İNSAN –Erkek ve Kadın- adlı eserinde, “Aşk, insanı mevzuuna uygunlaştıran bir çekim ilâcı, mevcut olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana âit arzuyu terketmektir, mevcut olana kanaatten kasıd, kavuşmak mümkün olmasa bile, nasıl ki âşık olunandan, o hâlden vazgeçilemez. Tam da imânın tarifi!” diyen İBDA Mimarı’nın çizdiği hâle uygun olarak; Güneş ve Ay’ın hayatımız içinde en mühim temel unsurları temsil ettiğini ve bu iki “sembol”ün insanlık tarihi boyunca tüm kültürlerin baş kahramanları ve yol göstericileri olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede, tüm hakikatlerin son temsilcisi Kur’ân’da anlatılan, Hazreti İbrahim’in bir “insan” olarak Hakk’ı arayışındaki yolculuğunda, “Güneş, Ay ve Yıldızlar” temasını örneklendirmesi, çok ince hakikatlere işaret ediyor sanırız.
İbrahimî bir bakışla, müşriklerden olmadan, hikmete odaklı güneş ve ay…
Güneş, hayat veren enerji kaynağımız… Onun doğuşu ve mevsimler içindeki seyri bile psikolojik olarak insanı etkileyerek tesiri altına alır: Bulutlu ve yağmurlu sonbahar-kış havası ile açık ve güneşli bahar-yaz havasının oluşturduğu etki, gözle dahi görülebilir.
Babil’de “Şamaş” ismini alan Güneş Tanrısı, eski Mısır mitolojisinde, “RA” olarak en büyük tanrı iken, eski Yunan ve Roma’da Güneş “Apollon” olarak resmedilir. Güneş, erkek bir sembol olarak değerlendirilse de, gerek Batıda gerekse Doğu mitolojilerinde Güneş tanrıçaları vardı. Türklere ait birçok efsânede Ay erkek, Güneş dişi olarak idrak edilir. Bir Kazak efsanesinde, eskiden Güneş ve Ay’ın iki güzel kız olduğu anlatılmaktadır. Birbirlerini kıskanan bu ikiliden Güneş, Ay’ın yüzünü tırmalar ve böylece Ay’ın yüzündeki lekeler oluşur. Öte yandan Ay da Güneşe yaklaşmaz ve onu uzaktan kızdırmaya çalışır. (Ay, dünyanın çevresinde güneşe kaçak, kurnaz!). Ayrıca erkek için kullanılan Ay atam (ay baba) ve dişi için kullanılan Ay-va (ay yüzlü) tabirlerinde, Türk ikonografisinde karşımıza çıkan şematik ay yüzlü insan tasvirlerine işaretler var. [1]
Sevgili Peygamberimize atfen Medine’ye hicretlerinde halkın sevinç içinde söylediği meşhur ilahide, “Ay doğdu üzerimize” mısralarıyla Ay, Sevgili Peygamberimiz’i temsil etmişti. Selçuklu mimarîsine âid birtakım örneklerde erkek ve kadını temsilen (daire ve ışınlı daire) Ay (hilâl) ve Güneş kabartmaları bulunmaktadır. Azerbaycanlı Türk araştırmacı Seyidov’a göre, eski Türklere âit “Tangrı” kelimesinin kökü “tan”(g)dır. Birçok Türk lehçesinde tan, Güneşin doğduğu yerdir. Bu nedenle “tangrı” sözcüğü Güneşle ilgilidir yahut Güneşi çağıran, doğmasını sağlayan anlamındadır. [2]
Şamaş; Asur ve Babil’de tapılan Güneş Tanrısı’nın Akadca ismi. Sümer mitolojisindeki Utu’nun karşılığı… Babası Sin (Nanna-Ay)… Şamaş, Arabça’ya Şems olarak geçmiştir. Şems, Güneş demektir. Şamaş’ın bazı Batı dillerindeki değişmiş şekli, meselâ İngilizcede Sun, Almancada Sonne’dir. Batıda Güneşe tapınılan dönemlerde haftanın bir günü Güneşe adanmıştı. Böylece “Güneş günü” anlamında Sunday (İngilizce), Sonntag (Almanca), Güneş tapınmasındaki isimlerdendir. [3]
