Külliyatta Başyücelik Devleti: GÜZEL SANATLAR

  • İslâm inkılâbı aslî gaye, hakikî mevzuu ve gerçek vücut hikmetine malik güzel sanatlara, dâvanın en sihirli telkin vasıtaları göziyle bakar; ve onları hem müşahhas hizmet ve faaliyetleri, hem de mücerred kıymet ve hikmetleri bakımından tamamiyle benimser.
  • İslâm inkılâbının, inandığı ve benimsediği güzel sanatlar bahsinde himaye ve fedakarlık derecesi, mukaddes dâvanın ordu teşkilatına sarfedilecek mânâ ve madde servetinden fazladır. Biri, mânâ ile beraber maddede dünya ufuklarını zapta memur bulunurken, öbürü maddeyle beraber mânâda gönül ufuklarını teshire memurdur. Bir vuruşta kale kilitlerini yaracak çelik kılıca karşılık, bir dokunuşta âlemlerin nüshası olan insan kalbini deşecek ateş kılıç… İslâm inkılâbının nazarında güzel sanatlar budur. Nerede İslâmî duygu ve düşüncenin şiirde, musikîde, tiyatroda ve mimarîde yeni kahramanları?
  • İslâm inkılâbında gerçek sanatın halis sanatkârı, tamamiyle serbest olarak her hususta devletin zimmet ve kefaleti altındadır; ve meşru ölçüyle, tek nefesinin, tek duygu ve düşünce ânının hakkına kadar her cihetten emniyettedir. O, daima meşru ölçüyle, dilediği hayatı sürmekte hür, sadece kısırlığa ve uyuşukluğa düşmeden eser vermekle mükelleftir.
  • İslâm inkılâbının tuttuğu ve benimsediği güzel sanatların başında, her sanatın özü, ruhu ve toplayıcısı, kuşatıcısı olan söz sanatı, yani edebiyat vardır. Teyidli ve hüccetli sanat… Zira onun, mutlak sanatkâr Allah elinde tecellisi, her türlü beşerî sözden ve ifade vasıtasından mutlak münezzeh ve mücerret olarak, hiçbir teşhis ve kıyas kabul etmiyeceği hakikatiyle ve sadece hikmet ifadesiyle, bizzat Kur’ân’dır. Bu bakımdan mahlûk çapında söz sanatı, yani bütün şubeleriyle edebiyat, kuvvet ve salâhiyetini, İslâmın en büyük mucizesi olan Kur’ân vecd ve hikmetinden alarak, İslâm inkılâbınca beşerî hadlerin azamîsine götürmek, en üstün temsil zenginliği içinde göklere altından mahyalar çekmek ve bütün insanlığı nurdan cümleler ve mısralarla kuşatmak gibi ulvî memuriyete nâildir.
  • (Plâstik) sanatlar zümresinden resim, heykel, mimarî ve tezyinî sanatlar, ilk ikisi kaba teşhis ve putlaştırma gayretine yaklaştığı nisbette İslâm inkılâbının sınırlarından uzaklaştırılacak, son ikisi de müşahhas kalıplar üzerinde mücerredin şiirine yaklaştığı nisbette ruhumuza yaklaştırılacak birer ifade kutbudur.
  • İslâm inkılâbının (plâstik) sanatlar üzerindeki ölçüsü, tek muradı, mücerretlerin mücerredi olan Allah’ı aramaktan ibaret sanat mefhumunun, aslî gaye, hakikî mevzuu ve vücut hikmetini en sağlam şekilde hülâsa edici ana kıstâstır. Ve işte İslâm ruhunun kaba müşahhası sevmemekteki bütün sırrı, vahşi sanatı medenîsinden ayırt edici üstün kıymet hükmüne de malik bulunarak, bu kıstâs içinden süzülebilir. İslâm inkılâbı, mücerredi resmeden ve bütün müşahhasları mücerredin yoluna bağlıyan sanatlara meftundur. Zira put, yok yere azizleştirilen en kaba ve galiz bir «müşahhas»tan başka bir şey değildir.
  • Sâf bir (fonetik) sanat olan musikî ve ayrıca sözle karışık (fonetik – plâstik) mahiyetiyle tiyatro ve sinema, bizzat ve binnefs sanat müessesesi olarak Şeriatin hiçbir suretle itiraz etmediği, yalnız içine Şeriatçe yasak unsurlar girdiği nisbette yasaklanmasını gerektirdiği, mücerret asılları ve mahiyetleriyle kabahatsız, fakat müşahhas halleri ve fiilleriyle müthiş suçlu vasıtalardır. Bu, boşaltılıp yeni baştan doldurulduğu takdirde hiçbir pisliğe yataklık etmiyecek vasıtalar şimdiye kadar öyle levslere depo vazifesini görmüş ve görmektedir ki, isimlerini duyan, kendilerini o levslerin aynı zannetmekte mazurdur. İslâm inkılâbı onları bugünkü mevzuu ve gayelerinden ayırıp, «mâvuzualeh–lâyık olduğu yer»e koyduğu ve İlâhî hikmetlerin emrine bağladığı zaman, bu vasıtaların da hakikatı topyekûn kâinatın hakikatiyle beraber anlaşılacaktır.
  • İslâm inkılâbının güzel sanatları, başta bütün şubeleriyle edebiyat, mimarî, tezyinî sanatlar; sadece amelî ve içtimaî fayda bakımından ve ihtiram dışı resim; ve bütün pisliklerden ve kötülük hizmetkârlığından ayıklanmış ve dâva emrine verilmiş olarak musikî, tiyatro, sinemadır. Şeytanî insan benliğinin madde üzerinde putçuluk sanatı olan heykelin bizim sanat telâkkimizde hiçbir yeri yoktur; ve bizim heykellerimiz, adım başına dikilecek olan suratsız âbidelerimiz ve kitâbelerimiz olacaktır.
  • İslâm inkılâbının kemmiyet ve keyfiyette güzel sanatlar kadrosu, İslâmın hakikatı içinde gömülü kâinatın hakikatı gibi, İslâm hakikatinin tahassüsiyet âletleri içinde sanatların da hakikatini getirecek ve onların sağlamını çürüğünden ayıklayacaktır.

 

Kaynak: Necib Fazıl, İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ, Büyük Doğu Yayınları, 30. Basım, İstanbul 2021, s. 252-255.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İlginizi Çekebilir