ÖLÜM ODASI B-YEDİ
– I –
She… Baran dergisinde haftalık olarak tefrika edilmekte olan “Ölüm Odası B-Yedi” adlı eserinde, Salih Mirzabeyoğlu‘nun şöyle anlattığı kavram:
– «She, “o” demek ve kadın ve kızı gösteren bir işaret zamiri… İsim olarak “İNSAN veya dişi hayvan” mânâsına geliyor; eski İngilizce’de ise, yazılışları SO-HA biçiminde. Bu kelimenin “eski Farsça’dan geçmiş olabileceği” söyleniyor-muş; HA MAS ON – “Hamason” kelimesinden… KADIN SAVAŞÇI mânâsına gelen AMAZON kelimesinin de buradan geldiği… Bugünkü “The Warrior-Muharib, savaşçı” kelimesinin başındaki THE, Arabça’daki EL ismi tarifinin karşılığı; yâni kelimeyi “marife” eden, belirli eden…
(…)
HAMASON: (She. Kadın savaşçı. Nefs.): 166.
Rahman Sûresi, 19 ve 20. âyetler: 3166.
(…)
AMAZON: Güney Amerika kıtasında bulunan Dünya’nın en uzun ikinci nehri. Kadın Savaşçılar. (Nehr: Boğazlamak. Boyun. Boğaz çukuru. Tasavvufta, AHFA makamının vücudtaki yeri boğaz çukurudur. İki şeyin göğüs göğüse olması.): 105.» [*]
Vesaire…
* Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası-B-Yedi – Tarih, İBDA Yay., İstanbul 2013, s. 648-649.
26 Aralık 2011
– II –
Kalb… Salih Mirzabeyoğlu‘nun “Ölüm Odası B-Yedi / Giriş” adlı eserinin 261-262. sayfalarında şöyle anlatılan varlık:
– «İmâm-ı Vâhidi’ye göre kalb, yürekte bir noktadır ki, bir damarla bağlıdır. “Kalb” kelimesinin veriliş sebebi de “değişme” mânâsına ve bazı duygu ve hatıralarla onun “takallüb” etmesi, hâlden hâle geçmesidir. Zemahşeri demiştir ki:
– “Kalb, takallüb-değişmeden dalgalanmış bir kelimedir. Kalb, aslında ifratla değişmeye kabiliyetli olduğu için bu mefhumla isimlendirilmiş oluyor.”
Ebu Musa Eş’ari Hazretlerinin naklettiği bir Hadîse göre, kalb sahraya düşmüş öyle bir kuş tüyüne benzer ki, rüzgârlar onu her yöne çeker, çevirir.
Kalb ile yürek arasındaki fark, (zaman ve mekân gibi), kalbin yürekte bir merkez olmasıdır.
Cevherî, kalb ile yüreği aynı mânâda görür. (Nitekim kalbi madde mânâsıyla alırsak, yürekle arasında bir fark kalmaz.) Ama Zerkeşî’nin ifâdesine göre, yürek kalbin perdesi (kalıbı, zarfı, mahfazası) kabul edilebilir. Allah Resûlü’nün, KALBİ YUMUŞAKLIK ve YÜREĞİ YUFKALIKLA vasıflandıran bir hadîsi, birinin MÂNÂ ve öbürünün MADDE hususiyetini belirtmek bakımından, maddî kalbi, mânevî kalbten ayıranlarca bir senettir.
Bazı din büyüklerine göre, ilim ve şecaat gibi mânâlardan ne varsa, hepsi kalbi terkib ve teşkil ederler. Allah’ın kalbi andığı yerlerde daima akla ve ilme işaret olunmuştur… Bazı âlimler de demişlerdir ki:
– “Allah insanı yarattı ve ona nefsini idrak etmesi için kalbi verdi. Kalb, insan vücudunun aslı ve özüdür. O salâhta ise, bütün vücud öyle olur. O, fesatta olunca da uzuvların geriye kalanları aynı vaziyettedir.”
Allah, kalbi vücudun sır noktası olarak halketmiştir. Aynı zamanda ihlâs noktası… İhlâs öyle bir İlâhî sırdır ki, Allah dilediği kulun kalbine verir. Bu sırra ilk nail olan Allah’ın Resûlü’dür. Zirâ bütün insanlardan ve nebilerden önce yaratılmıştır. Sûreti ise, Resûl suretleri içinde en son vücuda gelendir.
Allah, kişinin ahlâkını, kalb esrarının alâmeti kılmıştır. Kalbinde İlâhî esrardan eser bulunanın ahlâkı güzel olur. Böylesi, Allah’ın bütün mahlûklarına karşı en iyi ahlâkla hareket eder.»
5 Aralık 2012
– III –
Salih Mirzabeyoğlu‘nun yeni 57. eseri… Tam adı, “Ölüm Odası B-Yedi / Giriş”…
Eser, müessirin uğradığı ve 12 yıldır devam eden “Telegram” (zihin kontrolü) işkencesi ve bu işkence çevresinde gelişen meseleleri anlatıyor… Rastgele, bazı fragmanlar veriyorum:
– «NYMPHALAR’a [Telegramcılar’a Mirzabeyoğlu‘nun taktığı ad] ısrarla, “ortaya çıkın, derdinizi söyleyin, xxxx!” diyorum; herhâlde çarpı işaretlerinin sövme olduğunu anlıyorsunuz. Bunun bir sürü de canlı şâhidi var.
Böyle bir giriş yapmamın sebebi; şu ânda NYMPHALAR’ın NLP (Nöro Linguistic Program – Beyin Dilini Programlama)dan bahsederken, Kartal’da cihaz başında bulunanın ismi ve görüntü ve ses hâlinde bana gösterip konuşturduğu kişinin ismini söyleyemememden kaynaklanıyor. İsimler takma olabilir, bu yüzden delillendiremem, isimler gerçek olabilir, TELEGRAM’ı isbat kabil değil. Uzaktan elektromanyetik dalgalarla gerçekleştirilen ve hiçbir fizikî iz bırakmadan dengesiz–delice-deli bir tip ve organizmada buna şâhitlik eden sarsaklıklar meydana getirebilen, hattâ sadece psikolojik tahribat değil, doğrudan doğruya öldürme işini yapabilen bu cihaz, benim yönümden sadece elektromanyetik dalgaları yakalayabilmemle(!) isbatı kabil bir nesne. Öyle ki, bunu bilenler bir yana, NYMPHALAR bile bana “delilin var mı?” diyebiliyor. Bu demagojilerini benim bizzat onlara karşı kullanışım yeri geldikçe anlatılacak: Benim onlara söylediklerim hakkında, “delilin var mı?” demeleri üzerine, “delil bizzat tesbit eden olarak sensin!”, yahud “ben seni delillendiremiyorum ki!” şeklinde hoşluklar. Netice olarak mesele, kanun duvarına çarpıp çarpmamakta düğümleniyor… NYMPHALAR’ın şimdilerde etkisi yitik nakaratlarından biri, güzel bir misâl:
– “Sana, ne diyorlar derlerse ne dersin?”
Bu suâlin cevabını verecek olan ben, bunu söylemiş olarak kalacağım, onlar tabiî olarak ortaya çıkmayacaklar, böylece ben kendi kendimi hem öyle hem böyle rezil ve komik duruma düşüreceğim.
İşin en bıktırıcı yerinde, ortaya çıkmaları için, 600.000 kişiyi idare edeni adlı adınca söyleyerek ve “mertebesi” belirtilmiş bir şahısla ilişkisi kaydıyla, kanunî suçunu da yüklenmeyi göze almış olarak, şöyle diyorum:
– “Onu xxxxxx’in ismini istiyor musun?”
– “Delilin var mı?”
– “Ben seni bile delillendiremiyorum ama, gelirsen, görünürsen, sana vereceğim!”
