Judaizm – I (Giriş)

Yahudiler hakkında binlerce kitap yazıldı. Bunlar arasında objektif olanlar da vardır, subjektif olanlar da. Bu çalışma, objektif olmayanlardan biri. Çünkü belli bir ideolojinin temsilcisi. Şu âna kadarki İslam devletlerinde, Yahudiler haklarını muhafaza etmişler, hatta ileri derecede taltif görmüşlerdir. Yahudiler’e bakış açımız demokratik normların dışındadır ve tamamen İslâmîdir. İsteyen istediği tenkidi yapabilir, bu tenkidler bizi bağlamaz. Önemli olan, ideolojimizle ve referanslarımızla ne kadar uyum içinde olduğumuzdur, gerisi laf-ı güzaf… Çalışmanın “bilimsel” olmak gibi bir kaygısı da yoktur; zira “bilimsellik” de ideolojik bir kategori normudur, aynı tarih biliminde olduğu gibi. Daha da ötesi, “objektif bilim” adı altında bize dayatılan da en nihayetinde Yahudi bilimi eşdeyişle Yahudi ideolojisidir. Bu çalışma genel propaganda amaçlı olduğu için, dili dar bir jargona sıkıştırılmamaya çalışıldı ancak yine de zaman zaman ağdalı analizlerle karşılaşacaksınız. Allahuekber….

Ey İsrailoğulları! Benim sizlere ihsan etmiş olduğum nimetlerimi yad ediniz. Ve benim ahdimi yerine getiriniz ki, ben de sizin ahdinizi yerine getireyim. Ve, ancak benden korkunuz. Ve sizin yanınızdakini musaddık olarak indirmiş olduğuma iman ediniz. Onu ilk inkar edenlerden olmayın. Ve ayetlerimi az bir paha ile satmayın. Ve, ancak benden sakının. Ve, Hakk’ı, batıl olan ile örtüp karıştırmayın. Ve, Hakk’ı saklamayın. Halbuki siz bilirsiniz… Ey İsrailoğulları! Sizlere in’am ettiğim nimetini ve sizlere alemlere tercih ettiğimi hatırlayınız. Öyle bir günden korkunuz ki, o günde hiçbir şahıs hiçbir şahıstan dolayı hiçbir şey ödemez. Ve o şahıstan hiçbir şefaat kabul edilmez. Ve ondan hiçbir fidye alınmaz. Ve onlar ne de yardım olunurlar. Ve o zamanı yadediniz ki, sizi Allah-i Fir’avn’dan kurtardık. Sizi en kötü azab ile cezalandırıyorlardı. Oğullarınızı boğazlıyorlardı, kadınlarınızı da diri bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz tarafından pek büyük bir imtihan vardı. Ve hatırlayınız o zaman ki, sizin için denizi yardık da hepinizi kurtardık. Fir’avn’ın alini de gark ettik, bir halde ki, sizler bakıp duruyordunuz. Ve bir vakit Musa ile 40 geceyi vadeleştirmiştik, sonra siz, zalimler olarak buzağıya tutunmuş idiniz. Sonra, bunu müteakip sizi affettik, gerekti ki, şükredesiniz. Ve o zaman Musa, kavmine: “Ey kavmim! Buzağıya tutunmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen Halik’ınıza tevbe edin, nefslerinizi öldürün. Bu sizin için, Rabb’iniz indinde daha hayırlıdır”, demişti. O Halik-ı Kerim de tevbenizi kabul etmişti. Şüphe yok ki, tevbeleri kabul eden, Rahim olan ancak O’dur. Ve yadediniz ki, siz: “Ya Musa! Sana iman etmeyiz, Allah Teala’yı aşikar görmedikçe”, demiştiniz de sizi yıldırım çarpmıştı. Siz ise bakıp duruyordunuz”. (Bakara suresi, 40-43,47-53. Ayetler)

Oxford Üniversitesi bilim adamlarından Norman Solomon diyor ki: “Biz Yahudiler, Hristiyanlar’a Şintoizm ya da Budaizm’e baktığımız gibi bakamayız”. Solomon haklı , Hristiyanlık, Yahudiliğe rağmen ortaya çıkan ve onunla çatışarak hatta onu yok sayarak varoldu. Bu, bir anlamda bir evladın anasını katletmesi gibi de algılanabilir. Yani, araya kan girmiştir. Bu dava 2000 yıla yakın bir zamandır, zaman zaman akut dönemlerle seyretmiş ve asla tükenmemiştir ve de tükenmeyecektir de. Öte yandan, İslam’ın, Yahudiliği analizi olayı biraz daha netleştirmiş ve dünya üzerinde, kendi peygamberlerine bu kadar zulmeden başka hiçbir kavim olmadığını tarihi verileriyle ortaya koymuştur. Bu cümleden olarak şunu kolayca söylemek mümkündür ki, Yahudilik, özünde yapayalnız bir ideoloji değildir. Yahudiler, bunun suçunu başkalarında aramak yerine Ben-i İsrail’de yani kendi köklerinde ararlarsa daha sonuç alıcı bir noktaya gideceklerdir. Bunları okuyanlar, bizim Yahudiler’e akıl vermeye çalıştığımızı düşünüyorlarsa bu da doğrudur çünkü akıl vermeye yetkin bir yerlerde duruyoruz. Sadece akıl vermekle de kalmıyoruz, uyarıyoruz da, İslam’la ve onun külliyatıyla oynanmaz, cüce kalırsınız. Milyon tane Qabbalah, bir o kadar Zohar ve Talmud, üstüne de bütün ideolojik-politik büyüleri ekleyin İslam’la mücadele edemezsiniz. Yok ederim diyenler buyursunlar, görsünler el mi yaman, bey mi?

Bir mütefekkir, “Dünyaya ‘SOYUN!’ emri geldi” diyordu. Bu şeklî ve enfüsi anlamda bir soyunmadır. Herkes eteklerindeki taşları dökecek ve gerekirse-ki muhtemelen gerekecektir- Armageddon (Kıyamet Savaşı) yaşanacaktır zira, yapmak için önce yıkmak, ortadan kaldırmak gerekir. Burada açık açık ifade ediyoruz ki, yıkacağız, yıkmalıyız. Yıkmayı da, kurmayı da hak ediyoruz, biliyoruz. Buna mecburuz, memuruz…

(*Armageddon kavramı, “Megiddo” veya “Mecid” kelimesinden köken alır . Hz. Süleyman’ın efsanevi savaş atlarının yetiştirildiği ahırların-haraların bulunduğu yerleşim birimidir).

İng: Jew weya Hebrew, Fr: Juıf veya Hebreu, Yun: E (Evreos), Arapça İbrani, Almanca Juden, Türkçe: Musevi, İbrani, Çıfıt veya Yahudi… Yahudiler bazen kendi kendilerine şu soruları sorduklarını söylerler: “Biz İsa hakkında ne düşünüyoruz?” ya da “Judaizm’de daha önemli olan nedir; iman mı amel mi?”. Ancak bu ve benzeri sualler, Judaizm hakkında fikir sahibi olmak açısından pek de anlamlı değildir. Judaizm’i, Judaizm’in kendisi gibi anlamak gerekir. Judaizm, kendisini İsa etrafında tanımlamaya çalışmaz. Öte yandan iman ve ameli de birbirinden ayrı görmez.

William Shakespeare şöyle sorar:

“Yahudiler’in gözleri yok mu? Elleri, organları, boyutları, hisleri, duygulanımları, tutkuları yok mu? Aynı yemeği yemiyorlar mı? Aynı silahların hedefi olmuyorlar mı? Aynı hastalıkların süjesi (öznesi) olmuyorlar mı? Aynı Yaz ve aynı Kış’ın, aynı soğuğuna ve sıcağına maruz kalmıyorlar mı? Aynı hristiyanlar gibi…”

Biz de soruyu tersten ve değiştirerek soralım:

“Hz. M…….’in yemeğine zehir koyan Medineli Zeynep Yahudi değil miydi? Hz. M…….’e Kabbala büyüsü yapanlar yahudiler değil midir? Hz. İsa’yı sapık, hain, katil, ilan eden yahudiler değil mi? Yahya Ayaş’ı, Fethi Şakaki’yi, onbinlerce Müslüman Filistinli’yi katledenler, Kumandan’a Kabbala büyüsü yapıp ölümünü sağlamaya çalışanlar yahudiler değil mi?, Mahir Çayan’ın ölüm emrini verenler yahudiler değil mi? Ölenlerin, mağdur edilenlerin, hakarete ve iftiraya uğrayanların elleri, gözleri, ruhları yok mu?”

