TİLKİ GÜNLÜĞÜ
“Ufuk ile Hafiye”
– I –
Belki de tarihin en esrarlı romanı… Abartıyor muyum? Siz karar verin:
Geçen hafta Ankara’dan bir arkadaşım geldi. Eski dava arkadaşım. Hukuk okurdu o yıllarda. 1999’da JİTEM tarafından İstanbul’da kaçırıldığını, Kemerburgaz tarafında bir askerî tesiste üç gün sorgulandığını duymuştuk. O gün bugündür yeni görüyorum ve detayını yeni öğrendim. Ne sordular dedim. Şunu sormuşlar en çok: Tilki Günlüğü hakkında ne biliyorsun? Onu nasıl anlamalıyız?
İnanılır gibi değil; bir roman hakkında bilgi almak için adam mı kaçırılır? Ama bu bir şey değil: Bir dönem, Mirzabeyoğlu’nu sevmek suçundan gözaltına alınmış herkese bu soru sorulmuştur. Bazılarından bildiklerini yazmaları istenmiştir. Sorgularda en çok üstünde durulan konulardan biri bu olmuştur ve bunu herkes bilir.
Bu kadarla da bitmiyor: Romanın Türk, Amerikan ve İsrail -başka var mı duymadım- istihbarat servisleri tarafından yıllar yılı didik didik edildiğini söylesem?.. Bir gün, Mirzabeyoğlu‘nu sevenlerin toplandığı bir foruma giren ve Yahudi asıllı bir Türk vatandaşı olduğunu söyleyen biri vermişti, yabancı servislerle ilgili bu bilgiyi. Tahmin olarak değil, iyi bildiği bir şey olarak ayrıntısıyla belirtmişti.
Romanın, edebiyat çevrelerinin değil de, istihbarat servislerinin dikkatini çekmesine, konuya yabancı olanlar anlam veremeyebilir aslında. Bu, açıkçası, onların “Tilki Günlüğü”nü hiç görmemiş olmalarından ileri gelir.
Tilki Günlüğü şöyle başlar: “Dünya Çapında Bir Hâdise / Kaptan Kusto Müslüman“… Bu, Üstad Necib Fazıl‘ın kendi el yazısıyla Mirzabeyoğlu‘na üzerinde çalışması için verdiği konulardan biridir; beş on satırlık bir şey… Mirzabeyoğlu, Üstad’ından aldığı bu konuda bir etüd yapacaktır ki, iki şey olur: Bir, Necib Fazıl vefat eder. İki, Kaptan Kusto‘nun müslüman olmadığı söylenir. Peşinden Mirzabeyoğlu, sancılı, buhranlı, uzun bir döneme girer.
Derken, birden bir yol açılır önünde: Rüyâlar ve tâbirlerle dolu bir yol. İştikak (etimoloji) ilminin tâ köküne götüren bir yol. “Bütün diller aslında bir dildir” sırrına bakan bir yol. O yolda, geçmişin ve geleceğin, içinde yaşadığımız yüzyılın olmuş, olacak ve olabilirlerinin, şuurun ve şuuraltının bütün suretleri önüne çıkar. Herkes vardır orada; onu her okuyan, orada kendini bulabilir. Ruhun derinliklerine kadar giden, kader sırrının eşiğine sızmak isteyen bir yol…
Ve istihbarat servislerinin olayın peşinde koşmasının asıl sebebi de budur. Romanın sırrını çözerlerse, olacak eylemleri önceden bileceklerini düşünürler. Evet, bence de aptalca ama, ne yazık ki yıllarca birçok kişinin uğruna dayak yediği mevzu budur.
Nasıl, ilginç mi? Aslında daha ilginç bir şey var: Türkiye’de onbinlerce mahkûm var. Ama bunların içinden -bildiğimiz kadarıyla- bir tek Salih Mirzabeyoğlu‘na Telegram (cihazlı zihin kontrolü ve yönlendirmesi) uygulanıyor. Konuyu bilmeyenler için, çok mantıksız bu. Çünkü ondan daha tehlikeli olanlar, en azından gerçekten örgüt kurmuş, yönetmiş, eylem talimatı vermiş olanlar var. Ama bunlar arasında neden Mirzabeyoğlu?
