İBDA KÜLLİYATI ÜZERİNE DENEMELER – 23 (Hikemiyat)

HİKEMİYAT 

Tefekkür ve Hikmet”  

– I

Kavram olarak eski, sistem olarak yeni bir anlayış… Kavram, Muhiddin-i Arabî‘ye dayanıyor ve onun “Füsus-ül-Hikem”, “Fütuhat-ı Mekkiye”  gibi baş eserlerinde işleniyor. Sistem olarak ise Salih Mirzabeyoğlu tarafından, “Hikemiyat” isimli kitabından başlanarak, 80’li ve 90’lı yıllarda ortaya konuluyor. 

Hikemiyat, prensib olarak, felsefeyle aynı varlık alanına tekabül ediyor. Hattâ her iki kavramın delâletinde de bu özdeşlik sürüyor: Felsefe “hikmet sevgisi” demek; felsefeye bu adı veren Pythagoras‘a göre, “ancak tanrılar hikmetli olabilir, faniler hikmetsever olabilir”… Hikemiyat da “hikmet bilgisi, hikmetlere ilişkin düşünce” demek olduğu için, her iki kavram, etimolojilerinde örtüşüyor.  

Fakat sistem olarak hikemiyat, felsefeyle aynı varlık alanına işaret etmesine rağmen, onun karşıtı ve ondan farklı bir mânâyı işaretliyor. Hikemiyat, felsefenin hem olumsuzlanmasını, hem de içerilmesini temsil ediyor. Diyalektik harekette nasıl ki sentez, antitezin bütün prensiblerini hem olumsuzlar, hem de onu farklı bir buuda, bir “üst mânâ”ya taşırsa, aynen o şekilde… Bu yönüyle hikemiyat, Üstad Necib Fazıl‘ın şu ünlü formülasyonuna dayanıyor: 

– Batı tefekkürü ve İslâm tasavvufu… 

Demek oluyor ki hikemiyat, felsefeyi reddederken, ona sırtını dönmüyor; tam aksine, bütün felsefe tarihinin içinden geçerek, onu İslâm tasavvufuna göre sorguluyor, hesaba çekiyor, saflaştırıyor. Kısacası hikemiyat, İslâm aklına dayanan, selim akla dayanan, tasavvuftan beslenen ve felsefeyi sorgulayan bir fikir akımı, bir fikir sistemi olmuş oluyor… Bu bakımdan, İslâm tarihinde gelişmemiş bir sistem olan “ilm-i kelâm”ın yerini almış bulunuyor…   

Şu farkla: İlm-i kelâm, bütün felsefeyi kucaklamamış ve bütün tasavvuf hareketini izlememişti. Hikemiyat ise, bunların tümünün tarihî mirası üzerinde yükselirken, tıpkı felsefede olduğu gibi, “bilgi hikemiyatı”, “varlık hikemiyatı”, “şiir ve sanat hikemiyatı” gibi alt dallara ayrılıyor… 

Bu anlamıyla hikemiyat, henüz çok yeni ve bakir bir alan olarak görülebilir; çünkü Türkiye’de sadece 15-20 yıllık bir geçmişi var ve bir tek Akademya dergisi tarafından üzerinde çalışılan bir alan…  [*]

* Akademya’nın Notu: Uzun süredir, İBDA bağlısı başka birçok kurum, oluşum ve şahsiyet tarafından da üzerinde çalışılmakta, önemli ve değerli verimler ortaya konulmaktadır (2022).

10 Mayıs 2011 

 – II –

Bir düşünce sistemi olarak hikemiyat, bütün bir felsefe tarihi üzerindeki gezintisini, soruşturmasını, hesablaşmasını, tam da fenomenolojik metoda uygun bir biçimde ele alır. 

Yâni felsefe için hikemiyat, “alışılmış tavrın genel iddiasının dışına çıkmak”tır; 

a) “Fikrî realiteyi doğrudan doğruya kucaklamak”tır;

b) “Hikmet müminin yitik malıdır, nerede bulursa alır” ölçüsüne göre, felsefe tarihi üzerinde gezinen İslâm tasavvufu projektörüdür;

Kısaca ve özetle, İslâma Muhatab Anlayış‘ın tecrid (soyutlama, derin düşünme) tavrı,  tenkid (eleştirme, değerlendirme) şuurudur. 

