Bir Yunan atasözü, ‘Ehi İpomoni Gaydaro’ yani ‘Eşek sabrı var’ der.
‘Eşeğe altın semer vursan yine eşektir’, diye bir atasözümüz vardır, neredeyse aynısı Amerikalılar’da da var:
‘A donkey laden with gold is still but a donkey’ meâlen:
‘Altın yüklü eşek ve fakat hâlâ eşek’
Bir başka Amerikan atasözü,
‘If you act like a donkey, don’t complain when people ride you’ meâlen,
‘Eşek gibi hareket ediyorsanız (davranıyorsanız) (sırtınıza binilmesinden) güdülmenizden şikâyetçi olmayın’, der.
Latince bir atasözü şöyle: ‘Ascinus Ascinum Freqat’ yani ‘Eşek Eşeği Kaşır’.
‘Tahsil cehâleti alır, eşeklik başa bâkî kalır’, ‘Eşek hoşaftan ne anlar’ vs. gibi bir sürü ‘eşekli’ atasözlerimiz var. Bu yazıda, ‘Eşekli’ atasözlerini derlemek gibi bir niyetim yok, sâdece kendi eşekliğime dair bir iki değerlendirme yapmak istiyorum.
Hayatımın yaklaşık 25 senesini, ‘önder’, ‘lider’, ‘şef’, ‘Merkez Komite’, ‘Yürütme’, ‘Eyâlet komutası’, ‘Askerî kanat’, ‘militan kişilik’, ‘icrâ’, ‘koordine’, ‘illegalite-legalite’, ‘parti’, ‘zümre’ ve özellikle de ‘ÖRGÜT’ gibi mefhumların etrafında dolaşarak, onların en iyisinin hangisi olduğunu sorgulayıp ‘Ne Yapmalı’, ‘Nasıl Yapmalı’ suallerine cevab arayarak geçirdim. İBDA fikrine bağlandığım zamandan çok yakın bir geçmişe kadarki dönemde de bu sıkıntılarımı giderememiş, daha doğrusu, İBDA’yı da böyle bir çerçeveye hapsetme ‘eşekliği’ göstermiştim; yani ‘dar’ alışkanlıklarımdan bir türlü kurtulamamıştım. Gönül dostuyla uzun uzun tartışıp, onun söylediklerine anlam vermiş gibi görünüp, içimden ‘hadi canım!’ demiştim. Gönül dostu, ‘Öyle senin bildiğin gibi örgüt, parti vs. yok bizde, arama’ meâlinden şeyler söyledikçe, ben içimden ‘aşırı mistik ve ayakları yere basmayan laflar’ diye geçiriyordum. Nezâket icâbı, bir şey söylemiyordum ama inanmıyordum da. Yani, açıkça ifâde etmek gerekirse, ben yakın bir mâzîye kadar aslında ve özünde bu mânâda ‘inançsız’ bir adamdım. Herkese, polis ve istihbaratçı mantığıyla, bir rol, bir misyon, bir görev biçiyor ve onları farkında olmadan kısıtlıyordum. Okuduğum, ‘eşek yükü’yle kitab-yazı, yazdıklarım ve pratikten ‘öğrendiklerim!’ (öğrenemediklerim) benim eşekliğimi ve körlüğümü gidermemişti. ‘Tahsil’ belki meslekî mânâdaki cehâletimi kısmen alabilmiş olabilirdi amma, ‘eşeklik’ başıma bâkî kalmıştı. O nedenle, başkalarının sırtıma binmesinden niye şikâyetçi olacaktım ki? Zira ben ‘eşek’tim…
Ben, bu Kâinat’ı yaradanın, varlığa mutlak hâkim olanın, varı ve yoku her ân var ve yok edenin, yâni yegâne Muktedir’in ve dahi Önderler Önderi’nin, omnipotens’in (Mutlak Kudret), omniscience’ın (Mutlak İlm) ve omnipresence’ın (Mutlak Varlık) ALLAH olduğunu yeni anlamaya (hissetmeye) başlıyorum. Demek ki, lider mider falan yok, ağalar!!! Mevhum bunlar!
Merkez Komite mi arıyorsunuz? Buyurun âlâsı: Ricâl-i Ğayb!