İşte bu kitab yüzünden belki en başta! Tilki Günlüğü yüzünden! Hiçbir şey yapmadan müebbet hapis alması da, tek kişilik odasında 11 yıldır devam eden Telegram işkencesi de, belki hep bu kitab yüzünden… (…)
Son olarak bir dileğimi paylaşmak istiyorum, izninizle: Tilki Günlüğü için kimse kaçırılmasın bundan sonra. Kitab, eğer bir kitabçıdan temin edilip güzelce okunursa, eminim daha önce onu okuyan herkesin anladığı kadar anlaşılması mümkündür. (…)
5 Mayıs 2011
– II –
İştikak (Etimoloji)… Kelimelerin kök bilgisi, lûgat ilmi, etimoloji… İştikak bu! Ülkemizde çok gelişmemiş olan, doğru dürüst bir sözlüğü bile olmayan bir araştırma alanı…
İştikak, genellikle divan edebiyatında, aynı kökten kelimeleri aynı beyitte kullanma sanatı olarak bilinirse de, İmam-ı Gazalî Hazretleri‘ne göre, “bütün ilimlerin temelidir, bütün ilimlere çıkacak merdiven odur.” Dinî ilimlerde öyle olduğu gibi, felsefede de öyledir. Eflatun‘dan başlayarak birçok filozof, bu ilme dikkat çekmiş, eserlerinde bu ilimle ilgili verilere yer vermiştir.
Ama Salih Mirzabeyoğlu‘na gelinceye kadar, hiçbir zaman bu ilim böylesine derinlemesine ortaya konulmamış, “bütün kâinat lûgatta toplu” sırrına kadar götürülmemiştir. Tilki Günlüğü… Bu olağanüstü romanı görmüş olanlar, ne demek istediğimizi anlayacaklardır. Bu roman, baştanbaşa, iştikak prensibleri üzerinde hareket eden seyyal bir ruhun ürünüdür.
Tilki Günlüğü, öncelikle bir rüya tâbirnamesi sayılabilir. Yazarının gördüğü rüyâların, hayatın içinde izinin sürülmesinin hikâyesi olarak görülebilir. Bu iz sürme, iştikak prensiblerine göre yapıldığı için, orada bir şey, bazen kendisidir, bazen başka bir şeydir, bazen birçok şeydir, bazen her şeydir. Tıpkı rüyâlarımızda olduğu gibi… Neyin ne olduğu, okuyucunun kendisine kalmış bir ruhî tercihler tablosunu gösterir. Bundan fazla olarak, iştikak ilmi hakkında belli bir alışkanlık kazanmış kimseler, tercihlerini şuurlu olarak sürdürebilirler.
Yalnız bunun için Osmanlıca lûgatin elde bulundurulması şartı vardır; çünkü tâbir onun üzerinden yapılır. Ama bunun yanında, meselâ İngilizce gibi büyük vokabüleri olan bir dile uygulanmış örnekleri de vardır. Her dil üzerinden iştikak yapılabilir; bir dilin zenginliği, iştikakın verimiyle doğru orantılıdır. Nitekim Salih Mirzabeyoğlu, iştikak sanatını sadece Osmanlıca ve İngilizce üzerinde göstermekle kalmamış, Kürtçe, Zazaca, Çerkesçe, Türkmence, Kırgızca gibi birçok küçük dillere kadar yaymıştır.
Rüya tâbirnamesinde iştikak ilminin uygulanışına dair bir örnek verebiliriz. Önce rüyâ:
– «Mehmet Sami Adalı… Benim bir şiirimi, bir tiyatro eserimin içine serpiştirmiş, oynuyor… Ve “Bir Adam Yaratmak öldü; yaşasın Gölgeler!” diye beni methediyor… Onun bu aşırı medhinde bir riya kokusu duyuyorum… Sonra ona, o oyunun nasıl oynanması gerektiğini anlatıyorum… Kaya Balaban bana, “aslında en büyük aktör sensin, bu bir gerçek!” diyor… Müthiş güzel bir hâli var… Ben de, “işte bu yüzden uykucu ve miskindim!” diye, babamın hâlimi anlamayışına imâda bulunuyorum!..»