En eski belgeler Orhun Abideleri’nde Umay, tanrıça yahud dişi bir ruh olarak ele alınır. Nitekim Hind mitolojisinde de Uma isimli bir tanrıça var. Uma kelimesi ışık anlamında olup, güneşle ilişkilendirilmesinden dolayı tanrıça Umay’la bağlantılı. Güneş’in sarı rengi yüzünden Türk kavimlerinde Sarı Kız da denilmekte. Eğer kelimeyi Türkçe kabul edersek, Ay kelimesi de Umay’a yakın durmaktadır. [4]
Annelerimizden duyduğumuz Uma(cı) tabiriyle korkutulmamızın da bu kültle yakın ilgisi var gibi görünüyor. Abdülkadir İnan’ın Tarihte ve Bugün Şamanizm adlı kitabında, ilk insanın yaradılışının Güneş Saratan (Yengeç) burcundayken ve kadının yaradılışının da Güneş Sünbüle (Başak) burcundayken gerçekleştiğine temas eden mitolojik bir hikâye mevcut:
– «… İlk çağda yağmurun meydana getirdiği sellerin tesiriyle, Karadağcı olarak anılan bir dağdaki mağaraya sürüklenen çamur, insana benzer yarıklara dökülmüş. Balçık hâlindeki su ve toprak bir süre bu yarıklarda kalmış. Daha sonra Güneş Saratan (Yengeç) burcunda ve güçlü ısısıyla kalıba dökülmüş su ve toprağı pişirmiş; böylece üç temel unsurun şekillendirdiği bu yığın üzerine başka bir unsur olan rüzgârın esmesiyle, Türkçe Ay Atam denilen ve adı Ay Baba anlamına gelen bir insan ortaya çıkmış. Mağaranın burada ana karnı fonksiyonu gördüğü dikkat çekmektedir. Ay Atam iyi havalı, tatlı sulu, yaşamaya elverişli bir yere iner. Burada kutsal dağ ve mağara kültüne işaret edilerek, yüksek yerden alçak bir yere, daha uzak bir ihtimalle gökten yere inildiği kastediliyor olmalıdır. Aynı işlemler daha sonra bir kez daha tekrarlanır. Ancak o sırada Güneş Sünbüle (Başak) yıldızında olduğundan, toprağın pişmesi güneş aşağıya indiğinde gerçekleşir ve pişen bu topraktan dişi yaratılır. Ay-va ile Ay Atam’ın evlenmesi sonucunda yirmisi erkek, yirmisi dişi kırk çocuk dünyaya gelir. Bunlar birbirleriyle evlenirler ve böylece söz konusu Türk toplumu ortaya çıkar…» [5]
Bu mitolojik yaradılış hikâyesinde gerçeklik payının olmadığını düşünmek çok hatalı olur. Bu mevzuya astrolojinin sembol diliyle bakmayı deneyelim:
İlk insanın yaradılışının Güneş Yengeç burcundayken gerçekleşmesi bilgisi, şöyle de tefsir edilebilir. Yengeç burcunun yöneticisinin Ay olması bakımından, yaradılış hikâyesi hissî-manevî melekelerin daha zengin ve güçlü olduğu bir sürece işaret ediyor. Özellikle de Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin Ay hakkında verdiği şu bilgiyle: “Ay, dünyamız göğünde bulunan beyaz renkli bir kevkebtir. Bu uyduya nisbet edilen gün Pazartesi günüdür. Ay ile ilgili burç da Yengeç burcudur. Vekil Melâikesi de (Allah’ın selâmı üzerine olsun) Cebrail’dir. İlahî güzel adlardan intisabı olan adlar da Ya Rahman – Ya Rahîm’dir… Havva anamızla Âdem babamız bu günde yaratıldılar.” [6]
Yengeç’in kabuğu… Dış etkilere karşı koruma altına alınan… Ebeveyni temsil eden Güneş, Yengeç burcunda… Ay ise, anneye misâl… Mağara, yengecin kabuğu… Şekillendiren, biçimlendiren, merhametle yaratan ve bu özelliklerle yarattığını donatan, Rahman – Rahîm ALLAH… Besleyen, büyüten… Yengeç burcunun haritada dördüncü evi temsil eden mânâlar içindeki yeri: “Ruh, ruhun derinlikleri, önsezi ve rüyalar, kökler, ev, güvence, saadet ihtiyacı, anavatan ve anavatan hasreti, aile kökleri, baba imajı, an’ane, hayat tarzı. Benliğin derinlikleri, derin duygular, şuuraltı.” [7]
Dördüncü Ev, haritanın en altındaki önemli köşe noktası… Öncü, içedönük, dişi… Yağmurun meydana getirdiği seller… Yengeç burcu, Su elementi… Öncü… Dişi… Balçık, su ve toprağın karışımı… Yengeç burcu 21 Haziran – 21 Temmuz… Güneş yeryüzünü tüm sıcaklığı ile sararken… İlk insanın yaradılışına tesir eden etkilerden sadece birkaçı. Ve güneş Başak burcundayken yaratılan ilk kadın… 21 Ağustos – 21 Eylül… Sembolü Başak yahud kucağında bir bebekle oturan saf, bakire… Hazreti Meryem’e ithaf… Saflığın, temizliğin, üretkenliğin, verimin, anneliğin sembolü… Elementi toprak, değişken, dişi… Başak, mükemmele ulaşan insan modeli… Analizin ve kusursuzluğun sembolü… En ince detayına kadar plânlanarak, her şeyin düşünülerek adım adım mükemmele ulaştığı yaradılışın sembolü… “Kendi potansiyellerinin en üst, en arıtılmış seviyesine çıkmak, hangi doruğa ulaşırsa ulaşsın hedefi daha yukarıdadır. Başak’ın ana kaynağı şahsî dönüşüme duyduğu açlık ve mükemmellik duygusudur. Gerçeklerle ilgili kılı kırk yaran, vicdanlı bir dürüstlüğü vardır. Mükemmel ile gerçek arasındaki gerilim Başak’ın büyümesini hızlandırır, yönlendirir ve onu değişime zorlar.” [8]
Başak burcunun yönetici gezegeni Merkür. Yunan mitolojisinde “Tanrıların habercisi” diye geçer. Şuur ve şuuraltı arasındaki haberci… Haberleşme, zekâ, öğrenme, merak… Kadın; haberleşme, zekâ, üreten verimlilik, inceleyici, araştırıcı, tahlilci zekâ… Merkür Başak burcunda, inceler, eleştirir ve mükemmel için çalışır. Yine Muhyiddin-i Arabî Hazretleri Güneş hakkında şöyle diyor: “Güneş ile ilgili burç Aslan burcudur. Madeni ise altun madenidir. Giyeceklerden ise sarı ipekli olanlardır, Melâikelerden ise Rukyail’e, Esmaül Hüsna’dan “Ya Hayy Ya Kayyum”a intisabı vardır.” [9]
Salih Mirzabeyoğlu buna dair , alt başlığı “GÜNEŞ VE AY” olan Esatir ve Mitoloji isimli eserinde şöyle der:
– «ALLAH’IN ZÂTÎ SIFATLARINDAN HAYAT
VÜCUD SIFATININ HEMEN AYNI
EN GENİŞ VE KÂMİL
İLİM SIFATI İLE MUTTASIF
BUNA DAİR – İRADE VE KUDRET…
(…)
İNSAN – BERZAH
Allah’la Halk âlemi arasında
bütün sırları ihtiva eden
bütün sıfat ve mertebeleri kabul edici
bir HAYVAN
malûm hayvanda HAYAT’ın
en bariz görüntüsü ve bizden farkı
TEKLİFE MUHATAB DEĞİL
seçme hürriyeti yok
yanlışlığa düşmesi yok
bu yüzden İNSAN’dan aşağı
bu yüzden İNSAN’dan üstün…
(…)
BİLME erkektir – YAPABİLME dişi
doğuran yapabilme
bu yüzden EN AĞIR YÜK bizim:
– “dağların ve taşların BİLE
kabul etmediği EMANET…”
biziz eşya ve hâdiseyi teshire memur
HALİFE denilmeye namzed
biziz Allah’ın kendi MARİFETİ’ne
ulaşması için yarattığı kul
Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmaya memur
İNSAN
olmamız gereken diye anla…» [10]
