Judaizm – III (Yahudilik Tarihi)

Yahudiliğin tarihlenmesi farklı görüşlere göre ele alınır. Örneğin Yahudi miladı Hz. İbrahim’e (Abraham) indekslenecek olursa, onu İ.Ö. 18. Asır’a (-3800) taşımak gerekir. Buna göre yahuhilerin kadim babası olarak kabul edilir. Tabii ki, bu durumda Arap kavminin babası da Hz. İbrahim olmaktadır.

Kimileri ise, yahudiliği Hz. Musa’ya tarihler. Tam tarih ise Hz. Musa’nın Tur-i Sina’ya (Sina Dağı’na) çıkıp, Allah’tan gelen 10 emiri (The Ten Commandments ) almasıdır. Bu olay, Hz. İbrahim’den 400 ila 500 sene sonra (-3400 civarı) gerçekleşmiştir. Yani, İ.Ö. 13-14. Yüzyıllarda.

Bir başka kabule göre de, yahudiliğin miladı “Eski Ahid” (Yahudi yazmaları) tamamlandığı zamana tekabul eder. Bu, Hz. Musa’dan daha sonralarıdır.

Bazıları, yahudiliği, Hz. Adem ve Hz. Havva’ya kadar götürür ve onları da yahudi sayar. Buna bir tarih de verilir: Bazı yahudi uleması Hz. Adem’in yaradılış tarihi olarak, İ.Ö. 3760’ı gösterirler. Ne hikmetse Mason takvimi de bu tarihi insanlık miladı olarak alır. Buna göre, Hristiyani 200 yılının takvimindeki karşılığı 5760’dır.

Hristiyan teolog Ussher ise, Hz. Adem ve Hz. Havva’nın yaradılışını, İ.Ö. 4004’e tarihler yani bugün itibarıyla yaradılış takviminin 6004. Yılıdır.

Bazılarına göre ise Judaizm’in kurucusu Ezra Kohen’dir “Musa’nın 5 kitabı”nı ortaya çıkaran odur: Kohen, İ.Ö: 398 (-2398) yılında Judaizm’i ilan etmiştir.

Böyle bakıldığında, yahudiliği en çok 5760, en az da 3500 yıllık bir din ve dahi ideoloji olarak kabul edebiliriz. Bunun anlamı, dünyanın en eski kavimlerinden, inançlarından ve ideolojilerinden biri olmasıdır. Bu nedenle dünyayı, yahudi süreçlerinden kopuk bir biçimde ele alamayız.

Rabbinic Judaism, yani Eski Ahid’den yola çıkılarak rabbiler tarafından kaleme alınan süreç, gerçek yahudi öğretisini temsil etmektedir. Bugünkü judaizm’in kökleri Rabbinic Judaism’de bulabiliriz. Referans orasıdır. Bazıları, rabbinic judaizm’i, “çifte Torah, çiftli Torah” diye de anarlar. Bunun anlamı, yazılı ve sözlü Torah’tır. Buna, yazılı kanunlar da denebilir.

İ.S. 50 yıllarına kadar Yahudilik’le Hristiyanlık arasında belirgin bir çizgi görülmez. Sadece flu farklar mevcuttur. Hz. İsa veya havarileri de, Hristiyan kavramını hiç kullanmaz, hatta onlara hangi dini getirdikleri sorulduğunda “Allah’ın dini” derler. Yahudiler bu tanımdan hep judaizm’i anlamışlardır. Yani, Allah’ın dini yahudiliktir!!!

Gerçek ayrışmanın miladı ise havari Paul’ün (Saoul, Acher adlarıyla da anılır) mektuplarıdır. Yani, herşeyin kanla temizlenebileceğini ileri süren “Aziz Paul”. Mektuplarda, yepyeni birçok ilke mevcuttur. Yani 50-63 arası= Paul (Pavlus)un mektupları. Örneğin Hz. İsa’nın “Mesih” olarak kabul edilmesi ve Allah’ın oğlu olarak tanınması Yahudilik açısından kabuyl edilemez “yenilik”lerdir. Kimilerine göre bu durum, Hristiyanlar’ın belirttiği gibi “yahudiliğin tecdidi” değil bir antijudaizm hareketidir. Paul’ün yeni kredosu (inancı), kateşizmi (içtihadı) yahudi uleması tarafından tamamen reddedilir. Günümüzde Hristiyanlık sürekli bir reform hareketliliği içindeyken, judaizm reformlara kapalıdır. İlginç olan ise, daha eski olan yahudiliğin tazıı kanunlarının (Talmud), daha yeni olan Hristiyanlığın metinlerinden sonra kaleme alınmış olmasıdır. Bu da, belki sözlü geleneğin önemiyle açıklanabilir, aynı Kürtler’in yazılı kaynaklarının çok az olması gibi. Yazılı kaynakların eskiliği gözönüne alındığında, “Ağabey” Hristiyanlıktır.