Ve iştikak yoluyla tâbirnamesi – ruhî tercihler tablosu:
«İmtidah: Medhetme, övme…
İmtidah: Aşma, taşma…
Seylâb: Taşkın su, sel…
Sevleb: Tilki…
Ubâb: Taşkın sel suyu. Pek taşkın, coşkun…
Ubâb: Her nesnenin muazzamı, her şeyin büyüğü. Cemaat, topluluk…
Medd: Sel suyu. Uzatma, çekme. Yayma ve döşeme. Çoğaltmak. Sönmek. Bir şeyi söndürmek. Yardım etmek, mühlet vermek. Yâr ve yâver olmak. Tarlaya fışkı ve gübre dökmek. Nihayet, son…
Seab: (çoğulu sâbân) Sel suyu…
Seâbîn: (su’ban’ın çoğulu) Büyük yılanlar, ejderhalar…
Tuğyan: Su baskını. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık. Kan galebe etmesi hâli. Resmî devlet kuvvetlerine isyan.»
Şimdi burada görüldüğü gibi iştikak sanatı Divan edebiyatındaki klâsik şekli içerisinde kalmamakta, imtidah’tan seylâb’a, ubab, medd ve tuğyan’a doğru seyretmektedir; yâni müteradif (sinonim, eş anlamlı) kelimeler arasında da dolaşmaktadır.
Türkçe’nin bir başka eksikliği olarak, iştikak lûgatleri olmadığı gibi, Batı dillerinde yaygın olan “müteradif kelimeler lûgati” çalışmaları da yoktur. Bu da dil devriminin ve öztürkçeciliğin Türkçeyi nasıl edebiyat fukarası yaptığını gösterir. Sen burada üç bin beş bin kelimeyi köklerine göre mıncıklarken, elin gâvuru 300 bin kelimelik lûgatiyle karşına gelince tabiî ki afallıyorsun. Ondan sonra güzel Türkçemiz çok güzel… Okullarda Osmanlıca eğitimi bu yüzden gereklidir; yoksa bugünkü dil ve kültür iklimi içinde ne edebiyat olur, ne felsefe…
Şimdi: Bu kelimeler, bu rüyânın tâbir ihtimalleridir. Rüyânın olduğu gibi, bir “yaşanan”ın da… Dönem dönem biri veya birkaçı öne çıkabilir. Kişinin durumuna, üzerinde bulunduğu işe göre bunlar arasından yapacağı seçme değişebilir. Tilki Günlüğü’nün aynı zamanda “ruhî roman” olması, ona olabilecek bütün ruh hâllerinde tercih edeceği bir güzergâhın ipucunu verir.
5 Haziran 2011
– III –
17 Ağustos… İlginç taraflarından biri de başlangıç tarihi olan roman… Bu tarih, 17 Ağustos’tur.
Roman, bir günlük şeklindedir; günlük rüyâların ve bazı dış olayların aktarımından sonra, bunlarla ilgili tâbir tablolarına, hatıralara, Üstad Necib Fazıl‘ın Salih Mirzabeyoğlu‘na birebir anlattıklarına ve diğer akla gelenlere geçilir. Böylece bir günün tarihinin sonuna gelinir ve diğer bir günün başlığı altında o güne ait konulara girilir.
Toplamı 6 cilt olan romanın ilk cildi, 17 Ağustos ile 16 Ekim tarihleri arasındaki iki aylık zaman dilimini kapsar. Her cilt, aynı şekilde, ayın 17’sinden başlar ve iki ay sonranın 16’sında biter. En son cilt, 17 Haziran’dan başlayıp 16 Ağustos’da biter. Romanın devamlı okuyucuları, böylece tekrar başlangıç tarihi olan 17 Ağustos tarihine gelmiş olurlar.
Günlüğün neden ayın 17’sinden başlayıp diğer ayın 16’sında sona erdiğini, neden bundan başka tarihler arasında başlayıp bitmediğini Salih Mirzabeyoğlu açıklamamıştır. Fakat 1. cildin başlangıcı olan 17 Ağustos tarihi, okuyucunun kafasında esrarlı bir tarih olarak yerleşmiş ve daha sonra olan 17 Ağustos 1999 depremine işaret edip etmediği çok konuşulmuştur. (Tilki Günlüğü’nün birinci cildi 1991 yılında, son cildi ise 1995 yılında yayınlanmıştır.)
