KİTAPLAR VE NECİP FAZIL – 10 (Üstad’ın Tarih Kaynaklarına Giriş)

Bu bölümde Üstad’ın mevzuunu tarihten alan eserlerine eğilmek ve tesbit edebildiğimiz kadarıyla bunların kaynaklarını sıralamak istiyoruz. Necib Fazıl’ın tarih ilgisi “okuma hastalığına” tutulduğu çocukluk yıllarına kadar uzanır. 5 Haziran 1978 tarihli “çerçevesinden” okuyalım:

“Okuyup yazmayı (tabiî aslî harflerimizle) beş-altı yaşlarındayken öğrenmiştim… (…)

Okuduğum kitaplar arasında, Osmanlı Tarihine ait menkibelerden herhangi bir vezirin budalalığı, devletin aczi ve zaman-mekâna hâkimiyetsizliği beni sinirlendirir, dehşetler içinde bırakır; hele yeniçeri rezaletleri, cinayetleri, isyanları, iliklerime kadar işleyici bir korku meltemi üflerdi ruhuma…”

(Necib Fazıl, Çerçeve 5, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1998, s. 67)

Çocuk Necib Fazıl’ın bu tarih alâkası ömür boyu sürecek, tâ çocukken nefretini toplayan her türlü budalalık, sahtekârlık, kaba softalık ve yeniçeri rezaletleri, günü gelecek, dünya çapında bir muhasebeyi başlatacaktır kafasında. Doğu ve Batı arasında Türk’ü topyekûn hesaba çekecek, bütün oluş ve olamayışlarıyla hükme bağlayacak, en sağlam terkibî hükümler hâlinde istikbâlin tarihçisine çıkış noktasını gösterecektir.

Bu mevzudaki kitablık çalışmaları dışında, Büyük Doğu’larda çeşitli müstearlarla (özellikle Prof. Rıdvan Balkır imzasıyla) yıllar boyu tarihe dair yazılar yazan Üstad Necib Fazıl’ın Toptaşı Cezaevi’nde de yanından tarih kitablarını ayırmadığını görüyoruz. 1952 yılında tek başına kaldığı hücresinde “odamın manzarasını noktası noktasına içime nakşetmek istiyorum” diyerek, çile doldurduğu mekânı tasvir eder:

“Yine masam… Sigara ve kibrit lâşeleriyle dolu tabla… Kapağı sol tarafa eğik, küçük ispirto lâmbası… Yine sola eğik, mahzun bir kesekâğıdı içinde kahve… TARİH KİTAPLARI ve bir sürü kâğıt…”

(Necib Fazıl, Cinnet Mustatili, 4. Basım, Büyük Doğu Yay., s. 47, 48, büyük harfle vurgu bize âid)

Büyük Doğu Mimarı’nın “Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Han” eserine yazmış olduğu önsöz, hem tarihe ve tarihçiliğe bakışta, hem de yazdığının hesabını verme, yani “hâl izahı” cebhesinden değerlendirildiğinde, tam bir fikir şâheseri olarak çıkar karşımıza.

Üstad’a göre tarihçiliğin en alt tabakası, onun teknik bakımından incelenmesidir. Bunlar “malzeme ve ham madde verir ve gerisi için tasa çekmez.” O, bu usule rağbet etseydi, yıllarca Büyük Doğu’larda “Prof. Rıdvan Balkır” müstearıyla yazdığı tarih levhaları için “1943-1975 arasında, kendi imzamı atamayacak ve bu kadar dağılmayı kabul edemeyecek kadar hurda gördüğüm basit fikir ve tarih işçilikleri…” ifadesini kullanmazdı ve Kadir Mısıroğlu’nun iddia ettiği gibi tarihe dair kitablarını sırf telif hakkı kaygısıyla yazmış olsaydı, bahsettiğimiz bu yazıları da kitablaştırırdı. (Zannımızca, Üstad’ın Büyük Doğu arşivlerinde kalan bu ve benzeri yazılarının bir ân önce kitablaşması, özellikle araştırmacılar için faydalı olur. Meselâ, bahsettiğimiz tarih yazıları “malzeme ve ham madde” vermekle birlikte, Üstad’ın hangi kaynaklardan neler süzdüğünü göstermesi bakımından da önemlidir.)

Okuyucusunu malûmat sahibi yapmak amacıyla dergi sayfaları için hazırladığı bu ve benzeri yazılar bir yana, kitablık çapta ele aldığı tarih tezlerinden anlaşılıyor ki, Necib Fazıl’ın tarihe yaklaşımı, çağını sorgulayan büyük bir fikir adamının tavrıdır.

“Aydın Sorumluluğu”na dair bir başka çalışmamızda yazmıştık: Tarih ne böbürlenme, ne küfür, ne aşağılama arenasıdır. Bugün bize ne atalarımızın kahramanlıkları fayda verir, ne de onların yanlışlarına küfrederek paryalıktan kurtulabiliriz. Tarih, önümüze yığılan meselelerin KÖKLERİNE inebilmek için “hâlihazırdaki insan şuuruyla” muhasebe edilmesi gereken bir ibretler levhasıdır.

Soru sormadan, meselelerin çözüm çekirdeklerini aramadan, sürü psikolojisi ile tarihe yanaşılmaz. Bugün “sağ” ve “sol” zihniyetlerin, birinde “övgü”, diğerinde “sövgü” tavrıyla tecelli eden tarih alâkası, meselelerin çözüm çekirdeklerini buldurucu olmaktan ziyade öldürücüdür.

