Matematiğin lûgatteki seyrine dair serüvende, işin dallaşıp budaklaşması, bir takım kategoriler altında kelimeleri biraraya toplamama vesile oldu. İşte bunlardan birisi de koku bahsidir. Asare kelimesinin “anber ve misk gibi şeylerin kokması” mânâsı yanında “sayı, hesap” mânâsına da gelmesi bu işin tetikleyicisi oldu. Arif, abir, te’vil, tîb ve zekâ gibi kelimelerin de koku mânâsına gelmeleri veya kapsamalarından dolayı ilgili arkadaşlara faydalı olur gayesiyle, bu çalışma bir lûgatçe hâline geldi. Madde sonundaki parantez içinde görülen sayı, kelimenin Ebced değeridir.
ABÎR: Türlü türlü çiçeklerden çıkartılan koku. (282)
ABU: Nilüfer çiçeği. (9)
AFEN: Çürüme, pörsüme. Yemeğin kokması. (200)
AHŞEM: Burnu koku almayan. Burnunun içi kokan kimse. (941)
AKTAR: Kuturlar, çaplar. Dairenin merkezinden geçen doğru hatlar. Her taraf. Güzel kokulu yağlar, vesaire satan adam. Güzel kokular taciri. Ecza, ilaç satan adam. Mahalle aralarında bazı baharatlar, iğne, iplik vesaire satan satıcı. (311)
ANCEC: Büyük nesne. Fesleğen adı verilen çiçek. (126)
ARARE: İyi kokulu bir ot. Şiddet. Kötü ahlâk. Evin avlusu, evin içi. Soğuk şiddetli olmak. (476)
ARF: Güzel koku. Yüksek yer. Atın yelesi. Horozun ibiği. (350)
ASARE: Anber ve misk gibi şeylerin kokması. (365)
ASİN: Pis kokulu. Bozulup kokan su. (111)
BAHAR: Güzellik. Güzel. Papatya. Ölçek. Put, sanem. Atılmış pamuk. Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırırlar. İyi kokulu bir sarı çiçek. (208)
BENEFŞE: Menekşe denilen güzel kokulu, küçük çiçek. Mor. (337)
BENNE: Güzel, hoş koku. (57)
BEŞAM: Hicaz’da yetişen bir cins ağaçtır ki, hoş kokuludur ve dallarından misvak yapılır. (343)
BİHR: Ağız kokusu. (802)
BOSTAN: Ağacı, çiçeği, yeşilliği çok olan yer, kokulu yer. Sebze bahçesi. Kavun, karpuz. (513)
BU(Y): Koku, rayiha. (8)
BUY: Koku. Ümit, umma. Sevgi, muhabbet. Tamah. Huy. Tabiat. Kısmet, pay, nasib. (18)
DAV’: Hoş kokular kokmak. (876)
DAVMERAN: Fesleğen denilen iyi kokulu çiçek. (1097)
DEFER: Koltuk kokusu gibi olan pis koku. Yemeğe kurt düşmesi. (284)
DEM: Nefes. Soluk. Ağız. Nazar. An, vakit, saat. Koku. Kibir, gurur. Ali, yüksek. Körük. (44)
DEVF: Suda ıslatmak. Irak etmek, uzaklaştırmak. Misk ezmek. (90)
EDHAN: (Dühn. C.) Sürülecek güzel kokulu yağlar. (61)
EDMEN: Halis ve katıksız misk. (95)
EFZAR: Ayakkabı, kundura. Gemi yelkeni. Yemeklere koku ve tad vermesi için konulan baharat. San’atkârların kullandıkları san’at âletleri. (289)
ENBÛY:Koklama, koku alma. (69)
ENF: Burun. Koku ve teneffüse mahsus âzâ. Bir şeyin ucu veya evveli veya en şiddetlisi. Bir şeyin sivri yeri. Bir şeyin en şerefli olan yeri. (131)
EREC: Güzel ve hoş koku. Misk ü anber ve ıtır gibi şeylerin güzel kokusu. (204)
ERİH: Rayiha-i tayyibe. Temiz ve güzel koku. (219)
ESANS: Çeşitli yollarla bitkilerden elde edilen veya suni olarak yapılan, kokulu ve uçucu sıvı. (172)
EZFAR: Tırnaklar. Tırnakbahuru denilen tıbbi bir koku. Şimal kutbunda bulunan küçük yıldızlar. (1182)