Aslında havari Paul, bugün hala Hristiyanlık aleminin en tartışılan isimlerinden biridir. Şöyle bir deyim artık halk arasında bile neredeyse yerleşmiş durumdadır: “Paul’ün İsa’sı, Allah’ın İsa’sı değildir”. Kimilerine göre, o bir yahudi ajandır ve gerçek Hristiyanlar’ın arasına sızmıştır. Paul; İsa’nın takipçileriyle şiddetli çatışmalara girer. Şam yolunda ise bir “Paulizm” ideolojisinin hayallerini kurar. Arkadaşı Barnabaş ile birlikte, Antakya’dan geri dönüp, Kudüs önderliğinin (yahudi önderliği) olurunu alıp, İsa takipçilerinin sünnet olmaları ve Musa Kanunları’na itaat etmeleri için ikna faaliyetlerine girişmeye karar verir.

Hristiyanlığın ilk şehidi olarak kabul edilen ve Esseniliğin “büyük adaletçi”, “büyük ruh” diye adlandırdıkları liderleri Azizi Stephen (Sr. Stephen) İ.S. 71 yılında meşhur Qumran mağaralarından birinde katledilir. Bu cinayet, ilk hristiyanların ya da merkezi devlete karşı tavır almış olan Yahudi militanların (bunlara Zealotlar da denir) Roma’ya karşı başlattıkları isyan dönemine denk düşmektedir. Mağaralarda Roma askerleri tarafından yürütülen katliamı “seyreden” biri daha vardır: Saoul, nam-ı diğer Aziz Paul, adına, dünyanın dört bir yanında kiliseler inşa edilen “en büyük Hristiyan”, Hristiyanlığı doğmadan tasfiye etmektedir. Saoul aslında İlk Kilise’nin ve İlk Hristiyanlar’ın azılı bir düşmanıdır.

Aziz Paul, Roma imparatorunun yakın dostu,Yahudi Hahambaşılığı’nın has adamı, İlk Hristiyan, İsa düşmanı ama aynı zamanda İsa dostu Paul. Bir garip karanlık isim. Paul’ün değerlendirilmesini tarihe ve insanlığın sağduyusuna bırakıyoruz.

Paul’ün, “Romalılara Mektup”undan okuyalım:

“…Fakat, sen eğer Yahudi adını taşıyorsan ve şeriata dayanıyor ve Allah ile övünüyorsan ve şeriatten öğretilmiş olarak Allah’ın iradesini biliyor ve ala şeyleri beğeniyor, ve şeriatte ilmin ve hakikatin suretine malik olarak, körlerin kılavuzu, karanlıkta olanların ışığı, akılsızların mürebbisi ve çocukların öğretmeni olduğuna kani oluyorsan; şimdi başkasına öğreten, kendine öğretmez mi? Çalmamayı va’zeden, çalar mı? Zina etmemeyi söyleyen, zina eder mi? Putlardan nefret eden, mabedleri yağma eder mi? Şeriatle övünen, şeriata tecavüz ederek Allah’ı tahkir eder mi? Çünkü yazılmış olduğu üzere, sizin yüzünüzden Milletler arasında Allah’ın ismine küfrediliyor. Şimdi eğer şeriatı tutarsan, sünnetlilik fayda eder; fakat şeriata tecavüz edici isen, sünnetliğin sünnetsiz olmuştur. Şimdi eğer sünnetsiz olanlar şeriatın hükümlerini tutarlarsa, onların sünnetsizliği sünnetlilik sayılmayacak mıdır? Zira zahiren Yahudi olan Yahudi değildir, ne de zahiren sünnetli olan sünnetlidir. Fakat içten Yahudi olan Yahudi’dir, ve harfe değil, ruhta yüreğin sünnetliliği sünnetliliktir; kendisinin medhi de insanlardan değil Allah’tandır” {Bap 2, 17-29. Ayetler}