Salih Mirzabeyoğlu fenomenolojik metodun hikemiyata uygulanışını -çok çok çok özetlenmiş hâliyle ele alırsak- şöyle anlatır:

«Dışta, “iç’i dış’ta takip” şuuruyla bulunmak; İslâm büyüklerinin ifâde ettiği, “kişi üzerinde bulunduğu işin zamanı içindedir” hikmeti…

Dış’ta, “dış’a bakan iç” şuuruyla bulunmak; bu birlikte hazır bulunuşu, içte ve o ânda teşekkül eden “yaşanan–ölçülendirme”den takip etmek…

Daire sırrı gibi, çevrede “merkez-ben”i görmek; ve merkezi çevreye nisbetle tayin etmek şeklindeki bu iki hakikat, “Kişi kendi nefsini bildiğince Rabbini bildi” ölçüsünün içindedir; Allah’ın nefsini bilmek isteyen kimse âlemi bilmelidir, çünkü nefsini bilen, nefsinde beliren Rabbini de bilir… Kısaca, her iki bakış da müntehasında-nihâyetinde üstüste gelen bir BİRLİK’tedir.» [*]

Egzistansiyalizmi de kapsayan ve tepetaklak, amaçsızca duruşundan arındıran bir kuşatıcılık hâlinde… 

Hâsılı hikemiyat; 

– «En nihayet, İslâm büyüklerinin hikmetleri ışığında Batı tefekkürünü hesaba çekmek usulüyle, HİKEMİYYAT sahasının keyfiyet ve rolünü çerçeveleyebiliriz… Felsefe plânında büyük sentez için Hegel gibi muhteşem bir kafa şöyle der: 

– “Zamanın akışı içinde son felsefe, bütün önceki felsefelerin bir sonucu olup, hepsinin ilkelerini kendinde taşımak zorundadır.” 

Bütün önceki düşüncelerin hepsinin ilkelerini kendi hakikatinde değerlendirecek düşünceler ise, ayrı ayrı uygunluk noktaları belirtirler, çünkü herkesin hakikati kendine… Yani; hiçbiri “topyekûn zaman ve mekâna” şamil bir bütünlüğe nisbetle zamanını bütünleyen değil, sanki “topyekûn zaman ve mekâna” şamil bir bütünlük koymakta ve güya buna nisbetle öncekilerin hakikatlerini kapsamaktadır ki, kapsayamaz; çünkü “Mutlak” değil ve mutlak olmayınca da, herkesin bütünlük hakikati kendine… Diğer yandan; her sistemin, içinde bulunduğu çağın ihtiyaçlarına cevap zaruretinden doğuşu ve geçmişin hâlihazırda potansiyel olarak bulunuşu gözönünde tutulursa, böyle bir muhasebe ve murakabeye girememek, mensup olunan fikir adına peşin peşin keleşlik!» [**] 

Yâni: Felsefe tarihinin ilkeleri üzerinde bir İslâm düşüncesi, İslâm düşünce sistemi… İmam-ı Gazalî‘den bu yana ilk defa, Müslümanların felsefe tartışmalarına katılımları da diyebilirsiniz; Müslümanca katılma yolu… Felsefeci olmadan, ama beşerî fikir macerasından da geri kalmadan!.. 

* Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği -Kurtuluş Yolu-, 5. Basım, İBDA Yay., İstanbul 2018, s. 205-206.

** Salih Mirzabeyoğlu, Hikemiyat -Tefekkür ve Hikmet-, 2. Basım, İBDA Yay., İstanbul 2016, s. 60-61.

31 Mayıs 2011 

Kaynak: S.G. “İBDA Külliyatı / Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler” ismiyle 2015 yılında Akademya tarafından basılmış ve bir süre sonra tükenmiş bir eserden kamuoyunun istifâdesi amacıyla yapılmış iktibaslardır. Eser, Türkiye’nin en çok takib edilen forum sitesinde İBDA Külliyatını tanıtma gâyesiyle 2011-2014 yılları arasında kaleme alınmış denemelerden oluşmaktadır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İlginizi Çekebilir