-uzun bir makâleyle aralamaya çalışacağız.
Önce, sıklıkla kullanacağımız bazı Baskça terimlerin anlamlarını verelim:
Euskal Herria: Bask ülkesi, Bask halkı
Euskadi: Bask ülkesi (siyâsî mânâda)
Euskara: Bask dili
Euskalduna: Baskça, Basklı
Kegoalde: Bask ülkesinin güney bölümü. 4 vilâyetten oluşmaktadır: Guipuzkoa, Biscaye, Alava, Navarre. Bu vilâyetler İspanyol işgâli altındadır.
İkastola: Bask dilinde eğitim yapan okul
İkurrina: Bask bayrağı
İparralde: Bask ülkesinin kuzey bölümü. 3 vilâyetten oluşmaktadır: Labourd, Aşağı Navarre ve Soule. Fransız işgâli altındadır.
KİM BU BASKLAR?
Hiç kimse bir Basklı çocuğu-meselâ bir Guipozcoalı’yı-büyük İspanyol milletinin asil bir üyesi olduğuna inandıramaz. Çünkü, o, büyük babasının Franco’nun birliklerine karşı İrun’un kuşatması sırasında savaşarak şehit düştüğünü bilir. Ve şunu düşünür; kendi topraklarından yüzlerce kilometre uzaklarda bile kendilerini ilgilendiren çatışmalar ve hesaplaşmalar olduğu hâlde neden İspanyol resmî tarih kitaplarında şehit düşen dedesinden veya başkalarının dedelerinden bahsedilmez. Basklar’ın bir tarihi yok mudur? Öyle gösterilmekte ve bu dayatılmaktadır. Onlar şunu öğrenmişlerdir artık, eğer aynı İrlandalılar, Tamiller, Kürtler, Kızılderililer, Berberîler ve daha bir çok halk gibi mücâdele etmezlerse hiçbir zaman bir tarihe sahib olamayacaklar ve hep “Soylu” İspanyol tarihinin ikinci dereceden bir parçası olacaklar ve kendi öz değerleri İspanyollar tarafından gaspedilecektir.
Bask tarihi unutulmuş bir tarihlerden biridir. Onlar âdeta, ideolojik bir grup, ayrılıkçılık genlerine işlemiş, iflâh olmaz, söz dinlemez, İspanyollaştırılamaz bir azınlık olarak ele alınmıştır. Onlar “Devlet Tarihleri” açısından “tehlikeli”dirler. Herşey, resmî programlar çerçevesinde yazılır ve öğretilir, Basklılar kendi yeşil bahçelerinin ispanyollar’a ait olmadığını bilseler dahi o bahçelerde İspanyol çiçekleri yetişmek zorundadır.
İdeolojik-politik süreçlerle ilgilenen herkes için birincil ve vazgeçilmez olan şey, tarihe doğru beline kadar sarkmaktır. Bu temel bir davranıştır. Eğer, tarihî süreçler anlaşılmazsa, Otonom (Özerk) Bask Birliği’nin özerklik statüsünün etrafındaki çatışmaların anlaşılması mümkün olmaz. Tarih’te uzun süre Basklar kendilerine ait bütün kurumlara sahib oldular ve dış müdâhalelere ve empozelere karşı krallarının yanında oldular ve kurumlarına sahib çıktılar.
Herhangi bir militan, hangi unsurların üzerinde durduğunu, hangi unsurlara angaje olduğunu anlamak için mükemmel bir fikir tarihi bilgisine ve savunduğu siyâsetin projesine sahib olmalıdır. 1790’lardan-hattâ daha öncesinden-bu yana olup bitenlerden habersiz bir Bask partizanı hayal edilemez. Aksi durumda, kendi ülkesinde meraklı bir turist konumuna düşer. O nedenledir ki, ETA’nın yeni politikası, “Rockçı”laştırılarak, uyuşturucuya alıştırılarak, yozlaştırılarak “yeşilleştirilen” genç Basklar’, “kimlik fenomeni”ni doğru temelde özümsemeye geri çağırıyor. Eroin, futbol, Rock kimlikleri öne çıktığında, Bask kimliği geri plana düşüyor ve bu Bask toplumunu aşındırıyor, o nedenle önce Tarih şuuru…
Basklar’ın tarihi, monarkların, müstebitlerin, zâlimlerin tarihi olmaktan ziyâde çobanların, balıkçıların, denizcilerin, zanatkârların kısaca fakir emekçi halkın tarihidir. Yüzyıllar boyunca, Basklar ne medeniyetlerinden, ne kültürlerinden ne de dillerinden vazgeçtiler. Kendi tarihini reddeden ya da savsaklayan bir toplumun, aynı tarihi tekrar etme ihtimâli yüksektir. 