Necib Fazıl bir aksiyon adamıydı, ateş hattının içindeydi. Cemil Meriç gibi bütün zamanını kitaba ve okumaya ayıracak lüksü yoktu. Kader çizgisi aynı misyonu Cemil Meriç’e yükleseydi, belki Üstad’ın okuduğunun çeyreğini bile okuyamazdı.
Okuduğu kitablar dışında insanlara anlatacak hiçbir şeyi olmayan Cemil Meriç, “fazla okumazdı, buna zaman bulamazdı” dediği Necib Fazıl’ın Doğuya, Batıya, tarihe ait bir çok tezini, üstelik kendi malıymış gibi kullanmaktan gocunmamıştır. Rahmetli Meriç’in bu kıskançlığını bir noktaya kadar anlayabiliyoruz; kendisinin tırnaklarını kanatırcasına, sürünerek, gözlerini fedâ ederek tırmanmaya çalıştığı hakikatin yalçın kayalıklarına, Necib Fazıl aşkın sihirli kanatlarıyla bir çırpıda süzülüp yerleşiyor, ideolocyasının mührünü vuruyordu.
Üstad Necib Fazıl dava ve cemiyet meydanına atıldığı günden itibaren öyle belâlarla karşılaşmıştır ki, evine çekilip şahsî kütübhânesini dilediğince zenginleştirme zevkine hasret kalmıştır. Bunu Prof. Dr. Osman Turan’ın dilinden nakleden de Kadir Mısıroğlu… Evet, Üstad’a dair yazdıkları bir “kıskançlık” ve “ard niyet” şâheseri olan Mısıroğlu… Onun “Üstad Necib Fazıl’a Dair” iğrenç karalamalarının arasından bir pırıltı hâlinde naklediyoruz:
“Rahmetli Prof. Dr. Osman Turan Bey’den dinlediğime nazaran Üstad, bir zaman Ankara’da kendilerine misafir olmuş. Yatağını kütüphâneye sermişler. Üstad bu zengin kütüphâneyi görünce:
-“Maşallah Osman, pek zengin kütüphânen varmış. BEN HAPSE GİRİP ÇIKMAKTAN KİTAP BİRİKTİRİP MUHÂFAZA EDEMEDİM!..” demiş.
Osman Turan merhum da biraz O’nu teselli ve biraz da iltifat olmak üzere:
-“Üstad, sen ne yapacaksın kütüphâneyi!.. SENİN KAFAN KÜTÜPHÂNE!” demiş.”
(Sebil Yayınevi, 1993, s. 83-84)
Mısıroğlu’nun Üstad’a karşı yine garazkârane bir tavır sergileyip araya sıkıştırdığı “biraz O’nu teselli ve biraz da iltifat olmak üzere” yorumunu bir yana bırakın, Osman Turan’ın tesbiti hakikatin tâ kendisidir. Sadece “İdeolocya Örgüsü” ile “Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu” bile şahiddir ki, ÜSTAD NECİB FAZIL, KAFASININ İÇİNDE KOCAMAN BİR KÜTÜBHÂNE TAŞIYAN ADAMDIR.
Üstadın “hapse girip çıkmaktan kitab biriktirip muhafaza edemediğine” gelince… Ergun Göze de bunu yazar. Bilindiği gibi, Cemil Meriç’in bir dönem sekreterliğini yapan Halil Açıkgöz, günlük hâlinde tutmuş olduğu notları “Cemil Meriç ile Sohbetler” adıyla yayınlamıştı. 1993 yılında Seyran Yayınevi’nden çıkan bu eserde Cemil Meriç’e âid olarak nakledilen ileri-geri bir sürü safsata vardı Üstad hakkında… Ergun Göze aynı yıl Boğaziçi Yayınları’nın neşrettiği bir eserle kendi çapında cevab vermeye çalıştı bu mide bulandırıcı iddialara… “Üç Büyük Mustarip” adını taşıyan, bu, ismi muhtevasından kat kat büyük eserde Ergun Göze bir avukat ağzıyla Üstad’ı müdafaa ediyor, kendince Peyami Safa, Necib Fazıl ve Cemil Meriç’e dair mukayeseler yürütüyordu. Bu kitabın 112. ve 113. sayfasındaki “Üç Kütüphane” bölümünden kelimesi kelimesine aktarıyoruz:
“Necip Fâzıl’ın diğerlerininki gibi gelişmiş bir kütüphanesi yoktu. Olamazdı da. Sürekli tevkifler, kira evlerinde semtten semte dolaşmalar buna pek müsaade de etmezdi. O kadar ki zaman zaman “Üstad hiç okumuyor galiba” diye sızlananlarımız da oluyordu. Ama ZAMAN ZAMAN DA KİTABLIĞININ ZENGİNLEŞTİĞİNİ ve kendisinin bazen mucizeye benzer bir şekilde başka şâirlerden de mısralar okumaya başladığını görürdük.”
