Son zamanlarda İslâmcı camiada “demokrasi”, “sivil toplum”, “postmodernizm” yavelerini dilinden düşürmeyen sapık bir mezheb türedi. Bunların sözcülüğünü de Kanal 7 yapıyor.
Kanal 7 kalite itibariyle diğer kanallardan biraz farklı. “Televole” yerine tartışma programları, üçüncü sınıf video vurdu kırdıları yerine sanat filmleri yayınlayarak, ilk bakışta özel televizyonculuğun diğer şubelerinden hemen ayrılıyor. [*] “İslâm inkılâbı” endişesini bir kenara koyarsanız, insan alkışlayabilir de…
Ama bu endişeyi bir kenara koyma hakkı hiçbir Müslümanda yoktur. Kanal 7, İslâm inkılâbının hasretini çeken, bütün hasretlerinin verâsında bu hasret tüten bir topluma hitab ediyor. Bu her ne kadar davul zurnayla ilân edilecek bir misyon olmasa ve bunun anlaşılır bir tarafı olsa da, inkârı imkânsız, istismarı bir o kadar vebâl gerektiren bir iştir. Onun içindir ki, onu “İslâm inkılâbı nâmına” denetlemek ve gerekirse “kılıçlarıyla düzeltmek”, her Müslümanın hakkı ve görevidir.
Gelgelelim, Kanal 7 bu “misyon”unun farkında mı ve onu ifa etmek üzere bir şey yapıyor mu?
Açık konuşmak gerekirse, pek farkında görünmüyor ve gayet cılız, bazen tuhaf, bazen bu misyona tam ters gelecek iğrenç şeyler yapıyor. Bir televizyon kanalının yayın politikasının umumî görüntüsü, onun ana haber bültenlerinde kendini verir. Kanal 7’nin haber bültenleri, diğer kanallara nazaran ne kadar iyiyse, üzerinde bulunulan misyon bakımından o kadar kötü. Dış haberlerde ne kadar tutarlı ve düzgünse, iç haberlerde o kadar sümsük, dilenci, misyonuyla çelişkili.
Bu çelişki nereden geliyor? Nasıl oluyor da, benzerleri arasında iyi, ama olması gereken yönünden kötü olabiliyor? Bunun iki yolu vardır: Birincisi, üzerinde bulunan misyonu tam kavramamış ve genel alışkanlıklardan kaynaklanan hatâlar yapıyordur. İkincisi, bu misyonu ne kabul ediyor, ne reddediyor, sadece onun üstüne oturup ondan menfaat devşirmek istiyor, ötesine bakmıyordur. Bu ikincisi, düpedüz hainliktir.
Basit bir misâl: Kimse onlara farklı görüş ve düşünüşlere yer vermeyin, bunları görmezden gelin demiyor. Ama bu görüş ve yaşayışlar arasında bizim görüş ve yaşayışımızın oluşturulması gayretinin olmamasına, İslâmî kamuoyu fena hâlde içerliyor. Bir televizyon kuruluşunun İslâmî görevi, çıplak kadın göstermemekle bitmez. Böyle olunca, insan giderek düşünüyor ki, Kanal 7, düşmanın küfrünü, düşmandan daha tesirli bir telkin zekâsıyla sergileyerek, “düzenin yedek lâstiği” misyonunu üstleniyor. Öyle ya, diğer kanallar İslâmî kamuoyu üzerinde Kanal 7 kadar tesirli olmadığına göre, onun bu durumda bir tek misyonu “düzenin yedek lâstiği” olmaktır.
Millet, sistem tartışmaları karşısında müslüman basının reaksiyonunu merak ediyor. Kanal 7 sadece bu tartışmaları –başkalarının tartışması olarak– yansıttıktan sonra, artık fikirsizlik mi dersiniz, hainlik mi, tutup şu aptal yorumu yapıyor:
– “Dünya postmodernizmi tartışırken Türkiye hâlâ sistem meselesiyle uğraşıyor.”
Bu bir hainliktir ama. Bu, İslâmı arkadan hançerlemektir. Bu, tam da rakibini gafil avlayıp hücuma kalkan bir takımın oyuncusunun, topu kendi arkadaşı yerine “kasden” rakibe atması ve kendi takımını gafil avlamasıdır. Sistem mevzuu, rakiblerimizin asıl konuşamayacağı, bizimse asıl konuşacağımız mevzu değil midir? Nerede kaldı, meseleler karşısında çözüm olarak İslâm inkılâbını telkin dehası? Nerede kaldı, en basit Müslüman duygusunun, en üstün fikir hüneriyle ortaya konulması?
Postmodernizm nedir yahu? Biz dünyada cidden bir postmodernizm tartışması görmüyor, sadece yeri geldiğinde, çıkarlar elverdiğinde böyle bir göz boyama çabası görüyoruz. Ne yâni, Birleşmiş Milletler Filistin meselesine postmodern bir çözüm mü teklif ediyor? ABD, “Saddam bizim düzenimize uymasa da olur, aynı çatı altında gül gibi geçinip gideriz” mi diyor? İngiliz ve Fransız hükümetleri, sömürerek edindikleri servetlerin bir kısmını eski sömürgelerine devretmeye mi hazırlanıyor? Rusya, Çeçenistan üzerindeki siyasî ve iktisadî işgâlinden vazgeçmeye mi hazırlanıyor? Nerede tartışılıyor postmodernizm?
Kanal 7 güdücüleri, eğer dünyada postmodernizm tartışılıyor sanıyorsa, gafillik ediyor. Ama “sistem” denince “sistem yoktur” deyip, ondan sonra Alman futbolunun 3-5-2 sistemini anlatmağa çalışıyorsa, bu düpedüz münafıklıktır. Kanal 7’nin pozisyonundaki bir yayın organında “gaflet”e yer yoktur zaten; ya kahramanlık vardır, ya hainlik… Kahramanlığa kalkışmadığına, üstelik bunun için gereken en basit haysiyet edasına bile mâlik olmadığına göre, ona “hain” demeye dilimiz varır.
İslâmcı camiada, favorili, küpeli “rockçu” gençler ve türbanıyla “flört” edebileceği kızlı erkekli kumpanyalara katılabileceği hayat tarzını düşleyen genç kızlar ve “bireysellik” uydurukluğuyla “cemaat”ten kopup para ve kariyer peşinde koşan adamcıklar türemeye başlamışken, bu camiaya hitab eden bir televizyon kanalına düşen, bu gidişin farkına varıp, onu usûlünce frenlemeye çalışmaktan ibarettir. Ama bunu yapmamak bile ihanete denk bir cürüm sayılacağı hâlde, bizzat bu gidişin müsebbibi ve zemini olmağa çalışmak, düpedüz ibnelik…
Ha, şunu bilmek isterseniz; biz, sefil bir kitle kültürünü bayraklaştıran, kelle hesabını fikir çilesinden aziz gören, ibne ve ayyaşların zırvalarını bir üniversite profesörünün reyine denk tutan, kısacası pratikte “yalancı” ve “ahmak avlayıcı” olan demokrasi mezhebine zaten inanmıyoruz. Biz, “Çağlarüstü Mutlak Fikir”e ve onun “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” ölçüsüyle işaret ettiği AYDINLAR ARİSTOKRASİSİ’ne inanıyoruz.
İslâm adına apaçık bir şerefsizliğe yeltenenlerin takibçisi olacağımızın beyanıdır!
AKADEMYA (I. Dönem, Sayı 10, Ağustos 1998, Feyyaz Aksakal imzasıyla)
* Zamanla bu satırları yalanlayacak kadar sefilleştiler ve sefillikte ötekilerle yarışır hâle geldiler.