1139 yılında Hacı Aziz Jacques de Compostelle tarafından yazılmış olan bir kılavuz kitapta, Bask ülkesi şöyle tasvir ediliyor: “Ciza kapılarının yakınında, Bayona şehrini ihtiva eden Bask ülkesi bulunur. Her türlü organik (doğal) gıdayı, elmayı, sirkeyi, sütü, ekmeği ve şarabı orada bulabilirsiniz. Bu topraklarda, barbar bir dil konuşulur, dağlık ve ormanlıktır. Basklılar yabanîdirler, üzerinde ikâmet etikleri topraklar da yabanıldır. Simâlarının yabanîliği ve dillerinin barbarlığı, onları görenlerin kalblerini endişeye sevkeder. Kötü giyinirler ve yeme içmeleri de itinâsızdır. Aslında, Navarolu bir aile, hizmetkâr olmaktan ziyâde öğretmen tavırlıdır. Bütün yiyecekleri aynı kaba koyarlar, kaşık kullanmazlar, elleriyle yerler ve aynı karaftan içerler. Onları yemek yerken görseniz, köpekler veya domuzlar yemek yiyor zannedersiniz. Onların konuşurken dinleseniz, köpeklerin havladığını zannedersiniz. Gelenek, âdetleri ve özleri (orijinleri) tamâmen farklı, esmer tenli, çirkin, acı bakışlı, ukâlaca ve şiddet uyandıran konuşmaları olan, yabanıl ve vahşî, sert, acımasız ve kavgacı, İYİ OLAN HERŞEYİN CAHİLİ! Ama herşeyi bildiklerini sanan ve endişeli, Geteler’in ve Sarrasinler’in şeytanlığına (kurnazlığına) benzer bir şeytânîlik, bütün Fransızları düşman kabul eden, barbar bir halk. Bir Basklı veya bir Navarolu, bir Fransız’ı bir kaşık suda boğmaya hazırdır”. Fransız aziz anlaşılan Basklar’dan pek hoşlanmıyor ama bunun sebebini de yazıdan çıkarmak mümkün: Basklar “hizmetkâr” değil! Fransızlar’dan hoşlanmıyorlar ve ukalalar! İşte bu nedenle zincirlenemiyorlar, özgürlüklerinden vazgeçmeye yanaşmıyorlar. Aziz de verip veriştiriyor, çok daha ağır hakaretler de var kitapta ama onları buraya almıyoruz. Kardinal Pierre de Lancre’ın da Baskları pek sevmediği anlaşılıyor:
“Basklı kadınlar yalnızca elma yerler, elma suyu içerleröylesine iştihalı ve istekli ısırırlar ki bu elmaları, Babamız Adem’e Allah’ın verdiği tâlimatlardan daha sertçedir. Bunlar, Adem’in çocuklarını sapıttıran Havva’lardır. Dağlarda özgürce dolaşırlar, aynı Havva’nın dünya cennetinde dolaştığı gibi. Erkekleri ve şeytanları dinlerler ve bir kulakları da kendilerini yoldan çıkarmak isteyen yılanlardadır”.
Yine Basklar hakkında İspanyollar’ın ve Fransızlar’ın genel kanısı, “Tek bir atasözüne veya deyime bile sahib olmayan, diğer milletlerle hiçbir ilişki geliştirmeyen bu halkı, içinde bulundukları cehâletten çekip çıkarmak gerekir!” biçimindedir. 19. yy.da, Saint Palais İlköğretim Komitesi Baskça kitapların kullanılmasını yasaklıyor ve kararnâmenin 13. Maddesinin ikinci paragrafında şöyle diyordu:
“… Öğrencilerin kaba kelimelerle ve Baskça konuşması yasaklanmıştır, Fransızca konuşmak zorundadırlar, teneffüslerde bile!..”.
Bu uygulama, Breton okullarındaki şu uygulamayı hatıtlatıyordu:
“Yere tükürmek ve Bretonca konuşmak yasaktır”. Ve bu komitelerin içinde yerel işbirlikçi Basklar çoğunluktaydı… Peder Donostia, 1900’lerin başında şöyle diyor:
“Bask şarkılar söylüyor, her zaman ve her yerde: Evde, kilisede, yolda, kırda. İster neşeli ister hüzünlü, her hâl-ü kârda şarkı söylüyorlar. Pres makinesinde şişkin elmalardan sirkeyi fışkırtırken, harmanlanmış eğreltileri iki büklüm bir şekilde toparlamaya çalışırken”.
Şöyle bir espri hep yapılageliyor.
“Fransız Baskları’yla İspanyol Baskları arasında ne fark vardır? Cevab: Fransız Baskları, kırmızı bere, İspanyol Baskları siyah bere takarlar!”
1984 yılında Fransa’nın ünlü dergilerinden “Le Nouvel Observateur”de (Yeni Gözlemci) yayınlanan bir makâlede François Caviglioli şöyle diyor:
“ETA’nın askerî kanadına mensub bir militanın her yakalanışında ya da serbest bırakılmasında, Hernani sâkinleri bir koyun boğazlarlar ve kanını yüzlerine sürerek sivil bekçileri (korucuları) korkuturlar… Beresinin altında sakladığı bakışları ve alın çıkıntılarıyla, Bask adamının iki profili vardır… Bir Bask için hürriyet, Avrupa’nın sükûnetini bozma ve bir bere takma hakkıdır”.
1996 yılında Charlie Hebdo adlı gazetede şunları okuyoruz:
“Onları birarada tutan nedir? Fikirler mi? Hayır, öncelikle tesâdüfler. Aynı kasabada, aynı dağda olmaları, doğmuş olmaları. Ve, hiç kimsenin bilmediği, konuşmadığı bir dil. Bask’ta, ‘Benim kaya topluluğuma dokunma, bu bendedir!’den başka söylenecek birşey yoktur”.
Bayonne valiliğinde çalışan iki görevlinin kısa diyalogu:
A-Bayım, Basklar Fransız’dır!
B-Şaka bir yana, demek ki, Bilbao’da, Pampelune’de, ya da San Sebastian’da mukîm olanlar da bizim yurttaşlarımız!
A-Hayır bayım, bu Basklar İspanyol’dur.
B-Nasıl olur? Bana, Basklar’ın Fransız olduğunu ısbat ediyordunuz ve şimdi çelişkiye düşüyorsunuz, onların İspanyol olduğunu söylüyorsunuz. İspanyollar şimdilik Fransız değiller.
A-Hayır bayım, İspanyollar İspanyoldurlar
B-Fransızlar da Fransızdır
A-Fakat eğer İspanyollar İspanyol ve Fransızlar Fransız iseler neden Basklar Bask değil? Bu kadar aşağılanan bir halkın ETA’sı olmaz da neyi olur peki?
BASK ÜLKESİNİN TARİHİ
Prehistorya-Protohistorya (Tarih Öncesi Dönem-Erken Tarih Dönemi)
Bölgede insan varlığı İ.Ö 100.000 yılına kadar indiriliyor. Bu döneme tarihlenen araç-gereçler Cambo-les-Bains (Kambo kaplıcaları) ve Alava’daki Urbasa masifinin yakınlarındaki Olha mağarasında bulunuyor.
Aşağı Navarre vilâyetinde, St. Arberoue ve İsturiti arasında Otxozelaia mağaraları araç-gereçleri ve duvar resimleri barındırmaktadır. Uzmanlara göre, bu araç-gereçler, “Aurignacien” ve “Magdalénien” dönemlerine denk düşerler yani İ.Ö. 35.000 ilâ İ.Ö. 9.000 tarihleri arası.
1928-36 yılları arasında rahip Barandiaran Deba’daki İziar yerleşiminde 6 kafatasını inceler. Bu kafatasları İ.Ö. 15.000’e tarihlenmektedirler ve “Magdalénien” perioda (İ.Ö. 14.000 ilâ İ.Ö. 10.000 arası) uyar ve Bask Adamı adını alır. Bu ve benzeri araştırmalar, Bask bölgesindeki insanlı hayatın çok eski dönemlere uzandığını gösteriyor. Neolitik Çağ (Yeni Taş çağı)
Bazı tarihçiler bu çağı “İlk Devrim” çağı olarak adlandırmaktalar. Aslında Prehistorya (Tarih öncesi dönem) İ.Ö. 10.000 yılından itibâren, insan topluluklarının teknik gelişmilerine tanıklık eder ki, bu prehistorik devreye “Neolitik” adı verilir. Neolitik hareket Avrupa kıtasını İ.Ö. 5000’li yıllarda iki önemli koldan yakalar: Akdeniz ve Tuna havzası.
İ.Ö. 4000’lere doğru, Euskal Herri’de ilk hayvancılık yapanlar oertaya çıkmaya başlar. İ.Ö. 2500’lerde ise bunlar yükseklerdeki çayırları fethederler. Sığır ve keçi, Bask ülkesinde yetiştirilen ilk hayvanlardır. Derinin kullanımı ise ilk olarak İ.Ö. 2500’lerde Basque Pyrénées’de görülür. Bu deriler, ticâret yoluyla güneyden idhal ediliyorlardı. İ.Ö. 2000’e tarihlenen ve Biscaye’deki Lumentxa’da (Lumença) bulunan bir değirmen, Bask ülkesindeki hububat kültürünün bu tarihlere dayandığını göstermektedir.
Son Binyıl (İ.Ö)
İ.Ö. sonuncu binyıldan itibâren (-900’ler), Kelt toplulukları Pyrénées bölgesine gelirler. Sayıca az ancak egemen olan Keltler bölgedeki topluluklarla entegre olurlar ve yavaş yavaş kültürel kimliklerini yitirirler. Aynı dönemde, “Baskofon” (Baskça konuşan) toplulukların kuvvetli bir kültürel homojenliği sözkonusudur.
Keltler, Bask ülkesine yeni teknikler getirirler ve bu, yerel topluluklar tarafından hızla benimsenir. Özellikle Orta Avrupa endüstrisinin bir ürünü olan “demir”. Bu dönemde ilk şehirler de ortaya çıkar: Navarre bölgesinde Etxauri (Eçauri) ve Corteta, Alava bölgesinde de, La Hoya.
Destabilize edici (Denge-düzen bozucu) unsurların ve güvenliği tehlikeye düşüren düşmanların ortaya çıkması, savunma tipi konumlanmayı örgütler:
Gaztelular. Cenâze âyini törenleri de Keltler tarafından bu bölgeye taşınmıştır.
İ.Ö. 1. Yy’dan itibâren, Romalılar Ebre Yaylası’nda varlıklarını göstermeye başlarlar. İ.Ö. 76’da Labarka ve Lodosa kentleri Romalılar tarafından alınır. General Pompeus kasabayı büyütür ve Pompaelo (Pampelune) adını verir.
Jules Caesar, İ.Ö. 56 yılında Garonne nehrinin güneyine iner. İ.Ö. 27’de Messala, Kuzey Pyrénées’nin fethini tamamlar.
Basklar en önemli “dekültürasyon” (kültürsüzleştirme) siyâsetine bu dönemde mâruz kalırlar. Bask dili “Euskara” neredeyse tamâmen ortadan kalkar, Pyréenées âdeta bir mülteci bölgesi hâline gelir.
Milâdî Dönem
İ.S. 418’de imparator Honorius, Vizigotları, Bask bölgesinin kuzey ve güney bölümünde sâbitlemeyi kabul eder.
507’de, Frank kralı Clovis, Vizigotlar’I Vouillé’de (Vuye) yenilgiye uğratır ve MEROVENJ krallığını ihdas eder. Merovenj iktidarının siyâsî istikrarını oruma temelinde Basklar bu bölgenin savunmasını çok güçlendirir ve önemli bir nüfus artışına giderler.
Vizigot kralı Leovigild, 581 yılında Victoriacum (Vitoria-Gasteiz) şehrini kurar. Aynı yıl, Frank kralı Childéric Basklar’ın üzerine bir ordu gönderir.
627’de, Elusa başpapazı, Basklar’la işbirliği içine girip Franklar’a karşı faaliyet yürüttüğü gerekçesiyle görevinden alınır ve şehirden uzaklaştırılır.
635’te bir Frank ordusu, Soule’da Basklar tarfından bozguna uğratılır. Güney’de, Basklar Arap istilâsına karşı direnişe geçerler. 8. Yy’ın ortalarında Cordoba Emirliği’nin büyümesi, Charlemagne’ın (Şarlmany) etkinliğini Pyrénées’nin güneyine kadar yaymasına yol açar.
778’de Vaskonya’yı ele geçirir ve oğlu Louis’yi “Rex Aquitantorum” (Aquitania kralı) ilân eder.
801’den itibâren, Santxo Otsoa (Sanço Otsoa), “Vaskonlar’ın (Basklar’ın prensi ünvanını yeniden alır ve Pampelune’den Garonne’a kadar olan bölgeyi de kontrol etmeye başlar.
824’ten itibâren, Otonom (özerk) bir direniş merkezi oluşturulur: Pampelune: Eneko Ariita ve bu merkez daha sonraları Navarre Krallığı’na dönüşür.
850’ye doğru Santxo Mitarra, Charlemagne’ın da mensubu olduğu Frank hanedanının (Karolenjler) Vaskonya işgâline son verirler.
866’da, Karolenj imparatoru “Kel Charles”, Garonne’un sol yakasını terkeder. Santxo Mitarri, bölgenin çok eski bir Müslüman ailesi olan Bânu Qasi ailesiyle çok sıkı ilişkiler kurar.
920’lerde Bânu Qasi ailesi Navarre krallığı ile ilişkilerini koparır ve Santxo le Garies liderliğindeki Basklar Müslümanlar’la savaşa başlarlar. 920’deki Valdejunquera Savaşı’nda Emir Abd-al Rahman komutasındaki İslâm ordusu yenilgiye uğrar (Bu İslâm orduları için en önemli dönüm noktalarından biridir). Kuzeyde ise, “tüm Vaskonya’nın öğretmeni” olarak tanımlanan Santxo Guillaume hüküm sürmektedir. Pampelune (güney Bask) hanedanıyla olan ilişkisini, prenses Urraca ile evlenerek somutlaştırır ve pekiştirir. Urraca, Santxo le Garies’nin kızıdır.
981’de, kendilerine denizcilik tekniklerini öğreten Normandlar’ı ülkesinden kovar.
999’dan itibâren, Santxo Guillaume, Santxo Handia ile bir ittifak yaparak Handia krallığının büyümesini sağlar.
1035’te ölümünden sonra yerine geçen oğlu Gariia de Najera, Ebre’nin sağ yakasını fetheder ve buralarda Basklaştırma politikasına yönelir. Ancak aynı dönemde, bölgenin manastırlarının yönetimlerini Latin kültüründen gelen keşişler ele geçirirler. Bu keşişler o güne kadar manastırlarda hüküm süren “Mozarabe Lithurgie”yi (İslâmiyet etkisi altında kalan Hristiyan âyinleri) ve yerel âdetleri terkederler.
1063’te Aquitaine Dükü, bütün İparralde topraklarının (Fransız Bask’ı) hâkimi olur. Güneyde Santxo Penalen, Kastilyalılar’ın ve Müslümanlar’ın saldırılarına karşı sürekli bir savunma stratejisi izler. Aynı ânda, Navarre’lara Roma litürjisini dayatan Papa 7. Gregoire’a karşı tavır alır. Bütün bu haysiyetli siyâsetinin bedelini ise hayatıyla öder.
1076 yılında, Navarre-Aragon sınırında bir av partisi sırasında öldürülür. 12. Yy’a kadar Navarre, Kastilya ve Roma’nın, aralıklı olarak, iktidar mücadelelerine sahne olur.
1193’te, Labourd Vicomte’u Guillame de Sault, Labourd üzerindeki tahakkümünü İngiltere Krallığı’na devreder.
1215’te, İngiltere Kralı “Yurtsuz John”, siyâsî olarak Labourd vilayetinden frâgat ettiğini kabul eden bir Şart’a, Bayonne’da imzâ atar.
1307’de Soule Vicomte’u Auger, haklarını Fransızlar’a satar.
1312’de Aşağı Navarre, Navarre Krallığı’na entegre olur.
1332’de Alava, Biscaye ve Guipuzkoa, Kastilya yönetimine girerler.
1348’de Bask ülkesi büyük bir veba salgınıyla sarsılır ve nüfus kırılır.
100 Yıl Savaşları döneminde İngiltere saflarında Fransa’ya karşı savaş verilir ancak Gaston de Foix yönetimindeki Fransız orduları Bask’ı işgâl ederler. Foix kontu Gaston 1481’de Eléonore de Navarre’la evlenir, Navarre Krallığı, Foıix-albert ailesinin yönetimine girer. Bu gelişmeler, bir dünya krallığı hedefi olan Kastilya Krallığı’nı rahatsız eder.
1512’de Kastilya orduları Navarre’ı işgâl ederler. Bu işgâlde Roma Kilisesi’nin büyük bir desteği vardır.
1520’den itibâren, Navarrelar, idârî merkezi St. Palais’de bulunan yeni bir krallık kurarlar. Aynı tarihlerde İgnacius de Loyola “Cizvit Düzeni” örgütünü kurar ki, bu örgütün etkisi kısa sürede bütün Avrupa’ya hattâ Japonya’ya yayılır. Loyola da bir Navarre’dır. Artık Bask kesinlikle ikiye bölünmüş durumdadır! 16. Yy’dan itibâren muhtelif olaylar, Bask’taki siyâsî bölünmeyi hayli derinleştirir.
1565’te, İspanyol kralı 2. Philippe, dinî statüleri itibârıyla Navarre ve Guipuzkoa ile Bayonne’u ayırmayı başarır.
1620’de, Aşağı Navarre, Fransa Krallığı’na entegre edilir. Nihâyet 1659’da, Pyrénées Anlaşması ile Navarre, Fransa ve İspanya Krallıkları arasında paylaştırılır. İşte bu, Bask’ın resmen inkârının tescilinin en önemli kilometre taşıdır. Meksika’ya ve arjantin’e doğru büyük göçler yaşanır. Kilise ve Asiller Bask ülkesini tamâmen ele geçirmiştir artık. Fransız Krallığı’nın Kuzey Amerika’daki kolonilerini kaybettiği 1713 Utrecht Anlaşması’ndan sonra Kuzey Bask ülkesinde ciddi bir hareketlilik başlar ve Fransa, Amerika’da kaybettiği toprakların ve servetin telâfisi olarak Bask topraklarını görür, köylüler ayaklanır, büyük çatışmalar yaşanır.
18. yy’ın sonu itibârıyla Fransız Krallığı’nın hazinesi boşalmıştır. Vergiler arttırılır ve paris ayaklanır. Bu gelişmeler Aşağı Navarre’a yansımakta gecikmez ve bağımsızlık ilân edilir.