(Ergun Göze, Üç Büyük Mustarip)
Üstad Necib Fazıl’ın “sürekli tevkifler, kira evlerinde semtten semte taşınmalar” gibi ulvî mücadelesinin sırtına yüklediği çilelerden bir misâli bizzat kendi kaleminden okuyalım da “zaman zaman zenginleşen” kitablığının nasıl yağmalandığını, darmadağın edildiğini görüp, “az okurdu” dedikodusunu yayanların mânâsına bir kez daha tükürelim. Necib Fazıl, 1960 darbesi üzerine tevkif edilişini anlatıyor:
“Evime, düşman karargâhını basmış komandolara mahsus tavırlarla girdiler ve gecenin 9’unda girdikleri evden saat 12’de kollarında ben, ayrıldılar… KÜTÜPHANEMİN BİNLERCE CİLT KİTABINDAN, zevceme ait giyim eşyasının astar içine ve soba deliklerine kadar aramadık, didiklemedik yer bırakmadılar… Bula bula ne ele geçirseler beğenirsiniz: Vaktiyle Türkiye ordu hizmetinde çalışan (Von der Goltz) Paşanın “Silahlı Millet” eseriyle (Karl Marks) ve (Engels)in 19’uncu Asır ortalarında neşrettikleri meşhur (Manifest Komünist-Komünist Beyannamesi)…
Biraz sonra, komünizma karargâhı ve küfür tezgâhı malûm gazete, “Süper Mürşid”in evinde komünistliğe ait eserlerin ele geçtiğini yazacak, bunu da benim, savcılık kanalıyla:
-“Bir bakteriyologun lâboratuvarında mikrop şişelerinin bulunmasından daha tabiî ne olabilir?”
Şeklindeki tekzibim takip edecektir.”
(Necib Fazıl, Benim Gözümde Menderes, Büyük Doğu Yayınları, s. 467, büyük harfle vurgu bize âid)
Üstad’ın “kütüphanemin binlerce cilt kitabından” ifadesini özellikle vurguluyoruz. Haydi “binlerce” olmasın da, seçme ve süzme “yüzlerce cilt” olsun; Kadir Mısıroğlu gibilerin yalanını suratına çarpmıyor mu bu satırlar?..
Büyük Doğu Mimarı, aynı hâdiseyi “Cinnet Mustatili”nde şöyle tasvir eder:
“Zevcemin kürk eşyasına kadar jiletle söküp her tarafı aradılar, kitaplarımı delik deşik ettiler…”
(Necib Fazıl, Cinnet Mustatili, 8. Basım, Büyük Doğu Yayınları, s. 300)
Bir gazetenin, Üstad’ı “komünist kitabları okuyor” diye itham etmesi de garib!.. Birileri “az okurdu” safsatasıyla “Büyük Doğu’nun ilmî olmadığını(!)” yaymaya çalışırken, küfür tezgâhı gazetenin onu okuduğu kitabtan dolayı suçlamasındaki tezada bakın ve şu ıztırabı görün ki, okusa kabahat, okumasa kabahat!..
Cemil Meriç de, yukarıda bahsettiğimiz sohbetlerinde, “hâlâ Mallarme’ye, Baudelaire’e âşıktır. Necip bir tezatlar mahşeridir.” demek gafletinde bulunuyor. Oldu olacak Üstad’ın eline bir “okunacak kitablar listesi” tutuştursalardı; komikliği görüyor musunuz? Bu arada bir şerh düşelim: Biz Üstad’ın bırakın Mallarmé’ye âşık olmasını, müsbet veya menfî, ondan bahseden hiçbir ifâdesine rastlamadık. Evet, Baudelaire, Rimbaud, Verlaine ve Valéry gibi Fransız şairlerine bir şekilde göndermelerde bulunan Necib Fazıl’ın, bu isimlerle bir çeşit kan kardeşliği bulunan Mallarmé’yi okumadığı düşünülemez; ama nedense hiç ismini anma ihtiyacı hissetmemiştir yazılarında. Peki Üstad’ın ona âşık olduğunu nereden çıkarıyor Cemil Meriç? Böyle asılsız spekülasyonlara iltifat etmek yerine, meselâ Yahya Kemâl’in meşhur “Sessiz Gemi”sinde Mallarmé’nin “Deniz Meltemi”nden derin izler bulunduğunu ifade etseydi, “dedikoduculuğu” edebiyatımız adına bir işe yarardı.
Neyse dağılmayalım ve hemen Üstad’ın “okuma serüveni”ne dönelim. Onun kitablığına dair bir hatırayı da Rasim Özdenören’den nakletmek istiyoruz. Vefatının 20. yıldönümü münasebetiyle, 2003 Mayısında TRT-2’de yayınlanan ve galiba Talat Sait Halman’ın sunduğu “Sözün Büyüsü” programında “Necib Fazıl” konuşuldu. Programın konuklarından Rasim Özdenören bir hatırasını nakletti. Söylediklerini aklımızda kaldığı kadarıyla aktarıyoruz:
“1960’lı yıllar… Necib Fazıl hapisten yeni çıkmıştı. Arkadaşlarla evine ziyarete gittik. Başka misafirleri de vardı. Cahit (Zarifoğlu), “Üstadım, kitablığınıza bakabilir miyim?” diye izin istedi. Üstad izin verdi. KİTABLIĞINDAKİ ESERLERİN BİRÇOĞU FRANSIZCA İDİ. Bir köşede Klâsik Batı Müziğine ait plâklar vardı. Beethoven, filân… Üstad tam bize bir şeyler anlatmaya başlıyor, ayakta kitablığı inceleyen Cahit bir soruyla sohbeti bölüyor: “Bu kitabı nasıl buldun Üstad?”, “En çok hangi müzisyeni seviyorsunuz?” gibi… Birkaç kez böyle tekrar edince Üstad dayanamadı, Cahit’e dönüp aynen şunları söyledi:
-Artist, virtüoz burda konser veriyor, sen orada notaları karıştırıyorsun!”
Aslında üzerinde durduğumuz meselenin özü bu son cevabta gizlidir. Ama madem ki bazıları konser dinlemek yerine notaları karıştırmayı tercih ediyor; bize de bu yazımızda o “notaları” gücümüz yettiğince göz önüne sermek düşüyor.
Kaynak: H.Y. “Kitaplar ve Necip Fazıl” başlıklı henüz yayınlanmamış bir eser çalışmasının bölümler hâlinde naklidir. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv yazılarımızda yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında yazılarını yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)