Paul, apaçık Musa şeriatinden bahsediyor. Zina’dan, sünnetten, Mabed’in kadsiyetinden… Hiçbir gizli kavrama sarılmıyor. Hatta, “Putlardan nefret eden mabedleri yağma eder mi?” Diye sual ediyor. Bu sualin muhatabı sanki Roma imparatorluğu gibi görünüyor ancak, Roma tarzı değil mabed yıkmak, zira ideolojisi bunu öngörmüyor. Peki kim, hangi mabedi derdest etmiş? Hz. İsa’nın ta kendisi. Yozlaşan mabedi yıkmış, dağıtmış. Eylem ortada. Paul ne yapıyor? Hz. İsa’nın eylemini mahkum ediyor. Ama sorarsanız, muhatap Roma, Hz. İsa’yla ilgisi yok. Gören gözler iyi okusun.

Devam ediyoruz:

“Şimdi, Yahudliğin ne fazileti var? Yahut sünnetliliğin faydası nedir? Her suretle çoktur; önce, Allah’ın vahiyleriyle emin kılındılar….” {Bap 3, 1-2 Ayetler}

Allah, Allah, Yeni Ahid’de yahudilik propagandası.

Devam:

“Şimdi ne diyelim? Şeriat günah mıdır? Haşa! Şeriat vasıta olmasaydı, günahı bilmemiş olurdum; çünkü eğer şeriat: ‘Tamah etmeyeceksin’ dememiş olsaydı, ben tamahı bilmezdim; fakat fırsat bularak emir vasıta ile bende her türlü tamahı hasıl etti; çünkü şeriat yokken, günah ölüdür. Ve bir vakitler şeriat yokken, ben diriydim; fakat emir gelince, günah dirildi ve ben öldüm; ve hayat için olan emir bana ölüm için oldu. Zira günah, emir vasıtasıyla beni öldürdü. Şöyle ki, şeriat mukaddestir ve emir doğru ve mukaddes ve iyidir. Şimdi iyi olan şey bana ölüm mü oldu? Haşa! Fakat ta ki, günah iyi şey vasıtasıyla bana ölüm hasıl ederek günah görünsün…” {Bap 7, 7-13. Ayetler}.

Paul, mütemadiyen Yahudi şeriatını övüyor.

Ve bakla çıkıyor:

“…Onlar İsrailliler’dir; oğulluk ve izzet ve ahidler ve şeriatın verilmesi ve ibadet ve vaidler onlarındır; Mesih onlardandır; o cümle üzerinde ebediyyen mübarek olan Allah’tır. Amin” {Bap 9, 4-5 Ayetler}.

Bu arada, Paul’ün, “Selanikliler’e ikinci mektup’undan kısa bir bölüm aktarıp, kendi ara mesajımızı da verelim:

“…Hiçbir suretle kimse sizi aldatmasın; mükü önce irtidat gelmedikçe, ve Allah denilen, yahut ibadet denilen herşeye karşı duran, ve Allah’ın mabedinde oturup kendisinin Allah! Olduğunu göstermek suretiyle kendisini yükselten fesad adamı, helakın oğlu, izhar olunmakdıkça, o gün gelmez…” {Bap 2, 3-4 Ayetler}.

Havari Peter (Petrus) da aynı kanaatedir. Aksi takdirde judaizm ciddi yaralar alacaktır. Bu sızma harekatının ilk hedef alanları, Antakya, Suriye ve Kilikya (bugünkü Çukurova bölgesi)dır. Fakat, Paul kendi tarzını ve ilkelerini bir bütün olarak dayatır ve ısrarla “Musa’nın Kanunları”nın belirleyici olduğunu söyler. Böylece, halihazırda bile varlığını sürdüren, Paulist Hristiyanlık gelişir. Hatta bazı iddialara göre “Yeni Ahid”in (New Testament, İncil) tamamı Paul tarafından kaleme alınmış ve Hristiyanlığın temel nasları da yine Paul tarafından belirlenmiştir. Böylelikle, Hz. İsa öğretisi, bilerek ya da bilmeyerek ikinci plana düşürülmüş olmaktadır. Yani, Hristiyanlık bir anlamda Paul Hristiyanlığı biçiminde gelişmiştir. Bunun arkasında yahudi komploculuğunu arayanların ve bulanların saysı hiç de az değildir. Olaylar ve olgular, bu durumu doğrular niteliktedir.

Kimilerine göre Paul, eski bir ağaçtan yeni bir filiz üretmeye çalışmıştır. Ya da, yabani zeytine semereli zeytinden aşı vermiştir. Çünkü, o dinamizmle yürüyen İsa dini, Yahudiliği tamamen silip süpürüp ortadan kaldıracaktır, Paul’ün gönlü buna razı gelmez ve muharref Musa şeriatini ilelebed muhafaza etme misyonunu yüklenir. Amaç aslında “Eretz İzrael”dir.