12 Ocak 1790’da Fransa Millî Meclisi, Aşağı Pyrénées eyâletini ihdas eder (sonraları Pyréenées Atlantique). Aynı yıllarda Fransız devrimcileri, Kuzey Bask bölgesinde sivil Anayasa’yı reddeden ve Devrim Ordusu’nda yer alanları afaroz eden Kilise mensuplarını (kısaca karşı-devrimcileri) en acımasız yöntemlerle tasfiye eder. 22 Eylül 1792’de “Tek ve Bölünmez Cumhuriyet” ilân edilir. İspanya krallığı açısından; Ferdinand 7’nin ölümü büyük karışıklıklara yol açar. Liberaller’le Mutlâkiyetçiler arasındaki çatışmalar yaygınlaşır. Kralın kardeşi Don Carlos ve partizanları (Carlistler) Bask’taki katolikleri yanlarına alırlar. Çatışmalar Basklar’ın aleyhine sonuçlanır ve Vergara Konvansiyonu’na göre, Basklar’ın haklarına ciddi kısıtlamalar getirilir. 1873 yılında düzenlenen seçimler Bask’ta boykot edilir. Bu tarihten itibâren Carlistler’in de desteğiyle Basklar gerilla savaşına başlarlar ve güneyde kısmî bir özerklik elde ederler. Bunun üzerine 170.000 kişilik bir İspanyol ordusu Bask’ın üzerine yürür ve ülkeyi işgâl eder. Bask ülkesinde korkunç bir İspanyollaştırma hareketi başlar. Bask dili yasaklanır. Bu, Bask ülkesinin tarihteki ikinci resmî inkârıdır. Bu tarihten itibâren Basklar’ın ne kuzeyde ne de güneyde hiçbir siyâsî varlığı kalmamıştır.
BASK ULUSAL MÜCÂDELESİ
Bütün bu gelişmeler ciddi siyâsî-kültürel ve sosyo-ekonomik kırılmaları berâberinde getirir. Birlik şuuru yavaş yavaş uyanmaya başlar. Basko-Catalan Carliste hareket Bask ulusalcılığının ilk nüvelerini zâten taşımaktadır. 1876’da Bilba’da “Euskalerria” ve Pampelune’de “Euskara” örgütleri bir Basco-Navarre Birkiği oluştururlar.
1887’de, Navarre kökenli Arturo Campion Bask dilinin önemini halkın şuuruna taşımak gerektiğini söyler:
“Euskara bizim bağımsızlığımızın temelini oluşturan canlı şahittir. O, bizim yörüngemizi belirler ve bizi diğerlerinde ayırır. Bizim tamâmen asimile olmamızın önündeki tek engeldir!”.
1893 Haziran’ında Sabino Arana-Goiri, Bizkaitarra (Biscaye’li) gazetesini çıkarır. 1895’te Milliyetçi Bask Partisi (PNV) kurulur. 14 Temmuz 1897’de İkurrina (Bask bayrağı) Sabino Arana tarafından oluşturulur ve Bilbao halkına takdim edilir. PNV, hızla Hristiyan-Demokrat bir modele yönelir. Bu, bağımsızlıkçılık ihtimâlinden uzaklaşmaya yol açar. 1908’de Sabino’nun kardeşi Luis Arana-Goiri’nin liderliğindeki bağımsızlıkçılarla PNV’nin yolları ayrılır. O tarihten itibâren, 1930’lara kadar sürecek iki tarihi sâbite kendini dayatır: Birincisi PNV’nin anti-sosyalizmi ve ikincisi İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) anti-milliyetçiliği. Aynı dönemde Bask milliyetçi hareketinin sol teorisi de yazılır ve Fransisco Ulazia bunun öncülüğünü yapar. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda 6000 Basklı ölür ve bölgede çok güçlü bir Fransız milliyetçiliği baskısı başlar. Fransız anti-laik milliyetçiliği azar. Mü’min Basklı (Euskaldun Fededun) Fransız milliyetçiliğinin baş hedefi olur. Jacobinist Fransız milliyetçiliği büyük katliamlara imzâ atar.
1930’da PNV’nin sol versiyonu olan “Milliyetçi Bask Eylemi” örgütü kurulur. Liderleri Angiozar ve Garate’dir. Ama ciddi bir gelişme gösteremez.
14 Nisan 1931’de Jose Antonio Agirre-Lekube bütün Bask kaymakamlarını Guernica’da Bask ülkesinin bağımsızlığını ilân etmeye çağırır fakat İspanyol ordusu bu girişimi durdurur.
27 Mart 1932’de 65.000 kişi Bilbao’da “Euskal Herri”yi başlattı ve buna 1. Aberri Eguna (Bask Millî Günü) adı verildi.
Kasım 1933’te, “Euskalerriste hareketi”, “Euskal Herriaren Aide” manifestosunu ilân etti ve 1934 Ekim’inden itibâren de “Aintzina” isimli yayın organını çıkarmaya başladı. Bu hareket PNV’nin sloganını yeniden uyarladı: “Jaungoikoa eta lege zarra” (Allah ve Eski Kanunlar!). Her düzeyde bir adem-I merkeziyetçiliği savunan hareket yeni bir genel Basklaşma ve güney Bask ülkesiyle ilişkileri tesis etme hedefini önüne koydu.
Şubat 1937’de Fransisco Franco, Bask ülkesine karşı büyük bir saldırı ilân etti.
26 Nisan 1937: Guernica bombalandı
19 Haziran 1937: Bilbao işgâl edildi Savaşın sonuçları korkunç oldu: 45.000 ölü, 50.000 yaralı, 85.000 mahpus, 150.000 sürgün.
1941’de Londra’da sürgünde yaşayan Manuel de İruzo Bask Millî Konseyi’ni kurdu. Bu konsey daha sonra Bask devleti anayasasını hazırladı.
Ağustos 1941’de, Agirre, New York’ta Bask hükümetini ilân etti.
YENİ ULUSALCILIK
1952’de Basklı öğrenviler EKİN adlı bir grup oluşturdular. Bu grup daha sonraları (31 Temmuz 1959) ETA’yı (Euskadi Ta Askatasuna-Bask Ülkesi ve Hürriyet) doğurdu. Kuzeyde ise 1960 yılında “Enhata” hareketi doğdu. Bu akımlar temel sosyal ütopyalar çerçevesinde geliştiler: Sosyalizm, Eşitlikçi Kooperativizm, Ekoloji, kendi kaderini tâyin hakkı vs. Böylece Bask hareketi globalleşe yoluna girdi.
Hem Fransa hem de İspanya devleti tarafından arttırılan baskılar Bask hareketinin militarize olmasını sağladı. 1964 Nisan’ında, ETA “Euskadi’nin Muhafazası” manifestosunu ve dolayısıyla silahlı mücâdeleyi ilân etti. 1968 yılında ilk kaybını, Benta Handi’de verdi: Txabi Etxebarrieta (Çabi Eçebarieta). Txabi, Franco’nun önünde kendini ateşe verdi. Bu eylemi aynı yıl 9 ETA militanının idama mahkûm edilmesini engelleyemedi. Bu kararlar Avrupa’nın heryeinde protesto edildi. İparralde’de, 1973 yılının Aralık ayında gizli bir hareket faaliyete geçti ve bir seri eylem gerçekleştirdi. Bu hareket kendisini “İparratarrak” olarak tanıttı ve birleşik cebhe (kuzey-güney) stratejisini savundu.
20 aralık 1973’te ETA, Franco’nun sağ kolu sayılan başbakan Carrer Blanco’yu infâz etti. (Bu eylem ETA’nın en spektaküler eylemidir). Franco döneminde, Bask ülkesinde 11 kez olağanüstü hâl ilân edildi (sonuncusu 25 Nisan-27 Mayıs 1975). Bu dönemlerde, 380 mahkûniyet, 18 yaralama, 6 yargısız infâz ve sayısız işkence vak’ası gözlendi. Kuzey’de Abertzak hareketi ortaya çıktı (1974), güneyde ise bağımsızlıkçı sol koalisyon ilân edildi.
26 Mart 1978’de Aberri Eguna (Millî Gün) gününde 200.000 kişi bağımsızlık için yürüdü. Yeni İspanyol Anayasası’nın çalışma sürecine Abertzak hareketinden kimse dâvet edilmedi. Basklar’ın %95’I bu anayasayı reddetti.
Nisan 1980’de, Bask Özerk Parlamentosu, Vitoria’da kuruldu. İspanya bu parlamentoyu tanımadı. Kuzeyde; 1981 yılında yapılacak olan Fransa seçimlerinde François Mitterand, “Farklılığın Hakkı”ndan bahsederek Bask’a göz kırptı. Bu söylem, İparralde’de büyük bir yankı buldu. Bask örgütleri, kültürel bir Şart (Euskara statüsü) oluşturdular. 10 Mayıs 1981’de Mittérand seçimi kazandı ancak verdiği hiçbir sözü tutmadı. Bunun üzerine büyük yürüyüşler ve açlık grevleri düzenlendi fakat birşey elde edilemedi.
5 Mayıs 1982’de, İspanya’nın Lemoniz kentinde kurulmasına karar verilen nükleer santral projesinin teknik müdürü ETA tarafından infâz edildi ve bu eylem İspanya’yı büyük bir gerilime taşıdı. Bu gelişmeler üzerine “Bandera Espanola” (İspanyol Bayrağı) politikası çerçevesinde ETA’ya karşı büyük bir savaş açıldı. Olağanüstü Anti-Terör yasaları çıkartıldı, Fransa ile anti-terör anlaşması yapıldı. 20 Kasım 1984’te milletvekili Santi Brouard, Hegoalde’de öldürüldü.
PNV’nin çoğunlukta olduğu Bask hükümeti, PSOE’yle işbirliğine gitti: 30 Ocak 1985. Bunun amacı ETA’yı dışlamaktı. Madrid’e yakınlığıyla bilinen J. A. Ardantza PNV’nin başına geçti. Bıunun anlamı Madrid-Vitoria yakınlaşmasıydı. ETA bunu cezalandırmakta gecikmedi ve 20 kadar GAL (İspanyol kontr-gerillası) infâz etti. Yine aynı dönemde ETA’nın en önemli isimlerinden Mikel Zabalza işkencede öldürüldü.