İnkılabcı militanlar ve yürütme mi istiyorsunuz? İşte Gök Orduları
Sığınak, örgüt evi, mevzi mi soruyorsunuz: Alın size, tabiat, yer ve gök, kabaran denizler, başı göklere değen dağlar, Sakaryavarî köpüren nehirler, için için kaynayan göller, yeşil ormanlar, mağaralar, kovuklar…
Eylem mi diyorsunuz: Buyurun, hortumların en âlâları, yıldırımlar, seller, zelzeleler, yangınlar, tsunamiler, akılları zâyi ettiren sıcaklar, dondurucu soğuklar, asit yağmurları, limon cesâmetinde dolular, can alan yağmurlar, ölümcül sisler, hava kirlilikleri, fırtınalar, boralar, heyelânlar, çığlar, toprak kaymaları, deniz-göl-nehir taşmaları, donlar vs. Hangi örgüt yukarıda zikrettiklerim kadar büyük eylemler koyabilir ve emperyalizmin ve siyonizmin elini kolunu bu kadar bağlayabilir? Hangi örgüt 1 ay içinde sâdece bir ülkede (meselâ Fransa’da) 6000’e yakın insanı tasfiye edebilir? Hangi eylem bir çırpıda ve sâdece 45 sâniyede 100.000 can alabilir? Hangi eylem biçimiyle koskoca bir ülkeyi birkaç dakikada sular altında bırakabilir? Bugünlerdeki büyük eylemler işte bu gerçek eylemcilerin işi…
Peki biz neyiz, ne iş yaparız, elimiz kolumuz bağlı oturalım mı? Asla, fakat, şunu hiç unutmayalım, eğer bu dünyada bir devrim olacak ise -ki, olacak- bu devrimi biz (insanlar) yapmayacak, gerçek komuta gücü ve inisiyatif her zaman olduğu gibi GÖK ORDULARI’nda olacak, biz perspektif alıp iğneyle kuyu kazdıkça, onlar ecrini bize gönderecekler ve fazlasıyla da gönderiyorlar. İşte, İBDA’yı İBDA yapan en önemli fark bu. İBDA’nın MK’si, yürütmesi, eyâlet komutanı falan yok, çünkü İBDA, perspektif ve komuta makamı olarak Ahmed’i, Mehmed’i vs. görmüyor. O, ‘GÂYE İNSAN’ diyor, uğruna insanın ve kâinatın halqedildiği ve Mevcudat’ın, önünde secde ettiği ve etmemekte direnenin de edeceği, Hazret-i Fahr-i Kâinat’ın Fırka-i Naciyye’sini işâret ediyor. MİSYON bu! Başyücelik’i de geniş ve derin kavramak lâzım; Yüceler Yücesi olan ALLAH ve O’nun Yüce peygamberi ‘GÂYE’den yani Topyekûn Kâinat planından misyonun (emânetin) bir lütûf olarak alınması ve bunun YER’de mükemmel tatbikatına başlanması. Mülk yine O’nda, İlm yine O’nda, Câzibe yine O’nda, Mutlak Kudret yine O’nda, Celâl de O, Cemâl de O. Devrimi yapan O, Devrim’e ‘kalburlarımızla’ ve ‘altı delik kovalarımızla’ birkaç damla su taşımaya memur ve gönüllü olanlar da biz insanlar. O damlayan sulara karşılık bir bakıyorsunuz bir günde bir memleket göl hâline geliyor, dalabena vecedena mes’elesi… Taşıdığın her kalbur suyu, bil ya da bilme, hiç beklemediğin ve umudunu tükettiğin bir ânda göle hattâ okyanusa dönüşüveriyor; işte mucize dediğin şey bu! ‘Ben Yaptım’ veya ‘Biz Yaptık’ nev’inden kibir cümleleri o devrimin başımıza geçmesinin de ilk işâreti olmaktadır. Kâinat’ta gerçekleşmiş en büyük DEVRİM ‘İSLÂM DEVRİMİ’dir. En büyük mucize de İslâm ve Kur’an’dır. Bundan sonra ve onun üzerinde başka devrim yok. Demek ki, Başyücelik bir ‘liyâkat’ ve ‘asla rücu’ kurumudur. Onunla berâber biz de rücu etmekle mükellefiz. Hâl-i hazırda ‘Rücu Sahibleri’ yolumuzu aydınlatanlardır. Büyük Devrimi temâşa edib benim gibi eşeklere bildirenlerdir. Zevken İdrâk eden ve bunu yaşamamızı teklif edenler ve anlam veremediğimiz takdirde işin işten geçeceğini ihtâr edenlerdir.
İstihbaratçılar, Mahkemeler, Savcılar İBDA’nın merkez komitesini, yürütmesini, kadrolarını vs. merak ediyorlarmış… Ben de yeni çözdüm size de itiraf edeyim hemen: Cebrail (A.S), Mikail (A.S), İsrafil (A.S), Azrail (A.S), Alun Melekleri, Tahtiyyun ve tüm Melek Orduları, Ğayb’ın erleri, Ruh-u Âzam, gelmiş geçmiş bütün Peygâmberan’ın, evliya’nın ve ‘Ölmeden Ölmüş’lerin ervahı… Haydi şimdi gidin, onları adreslerinden alın ve ‘Örgüt Üyeliği’nden mahkûm edin! Önder mi arıyorsunuz, o hâlde gidin Rasulullah hakkında iddianâme hazırlayın ve tevkif kararı çıkarın… İBDA sempatizanı mı arıyorsunuz? Gök’le Yer arasında ne varsa hepsi İBDA sempatizanı, sizi temin ederim… Verdiğim adreslerin hepsi doğru. Gerisi size kalıyor, herşeyi ihbar ettim işte, bilseydim belki daha evvelden yapardım bu işi…
40 yaşımda ‘Eşek’ olduğumun farkına vardım, kibrim benim uzaklara, büyük hedeflere bakmama engel oldu, neyi belli bir şablona oturttuysam, med-cezir mesâfesi kadar yaşayabildi. Herşeyi anladığımı zannederken, en derin en cinnetli-yılanlı kuyulara düştüm, her yanımı soktular, her tarafım zehirli dikenlerle doldu. Şimdilerde elimde, altı delik bir kova, DEVRİM’e birkaç damla su taşımaya çalışıyorum. Ama esas zevk veren, GERÇEK DEVRİMCİLER’in aksiyonlarını izleyip Kurtuluş’un tahmin edilenden bile yakında olduğunu idrâk etmek. ‘Eşek’likten sıyrılmaya başladığıma inanıyorum…
Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)