Daha İ.S. 50’lerden itibaren İsa takipçileri bölünmeye başlarlar. Bu Roma’nın da işine gelmektedir. Hızla yükselen bir ideoloji Roma’yı çok büyük sıkıntıya sokacaktır; Paul ve Peter gizlice desteklenir. İ.S. 70 yılında, Süleyman Mabedi’nin yıkılması Hristiyan-Yahudi, Hristiyan-Hristiyan ve Roma-Hristiyan zıtlaşmalarını daha da keskinleştirir. Mabedin yıkılması, en son tahlilde yine judaizm’in işine yarar. Hristiyanlar bu olayı, Allah’ın yahudiliği mahkum etmesi olarak algılarken, yahudiler bu durumu, Allah’ın kendilerini uyarması olarak kabul ederler. Bunun ötesinde Roma imparatoru bir “Fiscus Judaicus” (Yahudilerden alınan kelle vergisi) koyar. Roma, böylelikle radikal judaizm ile hakiki Hristiyanlar’ı durdurmayı ve tedricen zayıflatmayı hesaplar. Nifak netleştirilir. Aktörleri yerli yerine koyarsak, bugünkü konjonktürü de kolay anlarız. Örneğin, “Pax Americana” (Amerikan Barışı), “Pax Romana” (Roma Barışı)nın yerini almıştır.

İ.S. 254 tarihinde ölen Kilise babalarından origen Filistin’de, Sezariye’de yaşadı. Çağdaşı Rabbi Tiberiaslı Yohannan da aynı bölgedendi. Yorumlarına bir göz atalım:

Origen’e göre, Hz. Musa ile Allah’ın görüşmesi dolaylı bir görüşmedir. Yani, Allah İsrailliler’le direkt görüşmez. Buna karşın, Hz. İsa, bizzat kendisi Allah’ın oğludur. Bu vesileyle, kutsal toprakları İsa takipçileri, Musa takipçilerinden daha çok hak etmektedirler. Yohanan ise, Hz. Musa’nın Allah’la görüşmesini, dudak dudağa öpüşecek kadar yakın olarak addeder ve dolaysız olarak niteler. Bu nedenle Allah ile İsrael arasında aşk vardır.

Origen’e göre, Yahudi yazılı belgeleri tamamlanmış ve Yeni Ahid tarafından aşılmıştır. Yohannan’a göre de yazılı hükümler tamamlanmıştır ve “Sözlü Torah”la devamlılık arz etmektedir.

Origen’e göre, Hz. İsa merkezi figürdür ve Hz. İbrahim’in yerini almıştır. O, Hz. Adem’in işlediği günahın kefaretini de ödemiştir. Yohanan’a göre, Hz. İbrahim merkezdeki yerini korumaktadır ve Torah günahının panzehiridir.

Origen’e göre, Kudüs sembolik olarak cennet şehridir. Yohanan’a göre, Kudüs, somut ve hakiki anlamda Cennet ve Dünya arasındaki bağlantıyı kurar. Orası, en önemli ilahi tecelligahtır.

Origen’e göre, Allah, İsrael’i mahkum etmiştir. Yohanan’a göre, Allah İsrael’e uyarı da bulunmuştur.

İ.S. 100’e doğru, Flavius Joseph’in kaleme aldığı Yahudi antikiteleri (The Antiquities of Jews)adlı eseri de kaydadeğer eserlerden biridir. İ.S. 1. Yy. itibarıyla yahudiler 4 tarikata ya da 4 felsefi gruba ayrılmışlardı:

  • Farisiler (en güçlü gruptur). Bunlar aşırı gelenekçidirler, ibadet faaliyetleri ve kutsamalar kendileri tarafından yürütülüyordu.
  • Sadusiler de geleneğe bağlıydılar.

Esseniler (Ölü Deniz-Qumran mağaraları tomarlarının 1947 yılında bulunmasıyla gündeme daha sık geldiler), bir görüşe göre, ruhun ölümsüzlüğü ve ahiret mes’elelerini daha çok irdeleyen ve sosyal yaşamı pek önemsemeyen bir gruptu. Yine bir iddiaya göre, Haşhaşi öğretisinin kurucusu Hasan Sebbah, Esseniler’in felsefesinden haylice etkilenmiştir. Bunlar arınmaya çok önem vermişlerdir ve sürekli Kutsal Mabed’de (Süleyman Tapınağı) ibadet edip kendilerini maddi hayattan soyutlamaya çalışmışlardır. Evlenmezler, 3 yıl boyunca Esseni liderlerinden biriyle beraber yaşadığını söyler. Bunun ismi Banus’tur ve çölde yaşar. Çuldan gayrı bir şey giymez ve ağaçlarda beslenir.

