KİTAPLAR VE NECİP FAZIL – 15 (Divan Edebiyatı ve Halk Şiiri)

Üstad yazıyor:

– “Fuzulî’den Şeyh Galib’e kadar uzanmış bir çizgi olarak manzum bir roman zemini mevcuttur. İşte “Leylâ ile Mecnun” ve işte “Hüsn-ü Aşk”… İşte “Şehname” ve işte “Gülistan” ve daha niceleri.”

(Necib Fazıl, Kafa Kâğıdı, s. 11)

Fuzulî’nin “Leylâ ile Mecnun”u ve Şeyh Galib’in “Hüsn-ü Aşk”ı Osmanlı devri Türk edebiyatının mesnevî türündeki en güçlü iki eseri…

Firdevsî’nin “Şehnâme”si ve Şirazlı Sadî’nin “Gülistan”ı da aynı şekilde Farsça’nın ve Doğu edebiyatının en zengin manzum eserlerinden… Necib Fazıl’ın beslendiği kaynak ve kültür temelleri arasında bunlara ve benzerlerine verdiği ehemmiyet bir kez daha görülmektedir.

Yine Üstad konuşmaya devam etsin:

“Fuzulî… Su Kasidesi saf şiirin en güzel numunesidir. Form içinde formu aşmak deyince…”

(Necib Fazıl, Konuşmalar, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1990, s. 223)

Büyük Doğu Mimarı Necib Fazıl, değişik yazı ve konuşmalarında “Leylâ ile Mecnun” mesnevîsi ile “Su Kasidesi” dışında, Fuzulî’nin birçok gazelinden de mısra ve beyite yer verir. Hatıralarından öğrendiğimize göre, Fuzulî divanıyla tanışması, daha dört-beş yaşındayken büyükbabasının dizinin dibinde başlamıştır. Büyükbabası küçük Necib’i yanına oturtur, arûzun âhengini vurgulayarak, yüksek sesle Fuzulî’yi okurmuş: “Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü sultanım” (Bu mısrâ Fuzulî’nin bir “murabba”sındandır ve padişah kasidesi filân değildir.)

Diyebiliriz ki Necib Fazıl, Divan edebiyatının bilhassa dört-beş ustasını çok sever ve saygıyla anar; ama bunlar arasında belki en fazla alâkadar olduğu Fuzulî’dir.

Üstad’ın en az Fuzulî kadar sevip kendisine yakın hissettiği diğer şairimiz, tekke ve halk edebiyatının en büyük ismi Yunus Emre’dir. Aşk bağının bülbülü bu “bağrı taşlı gözü yaşlı” derviş için iki şiir, bir piyes yazmış, bir hitâbe vermiş ve birçok yazı ve konuşmasında gerek mânâsına, gerek şiirlerine göndermelerde bulunmuştur.

Burhan Toprak, tıpkı Oscar Wilde’ı olduğu gibi Yunus Emre’yi de Necib Fazıl’dan öğrenmiş, daha sonra bu mevzuda yazdığı kitabla devrin aydınlarının dikkatini Yunus’un üzerine çekmiştir. Yâni, son altmış yıldır bu ülkede fikir ve sanat adına nerede soylu bir tesbit ve fışkırış varsa, onun arkasında doğrudan veya dolaylı Necib Fazıl’ın mührünü gören bizler, ezbere tarafından bile olsa bugünkü Yunus sevgisinin sırrını da Necib Fazıl’a bağlıyoruz.

Üstad konuşsun:

– “Şiirde varılmaz derece Yunus’tadırHiç kimse ölümü onun kadar duymamıştır… Ve ölüme sığınmanın cehdini onun kadar varılmaz bir derinlikte ölçememiştir.”

(Necib Fazıl, Konuşmalar, s. 239)

Yine Necib Fazıl’dan dinleyelim:

– “Yunus Emre, Türk cemiyet hayatında yetişen bildiğimiz edebî ve dinî tahassüs ve tefekkürün en büyük örneğidir. Umumiyetle metafizik ürpertisi zayıf olan ırkımızın bu bahisteki zaafını telafî edecek kudrette bir şahsiyettir.”

