Maya, illüzyon demek. Hint inanışlarında dış dünyaya “maya” adı verilir. Gerçeği örten bir nevî tül. Gerçeği anlama vehmi, bunu sağlayan ilahî güç…
Bolivya’nın And dağları üzerinde, Bolivya ile Peru arasında bulunan İnka öncesi kültürüne âit Tiahuanaco şehri harabelerinin ortasında 10 ton civarında ağırlıkta bir taştan yapılmış kocaman bir kemer altı yolu vardır; “Güneşin Giriş Yolu” olarak adlandırılır. Yüksek kabartmada yüzü oyulmuş, uzun asalar tutan bir erkek figürü görülür. Bu, Tiahuanaco şehrinin efsanevî kurucusu, Ticci Viracocha veya Thunupa’dır. Başlangıçta Titicaca gölünün ortasındaki bir adadan çıkıp geldiği, Viracocha diye bilinen havarileriyle medeniyetini yaymak amacıyla kuzeye hareket etmeden önce Tiahuanaco şehrini kurduğu söylenir. Hem Tiahuanaco hem de Mısır’daki Gize’ye kuruluş tarihi olarak M.Ö. 15.000-10.000, yani, son buzul çağının son dönemi öncesindeki bir zaman dilimi öngörülmüştür.
Tiahuanaco, “insanların ilahlar hâline geldikleri yer” anlamına gelmektedir. Şehrin ilk kurucularının kimler olduğu bilinmemekle birlikte, şehirde sonradan Zapotekler ve Mistekler gibi Maya topluluklarının da yaşamış olduğu tesbit edilmiştir. Son kazılarda bulunan bir gliften (yazıda kullanılan semboller) şehre sonradan “değerli adama yeri” adının da verilmiş olduğu anlaşılmıştır. Fakat çeşitli kitâbelerde şehirden “Tollan” adıyla söz edilmektedir ki, bu ad yüzyıllar sonra Toltekler’in değineceği kayıp başkent Tula (Nahuatl dilinde Tollan Xicocotitlan) adının bir versiyonudur. René Guénon’a göre Tula, inisiyatik merkezin adıydı ve Atlantis kıtasından göç etmiş olanlar ilk buraya gelmişlerdi. Tolteklerden dolayı merkezi Amerika kıtası ile ilişkilendirilen Atlantis Tula’sındaki “Tula” kelimesi “denge” anlamına gelir ve “Büyükayı” takımyıldızı ile sembolize edilir. Mayalarda Büyükayı takımyıldızı Tezcatlipoca’dır. Jaguar’la sembolize edilir. Maya Takvimi’nin ve Meksika mistisizminin sembolleri, kendini ateşe atan ve Venüs’ün sabahyıldızı olarak yeniden doğan “Tüylü yılan” ve “Tezcatlipoca”; kuzeyin, soğuğun ve yıkımın habercisi. Büyükayı takımyıldızıyla sembolize ediliyor.
Bolivya ve Peru’nun Aymara kızılderililerine göre Tiahuanaco şehrinin kurucusu VİRACOCHA, bir bilim adamı, heykeltıraş ve mühendistir. İnkalar için Ticci Viracocha kimse, Aztekler için Ouetzalcoatl, Mayalar için de Kukulcan odur.
Yucatan’ın Maya tapınakları ses akustikleriyle dünyadaki en ilginç mimarî eserlerden biridir. Bu eserlerin en meşhuru ise Chichen İtza’dır. Castillo olarak tanınan basamaklı piramiti, Saggara Djoser’in piramitine (Eski Mısır’daki) benzerliğiyle ve tasarımına dahil edilmiş eşsiz aydınlatma efektleriyle dikkat çeker. İki ekinoksta bir dizi üçgen biçimli gölgeler, yılanbaşlı temelinde son bulan kuzey merdiveni üzerinde oluşur. Bu üçgenler bahar ekinoksunda yükselerek ve sonbahar ekinoksunda alçalarak bir yılan gibi dalgalanır. Birisi piramitin tepesinde durup normal bir ses tonuyla konuştuğunda, 150 metre uzaklıktaki bir mesafede sanki yanında konuşuyormuş gibi rahatlıkla duyulabilir. Buna bir açıklama getiremeyen uzmanlar, bunun bir “şans eseri” denk geldiğini öne sürmektedirler.
Castillo’nun yakınında, 160 metre uzunluk ve 68.6 metre genişlikte, büyük bir alanın her iki ucundaki iki tapınaktan ibaret, batılıların Balo Salonu dedikleri bir mekan bulunmaktadır. Diğer yapılar doğu ve batı yönlerindeki çevre duvarlarına kurulmuş teraslar gibi durmaktadır. Bir uçta hafif bir fısıltı kolaylıkla diğer uçta işitilebilir. Öyle ki Balo Salonu’nun içerisinde belli bir noktaya yerleştirilen bir taş daire içinde durursanız, 60 metre mesafedeki benzer bir taş daire içinde duran bir kişiyle sanki birkaç adım ötedeymiş gibi mükemmel bir konuşma yapabilirsiniz. Hatta 1930’lu yıllarda arkeolog Sylvanus G. Morley, kuzey tapınağına bir gramofon koyar, 150 metre ilerdeki güney tapınağında büyülenmiş bir seyirci kitlesine Brahms ve Beethoven dinletirmiş. Bir başka ünlü Maya sitesi Pelengue’de de, eğer üç kişi üç piramit grubunun tepesinde otursa, üçlü bir konuşmanın rahatlıkla yapılabileceği söylenmektedir. Uxmal’daki büyücü tapınağının zemininde durup ellerinizi çırptığınızda ise, taş yapının sebebi açıklanamayan bir cıvıltı sesi ürettiği söylenmektedir. Şübhesiz bunu bir tesadüf olarak görmek isteyen mimarlar ve bazı arkeologların aksine, bu, Maya teknisyenlerince gerçekleştirilen bir mühendislik harikası olarak görülmelidir. Yalnız şu biliniyor ki, böyle bir akustiği şuurlu olarak yapmak çok yüksek seviyede matematik ve mühendislik bilgisi gerektirir. Eski Mısırlıların da böyle bir akustik bilgisini kullandıkları artık bilinmektedir.
Bütün bu tapınakların, Aztek ve Maya geleneğinde Quetzalcoatl, kuşyılan, (Quetzalli: Değerli Tüy ve Coatl: Yılan yahut tüylü yılan), İnka mitinde ise İTZAMNA olan, Ticci Viracocha isimli uzun, beyaz ve sakallı bir bilgenin yardımcıları yahut havarileri tarafından inşa edilmiş oldukları söyleniyordu.
Mayalar, matematikte çok ileri mevkîdeydiler. Onların sıfırı ilk kullanan ve uygulayanlar olduğu da düşünülür. Zaten bu sayede, astronomik hesablarla uğraşırken çok hassas sonuçlara ulaşmışlar. Özellikle Venüs’ün devirleriyle ilgili akıl almaz incelikte hesablar yapmışlar. Maya çağları üzerine araştırma yapan Eric Thompson, bu çağları şimdi kullandığımız Gregoryen takvime uyarlamıştır. Thompson’un hesablamalarına göre, içinde bulunduğumuz 5. Güneş Çağı, M.Ö. 3113’te başlamış ve 23 Aralık 2012’de sona erecek. Bu, toplam 5125 yıl, 4 ay, 10 gün süren bir zaman devrinin sonudur. Maya inanışında Beşinci Güneş Çağı’nın bitişi; “yerde bir hareket başlayacak ve dünyadaki her şey altüst olacak” şeklinde ifâde edilir. Bu inanış Kızılderililerden Perululara kadar hepsinde hemen hemen aynıdır. Mayaların ayırdedici farkı, bunu çok ince matematikî hesablarla yapmalarıdır.
Uzakdoğu, Hint, Mezopotamya, Mısır, Yunan ve Maya medeniyetlerinin hepsinde ortak olan şeylerden biri de “zamanın devri” ve bu devirlerin merkezinde olan insan ve mânâsıdır… Bu devirlerin yıla tekabül eden sayıları farklı olsa da, mevzu hep aynıdır: “İnsan-ı Kâmil”.
Mayalara göre zaman kavramı, günümüz insanının düz bir çizgi gibi algıladığı şekilde değil, dairevîdir. Başlangıcı ve sonu aynı noktada birleşen devrin tamamlandığı yerde başlayan yeni devir… Bu tıpkı Arabça “vav” harfinin kuyruğundan başlayarak yeni bir “vav” harfi çizilmesi gibidir… Suya atılan taşın sudaki izleri gibi… Kader kavramı antik kozmolojide de dairevî devir anlamında kullanılmıştır. Aslında bütün eski medeniyetlerde zaman dairevîdir ve bu keyfiyet onun en küçük alt bölümlerini dahi ihtiva eder. Sadece Mayalarda değil, bütün eski medeniyetlerde zaman, bittiği yerden yeniden başlayan çağlara bölünmüş ve merkezine “Kâmil İnsan” konulmuş. Fakat Mayalarda 5125 yıllık devir, Grek ve Perslerde 12.000 yahut 13.000 yıldır. İran Zerdüştîliğinde de 12.000 yıldır. Sümer ve Babil’de 3600, Hint’te (içinde bulunduğumuz Kaliyuga çağı) 4320 yıl, Mısır’da 1500 yıldır. Bütün bu devirlerin 2010 veya 2012 yılında bitmesiyle ilgili değişik rivayetler ve aralarında çok benzerlikler vardır. Ve bu bitişlerin sebebi, insanın yozlaşması ve aslî özünü kaybetmesidir. Ve insanoğlu yaptıklarından dolayı cezalandırılır.
Mayaların kozmolojisinde Venüs çok önemlidir ve Venüs’e NOH EK-Büyük Yıldız demişlerdir. Uzun devirlerin başlangıcı, M.Ö. 3113, 11 Ağustos’a denk gelen Venüs’ün doğumu olarak ifâde ettikleri bir zaman diliminde başlamıştır. Mevzuu bunun etrafında şekillendirerek bazı semboller üzerinden devam edelim.
Mayalarda Kukulcan, Azteklerde Ouetzalcoatl, İnkalarda Viracocha, bir gemiyle bilinmeyen bir adadan gelmiştir ve onlara bildikleri her şeyi öğretmiştir. Hepsinin sembolü yılandır ve Venüs’le sembolize edilir. Türk kozmolojisinde de ejder vardır; kışın “Yirsu”nun derinliklerinde yaşayan, baharda gökyüzüne uçan, böylece hem yer hem de gök ilkelerine bağlı kalan efsanevî bir ruh.
Türklerde “rüzgâr ejderi” sembolü, KAŞGARİ’nin “yedi başlı yılan” olarak anlattığı “ongun” niteliğindeki kahramanlara verilen bir ünvandır. Göktürk âbidelerinde ejder resimleri vardır ve meselâ yağmuru meydana getiren KÖK-LUU adı, gök ejderini sembolize eder. Yani ejder, hem yağmurcu (düzeni getirmek mânâsında) hem de hükümdar sembolüdür. Mayalarda Ehatl, tüylü yılanın yağmur ve rüzgâr getiren farklı bir karşılığı. Tüylü yılanın bir mânâsı da kuş yılandır. Çin’de ejderha, değişimin ve büyük bir insanın ortaya çıkmasının sembolüdür. Genel olarak yılan kuyruklu, kanatlı ve arslan pençeli mitolojik hayvanlar olan ejderhalar “uçan yılan” olarak da nitelendirilirler. Kaynağının Eski Babil ve Sümer inançları olduğu düşünülür.
Hindulardaki Naga (kutsal yılan), Çin’de dört bacaklı bir ejderhaya dönüşüyor. İbranî dilindeki Nakaş, yılan mânâsına geliyor ve Naga’yla benzerliği dikkat çekici. Naga ve Çin’deki ejderha da yağmur getirici, tıpkı tüylü yılanın “su getiren” mânâsına geldiği gibi. (Tedaisi: “Nakkaş” ve “Nakşî”? Hz. Ebu Bekir’in Allah Resulü ile mağarada birlikteyken elini “yılan” ısırması hadisesi ile başlayan zikir? “Nakşî Sırrıdır Kavgam”?)
Mısır’da bulunan Edfu metinleri, Mısır’ı ilk kuranların, sayıları 60’ı geçmeyen Shebtiu’lar olduğunu ve Şahin olarak tanınan önderleriyle bir adadan geldiklerini ve ilk dünyanın başka bir yerine doğru, uzaklara yelken açtıklarını anlatır. Shebtiu “gemici” demek. Aynı şekilde, Fenikeli tarihçi Sanchoniatho, kavimlerin yükselişinden önce Byblos’u kuran ilahî insanların, donanımlı bir gemiye sahib olduklarından bahseder. Bu kişilere Mısır’da Wetjeset–Neter’in ilahî sakinleri deniliyordu. Wetjeset-Neter, Edfu metinlerinde yumurta adası, anayurt olarak tabir edilir. Nun’un sularında bir batan, bir çıkan bu adanın “çarpışma adası”, “ayaklar altında çiğnenen ada” ve son olarak da “barış adası” olarak anlatıldığı görülür. Ve bu adanın ruhu, Thebes rivayetlerinde bir yılan olarak canlandırılmış; öyle ki bu yılan zamanın başlangıcında Nun’un sularından yükselen adanın ortasındaki öz zekâ yahut “ampahalos” olarak düşünülüyordu. Bilgelik sahibi yılanın sık sık kozmik yumurtanın etrafını sarmış hâlde resmedilmesi, Greko-Romen Hermetik geleneğinde çok kullanılan bir tasvirdir. Hatta doğmamış çocuk tasviri Greko-Romenlerde, aslan başlı yılan olarak tasvir edilir. Venüs’e, Mısır’da “geçiş yapan yıldız” denir ve çift başlı şahin Horus’un sembolüdür. Horus bir kral sembolüdür ve Venüs’ün sabahyıldızıdır; tıpkı tüylü yılan gibi o da sabahyıldızıdır. Tüylü yılan kendini ateşe atar ve sabahyıldızı olarak yeniden doğar. Yâni yenilenmenin sembolüdür. Aynı şekilde Mısır’daki Bennu kuşu, kendini ateşe atan ve yeniden doğan Osiris’in Horus’u dünyaya getirme temasıyla özdeştir ve semavî ifadesi Venüs’tür.
Charles Berlitz: “Çok eski dönemlerde Arablar büyük tufandan önce var olan bir ada medeniyetinden ve burada yaşamış olan Âd diye bir kavimden söz ederler. Bu Âd’ın deprem ve tufan sonucu battığını efsane ederler. Bu batan Âd efsanesi, Atlantis efsanesiyle aynıdır.” (Mystery of Atlantis, 1976)
Birbirinden coğrafî olarak belli bir uzaklığa sahib olmalarına ve kuruluş tarihleri arasında birkaç binyıl fark bulunmasına karşın, Urfa yakınlarındaki Nevali Çori ve Sümer’in ilk kenti olarak bilinen İran Körfezi dolayındaki Eridu, “ejderha ve su” temeline dayalı aynı inanç kültünün izlerini sergilemektedir. Gerek Nevali Çori’de gerekse Eridu’da, ejderha kavramının “tuzlu sular”, yani deniz ile özdeşleştirildiği görülmektedir. Mezopotamya kültürlerinde Marduk’un ortasından ikiye ayırdığı Tiamat, aynı zamanda “engin tuzlu sular”ın temsilcisi ve sembolü. Hâlen Britanya müzesinde bulunan Babil Mührü üzerinde resmedildiği şekli bir tür ejderhadır. Apsu tatlı sular, Tiamat tuzlu sular… Efsaneye göre bunların karışmasından bir tür kaos oluşmuş ve Marduk, Sümerce Nibiru (ortayı ele geçiren mânâsında) bu kaosa son vermiştir. Marduk, Enki’nin oğlu. Diğer bir adı da Bel Marduk. Yani “savaşçı ve eser veren” mânâlarına geliyor. (Tedaisi: Üstad Necib Fazıl’ın Salih Mirzabeyoğlu’na, “bir takdim yazım olacak, bütün hüviyetinle görüneceksin” dediği takdim yazısı: “Kaptan Kusto Müslüman.” Teferruatı Tilki Günlüğü’nden takib edilmek üzere, bahsimizle ilgisi dikkat çekici. Kaptan Kusto, Cebelitarık boğazında tatlı ve tuzlu suların birbirlerine karışmadığını görmüş, bu hadisenin Kur’ân’da anlatıldığını öğrenince Müslüman olmuştu.)
Malûm, şu ân hakkında kıyametler koparılan ve 2012 yılında ortaya çıkacak gezegen X (yani Marduk), meşhur Babil destanında geçen Marduk’un 3600 yıllık devirleri olarak yorumlanıyor. Akkad anlatımlarında Marduk için 3.30 sayısı kullanılır; bu “Şar” denilen melik ve hükümdar sembolüdür. Bel Marduk tapınağının katibi Berossus, içine Sümerleri de dahil ettiği 3 ciltlik bir kayıp kitabta, (onu kaynak gösteren 250, 300 yılları arasında yaşayan tarihçilerin anlatımlarında yer alıyor), Oannes isimli, Umman denizinden gelen garib bir adamın Babil için yaptıklarının anlatıldığını söyler. “Onlara şehirler inşa etmeyi, kanunları derlemeyi ve geometriyi açıkladı. Hayatlarını nasıl insanlaştırmaları gerektiğini, tohumları ve meyveleri anlattı. O zamandan itibaren, onun fikirlerini ilerletme adına, hiçbir şey ilave edilmedi.” Bununla birlikte Berossus’un anlattığı, denizden gelen Oanness’in Akkadca adı Enki. Enki’nin sembolü; bir elinde bir çeşit suya âit bitkinin sapını tutan, öte yandan sağ ve sol tarafından iki akarsu akan bir ayaklı vazoya diğer elini dayayan, kısa sakalı ve dökümlü saçlarıyla resmedilmiş. Ayrıca Enki’nin “Kululu” (balık adam), “hem karada hem denizde yaşayan” mânâsındaki lakabı, Gök Türkler’in “Kökluu” adlı gök ejderine, Mayaların “Kukulkan” yâni tüylü yılanına, hem fonetik açıdan hem de hikayeleri açısından benzemektedir.
René Guenon “yılan-spiral” ilişkisini şöyle anlatır:
«Gelelim yılan ve spiral ilişkisine: Bu, Uzakdoğu’da “ying ve yang” sembolüdür. Yukarı ve aşağı suların temsilinde ve sıklıkla ejderha sembolizmiyle bir arada bulunur. Ayrıca ejderha Uzakdoğu’da “yağmur getiren, yağmurcu” mânâsına gelir ve enteresandır, Çin takvimine göre 2012 yılı ejderha yılıdır. (Yağmurcu ve yılan ilişkisi sözkonusu olmuşken bir tevafuk: Salih Mirzabeyoğlu Yağmurcu -Gerçekliğin Peşinde- isimli eserinde, “Yağmurcu” dediği Üstad Necib Fazıl’ın sözlerini aktarıyor ve orada şöyle bir cümle geçiyor: “… her ân deri değiştirerek tazeleşmek ve asla dibe çökmemek mükellefiyeti…” H.U.)
Spiral, Yunan ananevî sanatında da son derece önemli rol oynar. Spiral, doğum ve ölümün, tekâmülün ve büzülmenin münavebeli ritminin (kısaca kendi ikili vechesi içinde tüm zuhurun) bir imajını veren Androjen’in düz bir satıh üstüne yansıması olarak nazara alınabilir. Bu, kendi içinde karşılıklı zıtlaşan yönleriyle yılanın genel sembolizmiyle ilişkilidir. Sözkonusu yılan böylelikle bir amphisbaena (mitolojik iki başlı yılan yahut ejderhanın Yunanca ismidir ve kelime olarak iki istikamete hareket eden anlamına gelir) olacaktır. Bazıları bu iki kutubtan birine kalkış noktası, diğerine varış noktası olarak bakmaktadır. Bu da inkişaf ve büzülmenin iki safhasına tekâbül eder. Mısır’daki “nun sularından yükselen âlem yumurtası” da sıklıkla yılan sembolizmi ile rabıtalanmıştır. Hint geleneğinde yılan sık sık sularda yaşar ve aynı sular üstünde âlem yumurtasını buluyoruz. Sular imkânların inkişafını temsil ediyor. Spiral sembolü İslâm anlayışında genellikle tılsım yahut iksir mânâsındadır. Spiralin iki ucu, iki kutbu sembolize eden yıldızlarla temsil edilmiştir. Çizginin altında ve üstünde güneş ve ayı buluruz.”
Maya mitolojisinde de yalnızca suların ve göklerin enginliği, bir de ışık olarak suyun üstünde yüzen tüylerle kaplı bir yılan vardır…
Faydalanılan Kaynaklar
Andrew Colins, Cennetin Tanrıları, Avesta Yayınları
Rene Guenon, Kozmik Devirler, İnsan Yayınları
Burak Eldem, Mardukla Randevu, İnkılap Yayınları
Rene Guenon, Büyük Üçlü, İz Yayınları
Emel Esin, Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınları
George Smith, Kaldeliler’de Yaratılış
Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi
Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi, Türk Tarih Kurumu Yayınları
Aylık Dergisi, Mart 2010