Meselâ, Tilki Günlüğü’nün sadık okuyucularından bir arkadaşımız, 1998 yılında yayınlanan bir şiir kitabında, bu başlangıç tarihine atıf yaparak şöyle diyordu:
17 Ağustos’ta bir yel esti doğudan
Daha siyah boradan daha beyaz buğudan
Şübhesiz, tam bir yıl sonra olacak büyük Marmara depreminden haberi yoktu. Ama bu mısraları eğer ondan sonra yazmış olsaydı, 17 Ağustos’ta esen o yelin, boradan daha siyah olduğuna hiç şübhe yokken, buğudan daha beyaz olan yönünün ne olduğunu kendisine sorardık. O büyük felâket içindeki hikmet neydi? Kuşkusuz herkesin kolayca söyleyebileceği şeyler ve özellikle karikatürize edilenler değil…
Yanılmıyorsam bazı gazetelerde bazı köşe yazarları da depremden sonra bu hususu dile getirdiler ve Salih Mirzabeyoğlu‘nun “Dünya çapında bir hâdise; dünyayı sarsan hâdise” diyerek bu büyük depremi önceden haber vermesine dikkat çektiler. Fakat bunun neden ve nasıl böyle olduğuna dair hiçbir açıklama ve yorum görmedim; kendim de ne olduğunu bilmiyorum.
İki şey olabilir. Birincisi: 17 Ağustos depremi ile Tilki Günlüğü’nün 17 Ağustos tarihinde “dünya çapında bir hâdise: dünyayı sarsan hâdise” diye başlaması, bütünüyle birbiriyle alâkasız ve tesadüfen aynı tarihe denk gelmiş iki vak’adır. 17 Ağustos tarihleri boyunca yalnız bu ikisi değil, onlarca, onbinlerce vak’a bir araya getirilebilir ve aralarında bir mantık ilgisi bulunmaya çalışılabilir.
İkincisi: Bu iki hâdise arasında dikkat çekici bir fikir ilgisi vardır ki, birinin mânâsı anlaşılmadan diğerinin ve diğerinin mânâsı anlaşılmadan birinin hikmeti anlaşılmaz. Eğer böyle düşünülürse, daha korkunç, daha siyah bir düşünce de tabiî olarak kendisini gösterir: Bu sadece “başlangıç”tır, bunun bir de daha korkunç, daha büyük sonuçları olacaktır.
Bunları söyleyebildiğim için bana kızacağınızı biliyorum. Çünkü burada, açık konuşmak gerekirse -belki kendimin ve sevdiklerimin de dahil olduğu- binlerce insanın felâketi içinde hikmet aramak gibi bir talihsizlik içindeyim. Herkesin beklediği, kaçınılmaz olduğunu söylediği o büyük Marmara depremi içinde “buğudan daha beyaz” bir sır olabileceğini imâ etmek gibi bir küstahlık içindeyim… Üstelik “bilimsel” olan hiçbir şeyi, fay hatlarını bilmem neyi hiç inkâr etmeden, onlar arasında bir “mistisizm” aramak gibi bir divanelik…
Hayır ama, böyle görünmek istemiyorum. Uzlaşalım: Ben sadece Tilki Günlüğü’nden, bu çok esrarengiz romanın başlangıç tarihi olan 17 Ağustos günü meydana gelmiş “dünya çapında bir hâdise: dünyayı sarsan hâdise“den söz etmiş, ama olan veya olacak olan felâketlere büsbütün kayıtsız kalmış olayım. Neticede sadece bir olayı ortaya koyuyorum ki, onun bir tesadüf mü, yoksa bir tevafuk mu (denk gelme) olduğuna karar vermek size kalmış…
Unutmayalım ki, Ulysses romanının geçtiği gün olan 16 Haziran tarihi hakkında bundan daha çok şeyler yazılmıştır. Ulysses okuyucuları da o günü “Bloomsday” bayramı ilân etmişler ve her yıl bütün dünyada kutlamaktadırlar. Kimbilir, belki gelecek günler içinde herkesin bayram olarak kutlayacağı bir 17 Ağustos da vardır!
24 Kasım 2011
Kaynak: S.G. “İBDA Külliyatı / Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler” ismiyle 2015 yılında Akademya tarafından basılmış ve bir süre sonra tükenmiş bir eserden kamuoyunun istifâdesi amacıyla yapılmış iktibaslardır. Eser, Türkiye’nin en çok takib edilen forum sitesinde İBDA Külliyatını tanıtma gâyesiyle 2011-2014 yılları arasında kaleme alınmış denemelerden oluşmaktadır.
Ulysses ve Tilki Günlüğü – II (Yolculuk ve Sürücülük, Yelteniş ve Eriş)
Dante’nin Yolculuğu – II (İlâhî Komedya’dan Tilki Günlüğü’ne)