EZFER: Güzel kokulu şey. (981)
FAHUR: Bir fesleğen çeşidi. (887)
FAİH: Meyve ve çiçek kokusu. (89-90)
FELENCE: Hoş kokulu sarı renkli bir tohumdur. Yemen’den gelir. Besbâse yaprağı. (169)
FEN’: Malın çok olması. Misk kokusunun etrafa yayılması. Bir kimsenin iyiliğini ve ihsanını söyleyip methetmek. (200)
FERGAND(E): Fena koku, kokmuş. Sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık. (1339)
FEVC: Dalga. Bölük. İnsan kalabalığı. Cemaat.Takım. Koşmak. Sür’at etmek. İyi kokunun yayılıp dağılması. (89)
FUA: Keler. Kertenkele. Her nesnenin evveli. Şiddetli koku. Güzel koku. (161)
GALİYE: Galeyan eden. Değerinden çok pahalı. Misk ü anberden yapılmış meşhur koku. Hoş kokulu kıymetli madde. (1046)
GALİZ(E): Çirkin. Terbiye dışı. Yoğun, kaba. Kokmuş madde. (1940)
GASAK: İlk koyu karanlık. Küfrün karanlığı. Gözün dumanlanıp seçemez olması. Göz kararması. Herhangi bir şeyin akması, dökülmesi. Çok soğuk ve fena kokan içki veya su. Kuvve-i şeheviye. Seyelân. (1160)
GEND: Pis koku, fena koku. (74)
GERD: Toprak, toz gubar. Felek. Güneş. Güzel koku. Menfaat ve fayda. Bir şeyin sureti ayna ve suda görünmek, akis. Gam, keder. Gamsız, mesrur. (224)
GÜL: Küçük ve dikenli bir ağaçta olup şeklinin ve kokusunun güzelliği ile meşhurdur. Şairlere göre bülbülün sevgilisidir. Pek çok cinsi vardır. (50)
HALAS: Üzüm ağacına benzer bir ağaç (yanındaki ağaca sarılır gider; hoş kokusu vardır; akik gibi taneleri olur.) (720)
HAMM: Kuyuyu temizlemek. Evi süpürmek. Etin kokması. (640)
HAMTA: Üzüm çiçeğinin kokusu. (654)
HANEZ: Mütegayyer olmak, değişmek. Kokmak. (657)
HANVE: Güzel kokulu bir ot. (69)
HAŞEM: Burun içinde olan bir illettir ve kokuyu değiştirir. Genzin tıkanıp burnun koku almaması. Etin kokması. (940)
HAŞİN: Kokmuş tuluk. (368)
HAVZAN: Sarı çiçekli, güzel kokulu bir çiçek. Nilüfer çiçeği. Tarhun otu. (765)
HAYS: Hayvan leşinin kokması. Bir kimseyi aldatmak. Sözde durmamak, ahid bozmak. Fasid olmak. (670)
HAZAMİ: Güzel kokulu bir ot. (658)
HAZEN: Etin kokması. Toplamak, cem’edip yığmak. Gizlemek, saklamak. (657)
ITLA’: Kokulu şeyler sürünmek. Hevaiyata heves etmek. (41)
ITR: Hoş ve güzel koku. Güzel kokulu şey. Yaprakları güzel kokulu bir bitki. (279)
İG: Koku, rayiha. (31)
İNŞAK: Koklatma. Buruna kokulu bir şey çektirme. Tuzağa veya ağa iliştirmek. (452)
İNTAN: Pis kokma. Fenâ kokma. Mikrobun sebebiyet verdiği şey, hastalık. (502)
İRTİBAB: Kokulu şeyler yapma. Bir çocuğu büluğ çağına varıncaya kadar besleme. (606)
İSPERGAM: Fesleğen çiçeği. Gül. Yeşillik. (1303)
İTFAL: İnsan vücudunun fena bir şekilde kokması. (512)
KADAH: Çömlek içinde pişen yemeğin kokusu. (110)
KADV: Yemeğin kokusu iyi olmak. (110)
KADY: Yemeğin kokusu güzel olmak. (114)
KAFUR: Beyaz ve yarı şeffaf, kolaylıkla parçalanan bir madde. Sert, güzel kokulu, katı ve yağlı bir madde. Cennette bir kaynak ismi. (307)
KAHVE: Şarap. Halis süt. Kahve. Güzel koku. Bolluk, bereket. Kahvehane. (116)
KAMIH: Tarhana kokutup ekşitilmiş şey. (661)
KANEME: Kir. Yağdan gelen pis koku. (195)
KA’S: Çirkin kokulu toprak. (230)
KATERE: Bir şeyin üzerine çökmüş toz. İs gibi karanlık toz. Kebap yapmak. Pişmiş şeyin kokması. (705)
KENDE: Hendek, çukur. Biçilmiş, kesilmiş. Kokmuş, ağır kokulu. (79)
KİŞNİŞ: Güzel kokulu bir tohum olan kara kimyon. (670)
KUNAN: Koltuk kokusu. Gömlek yeni. (201)
KUTAR: Kebap kokusu. Ot kokusu. (701)
LAHAN: Bozulup kokmak. (680)
LAHLAHA: Güzel kokuların karışmasından meydana gelen koku. Güzel kokularla yapılan bir nevi macun. (1265)
LATİME: Misk. Güzel kokular konulan kap. Attarlar pazarı. Güzel kokulu nesneleri götüren deve. (94)
LAVANTA: Çeşitli çiçek ve bitkilerden alınan esanslarla yapılan güzel kokulu bir sıvı. (101)
LÜFFAH: Kokulu geniş yapraklı bir ot. (119)
LÜKKAH: Hoş kokulu bir ot. (110)
MAGAFİR: Çirkin kokulu bir zamk. (1331)
MELAB: Bir cins güzel koku. (72)
MENSUR: Dağılmış. Saçılmış. Gece vaktinde güzel kokan bir çiçek. Manzum olmayan nesir hâlindeki yazı. Bunun mânâca çok güzel ve şiir gibi ahenkli yazılmış olanına “mensur şiir” denir. (796)
MENUF: Burnunda hastalığı olup koku alamayan. (177)
MERK: Kokmuş deri. Derinin yününü yolmak. Kazmak. Nüfuz etmek, içine işlemek. (340)
MERMAHUR: Bir cins güzel koku. (1087)
MERTUS: Bir fesleğen çeşidi. (315)
MERV: Bir cins güzel koku. (246)
MESNUN: Sünnet olan. Sünnet olmuş olan. Adet edilen şey. Bilenmiş bıçak. Üzerinden ömürler geçmiş olan. Şekillendirilmiş. Kalıba dökülmüş. Kokusu değişmiş. (206)
MİSK: Bir cins güzel koku ismi. (Asya’nın dağlarında yaşayan bir cins erkeke ceylanın karın derisi altındaki bir bezden çıkarılır.) (120)
MİSKET: Alaybozan tüfeği. Patlayan bombadan etrafa sıçrayarak tahribe, yaralanmaya ve ölüme vesile olan sert parça. Eskiden kullanılmış geniş çaplı bir silâh. Güzel kokulu meyve. (Elma, üzüm vs.) (520)
MÜREBBEB: Büluğ yaşına kadar beslenip terbiye olunmuş. Güzel kokularla hoş ve latif olmuş. (244)
MÜ’SUT: Misk kutusu, enfiye kutusu. (179)
MÜŞK: Misk. Misk kokulu. (360)
MÜTENESSİM: Rüzgâr kokusu olan. Rüzgâr koklayan. (690)
NAFE-RİZ: Koku saçan. Göbek düşüren. (353)
NAFİCE: Misk göbeği. (139)
NEFH: Rüzgâr esmek. Güzel kokunun yayılması. Kokmak. Vurmak. Def etmek, kovmak. Vuruşmak, katletmek. (138)
NEKKAR: Ağaçkakan kuşu. Değirmenci. Çok hayırlı. Çok kokulu. (351)
NEMS: Süt ve yağın ekşimesi. Ekşimek ve kokmak. Sırrı ketmetmek, gizlemek. (170)
NEŞ’: Yiğit olmak. Yüksek olmak. Rüzgâr esmek. İyi ve hoş kokulu şeyler koklamak. (351)
NÜKHET: Rayiha. Ağız kokusu. Günahlı sözler. Hoş olmayan günah olan söz, kelime. (475)
NÜŞK: Burna bir şey koymak. Koklamak. (450)
RA’BAT: Atarların dağarcığı ve kutusu. Orta boylu kimse. (672-277)
RAMİK: Miske karıştırılan siyah bir madde. (261)
RAVH: Rahatlık. Rahmet ve kolaylık. Serin serin esen rüzgârın vücuda dokunmasıyla verdiği serinlik ve sefa. Koklamak. (214)
RAYİHA: Koku. Hoş koku. (224)
REYYA: Güzel koku. (211)
RİH: Rüzgâr, yel. Sızı, romatizma. Galebe, kuvvet. Rahmet. Devlet. Hoş ve iyi şey. Koku. (218)