(Necib Fazıl, Konuşmalar, s. 95)

Bunlardan hemen sonra “melankolik şair, büyük şahsiyet” dediği Şeyh Galib gelir sanırız. “Hüsn-ü Aşk”a bakışını kendi kaleminden göstermiştik; divanından da birkaç beyite kimi kitablarında rastlarız. Bakî, Nefî, Nedim ve hattâ didaktik şiirleriyle tanınan Nabî de bu zincirde yer alır. Hülâsalandırırsak:

“Yunus Emre’de maveraî hasret…

Fuzulî’de beşerî rikkat…

Bakî’de sultanî haşmet…

Nefî’de hamâsî belagat…

Nedim’de garamî hassasiyet…

Şeyh Galip’de bediî zarafet…

Ve hepsinde, teker teker bu kıymetlerin hepsi…”

(Necib Fazıl, Rapor 7/9, 2. Basım, s. 201)

Üstad, fazla haşır-neşir olduğu intibâını vermese de “bu cemiyetin büyükleri” arasında saydığı Mevlâna’yı da tetkik etmiştir. Dergisinde yayınlanan bütün yazıları kelimesi kelimesine elden geçiren Üstad, Ağaç mecmuasında Asaf Hâlet Çelebi’nin Mevlâna’dan çevirdiği rubailere yer vermiştir. Yine bazı yazı ve konuşmalarında Mevlâna’nın birkaç beyit ve hikmetine temas eder. Aşağıda söyledikleri, Mevlâna’nın eserine dair kafasındaki intibâın ne kadar sağlam olduğunu isbatlamaktadır.

– “Mevlana beşeri planda çok büyüktür. Bu bakımdan Avrupalılar tarafından anlaşılması da kolaydır. Fakat eseri bakımından şöhreti ve kolay anlayışı davet eder. Bu yolun büyüklerinden öyleleri vardır ki, şöhretten kaçmışlardır. Mevlana’nın bu kolaylığı onu bugünkü rejim tarafından maalesef bir turist terliği gibi kullanmasına bile müncer olmuştur. Tabiî bu kıyaslamalar tasavvufî gerçeklere ve büyüklere nispetledir. Yoksa o, beşeri planın ve kelimelerin götürebileceği en son noktaya kadar varmış bir büyüktür. Amma tasavvufî marifet bütün bu kelime haşmetinin ötesindedir. Bu bakımdan, Mevlana’yı anlayan Avrupa, İmamı Rabbanî ve Şahı Nakşibend’in keyfiyetini anlamaktan uzaktır.”

(Necib Fazıl, Konuşmalar, s. 94-95)

Necib Fazıl, özellikle şiire ilk başladığı yıllarda, başta Köroğlu ve Karacaoğlan olmak üzere halk edebiyatıyla da meşgul olmuştur. İlk şiirlerinde “koşma” tarzının derin izleri hissedilir. Sanırız, Rıza Tevfik’in halk edebiyatından mülhem yazdığı manzumelerin de bunda payı vardır. Üstad’ın çocuk denecek yaştaki şiirlerinde bile Mehmet Emin hececiliğinden uzak durduğunu görüyoruz. Tahminimizce, O, millî veznimizi ilk olarak halk âşıklarının eserlerinden benimsemiş ve sevmiştir. Ziya Osman Saba, 1933 yılında, Varlık dergisinin 10. sayısında “Sayıklama” şiirine gönderme yaparak, Üstad hakkında şunları yazmaktadır:

– “Necib Fazıl’dan başka hiçbir şairimiz HALK ŞAİRLERİMİZİ TETKİK EDİP, meselâ bir Karacaoğlan’ın ancak düşünebildiği lakin muvaffakiyetle kullanamadığı bir şekli bu kadar yerinde, bu kadar mevzua uygun kullanmıştır…”

(Bakınız: Osman Selim Kocahanoğlu, Türk Edebiyatında Necip Fazıl Kısakürek, Ağrı Yayınları, Ekim 1983, s. 35, büyük harfle vurgu bize âid)

Üstad’ın “Köroğlu” diye bir şiir yazdığını, ayrıca “At’a Senfoni”de Karacaoğlan ve Köroğlu’nun şiirlerinden at tasvirlerine dair bazı parçalara yer verdiğini hatırlatalım. “Raporlar”da ise bazı halk şairlerinin hiciv diliyle pahalılığa dair söylediği birkaç manzumeyi iktibas etmiştir.

Kaynak: H.Y. “Kitaplar ve Necip Fazıl” başlıklı henüz yayınlanmamış bir eser çalışmasının bölümler hâlinde naklidir. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv yazılarımızda yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında yazılarını yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR