HAKİKAT-İ FERDİYYE
“Çöle İnen Nur”
Tek ferdin hakikati, ferdî hakikat… Muhiddin-i Arabî‘nin Füsus-ül Hikem’inde Allah Resulü‘nün yaratılış hikmeti belirtilmek üzere kullanılan bu kavram, Salih Mirzabeyoğlu‘nun aynı mevzuda kaleme aldığı eserin de ismidir. Bu eser, Necib Fazıl‘ın “Çöle İnen Nur” olarak belirttiği hakikatin özü niteliğindedir; özün özü…
Muhiddin-i Arabî‘nin “hakikat-i ferdiyye” kavramı, bütün peygamberlerin hikmetlerinin özü ve toplamının Kâinatın Efendisi‘nde olduğu, O’nun sadece peygamberlerden bir peygamber değil, “Peygamberler Peygamberi” olduğu tesbitine dayanır. Her peygamberde bir hikmet tecelli etmiştir. Musa Peygamber’de ulvî (yüce) hikmet, İsa Peygamber’de nebvî (yükseltilmişlik), İbrahim Peygamber’de mehimî (aşkta aşırılık) hikmet vs. Ve bütün peygamberlerdeki bu hikmetlerin toplamı ve özü, “hakikat-i ferdiyye”dir.
İnsanî hakikat, peygamberlerde toplanmıştır. Peygamberlerin hakikati de “hakikat-i ferdiyye”de. Bu anlamıyla hakikat-i ferdiyye, “Sen olmasaydın, Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım” sırrına bitişiktir. Her şeyden önce, bütün ruhların kökü, maddî ve manevî âlemlerin cevheri olarak “Muhammedî Nur” yaratılmış, bütün varlık ve insanlık bu nurdan meydana gelmiştir. Bu nur, “bütün dalların birleştiği kök”tür.
Batı’da bu idrakın ilmî bir suretine psikolojide rastlarız. Bilindiği gibi, Freud‘un “şuuraltı” kavramını bilim temeline oturtma girişimlerinden sonra Jung, şuuraltını, “ferdî şuuraltı” ve “kollektif şuuraltı” diye daha ileri bir seviyeye taşımıştı. Ferdî şuuraltı, Freud‘un şuuraltından anladığı şeydir; herkesin kendi tecrübesine, özellikle çocukluk hatıralarına bağlıdır. Kollektif şuuraltı ise, bütün insanlarda ve toplumlarda ortak olan değerleri taşır; insan tekinde tarihin kendisini yaşatır…
İşte bütün insanlarda ortak olan, bazen rüyalarda, sanat eserlerinde, çeşitli insan davranışlarında, bazen de reenkarnasyonu düşündürten gerçekleşmelerde vesaire her vakit dile gelen bu şey, “hakikat-i ferdiyye”dir; insanî hakikattir. Tarih onda yaşar hikâyesini. Bütün ruhların kökü olan (menşe-i ervah) odur. Bütün ilimler ve sanatlar, ondan sâdır olur. İnsan bilse de, bilmese de, tersinden veya düzünden, doğrulayıcı veya yalanlayıcı olarak O’nun kadrosudur.
Bütün insanlık tarihi, Peygamberler Tarihi’nin salkım saçak görünüşü (Mirzabeyoğlu’nun tesbitidir), Peygamberler Tarihi de “hakikat-i ferdiyye”de toplu mânânın açılışıdır. Bu yüzden O, “ilk söz” olduğu için, yaratılmışların da efendisidir.
9 Kasım 2011
Kaynak: S.G. “İBDA Külliyatı / Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler” ismiyle 2015 yılında Akademya tarafından basılmış ve bir süre sonra tükenmiş bir eserden kamuoyunun istifâdesi amacıyla yapılmış iktibaslardır. Eser, Türkiye’nin en çok takib edilen forum sitesinde İBDA Külliyatını tanıtma gâyesiyle 2011-2014 yılları arasında kaleme alınmış denemelerden oluşmaktadır.