Mitoloji, psikoloji ve astroloji üçlüsü, insanın sırlarının çözülmesinde, bilinmeyen yönlerinin açığa çıkarılmasında mühim veriler sunuyor elimize. Dolayısıyla mitolojiye de bakışımız insanın mükemmele ulaşma yolculuğunda, tabiatında ortaya çıkan tezahürleri izlemekten başka bir şey değil… Tüm toplumların kültürlerine göre şekillenen bu hikâyelerde üstün kabiliyetli olarak görülen bu insanların her birinin farklı özellikler ve kabiliyetler gösteriyor olması, her insanın kendi içindeki “kemâl”i keşfinin benzersiz bir insan modeli ortaya koyduğunun bir ifadesi gibi. Kezâ İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu şöyle der:
– «… EZEL ve EBED arasını birleştiren İNSANÎ HAKİKAT’le ilgili bu varlık ve varoluş meselesi içine ESATİR ve MİTOLOJİ bahsini de ruhî, tarihî, ilmî, sanat ve bilhassa insanoğlunun maveraî iştiyakını gösteren… (…)
İSLÂM VE MİTOLOJİ: İyi veya kötü olarak nitelemeksizin veya nitelemeden önce, ruhun tezahürü ve delili hâlinde bütün insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir yumağı andıran MİTOLOJİ, bu görünüşü ile dişi bir ilim olan psikolojinin, adeta en genel ifâdesidir…»
Kaldığımız yerden devam edersek: Ateş elementini temsil eden Güneş ve su elementini ifade eden Ay, astroloji ilminde gezegen olmayan iki mühim fenomendir. Güneş, egonun, “ben”likle ilgili canlılığın kaynağı, kendimizi ifade ettiğimiz, gösterdiğimiz, parladığımız, ışık saçtığımız kimliğimizin kökeni. “Benlik dediğimiz zaman neyi anlamalıyız?” sorusunun cevabına Jung şöyle diyor:
– «Ben, ego deyince, benim şuur alanımın merkezini oluşturan ve yüksek derecede bir süreklilik ve kimliğe sahib gibi görünen anlatımlar ve fikirler kompleksini anlıyorum». [11]
Bu çerçevede bir diğer tesbit:
– «Güneş için kullanılabilecek temel tanımlayıcı sözcüklerden biri de “irade”dir. Güneş, kişinin bir parçasıdır, kişiyi merkezîleştiren bir parçasıdır. Bir haritada Güneş’in bulunduğu yer, kim olduğumuzu anladığımız, tasdik edilmek istediğimiz ve tasdik edilme yoluyla kimliğimizi güçlendirdiğimiz alandır.» [12]
Tüm mitolojiler incelendiğinde, Güneş’in “kahraman”ı temsil ettiğini görürüz. Güneş, kimlik duygumuzla bütünleştirdiğimiz kahramanı da ifade ediyor o zaman. Kahraman ise hayatımız boyunca kendimize örnek edindiğimiz mükemmel insan. İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu İNSAN –Erkek ve Kadın isimli eserinde mükemmel insan “İnsan-ı Kâmil ile eş mânâlı tâbirler”i şöyle sıralamış:
– «Muhammedi Nur…
Küllî Ruh…
Âlemin Ruhu…
Hakikatlerin Hakikati…
YARATMADA VASITA OLAN HAKK…
Hayat Feleği…
Ferdî Cevherin Aslı…
Küllî Hakikat…
Kitab…
Feyiz Veren…
Dairenin merkezi…
Aklı Evvel…
KALEM-İ A’LÂ…
Yüce Arş…
İmam-ı Mübin…
LEVH-İ MAHFUZ…
Allah’ın Vekili…
Allah’ın Gölgesi…
Birleştirici Nüsha…
Birleştirici Hakikat…
Varlık ve Birliğin Aynı…
Hakk’ın ve Hakikatin aynası…
BERZAH…
EZELÎ İNSAN…» [13]
Tüm bunlara mukabil, gördüklerimiz, “mükemmel insan, Güneş’ini en iyi biçimde kullanan insan mı?” sorusunu ister istemez aklımıza düşürüyor. “Ben kimim, ne istiyorum, ne yapmalıyım, niye varım, varlığımın anlamı ne, beni özel kılan ne?” sorularının cevabını arayan ve bulan kişi, Güneş’ini doğru kullanabilen kişi olabilir. Bu konuda Astrolog Barış İlhan şu yorumda bulunuyor:
