“Güven”den kasdımız; inanç, ideoloji, kültür, ahlâk gibi temel değerlerdir. Fert ve toplumun varlık duygusu, varoluş duyurusu ve yaşama-yayılma arzusu bu güven üzerinde yükselir.
“Güvenlik” ise; bu temel değerler ile bu değerlerin şekillendirdiği hayat tarzının ve imkânlarının korunup geliştirilmesi kaygusudur.
“Devlet”ler ve “savaş”lar, bu arzu ve kaygunun eseri olarak vazgeçilmezdirler.
Ne anarşistler gibi “devlet karşıtı” ne romantikler gibi “savaş karşıtı”yız biz; yani Amerika’nın kaygılarını, korkularını ve hatta saldırganlığını anlayabiliriz. Anlıyoruz ve boyun eğmiyoruz; restini görüyoruz! Anlayamadığımız; bu savaşın kendisi için bir intihar saldırısı olduğunu Amerika’nın anlayamamasıdır!
Hangi inanç, ideoloji, kültür, ahlâk ve hayat tarzı imkânlarının korunup geliştirilmesi adına yapılmaktadır bu savaş?
Bu soruya verilecek cevab, “Amerika nedir?” suâline verilecek cevabla aynıdır: Amerika, “Batı”nın Yahudi’den olma gayrımeşrû çocuğudur; Batı kültür ve medeniyetinin hovarda bir mirasyedisidir. Bush her ne kadar “Haçlı seferi” demişse de, bu savaşın Hristiyanlıkla da bir alâkası yoktur; Bush’un ve Amerika’nın Hristiyanlığının ne olduğunu “Eksagon” ve “Yahudi Kilisesi” başlıklı makalelerimizde göstermeye çalışmıştık.
Fransız devriminden bu yana dünyaya egemen olan Batı kültür ve medeniyetinin kelimeleri sekülerdir. Hristiyanlığı da dönüştürmüş, dünyevîleştirmiş, folklorik bir motif haline getirmiştir. Lâisizm, demokrasi vb seküler Batı değerleri, 300 yıllık tecrübe ile sabit olmuştur ki “ihrac edilebilir”, “menkûl-taşınabilir” değildir; tecrübîdir, teâmülîdir… Cebren ilkâ edildiği Anadolu serasında meselâ, 80 yılda 1 gün olsun ilgâ edilmek tehlikesinden kurtulabilmiş değildir! Ki “bin yıl irtica ile mücadele”den bahsetmektedir TSK…
Bütün savaş teorisyenlerine göre “zafer”in tek bir tarifi vardır: “Düşmanın iradesini teslim almak!” Seküler değerlerin İslâm coğrafyasında tutturulabilmesi için düşmanın, yani müslüman halkların irâdesinin teslim alınması şarttır. Bu şu demektir: İslâm da tıpkı Hristiyanlık gibi reforme edilmeli, seküler hâle getirilmeli, referans olmaktan çıkartılmalı ve folklorik bir motif haline geriletilmelidir. Bunun mümkün olmadığı görüldüğüne göre, Batı için “zafer”den çok ağır bir “yenilgi” ve bir “utanç” sayılabilecek olan 80 yıllık Kemalist rejim tecrübesi de gözden çıkartılmalıdır (ki çıkartıldı); varsa başka yollar aranmalı, yoksa İslâm’ın kendisiyle muhatab olmaya bakmalıdır artık! Teoride iki, pratikde bir yolu vardır bunun da: Hristiyanlığa avdet etmek veya “özgürlük, adalet, eşitlik” kelimelerini istismar etmeyi bırakıp en geniş anlamlarıyla pratiğe geçirmektir.
Bu savaşın kendisi için bir intihar saldırısı olduğunu anlayamamasını anlayamıyoruz Amerika’nın! “Ahmak fil”, bir lâğım faresinin güvenliği uğruna içinden çıkılmaz bir bataklığa girmiş durumda! Vietnam’da olduğu gibi, “yenildik” deyip geri çekilmek lüksü de olmayacak bu kez!
Bir tarafda sırf İsrail’in güvenliği için cepheye sürülmüş ruhsuz, inançsız, ideolojisiz, güvensiz, hantal bir paralı savaş makinası; diğer yanda, bu “şok ve dehşet operasyonu”yla hâfızasını (güven) kazanmaya başlayan bir “millet”… Şu hâlde Amerika’nın kaybedeceği kesindir; bu yenilginin Vietnam yenilgisine benzemeyeceği de açıktır!
Bu savaşın, kendisi için bir intihar saldırısı olduğunu anlayamamasını anlayamıyoruz Amerika’nın!
Ama asıl anlayamadığımız, bu savaşın bütün Batı kültür ve medeniyetinin sonunu getirmekte olduğunu Batı’nın anlayamamasıdır!
Amerikan bombaları, İslâm’ı Hristiyanlık gibi dönüştürme şansı yoksa bile, “muhatab olabilme” imkânlarını da bombalamaktadır Batı’nın.
Basra ve Bağdad harab oluyor Amerikan bombaları altında, fakat asıl Batı’nın temelleri yıkılıyor; nasıl görülmez bu?! Hangi Batı bir daha karşımıza geçip, gözlerimizin içine bakarak konuşabilecek bizimle?! “Ba’de harâb-il Basra”!
“Güven” budur; bu güveni yitirmiş olanların “güvenlik” arayışları ise serapa hayâldir!
7 Nisan 2003 / Nisi
Kaynak: “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005