Aydın, kafasında “düğüm” olan; fikrî, edebî, siyasî ve sosyal çelişkilerin kaynağını tarihî akış içerisinde takib edebilecek asgarî donanıma, usul bilgisine sahib olmalıdır.

Aydın sorumluluğuna dair yazdığımız yukarıdaki satırlar, Necib Fazıl’ın tarihe yaklaşımından süzebildiğimiz kırıntılardan başka bir şey değildir aslında.

“Tarihi, hikmet yönünden ele alan” Üstad, “onu, kafasındaki tezatsız ve her örgüsü tamam bir dünya görüşüne nispet eder.” Bu, “cemiyet hamurkârı büyük fikirci” tavrıdır. Onun öğretmek istediği, “vâkıalar değil, mânâlardır.” Usulü de, “tarihin ikinci ve üçüncü nevinden [ilim ve teknik bakımından] inşasındaki kanunlara aykırılık göstermeden, üstelik bunlardan yeteri kadar pay alarak, birinci soya bağlı bir hikmet ve sanat fırçasiyle içyüzlere inmek ve (dinamik) çizgiler yolundan, hikâye üstü ruha tırmanmak…”

Onun içindir ki “bibliyografya, endeks, fotokopi, vesika adresi gibi gerçekliği nisbetinde sahteliği mümkün” zahmetleri, davasının ırgatlık tarafı olarak görür. “Dış yüzden meçhûlleri malûm kılmak yerine, iç yüzden malûmları meçhûlden kurtarmak ve sadece fikri getirmek dâvasında” olduğuna göre, bu O’nun hakkıdır.

(Bkz. Necib Fazıl, Ulu Hakan II. Abdülhamîd Han, 5. Basım, Önsöz)

Büyük Doğu Mimarı’nın “cemiyet hamurkârı büyük mütefekkir” misyonu gereği “ırgatlık” kabul ettiği işleri omuzlamak, bugün bizlerin görevidir. O’nun tarihî tezlerinde de zengin kaynaklara dayandığını, tarihin “ilim ve teknik” usullerine aykırılık göstermeden çalıştığını ve hikmetlerini bunların üzerinde temellendirdiğini bir parçacık olsun biz de hissettirmek istiyoruz.

Bunun en güzel misâli, “MOSKOF” isimli kitabıdır. Bu eserinde en fazla başvurduğu kaynaklar, Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat’ın çalışmalarıdır. “Türk ve Rus münasebetleri üzerinde kaleme aldığı eserlerle maruf Prof. Dr. Akdes Nimet (…)” 

(Necib FazılMoskof, 5. Basım, s. 20)

İşte bu zâtın “Moskof”ta kaynak olarak sık sık başvurulan “Türkiye ve Rusya” kitabını bir vesileyle tetkik ettik. Şu kadarını söyleyelim: Kalın bir ansiklopedi cildini andıran 600 sayfa civarındaki bu eserde, mevzuyla ilgili hemen her malzeme var. Devlet arşivlerinden derlenen yerli ve yabancı belgeler, beyanatlar, uluslararası yazışmalar, antlaşma metinleri, yüzlerce kaynak, vs… Şimdi, bu malzeme zaten ortadayken, Üstad’ın, hem de “cemiyet hamurkârı büyük fikirci” sıfatıyla yeniden bu işe soyunması ırgatlıktan başka ne olurdu ve bir MÜTEFEKKİRİN böyle bir lüksü var mıdır? Üstad, kendisine düşeni yapmış, bu toplu malzemeyi “tezatsız ve her örgüsü tamam bir dünya görüşüne” nisbet ederek mânâlandırmış, işin ilim ve tekniği ile uğraşanların hayâl edemeyeceği tecridlere ulaşmıştır.

Üstad için ırgatlık ancak bizler için kıymetli bir emek ürünü olan bu ve benzeri akademik malzemeler, ancak soylu bir fikir adamının elinde mânâ kazanır ve hayatta dinamik bir rol üstlenir. Necib Fazıl’ın tarihî eserlerinde yaptığı budur ki, bizlerin vazifesinin aksine, “kaynak” künyeleri sıralama tasasından âzâde, hangi malzemeyi nereden alacağını herkesten iyi biliyor, işin ırgatlığına dair incelemelere “bir kral gibi hükmediyordu.”

Üstad’ın “Moskof”ta faydalandığı bir diğer kaynak ise, Kurat’ın “Türkiye ve Rusya”sından birkaç yıl evvel yayınlanan Haluk F. Gürsel imzalı “Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri”dir. 250-300 sayfa civarındaki bu çalışma da, yine işin “ırgatlık” tarafına ait bilgiler ihtiva etmektedir. Bu arada, Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat’ın “Rusya Tarihi” isimli yine ansiklopedik çapta bir başka eserine daha rastladık ve Üstad’ın “Moskof”ta adından bahsetmediği bu kitabtan da faydalandığını tesbit ettik. Özellikle “Türk Yumruğu Altında Moskof” bölümünde “Rusya Tarihi”nden epey istifade ettiğini sanıyoruz. Hatırlatalım: Terkibe mevzu malzemedir bu kaynaklar ve bir mütefekkirden beklenen ise “terkib”den başka nedir ki? İşin “ilim” ve “teknik” cebhesinin hakkı olan “takdir” ise, farklı terazilerin kıymetlendirme derecesine girer. Hassas kuyumcu terazisi ile diğer teraziler arasındaki fark misâli…

Kaynak: H.Y. “Kitaplar ve Necip Fazıl” başlıklı henüz yayınlanmamış bir eser çalışmasının bölümler hâlinde naklidir. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv yazılarımızda yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında yazılarını yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR