KAYAN YILDIZ SIRRI
“Şâh Eser – Şâheser”
– I –
Salih Mirzabeyoğlu‘nun şiirlerini topladığı eseri… O’nun fikri gibi şiiri de kendine mahsus ve derindir. 1988 tarihli bir örnek:
DEVR-İ DÂİM
Bu soğuk tırmalıyor uyuyan duyguları
Sigaramın dumanı kardan adam çekici
Geçit resminde biri çarçabuk deldi zarı
Demir atmış gemiden firâr eden o genci
Yükünden tanıyorum sırtındaydı mezârı
Belli ayak izinden benim garîb gemici
Daldım siyâh geceye gezdim suda âvâre
Buz kesen derinlerde terledim devir devir
Hırsızca süzülürken deliklerde bir fâre
Fasıla nişânları ben talimde çilingir
Ayazda ıslık oldum ufuktaydı hep çâre
Fikir kesildi kadın gizli gizli misafir
O öyle bir mevsim ki zehir zıkkımdı pekmez
Ağlamak şimdi müşkül unutmak henüz erken
Üstüm başım kan revân ne yan ne yön ne merkez
Sen dön artık gemici düşmeyeyim titrerken
Malûm şifâlar ağır oysa belâlar tez tez
Derdim başımdan aşkın kapıyı çek giderken! [*]
* Salih Mirzabeyoğlu, Kayan Yıldız Sırrı, Şah Eser-Şâheser, 4. Basım, İBDA Yay., İstanbul 1996, s. 45
17 Temmuz 2011
– II –
Mecazî anlamda, “Necib Fazıl’ın ölümünün sırrı”dır. Üstad Necib Fazıl kayan bir yıldızdır; veya eski bir efsaneye göre, her ölenin gökte bir yıldızı kayar… Salih Mirzabeyoğlu, kendi hayatı için çok önemli bir dönüm noktası olan bu ölümü, hece vezninde kaleme aldığı tek şiir kitabında, “Kayan Yıldız Sırrı” diye ele alır. “Ben kimim?” diye sormak, “ölüm nedir?” diye sormakla birdir, hikmeti çevresinde…
Kitaba ismini veren “Kayan Yıldız Sırrı” şiiri ise şudur:
.
Göklerde kanat açmış gûya gönlümce hür kuş
Ben değil mi yine ben kedere hedef durmuş
Gizleniyor bildiğim saklambaç oyununda
Benim gölge âlemde kendisine kaybolmuş
Bu mahmurluk sırtımda kaplumbağa kabuğu
Rahatı rahatsızlık şu dünyanın seyrinde
Ah geçmiş ne gelecek şimdiyse uçan buğu
Yollar ki birbirine kavuşmanın derdinde
Su üstünde ürperti hep gurbetlik duygusu
Nakışa düşen mânâ deniz üstünde desen
Zamanın nabzımı tutsun diye kurduğu
Dalgada gölge eşya benim gözümde de sen
Bir kayanın üstünde bilmem böyle kaç vakit
Rüyâların izinde tâbirlerin peşinde
Yıldırım düşen levha kumaşım ki mücerret
Açıktan geçen gemi yüreğim o gemide
..
Tedirgin bekleyişler berzah sırrında hapis
Fikir ki saklı güzel gözümde açık derin
Pervane çeken mihrak nisbet kurduğum akis
Rüyâların ötesi müjde verdi güvercin
Ağı germiş çoktandır yıldız köşeler cinsi
Gebe dumanlı dünya sancı sarınca doğum
Rüzgâr dinlenen dalga kıyı idrakı şimdi
Ruh nisbeti bir harman ışık içinde oyun!
Kuş gagası ve dudak topluluktan işaret
Hayat sanat ve mânâ yoğunlukta bir mizân
Mağara dostluğunda doğrulanan öz hikmet
Bütün fikir hisarı aynada duran nişân
…
-“Kanıma girmiş adam işte önünde hayat!”
Uykuda uyanıklık gözü açık uykuda
Bir ben vardım yine ben dağı delen o Ferhat
Akşam alnımda gezen hararet berrak suda
Kayan yıldız sırrı mı sırrı ile barışık
Gümüş renkte duruldu varolmak kuruntusu
Burcumun hissesinde alnındaki kırışık
Ölmek için mi doğduk asıl olmak doğrusu
Ömrün sonunda tarla marsık kokulu külhân
Kuyu içinde çile çekmiş insan duygusu
Deri üstünde deri yanık kokusu aman
Olan oldu dünyada kalan insan tortusu
.…
Gökyüzünde bir bulut şeffaf kuyruklu balık
Nazlı nazlı süzülür kıyısında seherin
Rüzgâr toplayan yelken hayret ve sonsuz açlık
Aşkımın şarkısında va’dolunmuş eserim
Harfi harfine uygun gözümde tek marifet
Etle kemik bir bütün çile yükünü sırtlan
Kurtuluş gemisinin tayfasından vasiyet
Fikir elinde fikir kölen emrinde kaptan!
