Büyük Doğu külliyatında bahse mevzu olan bazı Batılı şairlere sıranın geldiğini düşünüyoruz. Necib Fazıl “Eski Yunan”ı anlatıyor:
– “En büyük şâirleri Omeros… (Homer) dedikleri… İki büyük eserin sahibidir ki, GARP EDEBİYATININ TEMELİDİR BUNLAR… Biri (İLYADA), biri (ODİSE)… (İLYADA) dış aksiyonun (ODİSE) iç aksiyonun bestecisidir.”
(Necib Fazıl, Sahte Kahramanlar, [İmân ve Aksiyon] 3. Basım, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1984, s. 139, büyük harfle vurgu bize âid)
Yine Çile’nin sonuna eklediği poetikasında, kronolojik tarih sırasıyla da olsa birinci sınıf şairlerin başında sayar Homeros’un adını. “At’a Senfoni” eserinde yer verdiği at tasvirleri arasında İlyada’dan da parçalar vardır.
“Büyük Muztaribler” arasında saydığı ünlü Alman şair ve yazarı Goethe’ye ilgisi ise hemen her eserinde hissettirir kendisini. “Mimar Sinan”la ilgili hitabesinde de “sanattaki zirve noktalar” arasında gösterir “madde ötesi işaretlerin çilekeşi (Göte)”yi.
Ama asıl üzerine eğildiği Batılı şairler, Fransız edebiyatına ait isimlerdir:
– “Şiirde (Rembo)yu severim. (Bodler); -tam severim diyemem- şâyân-ı dikkattir. (Valeri) de bunların arasına girer.”
(Necib Fazıl, Konuşmalar, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1990, s. 168)
Üstad Necib Fazıl, gerçekten de ömrünün son yıllarına kadar Rimbaud’nun şiiriyle irtibatını koparmamıştır. İşte 70 yaşının üzerindeyken, 1975’de söyledikleri:
– “Geçen gün “Rimbaud”yu okurken, ansiklopedi onun hakkında neler söyledi merak ettim. Şöyle kısa hüküm halinde… Bayıldım Avrupalı kafasına… Larus diyor ki, Rimbaud için “Bu adam, Absolut’yü, mutlakı arayan bir kafaya malik idi, çıldırma hududuna kadar giden bir kafa.” İşte Rimbaud böyle anlatılır. Şairdi mairdi diye değil, Absolut’yü arayan kafa idi diye.”
(Konuşmalar, s. 93)
Necib Fazıl, yine (Bodler) ve (Rembo)yu anlatıyor:
– “(Bodler) ve (Rembo)… “Hafakan ve İdeal” şiiriyle (Bodler) gelmek üzere bulunan, bütün muvazenelerin kaybolduğunu haber veren dehşetli bir dünyanın habercisidir. “Fenalık Çiçekleri” ismindeki eserin sahibi, kötülük ifade eden zehirli ruhu içinde büyük bir haberciydi. (Rembo) da, “Sarhoş Gemi”siyle aynı… (Bodler) her yerde üstün nizamı arıyordu. “Orada her şey nizam ve güzellik…” Meşhur mısralarından bir tanesi…”
(Necib Fazıl, Dünya Bir İnkılâp Bekliyor, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1985, s. 98)
Rimbaud’nun 25 dörtlükten oluşan ve dünya şiirinin şâheserlerinden sayılan “Sarhoş Gemi”si Sabahattin Eyüboğlu tarafından temiz bir Türkçeyle dilimize kazandırılmıştır. Şair burada kendisini okyanusların dışına atmak ve dünyadan kaçmak isteyen sarhoş bir gemiye benzetir.