Yahudi olmak nedir? gibi çok genel bir soruya nasıl yanıt verilebilir? Önce bir grup Hristiyan lise öğrencisinin kendilerini nasıl tanımladıklarına bir göz atmak faydalı olacaktır. Onlara göre Hristiyanlığı tanımlayan temel anahtar kavramlar şunlardır:

“Allah (Baba), Oğul (İsa), Kutsal Ruh (Nefyedilen Ruh, Mukaddes Nefes), Yeniden doğuş, Kurtarıcılık, Vaftiz, Affedicilik, Çarmıh, Dönüş (Dönme), Olumlanma, Göğe Yükseliş, Doğrulama, El yazmaları, İman, Aşk, Doğallık, Kutsal Birlik, İbadet, Güven, Dostluk, Arınma, Barış, Sonsuz Hayat, Öğrencilik…”

Yahudi öğrencilerin anahtar kelimeleri ise şunlardır:

“Allah (Zati, tarihi, İlke anlamlarında…), Torah (Tarik, giriş, öğrenim { Kanun yok…}), Mitzvah (Emir=Torah’ın pratik birimi), Averah (günah), Özgürlük, Teshuva (Allah’a dönüş), Tefilla (İbadet), Tsedaka (Doğruluk, centilmenlik, yardımseverlik, Arapça sadaka kelimesinin karşılığı), Hesed (Aşk, Esirgeme, Zerafet), Yetser Tov (iyi duyum, iyiye eğilim) bunun zıddı olarak Yetser Hara (Şeytan’a eğilim, Allah’a imansızlık), İsrael (halk, vatan , yurt)…

Hristiyan öğrencilerinin tanımları içinde Yahudiler’i en çok rahatsız eden kavramların, Oğul, Kutsal Ruh, Çarmıh, Kurtarma, Yükseliş ve doğallık kavramları olduğu saptanmıştır. Evet, onlara göre kurtarıcı olan, kutsal ruh olan, yükselen, doğal olan ancak ve ancak yahudilerdir. Oğul diye bir şey ise zaten yahudi şeriatında kabul edilmez. Yahudiler daha da ileri giderek, bu iki din arasında en ufak bir yakınlık olmadığını ileri sürerler ama Hristiyanlar “Eski Ahid” (Old Testament) ve “Yeni Ahid”i (New Testament) birlikte okumaya devam ederler yani hem Tevrat hem de İncil birlikte okunur. Yahudi ise böyle birşeyi kabul etmez. O tek başınadır, paylaşmaz.

Yahudilerin bir diğer iddiası da, kendi dini kavramlarının derin manalar içerdiği ve herkes tarafından anlaşılamayacağı hatta büyük bir bölümünün ancak ve ancak rabbiler tarafından anlaşılabileceği yani yahudiliğin oldukça mistik bir inanç olduğunu, onu anlamanın derin bir ilim ve tefekkür gerektirdiğini savunurlar. Bu iddia, büyük oranda da doğrudur ama neden böyledir? Böyledir çünkü olayları ve olguları daha kolay meşrulaştırabilirsiniz böylelikle. Arap öldürürsünüz, sonra da rabbileri konuşturup işin mistik ve karmaşık yönünü anlattırır ve halkın gözüne bunu hoş gösterirsiniz. Böyledir çünkü, yahudiler ve yahudi şeriatı ‘hep haklıdır’ ve diğerleri hep ‘haksızdır’. Böyledir zira ideolojinin amir hükmü budur.

Din, pratik hayata geçmediği sürece bir mücerret kavram olarak kalır ve sosyal hayatta, ancak kuşseverler derneği kadar değeri olur. Onu anlamlı kılan, “yer”deki etkinliğidir. Örneğin Hristiyanlık’ta bunu göremezsiniz. Kilisenin kendine biçtiği rol asla ideolojik değildir ya da bir diğer deyişle ideolojik olamamış, “hümanizm”, “kardeşlik”, “aşk”, “sevgi” vs gibi çok genel ve anlamı çok göreli kavramlar üzerine kendini bina etmeye çalışmış, bu nedenle de “hayır severler derneği” düzeyine gerilemiştir. Burada Orthodoksi’yi tamamen vuramamıştır ama diğer kiliseler neredeyse topyekün düzeyde harap olmuşlardır.

Buna karşın, yani Hristiyan pasifizmine mukabil, Judaizm had safhada aktiftir ve dünyayı kavrar, dünyaya anlam biçer ve onu yansıtır. Olayı bir “vicdan” hikayesine indirgemez, süreçlere müdahale eder ve onlar üzerinde tahakkümde bulunur. Yani Judaizm ayağını yere sıkı sıkı basar. Tabii ki, savaşır ve kendini yenmek zorunda hisseder, bundan başka çıkarı olmadığını bilir ve halkını böyle örgütler, kurumlarını böyle örgütler nihayet dünyayı böyle örgütler, bu yolda herşey mübahtır, kıyımlar, katliamlar, savaşlar dahil…

“Din asla soyut bir şey olamaz!” diyor bir yahudi düşünürü. Evet böyledir, onun (dinin) Allah tarafından ilham edilmiş ya da yazdırılmış olması müşahhaslığına halel getirmez ve bu durum ilanihaye böyledir. Ancak, ilahi metinler halka mutlaka, müşahhas açılımları doğrultusunda empoze edilmeli ve onları sürekli coşkulu ve aktif tutmalıdır. Bu coşku bitmez tükenmez, yeniden üretilen bir coşku olmalıdır. Durmamalı, sekteye uğramamalı, engellenmemeli ve dejenere edilmemelidir. 2000 yıllık yahudi tarihine bakıldığunda, bu idealin hep canlı tutulduğu ve yenilgilere rağmen sönmediği görülür, bu anlamda yahudi tarihi öğreticidir, ders verici, ibret vericidir. İyi okumalı, iyi özümsenmelidir. Her müslüman, en az kendi hakikatini öğrendiği kadar yahudi ideolojisini de mutlaka öğrenmelidir. Düşmanı düşmandan öğrenmekle mükelleftir. İşte 2000 yıllık yahudi tarihi bu örneklerle doludur. Gözler görsün, kulaklar işitsin.

Yahudiler’e göre, kendi öykülerinin (kendi dramalarının) 4 temel varlığı sözkonusudur. Allah, Torah (Yahudi pratiği), İsrael halkı ve onun etrafındaki dünya. İşte yahudi hikayesi bu 4 temel kavram etrafında kurgulanmıştır. Yani, gaye Allah’ın emrini yerine getirmek, yöntem Torah ideolojisi, uygulayıcı olan İsrael halkı ve sömürülüp ezilecek olan da diğer dünya halkları. Böyle anlayacağız ve yahudi kurgusunun bu 4 temel kavramını en derinlikli bir biçimde elden geçireceğiz.

Burada İsrael özne, dünya ise bütün boyutlarıyla nesnedir. Bu asla unutulmasın ve doğru anlaşılsın. Gerilimler, ilişkiler, çözüm ve çözümsüzlükler, trajediler, dramlar, içiçe geçmeler, altüst oluşlar hep bu muvacehede değerlendirilir. Günümüzde yahudi ideolojisi, eski yahudi tarikatlarını yahudiliğin garnitürü olarak görüyorlar. Buna da kanmamak gerekir. Doğruyu o eski tarikatların argümanlarında ve ilkelerinde bulmak daha kolay olacaktır. Hangi tarikatlardır bunlar? Esseniler, Sadukiler (Saduseenler), Samariyeliler (Samaritler), Yahudi-Hristiyan sentezcileri… Bu tarikatları mutlaka ciddiye almak gerekir zira onlar yahudilik-hristiyanlık geçiş döneminin ışık tutuculuğunu yapmaktadırlar. Onları öğrenmeden, kavşak noktasını anlamak çok zordur.

Yahudi ideolojisi, dini, toplumlan, tarihi süreçlerden, duygusal deneyimlerden ve entellektüaliteden ayrı tutulamaz, onların birer bağlaşığı gibi rol oynar. Bunlar arasında özellikle tarih özel bir yer tutar. Yahudi historiograflar (tarih yazıcıları) farklı görüşlere sahip olsalar da, ideolojilerine mutlaka en üst düzeyde sahip çıkmaya özen gösterirler. Bu anlamda budalavari bir objektivizmin yeri olamaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir yahudinin gözü kulağı “Anavatan” da, kutsal topraklarda, Tel Aviv’de, Kudüs’te, Yafa’dadır. Hep oraya bakar, oradan gayrısı onun için bir anlam taşımaz, orası için gerekirse ölüme yatar, gerekirse malını mülkünü tüketir, gerekirse adam keser, gerekirse kişisel namusundan vazgeçer. Kutsal Toprak (Holy Land) namusu temel namustur. Onun önünde hiçbir namusun adı geçemez. Yahudi ideolojisinde her menkıbenin derinlemesine bir tahlili mutlaka yapılır, masal olarak, avutma olarak bir kenara atılmaz aksine tarihi bir dokümandır o. Otantizm ve dar gelenekçiliğe prim verilmez. Her ahlaki eylemlilikte, ilahi referans en belirleyici unsurdur. Yahudi için emfasis noktası Judaizm tarihidir! Göç her defasında öğretici olmuş, ideolojiyi pekiştirmiş, yahudi halkını pişirmiştir. Yahudi asla mültecileşmez zira onun kendine özgü bir korunma yöntemi vardır.

Yahudi yazarlar hep şu saptırmayı yapagelirler: Bir yahudi tanımı yoktur, zira siyahı var beyazı var, doğulusu var batılısı var, dindarı var dinsizi var, zengini var yoksulu var, dönme olanı var anadan doğma yahudi olanı var. O halde yahudi, kollektif bir tanıma sığmaz aynı diğer insanlar gibi. Bunun bir illüzyondan ibaret olduğunu ileride ideolojiyi incelerken net bir biçimde görebileceğiz. Örneğin Muharref Tevrat’a göre, Ben-i İsrael (İsrailloğulları) özel, Allah tarafından seçilmiş bir kavimdir (kavm-i necip’tir) ve dünyadaki herşey ve herkes onların emrine verilmiştir. Yahudi olmayanlar öldürülebilir, katledilebilir. Nitekim İsrail devleti de, yahudi şeriatını her defasında yerine getirmiş, Desir Yassin, Sabra ve Şatila ve daha nice kaliamlarda, hayvanlara varana kadar Muharref Tevrat’a sadık kalmıştır ve bundan sonra da kalacağı muhakkaktır. İsa en büyük düşmandır! O bir mürteddir! Yahudi, O’na ve inananlarına düşmandır, İslam’a ve Müslüman’a da düşmandır. Sanılmasın ki, Şintoizm’e, Brahmanizm’e, Hinduizm’e, Budaizm’e düşman değildir. Onlar daha tekamül edememiş olduğu için yahudi ideolojisinin acil gündeminde değildir. Sakın farklı anlaşılmasın. Yoksa, dünyada farklı inanç mensubu kim varsa hepsi yahudi şeriatının ilgi alanındadır.

Taktik ise hep aynıdır; Eziliyoruz, aşağılanıyoruz, toplum dışına itiliyoruz, öldürüyoruz öyleyse masum ve mazlumuz. Yani haklıyız, hatta sadece biz haklıyız. Haklı olduğumuza göre de, yaptığımız ve yapacağımız her eylem meşrudur, haklıdır. Klasik tavır. Tam yeri gelmişken Sabra ve Şatila Katliamı’na bir göz atalım. Bakalım kim haklı, kim haksız, kimin çarkı dönüyor kim eziliyor, katlediliyor, kim vandal kim hümanist.

Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!