MAYIS 1983 [*]
* Salih Mirzabeyoğlu, Kayan Yıldız Sırrı, Şah Eser-Şâheser, 4. Basım, İBDA Yay., İstanbul 1996, s. 18-21
30 Ağustos 2011
– III –
1984 tarihli şöyle bir güzel şiirin de yer aldığı Mirzabeyoğlu eseri:
SU
Tükenmez seferinde köpük köpük dalgalar
Suyun derdi kendinde hasret kaygı ve umut
İki âşık oturmuş bir merkezden halkalar
Suya düşmüş bir kundak eller üstünde tabut
Körpe dallar hevesi hep yeniden tomurcuk
İnsan kaygan bir yaprak rüzgârın bûsesinde
Sessiz sessiz ağlarken meme bekleyen çocuk
Bir sırrın fısıltısı akan suyun sesinde
-“Zoru alteden çile suda akan bahtiyâr
Zaman suda işledi şimdi sularda gizli
Durgun suyun kokusu nasibiyle ihtiyar
Geleni karşılıyor mehtâbın nurdan izi!”
Herşey suda başladı suya düştü ayrılık
Kaya da tutan yosun sözlükteki isimler
Nefes nefese sular petek içinde varlık
Sürüp giden hâtıra zarfa konmuş resimler
Bilmem hangi sularda davetiyem sarılmış
Yemyeşil bir gecede ayrılık kaçırılmış
Kelimeye bürünmüş şırıl şırıl bir akış
-“Yüzünü görmek için her şeyden vazgeçilir!” [*]
* Salih Mirzabeyoğlu, Kayan Yıldız Sırrı, Şah Eser-Şâheser, 4. Basım, İBDA Yay., İstanbul 1996, s. 50-51
7 Eylül 2011
– IV –
VESİLE
Kuşların düğünü var saçlarında söğütün
Sükûtun ırmağında devrederken güneşler
Hiç konuşma öyle dur yeri yok ki öğütün
Vâdesiz vâdelerde fısıldaşırken eşler
Aşk şarkısı söylemek aslında tâ içimden
Ne kaş ne göz ne kirpik hepsi birer vesile
Ama bilmem nedendir muradım bile bile
Kendini aratıyor bir kadının peşinden [*]
* Salih Mirzabeyoğlu, Kayan Yıldız Sırrı, Şah Eser-Şaheser, 4. Basım, İBDA Yay., İstanbul 1996, s. 78
18 Kasım 2011
– V –
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Mesajları…
Bir şiir… Gördüğü elektromanyetik taarruz ve işkence (Telegram) yüzünden “artık şiir yazamıyorum” diyen adamdan – tüm kadınlara:
SAÂDET
Seven bir kadının gözbebeğinde
Fâtihini mahkûm eden mahkûmluk
Hayâl bu ya epey söyleşip durduk
Saâdetten ölümün eteğinde
Mevsim şeydi her şey bir şey ân durdu
Tâlih cömert esiyordu ummandan
Öyle çatılar çattım ki imkândan
Yalan hasedinden âh ediyordu
Kalbimde lezzetin azîz tortusu
Ben hapis kuşu o başka âlemde
Şayet bahsi varsa kader kalemde
Çıkarır karşıma ezel doğrusu
Hasret işte adı üstünde hasret
Mühlet bende varlığı ona verdim
Renk şekil ve biçim her neye erdim
Gurbeti andıran visâl… saâdet
1993 [*]
* Salih Mirzabeyoğlu, Kayan Yıldız Sırrı, Şah Eser-Şâheser, 4. Basım, İBDA Yay., İstanbul 1996, s. 75
8 Mart 2012
– VI –
1984 tarihli şöyle bir şiirin yer aldığı eser:
ŞEHRİN ÖLÜMÜ
Çöken karanlıkla birlikte şehrin
Üzerinde bir yürek gibi durdum
-“Evet ben falancayım tamam bildin!”
Bekledim bunu umdum bunu kurdum
Rüzgâr kaparcasına mendilimi
Büyücü tasında kaybolmuş şehir
Zaman sessizce gömmüş delilimi
Benim bildiğimi süpürmüş nehir
-“Ölüm ilânını duymadın demek!”
Arşivden verilen tozlu bir kâğıt
Tanıdık birkaç bina birkaç benek
Mezâr taşım üzerinde bir ağıt
Çökmüş omuzumda fazladan günün
Tabut ağırlığı taze ürküntü
Ayak ucunda dikildim ölümün
Hâtırayı harab eden görüntü
Ey gönlümün bedeni et ve kalıp
Ey ölümüne ölmeden acınan
Hani günler vardı hayâle dalıp
Senelerce sonrasına ağlanan
İşte gerçek oldu yaşayan ölü
Keşke görmeseydim vefâsız gibi
İnadına suskun saklayan dünü
-“Bir işin kalmadı gitsene hadi!”
Neye tutunsam iğreti tutamak
Dünya izâfî ölüm muhakkak
Giderken göründü zamanın dibi
Âlemde kârım yalnız ağlamak [*]
* Salih Mirzabeyoğlu, Kayan Yıldız Sırrı, Şah Eser-Şâheser, 4. Basım, İBDA Yay., İstanbul 1996, s. 94-95
14 Ocak 2013
Kaynak: S.G. “İBDA Külliyatı / Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler” ismiyle 2015 yılında Akademya tarafından basılmış ve bir süre sonra tükenmiş bir eserden kamuoyunun istifâdesi amacıyla yapılmış iktibaslardır. Eser, Türkiye’nin en çok takib edilen forum sitesinde İBDA Külliyatını tanıtma gâyesiyle 2011-2014 yılları arasında kaleme alınmış denemelerden oluşmaktadır.