1947 yılında bir Bedevi çoban Qumran (Ölüdeniz kıyıları) mağaralarında küplerin içine saklanmış bir sürü yazılı tomar bulur. Belgeler, Kudüs’te Rockfeller Vakfı’nın kurduğu “ECOLE Biblique” (İncil Okulu) tarafından incelemeye alınır. Okulun başında bir Fransız papaz olan Peder Rolanmd de Vaux vardır. Yazıları İbranice ve Aramice>’dir. Yazıldıkları tarih ise, C-14 (Karbon-14) testine göre, İ.Ö.33 (+,-200) olarak belirlenir.

Ecole Biblique’nin iddiasına göre bu tomarların yazarları Esseniler adı verilen bir topluluktur. Yine iddiaya göre bunlar aşırı dindar, dünyadan elini eteğini çekmiş olan bekar erkekler topluluğudur. Mal-mülk kaygıları yoktur. Manastır disiplini içinde öğrenim görür, topluca yer içer ve ibadet ederler. Ecole Biblique, Esseniler’in Hristiyanlıkla bir ilgilerinin olamayacağını savunur.

1770 yılında Büyük Frederic, Hz. İsa’nın aslında bir Esseni olduğunu söyler. 1863 yılında ünlü teolog Ernest Renan, Hristiyanlığın aslında Essenizm olduğunu iddia eder. Qumran harabelerinde birçok kadın ve çocuk iskeletinin de bulunması Esseniler’in bekar erkekler topluluğu olduğu iddiasına gölge düşürmektedir. Yine Esseniler’in döneminin Yahudi kralı (Roma kuklası) İrodes’le sürekli çatışma içinde oldukları yazıtlardan anlaşılmaktadır. Yani, merkezi hükümetle iyi ilişkiler içinde olmadıkları eşdeyişle egemen yahudilere karşı bir mücadele yürüttükleri ortadadır. Bu yönüyle Esseniler’in dünyadan elini eteğini çekmiş bir dervişan topluluğu olmadığı nettir. Onlar dünyayla sıkı sıkıya ilişki içindedirler. Pasif keşişler değil aksine aktif savaşçılardır. Bu yönleriyle yahudi savaşçıları Zealotlar’a yakındırlar hatta Zealotlar’la Esseniler aynı kişilerdir. İ.Ö. 167 yılında anti-Yunan bir isyan başlatan Mattathias Maccabeaus ilk Zealot olarak kabul edilmektedir, bu açıdan Esseniler’in Maccabiler’in ta kendileri ya da bir kolları gibi olarak da algılanabilmektedir. Liderleri olrak kabul edilen “James the Righteous” (Haksever James / Aziz Stephen) İlk Kilise’nin de önderidir. Bir iddiaya göre ise James, Hz. İsa’nın kardeşidir. Esseniler, Roma’nın üzerine 100.000 kişilik bir ordu gönderecek kadar örgütlü bir güçtür. Bütün bunlar Ecole Biblique tarafından es geçilmiş ve pasif bir topluluk olarak gösterilmiştir.

Zealotlar. Joseph onlarla hiçbir temasa girmediğini söyler. Allah yolunda kutsal savaşı öngören Zealotlar, özgür olmanın en önemli şart olduğunu ileri sürerler. Özgürlükten daha önemli bir başka ilke olamaz, onlara göre. Maccaveaus’un takipçileridirler.

Samariyeliler ise farklı bir etnik kimliğe sahip bir yahudi gruptur ve tapınakları Gerizim tepesindedir. Bunlar daha ziyade, “Gizli Cennet Sarayları” ilahi bilgisiyle meşgul olurlar. Kıyametle yakından ilgilenirler.

Bu bağlamda İ.S. 50 yılına bakıldığında, Hristiyanlık hala küçük bir yahudi tarikati hükmündedir.

Eski Ahid’in bazı yerlerinde ise akılalmaz ahlakdışılıklara rastlanır. Allah’ın münezzeh kıldığı peygamberlere olmadık karaktersizlikler atfedilir:

“Ve Ruben buğday biçme günlerinde gitti, ve tarlada lüffah meyveleri buldu, ve onları anası Lea’ya getirdi. Ve Rahel, Lea’ya dedi: Rica ederim, oğlunun getirdiği meyvelerden bana ver. Ve ona dedi: Kocamı aldığın yetmiyor mu? Oğlumun meyvelerini de mi alacaksın? Ve Rahel dedi: Öyleyse, oğlunun meyvelerine bedel bu gece seninle yatacak. Ve Yakup akşemleyin kırdan geldi, ve Lea onu karşılamaya çıkıp dedi: Benim yanıma gireceksin; çünkü seni oğlunun meyveleri ile kiraladım. Ve o gece onunla yattı”.(Genesis [Tekvin, Oluş] Bap 30, 14-16. Ayetler).

Koskoca peygamber, kiralanıyor, başka bir kadınla yatıyor… Hangi şeriat bunu kabul ediyor? Yahudi şeriatı. Hem de kutsal kitabına yazıyor bunu…

“Ve Lut (peygamber) Tsaoar’dan çıkıp dağda oturdu, ve iki kızı onunla beraberdi; çünkü Tsoar’da oturmaktan korktu; ve o, ve iki kızı bir mağarada oturdular. Ve büyük kız küçüğüne dedi: babanız kocamıştır, ve bütün dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur; gel babamıza şarap içirelim, ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatarız. Ve o gecede babaların şarap içirdiler; ve büyük kız girip babasıyla (Hz. Lut) yattı, ve onun yatmasını ve kalkmasını bilmedi. Ve vaki oldu ki, ertesi gün büyük kız küçüğün dedi: İşte, dün gece babamla (Hz. Lut) yattım; bu gecede ona şarap içirelim, ve babamızdan zürriyet yaşatmak için, gir, onunla yat. Ve o gece de babalarına şarap içirdiler, ve küçük kız kalkıp onunla yattı; ve onunla yatmasını ve kalkmasını bilmedi. Lut’un iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar. Be büyük kız bir oğul doğurdu ve onun adını Moab çağırdı; o bugüne kadar Moablılar’ın atasıdır. Ve küçük kız, o da bir oğul doğurdu, ve onun adını Ben-Ammi çağırdı; o bugüne kadar Ammon oğullarının atasıdır.” (Genesis [Tekvin, Oluş] Bap 19, 30-38 Ayetler).

Haşa, kızlarıyla yatan bir peygamber!!! Hem de, eşcinselliğe karşı savaşmış bir peygamber, Hz. Lut. Ve iddiaya göre de yahudilerin önemli bir bölümünde atalık ediyorlar. Kimler? Babalarıyla cima edip doğum yapan kızların çocukları. Ammon oğulları kim? Bugün Ürdün’ün başkenti Amman’a ismini veren soy.

KISA KRONOLOJİ…

İ.S. 70: Kudüs, Roma imparatorluğunun eline geçti.

703-95: Direkt Roma yönetimi.

395-638: Bizans yönetimi

638-1072: Arap-İslam yönetimi

1072-1099: Selçuk Yönetimi

1099-1291: Aralıklı olarak Haçlı yönetimi

1291-1516: Memlük yönetimi

1517-1917: Osmanlı yonetimi

1920-1948: Britanya yönetimi (BM manda yönetimi)

29 Kasım 1947: BM, Filistin topraklarını, Yahudiler ve Araplar arasında pay etti. Paylaşım Yahudiler tarafından kabul edilirken Araplar tarafından reddedildi.

14 Mayıs 1948: Bağımsız İsrail devletinin ilanı

15 Mayıs 1948: 5 Arap devletinin orduları İsrail’e girdi ve bu İsrail bağımsızlık savaşı başlattı.

1956 Ekim: Yom Kippur savaşı

26 Mart 1979: Mısır-İsrail barış anlaşması, Washington. Enver Sedat’ın ölüm fermanı.

1982 Haziran: İsrail’in, Lübnan’daki Filistin kamplarına saldırması, Sabra-Şatila katliamları ve Güney Lübnan’ı işgali.

1987 Aralık: Batı Şeia ve Gazze’de “İntifada”nın başlaması.

1993: Oslo’da, İsrail-Filistin barış görüşmelerinin başlaması.

1994: İsrail-Ürdün barış anlaşması

1995:Oslo II anlaşması.

2001:İNTİFADA SÜRÜYOR, İslam savaşıyor!

Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!