Baudelaire’in “Fenalık Çiçekleri” ise (“Elem Çiçekleri” ve “Kötülük Çiçekleri” diye de çevrildiği olmuştur) 157 şiirden oluşup, bugün çağdaş Fransız şiirinin temeli sayılmaktadır. Kendi çağında yeterli ilgiyi görmeyen bu eser, 20. yüzyıl dünya edebiyatında en çok gürültü koparan ve derin izler bırakan şiir kitablarının başında gelir. İlk şiirlerini yazdığında “Türkiye’nin Baudelaire’i” diye alkışlanan Üstad, dilimize defalarca kazandırılmaya teşebbüs edilen bu “Fenalık Çiçekleri”ni elbette Fransızca aslından okumuştur. Fakat O’nun Baudelaire’le irtibatı “Fenalık Çiçekleri”nden ibaret olmayıp, nesir sahasındaki bazı eserleriyle de ilgilenmiştir. Aşağıdaki satırlar Büyük Doğu Mimarı Necib Fazıl’ın 1969 yılında kaleme aldığı “Esrar” isimli hikâyesinin giriş bölümünden aynen alınmıştır.
– “Sen (Bodler)in “SUN’Î CENNET” isimli nesir parçalarını okudun mu?
– Okudum.
– Nasıl buldun?
– Bilmeden Allahı aramak ihtiyaciyle yolunu şeytana saptırmanın destanı…
– Nasıl bir destan?..
– Sanatkârca olabilir. Fakat hiç bir sanatın yetişemeyeceği İlâhî hakikat önünde sefil…”
(Necib Fazıl, Hikâyelerim, 5. Basım, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1992, s. 251, büyük harfle vurgu bize âid)
Üstad, “şâyân-ı dikkat” bulduğu diğer isim Paul Valery’nin sadece şiiriyle değil, “poetikasıyla” da ilgilenir. O, Aristo’dan başlayan “poetika” yazıcılığının Batıdaki son önemli halkasıdır ve ortaya attığı “sanatı üzerine düşünme” davası da bizzat Necib Fazıl tarafından kabul görmüş ve pratikte en önemli tezahürüne kavuşmuştur. Bahsimiz noktasından şunu görüyoruz: Büyük Doğu Mimarı, Aristo’dan Valery’ye kadar birçok büyük kafanın şiir ve sanata dair görüşlerini okumuş, tahkik etmiş, bunlardan aldığı payla ve inandığı dünya görüşü zemininde kendi “POETİKA”sını inşâ etmiştir.
Üstad’ın zaman zaman gönderme yaptığı dördüncü Fransız şair, Verlaine’dir. Lâkin şiiri yalnızca musikî telâkki eden ve muhtevadan yana fakir olan, düşüncede değil, fakat his plânında çok sarsıcı şiirlere imza atan 19. yüzyılın bu ünlü bohem şairini pek tutmaz Büyük Doğu Mimarı. Cezaevi notlarından okuyalım:
– “Yağmur, yağmur, boyuna yağmur… Kaç gündür yağmur… Küçük hassasiyet esnafı (Verlen)in:
Kalbim üstüne yağmur yağıyor
Şehrin üstüne yağar gibi.
Mısraını hatırladım. Bende onun aksi:
Şehrin üstüne yağmur yağıyor, kalbimin üstüne yağar gibi…”
(Necib Fazıl, Cinnet Mustatili, 4. Basım, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1983, s. 29)
Bir konuşmasında ise şunları söylüyor:
– “Şiirde sadece müzik aramağa gelince: bu gayet bayat bir telâkkidir. Verlain de:
“De la musique avant toutes choses” demişti.
Ne müziği bu? Beşinci senfoni mi, Leblebici Horhor mu?
Verlain’in ve onun gibi kaba âhenk taraftarlarının anladığı müzik, kelimeler arasındaki akrabalığın esrarlı mâna ihtizazları değil, gonk sesine benzer dış ve kaba mızıkasıdır. Mızıka, bak bu tabir iyi! Ben şiirde müzik ararım amma, mızıka değil.”
(Konuşmalar, s. 29)
Kaynak: H.Y. “Kitaplar ve Necip Fazıl” başlıklı henüz yayınlanmamış bir eser çalışmasının bölümler hâlinde naklidir. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv yazılarımızda yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında yazılarını yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)