Monofisitizm ve Monifisitler Hristiyanlık tarihinde çok mühim bir yere sahibler aslında ve tarih Monifisitler’le Katholikler’in ve Orthodokslar’ın büyük mücâdelelerine sahne olmuş. Bu konu, ne Hristiyan âleminde ne de İslâm âleminde pek kurcalanan bir konu değil, genelde üstü örtülü kalmış. Bu mevzua değinmeyi uygun bulduk.
Μονοφυσιτισμός (Monofisitismôs) ve Μονοφυσίτης (Monofisîtis). Μονο (Mono): Yunanca; Tek, bir, yegâne. Φύση (Fîsi): Yunanca; Tabiat, Mizaç, Huy, yaradılış. Monofisit: Tek yaradılışlı, tek mizaçlı, tek tabiatlı mânâsına. Hristiyanlığın tarikatlerinden (veya mezheblerinden) biri.
Bu tarikatin tarihi ve yayılımı belki de Eutychıanısm (Ευτύχιος-Eftîhios: Bir aziz ismi, ‘Mutluluk, Bahtiyarlık, saadet mânâlarına gelen ‘Eftihia’ kelimesinden mülhem). Eutychıanısm kavramı, Katholik münâkaşacılar tarafından imâlı bir biçimde kullanılan bir kavramdır. Monofisitizm teolojisi aynı başlık altında işlenebilir. Geleneksel Hristiyanlık (Katholisizm ve Orthodoksi) tarafından ‘Heretik’ bir tarik olarak kabul edilir.
[Αίρούμαι (Erume): Seçmek, seçip almak. Şimdilerde kullanılmayan bir fiil. Αιρεση (Eresi): Dinî nasslara farklı tefsirler getiren ve geleneksel tefsirleri (ve Hristiyanî nassların bazılarını) reddeden bir öğreti, Felsefî-dinî mânâda ‘Sapkınlık’. Αιρετικός (Eretikôs): Sapkın, heretik].
Edebî Tarihi
Birçok bakış açısından Monofisitler erken Heretikler arasında en mühimi olarak kabul edilmektedir. 16. asra kadar Monofisitlerden gayrı geniş kapsamlı bir Heretik edebiyata sahib başka bir grup mevcud değildir. Bu metinlerin büyük bir bölümü kayıbdır. Gerek Kilise tarihi ve biyografisi gerekse de dogmatic ve polemic yazımı itibârıyla Monofisitizm 5. ve 6. asrlara tarihlenmektedir.
Dioscurus az sayıda fragman bırakmıştır. En mühim olanı ‘Muhtelif Tarihler-3’ olub burada Gangra’da sürgünde bulunduğu sırada yazdığı mektuba rastlıyoruz. Burada, sürügün edilmiş patrik Hz. İsâ’nın insânî bedninin hakikatini ve tekâmülünü tamamlamadığını deklare ediyor. Eftihis’in reddiyesine gönderme yaparak, Hz. İsâ’nın bizimle (insanla) eş-özlü, eş-maddeli (consubstantial) olmadığını vurguluyor.