19 Temmuz 1987’de, Barcelona’daki “Hipercor” isimli süpermarket bombalandı ve bu eylemde 18 kişi öldü. Aynı yıl ETA 3 önemli militanını yitirdi. 1993’te, ETA’nın önemli isimleri Gurutze Yanci ve Xabier Kalpar Soro işkencede katledildiler. 94-95’de GAL’in mârifetleri ortaya çıkmaya başladı. Buna göre, GAL, sâdece 1988’de 27 tane yargısız infâz gerçekleştirmişti. Bu olaylarda İspanyol İstihbarat Örgütü (CESİD) başkanı F. Gonzalez de ağır ithamlar altında kaldı. GAL’in şefi mahkûm oldu. ETA 95’te Ermua belediye meclis üyesi M. A. Blanco ve Renteria Belediye danışmanı Jose Caso Luis’i infâz etti. Yine Partido Popular (PP-Halk Partisi) iki üyesi ETA tarafından cezalandırıldı. Aynı dönemde ETA’nın MK üyesi İnaxi Zeberio Guernica’da öldürüldü.
ETA’nın Birinci Meclis adını verdiği toplantısı ETA-1, 1962 yılında geçekleşti (Fransa). Başlangıç ideolojisi olarak Sabino Arana Goiri’nin milliyetçiliği benimsendi. Bu milliyetçiliğin temel unsurları, Bask ulusu, din, Bask dili (Euskara) ve Bask geleneğidir. ETA bu ideolojiyi, Bask kimliği, Bask birliği ve bağımsızlık değerleriyle geliştirdi. Hristiyan-Demokrat ideolojinin temilcisi PNV’ye karşı ETA lâ-dinî Bask milliyetçiliğini ve emekçi sınıfların müdâfasını öne çıkardı. Bu anlamda ETA, “İlerici Bask Milliyetçiliği”nin öncüsü oldu.
Fransa’da sürügünde yaşayan Biscaye’li düşünür Frederico Krutwig’in yazdığı “Vasconia” isimli kitab ETA’yı derinden etkiledi (1962). Krutwig’e göre, Euskal Herria’nın hürriyetinin tek yolu silahlı mücâdeleydi. Aynı yıl, “Enbata” (Deniz Fırtınası) adlı grup Fransa’da ortaya çıktı. Enbata, Fransa Baskları’nın millî şuurlarının geliştirilmesini ve ETA’ya siyâsî destek verilmesini öngörüyordu.
İkinci Meclis ETA-2 1963’te, ETA-3 1964’te, ETA-4 65’te, ETA-5 66 ve 67’de gerçekleştirildi. ETA-3, Bask ülkesinin hürriyeti için devrimci savaşın yöntemlerini ve ilkelerini belirledi. ETA-4, Bask Mes’elesinin sosyal ve millî olmak üzere 2 vechesinin bulunduğunu ve çözüm olarak Marksizm’i gördüğünü ifâde etti. ETA-5, Millî kurtuluş ve sosyal kurtuluşu birleştirdi ve 4 eylem cebhesi oluşturuldu: Kültirel cebhe, Siyâsî cebhe, İşçiler cebhesi, Askrî cebhe. Bu mecliste, bazı üyelerin, silahlı cebheyle işçi cebhesini birleştirme önerileri reddedildi.
1968 Haziranı’nda ETA-5’in başkanlığını yapan Txabi Etxebarrieta öldürüldü ve ETA’nın misillemesi gecikmedi: Gipuzkoa polis şefi “işkencecibaşı” olarak tanınan Meliton Manzanas cezalandırıldı.
ETA-6, emekçi sınıflar problemini, millî mesêlenin önüne geçirdi ve Bask kurtuluşunun öncülüğünü yapacak İşçi Partisi’nin kurulmasına karar verdi. ETA-6 önderliği ile Marksist Kızıl Hücreler, ETA-5 önderliği (Emilio Lopez, Krutwig ve Julen Madriaga grubu) ve Juan Jose Etxabe’nin liderliğindeki askerî cebhe arasında büyük ideolojik farklılıklar ve çatışmalr ortaya çıktı.
ETA-5 ve askerî cebhe arasında gerçekleşen ittifaktan sonra Kızıl Hücreler ETA’dan ayrıldılar. 1974’te İşçiler cebhesi ETA’dan ayrılarak yeni bir örgüt kurdular: Langile Abertzale İraultzaileen Alderdia (LAİA-Devrimci Yurtsever İşçiler Partisi). Ekim 1974’te bir başka grup, ETA-pm (Poli-mili) ve ETA-m (militar) örgütlerini kurdular. ETA-7, Eylül 1976’da ve sonuncu meclis olan ETA-8 ise Şubat 1982’de gerçekleşti. ETA-pm, EİA’ya (Bask Devrim Partisi) dönüştü. En sonunda da İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’yle entegre oldu.
Son günlerde ETA İspanya’yı yeniden sarsmaya başladı, dağların haşin çocukları yeniden eylem sahnesindeler ve emperyalizmin uşaklarını bir bir indiriyorlar. Bize gelen duyumlar benzer eylemliliklerin Almanya ve Fransa’ya sıçrayacağını söylüyor.
Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)