– «Bütünlüğe ve eşsizliğe ulaşabilmek için ruhumuzun çeşitli yönlerini bir merkez etrafında toplamamız gerekir. Bir bakıma güneş sisteminde olduğu gibi kendimizi kendi güneşimizin etrafında döndürmemiz gerekir. Ancak güneşin çekim gücü çok fazla olursa diğer psikolojik özelliklerimizi kendine çekerek yutar, eğer çok zayıf olursa bu özellikler bir başka güneşe doğru giderler. Dolayısıyla güneşin çekimini tam kıvamında tutarak, diğer fonksiyonlarımızın da tüm potansiyelleriyle çalışmalarını sağlamamız gerekir. Kısaca güneş insan kişiliğinin yerçekim merkezidir.» [14]
Ve yine Jung da, insan “psişe”sinde önemli yer tutan “düşünme, hissetme, sezme” fonksiyonlarının hepsinin şuura çıkartılabilmesi hâlinde mükemmele ulaşılabileceğini savunarak şöyle der:
– «Eğer bu dört fonksiyonun hepsi şuura çıkartılabilseydi, tüm daire aydınlık olurdu ve “bütün” tam bir insandan söz edebilirdik… Hiç kimse içindeki karanlığı tümüyle aydınlatamaz, bunu yapmak “dünyevî eserin” son ilmiğini atmak olurdu.» [15]
Jung’un düşüncesi, bunun zorluğunu ve bu işi başaranların da gerçek kahramanlar olacağını bize işaret ediyor. İşte mitoloji bize karanlık yönlerimizin nasıl açığa çıkarılacağı ile ilgili güçlü hikâyeler sunarken, astroloji de –bu bakımdan- tüm yönleriyle insanın “kendini bilmesi” yolunda bize gereken verileri sunuyor.
Aynı istikamette Ay’ın astrolojide benliğimizde ifade ettiği anlam; duygular, şuuraltı ve çocukluk dönemlerinden gelen şartlanmalar ve alışkanlıklardan doğan şuurdışı reaksiyonlar, kişinin kendi hakkındaki duyguları, âit olma inancı, kendisi hakkında iyi hissetme ihtiyacı… [16]
Ay’ın gece karanlığında güneşten aldığı ışığı ile aydınlatmasının anlamı gibidir kişiliğimiz üzerindeki yansıması… Ebeveynlerimizle temasımızın, annemiz ile olan ilişkimizin, çocukluk tecrübelerimizin ve belki de atalarımızdan aldığımız mirasın kendini belli etmeyen gizli işaretçisi Ay… Anlam veremediğimiz davranışlarımızın anlamı Ay… Ay, ateş elementi bir burçta âni kızgınlıklar ile, coşku ile tepki verirken; hava elementi bir burçta Ay, zekâsını kullanabileceği tartışmalarla tepki verir. Su elementindeki Ay, hissî tepkiler ile karşılık verirken; toprak elementindeki Ay, bu duyguları görmezden gelerek veya sabrederek karşılık verir. Grant Lewi, Ay’ın “kalbin arzularını” ifade ettiğini belirterek, içimizdeki arzuların yerini de işaret ediyor. Günümüz astrologlarından Stephen Arroyo, Ay’ın hayat süresinde ifade ettiği en mühim anlamının “ihtiyaç” olduğuna işaret ederek, içimizdeki duyguların sebebini keşfedip kendimizle ne kadar barışık olabileceğimizin cevablarını, Ay’ın bulunduğu mevkîyle ve açılarıyla irtibatlandırıyor. [17]
Kendi duygularımız, ihtiyaçlarımız ve hislerimiz ile bunları ifadede, aynı zamanda çevremizdeki insanların duygularını, ihtiyaçlarını anlamada ne kadar uyumlu yahud uyumsuzuz? Ay ve güneşimiz zorlayıcı açılar içinde bulunduğunda, kendi kendimizle çatışırken buluruz genelde kendimizi. Kendi zıtlıklarımız içinde bir bütünlük ve uygunluk içinde hayat sürecinde yer almak, zorlayıcı bir etki olarak karşımıza çıkabilir. Kendimizi sürekli huzursuz bir hâlde bulabiliriz… Tüm bunları anlayarak ilerleyebilmek için ise, Ay ve Güneşimizin mevkîleri ve aldığı açılar bize gerekli bilgileri verecektir.
Eskiliğinden dolayı kaç yıllık olduğunu ve doktrinlerinin nereden kaynaklandığını kimsenin bilmediği iki Hind kutsal metni olan Veda’lar ve Shastra’lar, “ruhların astral bölgelerden bu maddî dünyaya Güneş ve Ay’ın ışınları boyunca indiğini” söylerler. Ruh kendi içinde tam ve eksiksiz ama maddî dünyaya indiğinde, yâni iyi-kötü, gece-gündüz, erkek-dişi kutubluluğu gibi bir ikilik mekânına geldiğinde, Güneş ve Ay mevkîlerine göre kutublaşır. Yani şuur ve şuurdışı, aktif ve pasif, erkek ve kadın olarak ifade bularak varoluşun iki açısına -Güneş ve Ay prensibleri- yansıtılır. Bütünlük kaybolur, bölünme başlar.
Kadınlar genelde Ay özellikleriyle ve erkekler de Güneş özellikleriyle daha çok bağlantılıdırlar. Ama biz bilinmeyen, karanlıkta kalan yanlarımızla ilgili olduğumuzdan Ay ile bağlantıda olmamızın önemi büyüktür. Bu durumda Ay’ın bağlantı hâlinde olduğu burçla etkisi mühimdir. Örneğin Ay’ı Yengeç, Boğa, Balık burcunda olan erkekler Ay ile ilgili olan hissî ihtiyaç ve bağlarını doğru bir biçimde kanalize edebilirlerken, Güneş’in gücünü ve bağımsızlığını ifade etmekte güçlü olan kadınların Ay burçları ise özellikle Koç, Kova ve Akrep’te olanlardır. [18]
Genelde kadın şuurunun, solardan -güneş- ziyâde, lunar -ay- özelliğine sahib olduğu anlayışı hâkimdir. Bu konudaki hoş anlatımıyla Jung dikkatimizi çekiyor:
– «Işığı, herşeyi birbirinden ayırmak yerine birbirine kaynaştıran Ay’ın “yumuşak” ışığıdır. Objeleri aşırı parlak gün ışığı gibi, amansız farklılıkları ve ayrıntılarıyla göstermeyip, yanıltıcı titrek parıltısıyla yakın ve uzağı birleştirir, küçük şeyleri büyüğe, yükseği alçağa çevirir, bütün renkleri mavimsi bir ışıldamaya getirir ve gece manzarasını kuşkusuz bir birlik hâlinde harmanlar.» [19]
İlmî bakış açısıyla, Güneş Ay’dan büyüktür. Ama dünyadan bakıldığında bu iki disk hemen hemen aynı boyda görünürler. İşte bu yüzden, dünyamızdan yaptığımız müşâhedelere göre “insan” hayatında “Güneş ve Ay” sembolleri ve anlamları ve varlıkları eşit derecede önemlidir.
1 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2006, s. 31.
2 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s. 22.
3 http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eama%C5%9F (16 Aralık 2010).
4 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s. 40.
5 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s. 24.
6 Muhyiddin-i Arabî, Saatlerin Hazinesi, s. 97.
7 Barış İlhan, Astroloji Dersleri, İlhan Yay., İstanbul 2004, s. 144.
8 Barış İlhan, Astroloji Dersleri, s. 58.
9 Muhyiddin-i Arabî, Saatlerin Hazinesi.
10 Salih Mirzabeyoğlu, Esatir ve Mitoloji –Güneş ve Ay-, İBDA Yayınları, İstanbul 2010, s. 172 – 173.
11 Jolande Jacobi, C. G. Jung Psikolojisi, İlhan Yay., İstanbul 2005, s. 21.
12 Sue Tompkins, Astrolojide Açılar, İlhan Yay., İstanbul 2009, s. 12.
13 Salih Mirzabeyoğlu, İnsan –Erkek ve Kadın-, İBDA Yay., İstanbul 2008, s. 27.
14 Barış İlhan, Astroloji Dersleri, s. 96.
15 Jolande Jacobi, C. G. Jung Psikolojisi, s. 32.
16 Barış İlhan, Astroloji Dersleri, s. 98.
17 Stephen Arroyo, Astroloji, Karma ve Dönüşüm, İlhan Yayınları, İstanbul 2003, s. 50 -51.
18 Stephen Arroyo, Astroloji, Karma ve Dönüşüm, s. 59.
19 Stephen Arroyo, Astroloji, Karma ve Dönüşüm, s. 61.
Kaynak: Akademya Dergisi, II. Dönem, Sayı 3, Mayıs-Temmuz 2012, s. 210-217.