Beni, isimleri yazmadığım için “korkuyorsun!” diye şaka karışımıyla tahrik eden NYMPHALAR, isimleri enayi durumuna düşmemek için yazmadığım hususunda, bir çırpıda bu izâhı yapmamın vesilesi oluyorlar. İzâh yeni değil, kafamda; yazıya bu bölümde geçmesinin vesilesi yeni.»
(…)
– «Kartal’da, cihazın başındakine ARAR diyelim; mahkemeden sonra, arabada kendini Kenan ve binbaşı olarak tanıtan kişinin –ki, bu hususta iki şâhidim var-, Telegram’da 35 yaşından 70 yaşına kadar değişen ve bu yüzden yine TELEGRAM’da “aktör” diye bir ara söylenen büründüğü rolü, bütün görüntülerine şâmil bir mânâ olarak aynen alıyorum: Aktör Kenan veya sadece Aktör veya Kenan diye alalım… Evet: Kartal’da, görüntüsüz bir ses olarak, ARAR, yaptıkları işin “beyin dilini okumak” olduğunu söylemişti. Linguistic, her ne kadar “dil, dile âit, dille ilgili” mânâlarına geliyorsa da, biz de tasvib etmeyerek bu mânâda kullanmış isek de, “beyin dili” tâbiri uygun değil: Sanki, beyin ve düşünce arasındaki farkı dikkate alırsak, “beyin dili” ve “düşünce” deyince, bizzat uzuvun dil diye nitelemesiyle, düşüncenin aynı şey olmasından bahsediliyor… Dil’den kasıd, “logos – nizâm ve düzen” mânâsıyla alınırsa, “BEYNİ DÜZENLEME” tâbiri daha doğru olur: “Neurology–sinirbilim”in, gerek kendi öz ilmi, gerek asabiye ve “telegram işkencesi” hainliğine doğru NLP, beyindeki mevcut programları değiştirme mânâsını bu tâbirde gayet güzel anlatıyor… Bunun yanında, NLP için, “ıslah dili programlama” tercümesi de uygundur.»
Evet, 783 sayfalık bu kitabın, 37-38-39. sayfalarından aldım. Daha ayrıntılı tanımak isteyenler de, Fatih İHH’nın karşısındaki Gölge Kitabevi’nden temin edebilirler…
10 Ağustos 2012
– IV –
Torture Killing Me Softly (Beni Yavaşça Öldüren İşkence)… Salih Mirzabeyoğlu‘nun Ölüm Odası B-Yedi / Giriş eserinin 300’üncü sayfası ve devamında şöyle değerlendirilen eser:
– «Ahmed Eymen Bilici: Kitabın yazarı Tek Nath Rizal, Bhutan’da (Hindistan ve Çin arasında, Himalayalar’da bulunan ve monarşiyle yönetilen küçük bir devlet) Millî Meclis ve Kraliyet Danışma Konseyi üyesiydi.
Şahid olduğu yolsuzlukları açığa vurması sebebi ile Kral’dan ve çevresindeki insanlardan büyük tepki gördü ve Kral Jigme tarafından 1988 yılında hapse yollandı. 1993’te ihanet ve devlet sırlarını açıklamaktan mahkûm oldu ve ömür boyu hapisle cezalandırıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı ve milletlerarası insan hakları örgütlerinin baskısı ile, 11 senelik bir hapis hayatından sonra 1999 Aralık ayında serbest bırakıldı.
Hapishane süreci içinde siyasî bir kişilik kazanmış ve milletlerarası camiada tanınan bir insan hakları savunucusu olmuştu. 2009 yılı sonunda yayınladığı kitabı, Bhutan’daki hapishane hayatını ve özellikle de kendisine uygulanan “zihin kontrol” işkencesini anlatıyor. Kitabın önemli bir özelliği, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan TELEGRAM (beyin ve zihin kontrolü) işkencesinin bir diğer çeşidini bizzat anlatması dışında, DÜNYADA BİZZAT KENDİSİNE UYGULANAN BU İŞKENCEYİ TIB ADAMLARI, ASKERİ UZMANLAR VE HÜKÜMET YETKİLİLERİNDEN DE FAYDALANARAK ANLATAN –TÜRKİYE DIŞINDA– İLK KİTAB OLMASI. Bu mevzu ile ilgili literatürde birçok yayın var, ancak Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun İBDA yayınlarından çıkan TELEGRAM –ZİHİN KONTROLÜ– ve haftalık BARAN dergisinde tefrika edilen ÖLÜM ODASI –B. Yedi– adlı eserleri dışında, bizzat kendi üzerinde bu tür bir işkence uygulanan bir kişinin yazdığı bir yayın yok.
Kitabın bir bölümü de, Prof. Dr. Indrajit Rai tarafından yazılan “önsöz”. Prof. Rai, Nepal Anayasa Meclisi üyesi ve 15 sene boyunca Hindistan Deniz Kuvvetleri’nde üst rütbeli bir komutan olarak görev yapmış. Önsöz’ünün başlığı: Tek Nath Rizal’e Uygulanan Zihin Kontrol Cihazı… Rai, yazarın “Güney Asya’nın en önemli siyasî şahsiyetlerinden birisi” olduğunu belirtiyor ve aynı zamanda kendi askerî geçmişine de dayanarak, uygulanan gözlem, takib, beyin kontrol metodları ile ilgili danışmanlık yapıyor.
Rizal, bir konuşmasında şöyle diyor:
– “Dr. Gurung, 20 sene boyunca askerî hizmette bulunmuştu ve bunun dört senesi mahkûmlardan bilgi almak üzere beyin kontrolü metodlarının kullanıldığı bir hapishânede geçmişti. Böylesi bir işkenceden sonra nasıl hayatta kaldığıma şaşırmıştı. Aynı zamanda benim durumumun ciddiyetini ve benzer vak’aları ve yan etkilerini gördüğü için hemen farketmişti.”
(…)
Ahmed Eymen Bilge: Kitab, işkencenin ilmî teknikleri hakkında bilgiler veriyor. Bir askerî uzman olan Prof. Indrajit Rai, “hayat tecrübelerini heyecan verici ve ilgi çekici buldum. Kitab, onun niçin hapse atıldığı, Bhutan yetkililerince ZİHİN KONTROL CİHAZI ve psikolojik metodlar uygulanarak, ona nasıl insanlık dışı işkenceler yapıldığı ve vahşi bir şekilde acı çektirildiği hususunda bana yeterli bilgi verdi” diyor. “Zihin Kontrol Cihazı” ile ilgili yetkili bir otorite olan Rai, “bu, insanın bütün vücudunun ve aklının kontrolünü eline alabilen elektromanyetik bir zihin kontrolü tekniğidir. İnsanın aklında sesler üretilmesine sebeb olan ayarlanmış elektromanyetik dalgalar kullanır. Bu, şuuraltı hipnotik emir formundadır ve insan hiç haberi olmadan yıllarca hipnotik olarak yönlendirilebilir. Zihin kontrolünün amacı, hedeflenen kişinin hayatını mahvetmektir. İnsan, hedeflerinden sapar, görevini unutur, ailesine ve arkadaşlarına garib davranır (Bende başarılamayan — S.M.) ve kendi normal hayatını devam ettiremez. Bu, mahkûmu hipnotize ederken gerekli bilgileri alabilmek için kullanılır.»
20 Aralık 2012
– V –
İkinci cildi yayınlanmış olan eser… Birinci cilt “B-Yedi / Giriş” alt başlığını taşıyordu, ikincisi “B-Yedi / Tarih” alt başlığına sahib. 971 sayfalık büyük bir cilt hâlinde basılan bu eser, Mirzabeyoğlu‘nun yayınlanmış 58. kitabı…
Bilindiği gibi Salih Mirzabeyoğlu bu eserinde cifir ilmine de başvurur; yâni kelimelerin rakam değerlerinden mânâlar devşirir… Temeli Osmanlıca (yâni Türkçe, Arabça ve Farsça) kelimeler üzerinden ebced hesabına dayansa da, yer yer İngilizce ve diğer Batı dillerinden, yahut Kafkas ve Turan dillerinden de yararlanabiliyor…
Son dönemde benim özellikle Kürtçe kelimeler dikkatimi çekiyor. İlginç kelimeler var Kürtçe’de. Gözüme çarpanlardan bir seçme yapayım:
Birdozi: İdeoloji…
Pergal: Sistem…
Nirx: Nefs muhasebesi…
Ezkiya: Temiz, saf… Ezkiye: Ben kimim?..
