“Kemmiyet ve dış kalıp plânında her şey ve her zaman değiştirilebilir ve icaplara uydurulabilir. Değişemez olan ruh ve keyfiyettir. Dâva, sadece, bu ruh ve keyfiyete denk, dış kalıp ve teşkilâtı, usta mimarlar eliyle petekleştirebilmekte…” (NFK)
· İslâm inkılâbı, liberalizma ve kapitalizma, faşizma ve nazizma., sosyalizma ve komünizma gibi, bugüne kadar tatbik mevzuu olmuş içtimaî ve iktisadî mezheplerin her birini, hiçbirine üstünlük vermeden masaya oturtur ve onlara şöyle mukabele eder: «Herbirinizin, bütünü kucaklayamadan, ayrı ayrı ve parça parça bazı haklarınız ve hakikatleriniz vardır; ve herbirinizin ayrı ayrı ve parça parça arayıp da bulamadığınız hakikat, birer bütün halinde İslâmiyettedir.»
· İslâm inkılâbının bu hitabı, ona inanmayanlar için kuru ve kof bir iddiadır; fakat inananlar için değil de sadece hakikat adına tarafsız bir cephe tutanlar için, bütün bir lâboratuar tecrübe ve müşahedesine dayalı riyazî bir vâkıa haysiyetindedir.
· İslâm inkılâbının, bilhassa, liberalizma ve kapitalizma, faşizma ve nazizma, sosyalizma ve komünizma gibi, bugün medeniyet dünyasını en vuzuhlu çizgilerle üçe bölen ve tarih boyunca tatbik mevzuu olabilmiş yegâne üç mezhebi teşkil eden rejimler karşısındaki mevkiini tayin ederken, ilk metod inceliği şu noktada toplanır: İslâmiyetin bunlardan hiçbirine tâbi olması ve hiçbirine kendi ismini ilâve etmesi mümkün değil; ancak bunlardan herbirinin öbüründe kaybetmek istemediği hak ve hakikatle beraber hepsinin birden hesabını tekeffül edici küllî mizanın tahkik ve tefahhusu, ancak İslâmiyet içinde kabildir.
· Demek ki, İslâm inkılâbı, tam saffet ve asliyetiyle İslâm temeline dayanarak, hesabını dünya ve insanlık çapında vermek üzere, kendisini, bütün yanlışları doğrultucu, bütün bozuklukları düzeltici; ve bu arada meydana çıkacak her meseleyi kaybedilen hakikati bakımından cevaplandırıcı ve kimsenin hakkını kimsede bırakmıyacağı mikyasta küllî bir vâhid olarak mütalâa edilmek mevkiindedir. O, bunlardan hiçbiri değil, her şey kaybettiği hakikatiyle onda…
· Onun içindir ki, ya İslâmiyeti, ya bu mezhepleri, yahut ve en doğrusu, hem İslâmiyeti ve hem bu mezhepleri tanımayan bazı echel ve züppe tefsircilerin dillerine pelesenk ettikleri şekilde, İslâm demokrasya ve liberalizması, İslâm faşizması ve hattâ İslâm sosyalizma ve komünizması tarzındaki beyanlar, hakikat çilesi çekenlerce dünyanın en sefil, bîçare ve hakikate zıt ifadeleridir. İslâmiyet, kendisini bunlardan birine benzetmekten ve bunlardan birini öncü olarak kabul etmekten tamamiyle münezzeh; aksine, bunlardan herbirinin, teker teker malik oldukları kısmî hak ve küllî haksızlık içinde, parça parça bulup da bütünleştiremedikleri yekpare ve toplayıcı hakikat merkezine, yani kendisine davet etmekle mükelleftir.
· Bu mezheplerden herbiri, ancak öbürüne karşı hak ve kuvvetine rağmen âzamî haddine çıkarılmış bir bâtıl içinde harcayıp tükettiği hakikatin İslâmiyette olduğunu görecek; ve orada, her mezhebin, bu ölçüyle, birleştiğini, toplandığını ve yalnız İslâmiyetten ibaret kaldığını tesbit edecektir.
· Liberalizma ve kapitalizmanın insanî mülkiyet mefkûresi, aslî hakikat bakımından İslâmın fert hakları kadrosunda kemâle ulaşırken, bu mülkiyetlerin dehhâmeleşmesi, ur haline gelmesi ve bütün vücudu sömürmesi neticesinde bir aksülâmel olarak doğan sosyalizma ve komünizmanın umumî tesviye ve adalet dâvası da, İslâmda, zekâtın emir ve faizin yasak oluşiyle hakkını ve tam mânia tedbirini elde eder; ve yine demokrasya nizamının istimnâ haline getirdiği ye bizzat gayeleştirdiği başı boş hürriyete karşılık türeyen faşizmanın müdahaleci ruhu, İslâmda, ancak hak sahiplerine verilen hürriyet ve bütün hürriyetleri hak kutbunda istihlâk eden merkezî hakikat ölçüsüyle gayesine varır.
· Böylece, her üç mezhebin öbürüne karşı elinde tuttuğu müthiş (koz) ve kendi «doğru»sunu bulamadan öbürünün nezdinde ispat ettiği müthiş yanlış, her «parça doğru»nun «bütün doğru» olabilmesi için gereken yekparelik istinadiyle, İslâm çerçevesinde mahsubuna kavuşur; ve böylece, İslâmî mihrakta erimiş, öz hakikatini bulmuş ve onu kabul etmiş olarak, bugün dünyayı idare eden üç veya iki mezhep de, bütün ismini ve cismini ona feda ettikten sonra İslâmiyette müşterek (sentez) ahengine erişir.
· İslâm inkılabının bugünkü içtimaî mezhepler karşısında vazifesi, liberal ve kapitaliste «gel de, fertteki mülkiyet ve hürriyet hakkının maddî ve mânevî tam hakikat ve kefaletini İslâmiyette gör!», sosyalist ve komüniste «gel de, fert hakkına ve her fertte değişik keyfiyet payına el sürmeden iş gören içtimaî ve iktisadî tesviye ve teavün âmilini ve sermaye tahakkümüne karşı zabıta faktörünü İslâmiyette bul!»; faşist ve naziye «gel de, şahsî hürriyetleri nefsanî müdahalelerle incitmeden bütün şahısları ister gönüllerinden ve ister cisimlerinden kavrayıcı hak ve hakikatin nizam ve saltanatını İslâmiyette seyret!» demekten ve İslâmiyeti, topyekûn zaman ve mekân boyunca her şeyi, her hamleyi, oluşu ve her hakikati kuşatıcı ve toplayıcı bilmek ve bildirmekten ibarettir.
Kaynak: Necib Fazıl, İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ, Büyük Doğu Yayınları, 30. Basım, İstanbul 2021, s. 207-210.