İBDA KÜLLİYATI ÜZERİNE DENEMELER – 9 (Damlaya Damlaya)

DAMLAYA DAMLAYA 

Yılanlı Kuyudan Notlar” 

  
Salih Mirzabeyoğlu‘nun “zindan edebiyatı”na dair eseri… Haziran 1997’de yayınlandı; yâni zindanın kendisinden birbuçuk yıl önce… Zindan edebiyatı; Üstad Necib Fazıl‘ın bıraktığı yerden alınan nöbetin bir ön muhasebesi… Nâm-ı diğer, “Yılanlı Kuyudan Notlar”: 

–  «Bu eser, malûm soydan bir zindan edebiyatı değil, o zindanı “zindan içinde zindan” gören ve onun da içinde bulunduğu en geniş çerçevede hayat ıstırabımızı, çabamızı, en aleladeden en giriftine kadar başvurmalarımızı ve tesbitlerimizi, bir kabta toplanan damlalar hâlinde gösteriyor!..» [*] 

Hemen hatırlamak gereken, eski Yunanca’da Soma: Zindan. Beden… “Bu eser, malûm soydan bir zindan edebiyatı değil”; evet öylesi çok var… Herkes otursa yazar; şu oldu, bu gitti… Bu eser,  bir mütefekkirin “dünya hayatı” denen zindanının edebiyatı… Bir yönüyle, şu ünlü Çin işkencesinin hikâyesi; beynin üstünde damlaya damlaya insanı nihayet çıldırtacak bir ağırlığa kavuşan… Bir yönüyle de fikir hayatının tâ kendisi: Zihni bir düşünce okyanusuna dönmüş adamın ilk fikir damlasıyla başlamamış mıdır macerası? 

Aslında bütün yalnızların ve dünyayı zindan bilenlerin hikâyesi… Bu yönüyle çok tanıdık: 

– «İnsanlar arasında ben, insan parçaları ve uzuvları arasında dolaşır gibi dolaşıyordum. 

Ve gözlerim şimdiden geçmişe uçup gittiğinde, hep aynı şeyleri görüyor: Parçacıklar, uzuvlar, korkunç tesadüfler. 

İnsanlar arasında, geleceğin parçacıkları arasında dolaşır gibi dolaşıyorum ben; o benim rüyasını gördüğüm geleceğin… 

Ve benim bütün şairâne düşüncem ve gayretim, küçük parçaları, bilmeceleri ve korkunç tesadüfleri bir araya getirmektir. 

Ve eğer insan şair, muamma çözen ve tesadüften kurtaran da olmasaydı, nasıl tahammül edebilirdim ben insan olmaya… 

Geçmişi kurtarmak ve her “böyle idi”yi, “böyle istedim”e çevirmek; “kurtarmak” diye buna derim ben! 

İrade; budur kurtaran ve müjde verenin adı. “İsteyiş” kurtarır. Ama ya o kurtarıcıyı zincire vuranın nedir adı? 

Böyle idi”, iradenin diş gıcırtısının en yalnız ıztırabının adıdır. İrade, bütün olmuş şeylere karşı iktidarsız olduğundan, bütün geçmiş şeylerin hain bir seyircisidir. 

Geriye doğru isteyemez irade; zamana ve zamanın arzusuna boyun eğdirmeyişi, iradenin en yalnız ıztırabıdır. 

İsteyiş kurtarır; ama ıztırabından kurtulmak ve zindanıyla alay etmek için, irade ne düşünüp bulur? 

Ah, çılgına döner her mahpus! Çılgına dönmesi de gerekir kurtarmak için kendini. 

Zamanın geriye doğru gitmemesi değil midir onun öfkesi? “Olmuş olan” değil midir yuvarlayamadığı taşın adı? 

Ve böylece taşlar yuvarlar öfke ve huysuzluğundan ve kendi gibi öfkelenmeyen ve huysuzlaşmayandan intikam alır. 

Böylece irade bir kurtaran ıztırab oldu ve geriye gidemediği için ıztırab çeken her şeyden intikam almaya başladı. 

Şudur intikam, sadece şu: İradenin zamana ve zamanın “böyle idi”sine karşı nefreti.»

10 Ocak 2012 

 

* Salih Mirzabeyoğlu, Damlaya Damlaya – Yılanlı Kuyudan Notlar, 2. Basım, İBDA Yay., İstanbul 1997, s. 7.  

Kaynak: S.G. “İBDA Külliyatı / Salih Mirzabeyoğlu’nun Eserlerine Giriş Mahiyetinde Denemeler” ismiyle 2015 yılında Akademya tarafından basılmış ve bir süre sonra tükenmiş bir eserden kamuoyunun istifâdesi amacıyla yapılmış iktibaslardır. Eser, Türkiye’nin en çok takib edilen forum sitesinde İBDA Külliyatını tanıtma gâyesiyle 2011-2014 yılları arasında kaleme alınmış denemelerden oluşmaktadır.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR