Külliyatta Başyücelik Devleti: İÇTİMAÎ FAALİYET

“Kemmiyet ve dış kalıp plânında her şey ve her zaman değiştirilebilir ve icaplara uydurulabilir. Değişemez olan ruh ve keyfiyettir. Dâva, sadece, bu ruh ve keyfiyete denk, dış kalıp ve teşkilâtı, usta mimarlar eliyle petekleştirebilmekte…” (NFK)

· İslâm inkılâbının cemiyetinde, işsiz, daha yerinde bir tabirle içtimaî faaliyetsiz tek ferd yoktur.

· İslâm inkılâbının cemiyetinde, içtimaî faaliyet mefhumu, ferdin kendi nefs hayriyle iç içe ve gerekirse kendi nefs hayrına zıt olarak fakat, herhalde ve daima cemiyet hayrına görmeye memur olduğu iştir. Cemiyet bilânçosunda (1) vâhidlik bir (pasif) kıymet teşkil ederken, öbür taraftan (1) den fazla bir (aktif) değer belirtmekle mükellef olan fert, daima, cemiyete kaça mal olduğunu, cemiyete kazandırdığından ne tarh edebileceğini ve elde müsbet bir bakiye kalıp kalmadığını vicdanına soracaktır. Böyle yapamıyan ferde, huzur yoktur; ve devlet reisinden çobana kadar ölçü budur.

· İslâm inkılâbının cemiyetinde, muvakkat veya daimî olarak, içtimaî faaliyet çerçevesi ve bu şuurun kaygısı dışında kalabilecek yalnız üç sınıf insan vardır: Küçük çocuklar, geçkin ihtiyarlar ve ağır hastalar… Küçük çocuğu ileride atılacağı faaliyetin biriktirme çağında, geçkin ihtiyarı da biriktirilmiş ve kaldırılmış faaliyet harmanlarının istirahat çardağı altında kabul eder (ki gerçek bir Müslüman için mezara girmeden istirahat yoktur) ve bu bakımdan bu mesut ve kıymetli örneklerin sadece seyrinde bile (sosyal) bir fayda bulursak, gerçekten içtimaî faaliyet çerçevesi dışında kalabilecek tek özürlü sınıf, sadece ıskartalar, yani devâsız hasta ve ailelerden başkası olamaz.

· İslâm inkılâbının cemiyetinde, her işe ve her ruha hâkim olacak içtimaî faaliyet şuuru beş yaşındaki çocuğu bile başka çocuklar ve binbir küçük fayda üzerinde vazifeli kılarken, seksen yaşındaki ihtiyarı da muhteşem ve müsterih bir murakabe ve teşvik edicilik vazifesine memur eder; ve köre, sağıra, topala, kalb hastasına, kanserliye vesaireye kadar asgarî faaliyet nevilerini teker teker gösterir. Düşünün; topyekûn bu faaliyet çerçevesinin dışında kalıcı ıskarta sınıfa geçmenin şartları ne kadar ağır olmak ve bu ağırlık fert hesabına ne ümitsiz bir mânâ ifade etmek lâzımdır!

· Aile himayesi ve kazanılıp istif edilmiş kıymetleri rahat yemek hakkı bile, ferde, göstermeye elverişli olduğu içtimaî faaliyet mevzuunda esirgeyicilik salâhiyeti vermiyecek; milyonluk bir telefon santralı gibi, devlet, her fişinin nakıliyet ve faaliyeti üzerinde her ân ve belli başlı sınırlar içinde murakıp bulunacaktır.

· İslâm inkılâbının cemiyetinde fert için iş bulamamak ve nefsiyle cemiyete faydalı olmamak diye korkunç ve asrî bir «adem-i iktidar»a yer yoktur. Bu azîm dâva ile muvazzaf olan devlettir; ve devlet bu bakımdan nüfusu sayısında iş dosyasına sahip, kocaman bir «müstahdemin idarehanesi»dir.

· İslâm inkılâbının cemiyetinde devlet, o nisbette iş sahası açmakla mükellef, o muazzam ve muntazam teşkilâtın ismidir ki, başlıca vazifesi, mevcut işe işçi bulmak değil, evvelâ mevcut olması gereken işi bulmak ve sonra ona işçi devşirmektir. Mesafeleri açmak iktidarı başta gelince, kalabalık ve üstüste yığılmak diye bir tehlikeye vücut imkânı olmadığı kendi kendisine anlaşılır ve Yirminci Asır cemiyetleriyle devletlerinin acz ve «adem-i iktidar» kaynağı belirir.

· İşte insan gücünü değerlendiremez hale gelen ve nüfusunun büyük bir kısmını ham beygir kuvveti olarak yâdellere gönderen Türkiye’nin hali!.. Avrupa ve şurada buradaki işçilerimizin hikâye ve mânâsı bundan ibarettir.

· İslâm inkılâbının cemiyetinde devletin bu rolü, bir taraftan şahsî teşebbüs ve kendi kendisine oluş melekesini besler ve işletirken, öbür taraftan da bu melekenin dağınık olarak merkezîleştiremiyeceği kıymet ve kudret tasarrufunu içtimaî iradeye bağlıyarak tekleştirmek hikmetini güder. Binaenaleyh devlet, iş ve içtimaî faaliyeti ya görmek, ya göstermekle mükellef olacak; daha doğrusu gösterdikten sonra yerine geldiğini görecek, göremediği yerde de mutlaka gösterecektir. Netice, daima gösterecek ve görecek, görecek ve gösterecek…

· Dâva bu kadar mücerret ve haysiyetli, küllî ve esasî çapta ele alınınca, artık İslâm inkılâbının cemiyetinde, doğrudan doğruya cemiyet zararına faaliyetler şöyle dursun, dilencilik, miskinlik, goygoyculuk, fodlacılık, istismarcılık, cabadan ortaklık, mirasyedicilik, beyzadelik, ağalık, tembel patronluk vesaire gibi her türlü parazitliğe ne nisbette hayat hakkı bulunduğunu tahmin çok kolaylaşır; ve mefkûrenin kâinat çapındaki buutları bu noktadan da açıkça görülür.

Kaynak: Necib Fazıl, İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ, Büyük Doğu Yayınları, 30. Basım, İstanbul 2021, s. 220-223.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!