Giyan: Ruh…
Dirok: Tarih… Dirokzan: Tarihçi…
Xewn: Rüya…
Çav: Göz…
Vin: İrade…
Beran: Koç…
Kontrola hiş, raçavkirina hiş: Zihin kontrolü…
Kontrol méju, raçavkirina méju: Beyin kontrolü…
Lepik: Eldiven…
Nişan: Yüzde ve vücuttaki benek, ben…
Kun: Delik…
Vipvala: Bomboş…
Keç: Bit…
16 Mayıs 2013
– VI –
Gheorghe Bârdan-Raine… Romen ilim ve sanat adamı, profesör… Salih Mirzabeyoğlu takibçilerinden… Son yayınladığı “Paradisul Tainuit – Saklı Cennet” adlı eserini Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu‘na ithaf ediyor ve şöyle takdim ediyor:
– «Çok şükür ki, çeşitli olumsuz şartlarda, zulüm, günlük geçim ihtiyaçları baskısı altında, isteyerek yalnızlaşmış veya zorla tecrid edilmiş durumlarında da, geçmişlerinden dolayı ezilmiş olmalarına rağmen inançlarının yoluna devam eden sebatkâr insanlar da var. Bu böyle olmalı, dünyamız maddî ve mânevî bakımdan yalnız böylece karar bulabilir, ruhu baki kalır; her seçkin insanoğlunun, hayatının mânâsını koruyan inancına karşı gösterdiği sarsılmaz sevginin önceliği, bunu ispatlar. Bu şekilde insaniyyet de tamamdır. Bütün bunlar, fikrî veya insanî sembollere dönüşür. 58 basılmış eserin sahibi, takib ettiği icâd yolu yazılarımın uyduğu yolun ikizi olan Sayın Salih Mirzabeyoğlu, böyle bir semboldür. Bu yazarın eserleriyle, arkadaşı İsmail Payman Bey’in aracılığı ile tanıştım. Yavaş ama emin adımlarla kaderleri sanat eserleri doğurmak olanlar, etraflarına yapışan “partikül-parçalar” toplar; bulut gibi… Bulut ki, kritik noktasına yetişince gökleri açıp yıldırımlı, gök gürültülü kurtarıcı ruhanilik yağmuru döktürecek dünyaya. Ama bir şartla: Mümkün olduğu kadar ölçüsüzler durdurulmalı. Bu eseri, kişiliğinde şahsî fikir, tarihî ve mitolojik kavramlar dahil, ikimizin ortak meşguliyetinde yer alan özellikle dil bilim ve matematiğe âit genel ilmî kavramları yoğunlaştıran Salih Mirzabeyoğlu Bey’e ithaf ederim.» [*]
Bu vesileyle, Ölüm Odası’nın üçüncü cildinin “B-Yedi / Matla’ Beyitler” alt başlığıyla okuyucuyla buluştuğunu ve eserde Romen dili üzerine yapılan iştikak çalışmalarının yoğunluğunun göze çarptığını da belirtmiş olalım.
*Salih Mirzabeyoğlu, ÖLÜM ODASI B-YEDİ, Bölüm 229, Haftalık Baran Dergisi, Sayı 404 (9 Ekim 2014), s. 17.
22 Ekim 2014
Kaynak: S.G. “İBDA Külliyatı / Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler” ismiyle 2015 yılında Akademya tarafından basılmış ve bir süre sonra tükenmiş bir eserden kamuoyunun istifâdesi amacıyla yapılmış iktibaslardır. Eser, Türkiye’nin en çok takib edilen forum sitesinde İBDA Külliyatını tanıtma gâyesiyle 2011-2014 yılları arasında kaleme alınmış denemelerden oluşmaktadır.