“Kemmiyet ve dış kalıp plânında her şey ve her zaman değiştirilebilir ve icaplara uydurulabilir. Değişemez olan ruh ve keyfiyettir. Dâva, sadece, bu ruh ve keyfiyete denk, dış kalıp ve teşkilâtı, usta mimarlar eliyle petekleştirebilmekte…” (NFK)
· İslâm inkılâbı orducudur.
· Bu ordu asla günlük siyasete karışmaz; ve içeriye doğru hiçbir hizip ve zümreye dayanak ve manivelâ hizmeti görmez. Eğer bu şiarının aksine yönelecek ve sırf ordu maddesine dayanmak bakımından mânâ âlemine tahakküm edici, kendi içinden şahıs ve zümreleri destekliyecek olursa, taşıdığı mukaddes livaya ihanet etmiş olur. Bu düstur, İslâm inkılâbının, rüyasını gördüğü Yeni Altun Ordunun temel ölçüsüdür.
· Evet, Yeni Altun Ordu… İslâm inkılâbının rüyasını gördüğü ordu ismi budur.
· İslâm inkılâbında ordu, büyük ve mukaddes dâvanın yalnız dışarıya doğru, azametli, tantanalı ve ihtişamlı (aksiyon) cihazını temsil eder; ve hedef emrini yalnız fikir ve dâva kadrosunun merkezinden alır.
· İslâm inkılâbında orduyu ve orduculuğu, sadece iman ve fikrin, dimağ emrinde pazı kuvveti ve bu pazı kuvvetini azizleştirme işi diye anlıyalım! Pazı kuvveti hiçbir zaman ruh kuvvetinin emrinden dışarıya çıkmıyacak; ve sadakatle temsilini gördüğü ruhun «öl!» dediği yerde ölüp, «kal!» dediği yerde kalacaktır.
· İslâm inkılâbında ordu, işte, körükörüne bağlı olacağı ruh merkezine tâbiliğin sarsılmaz ruhunu nizamlaştıracak, onun ruhu da bu olacaktır.
· İslâm inkılâbında ordu, iç bünye ve mimarîsi bakımından madde âlemine, tarihte eşi görülmemiş bir harika nakşedecektir. Bu ordu «ölmeden ölenler – Allah’ta fâni olanlar»ın emri altında, «ölüp de ölmiyenler – şehitler»in muazzam güzelliğini yaşatacaktır.
· İslâm inkılâbında ordu, büyük ve aziz topluluk ifadesi içinde asla hususî ve meslekî bir sınıfı temsil etmiyecek; ordunun bellibaşlı meslek potası içinde, bütün milleti, bütün cenkci unsurlariyle eritmiş olarak hulâsalandıracaktır.
· İslâm inkılâbının rüyasını gördüğü orduda, en küçük unsurundan en büyük rüknüne kadar kumanda heyeti, üniformasından göz kırpışına kadar «ya şehit, ya gazi…» ölçüsünün, tam ve tezatsız bütününü heykelleştirecek; ve bu mânevî heykel, ilmi, fenni, imanı, ahlâkı, edebi, muaşereti ve bütün ferdî ve içtimaî hayat tezahürleriyle «ya şehit, ya gazi»den ibaret harikulâde insanı tablolaştıracaktır. İslâm ordusunun subayını çerçeveleyen bu harikulâde insan, bütün millet ve cemiyet içinde, sade askerî talim ve terbiye bakımımdan değil, mücerret insan ölçüsiyle de en yetkin ve dâvaya en yatkın örnekleri tezgâhlandırmak için gayet hususî bir rejim altında yetiştirilecektir. Bu harikulâde insan, kuvveti nisbetinde mahçup, bilgisi nisbetinde sükûti, dâva adına bürünmeye mecbur olduğu ihtişamı nisbetinde mütevazi ve cemiyetin kaymak tabakasından seçilmedir.
· Ve İslâm ordusunda er, işte bu kumanda heyetinin eline, nihaî mülkiyet ve malikiyet hakkiyle teslim edilmiş, fevkalâde güzel, besili, sıhhatli ve seçili; ve her biri vatan kadar aziz ve israf edilmiyecekleri emin kurbanlık koyunlardan başka birşey değildir.
· İslâm inkılâbında ordu, fikrin emrinde, en harikalı nizamla estetiğin, en ileri müspet bilgilerle âletlerin tecelli mihrakında, dâvayı bütün cihana teşmile memur, tarih boyunca gelmiş manivelâların en muhteşemi ve en mânâlısıdır.
Kaynak: Necib Fazıl, İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ, Büyük Doğu Yayınları, 30. Basım, İstanbul 2021, s. 268-270.