SANDAL: Büyük başlı deve. Güzel kokulu bir ağaç. (174)
SARAT: Suyun çok durmaktan dolayı renginin ve kokusunun değişmesi. (691-296)
SAVLEC: Misk. Gümüş. (129)
SEAT: Kokmak. (579)
SECC: Gayet ince olan nesne. Duvar sıvamak. Hoş kokulu nesne ezmek. (63)
SEHEK: Balık kokusu. Demir pası. Rüzgârın yerden savurduğu toprak. Bir şeyin pis pis kokması. (85)
SEKEBE: Güzel kokulu bir ağaç. (87)
SENA’BUK: Kötü kokulu bir ot. (282)
SENCİLAT: Bir cins koku. (153)
SENT: Etin kokması. (950)
SEVF: Koklamak. (146)
SIVAR: (SIYAR) Sığır sürüsü. Misk kabı. (297-301)
SIYK: Kesif toz ve fena ter kokusu. (200)
SİCLAT: Bir güzel kokulu çiçek. (102)
SİHAB: Miskten ve karanfilden yapılan gerdanlık. (663)
SULUL: Bozulup fena kokmak. (156)
SUNAN: Koltuk kokusu. (191)
ŞEMİM: Koku. Hoş koku. (390)
ŞEZA: Kokulu şeylerin şiddetle kokması. (1001)
ŞİYAT: Yanmış yün ve pamuk kokusu. (320)
TADAVVU-TAZAVVU: Kokmak. (1276)
TAGAYYUR: Değişmek. Başkalaşmak. Bozulmak. Renk değiştirmek. Kokmak. (1610)
TAHANNÜT: Ölü üzerine güzel kokular serperek kefenlemek. (858)
TAHAŞŞÜN: Kin tutmak. Kokup yemek. (758)
TEASSÜS: Kokmak. Geceleyin ava gitmek. (590)
TEDHİN: Güzel kokulu yağ sürme. Yağlamak. (469)
TEFEL: Guslü ve temizliği terk etmekle vücudun kokması. (510)
TEFESSÜH: Alçaklaşmak. Bozulmak. Çürümek. Kokup dağılmak. Takatten düşmek. (1140)
TEGALGUL: Hoş kokulu şeyler sürünmek. Zorluk, çetinlik, güçlük. Bir şeyin, ilmin içine çok dalmak. (2460)
TENESSÜM: Havayı teneffüs etme. Güzel kokular kokutmak. Haber eriştirmek. (550)
TENŞİM: Bir işe başlama. (Et) bozulup kokma. (800)
TE’VİL: Bir nesneye red ve icra’ etmek. Döndürmek. Rüya tabir etmek. Hoş kokulu bir nebat. (447)
TÎB: Güzel koku. Güzel kokusu için sürülen şey. (21)
TÜBBET: Bir yerin adı. (İyi miskler ona nisbet olunup misk-i Tübbetî derler.) (802)
UD: Meşhur bir sazın adı. Bir hoş kokulu buhur. Ağaç parçası. Budak. (80)
UFUNET: Çıban veya yaranın çürüyüp fena kokması. İltihab. Her hangi bir maddenin çürümesinden hasıl olan pis koku, çürük kokusu. Sıkıntı veren manevî ağırlık. (606)
VERS: Yemende yetişen güzel kokulu sarı bir ot. (266)
YASEMİN: Güzel kokulu beyaz ve güzel çiçekler açan sarmaşık cinsinden bir ağaç. (171)
ZA’FERAN: Güzel kokulu meşhur bir çiçek. (408)
ZAHA: Çirkin kokulu, pis kokulu. (608)
ZAHİRÎ: Güzel koku. (223)
ZAKİ: Güzel kokulu, keskin kokulu. (731)
ZEFER: Kötü koku. (980)
ZEKÂ: Çabuk anlama ve bilme kabiliyeti. Fehim ve idrakte çabuk olmak. Ateşin alevlenmesi. Güzel koku alma. (731-732)
ZENBAK: Güzel kokulu bir çiçek. Zambak. Yasemin yağı. (159)
ZENCEBİL: Hoş kokulu bir baharat adı. (102)
ZENH: Yemeğin kokup bozulması. (657)
ZERNEB: Turunç kokusu gibi güzel kokan bir ot. Fercin dışarısında olan et. (259)
ZERŞEK: Kadın tuzluğu. Pars anberi. (527)
ZEHME: Çirkin koku. Kedinin kuyruğu altında toplanan misk.
Kaynak: M.E.D. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005. (Arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)