Ruhânî rütbesi St. Cyril tarafından tescil edilmiş olan rahib Timothy Ælurus , 449 senesinde (sahte) Efes konsilinde Dioscurus’a refâkat ediyor ve bu konuda, ‘Mukaddes kılınmış kardeşim rahib Anatolius’la berâber’ biçiminde bir cümle sarfediyor. Anatolius, Dioscurus’un sekreteridir ve Diocurus tarafından İstanbul Piskoposluğu’na terfi ettirilmiştir. Burada, Timothy ile Anatolius’un kardeş olduklarını belirtmekte faide var. Dioscurus’un 454 senesinin Eylül’ünde sürgünde ölümü öğrenildiğinde Timothy , Orthodoks Patrik Proterius’u tanımayanların liderliğini üstlendi ve yeni bir piskopos istedi. Onunla berâber yanında 4 ya da 5 tane mahrumiyete gönderilmiş piskopos vardı. İmparator Marcianus’un ölümüyle birlikte ayaklanmalar yeniden başladı ve Patrik Proterius öldürüldü. Bu hâdise gereçekleşmeden evvel dahi Timothy, iki piskopos tarafından patrik olarak tasdik edildi. Bu iki piskopos, Pelsium’lu Eusebius ve meşhur Maiuma piskoposu İberialı Pedro’ydu. İstanbul’da Anatolius İberialı Pedro’nun neredeyse düşmanıydı; Bakan Aspar muhtemelen Anatolius’un iyi arkadaşıydı; fakat İmparator Leo kat’iyetle Timothy’nin azlini arzu etti. Bu azli imparatordan isteyenler, Mısır Orthodoks piskoposu ve Papa St. Leo’ydu. İmparator evvelâ Patrik Proterius’un katillerini cezâlandırdı. Bu arada, Timothy Ælurus, Halkidona (Chalcedon) Konsili’ni kabul eden bütün piskoposları görevlerinden aldı. Mamafih, Anatolius’un ölümüne kadar (3 Temmuz 458) yerinde kaldı ve St. Gennadius onun halefi oldu. İmparator, ‘Enkiklia’da bulunan bütün Şark piskoposlarının mutabaktıyla Timothy Aelurus’u Paflagonia’da Gangrus’a ve bilâhare de 460 senesinde Heronesus’a (Cheronesus) sürgün etti. Basilicus’un hükümdarlığı döneminde 475 senesinin sonunda hakları iâde edildi ve Zeno onu tâciz etmekten imtinâ etti.
Eftihianizm (Eutychianism) bahsi altında onun teolojisi hakkında birşeyler söylenmektedir. ‘İki Tabiat’ adlı yazısı Migne’dedir. Yayınlanmayan Suriye kolleksiyonları ise British Museum’da bulunmaktadır. ‘Diofisitler’e (Dyophysites yani Katholikler’e) karşı tefsiri ‘İki Tabiat’ bölümünde oldukça gelişkindir. Tesbitlerin son bölümü Dioscurus’un mektublarına ayrılmıştır. Bu eser, geniş bir çalışmanın hülâsası niteliğinde olub, Ermenice tercümesi ‘Halkidona Konsili’nin Reddi’ adıyla yayınlanmıştır.
Eftihianistler Hermopolisli İşaya ve Theofilos’a karşı İstanbul’a yazılan mektubdan alıntıları Kilise Babaları’ndan bir demet (florigerum) izler. Bu mektubun tamamı Zacharias ve Suriyeli Mikhail (Kroniğinde) tarafından muhafaza edilebilmiştir.
Aynı şahıslara karşı ikinci mektub.
Monofisitler’e bağlanan Katholik piskoposların, rahiblerin ve keşişlerin mânevî tedâvîleri üzerine Bütün Mısır’a, Thebes’e ve Pentapolis’e gönderilen iki mektubdan ekstreler.
Halkidona Sinod’una Leo Tome’a reddiye. Bu, 454-460 seneleri arasında iki bölüm hâlinde yazılmıştır.
Diofisitler’in (Çift Tabiatçılar-Katholikler) komünyonundan dönerken Mukaddes Timothy tarafından başvurulan kısa dua.
Kont Rustıcus aracılığıyla imperator Leo’ya gönderilen, Timothy’nin imânını (detaylarıyla) teşhir eden yazı. Timothy’nin Leo’ya, Diomidi (Diomede) aracılığıyla gönderdiği aynı mâhiyetteki bir bir niyâzı. Bunu dile getiren Anastasius’tur.
Timothy Aelerus’un şahadetleri Latince’ye Gennadius Massil tarafından tercüme edilmiştir. Timothy’nin eserlerinin Koptça (Kıptîce) listesinde Neşideler Neşidesi’nden de bahsedilir. “Πληροφορία-Plerophoria: Mâlûmat”ta da Kilise tarihine yer vermiştir.
İskenderiyeli Peter Mongus (Peter Mongus of Alexandria)’ın Kıptîce mektubatı pek sahih değildir. Bu mektubatın tamamı Ermenîce olarak yayınlanmıştır. İskenderiyeli Peter Fullo’ya (Peter Fullo of Alexandria) atfedilen mektub ise büyük ihtimalle sahtedir.
İskenderiye patriği Timothy IV, (517-535), bir ‘Antirrhetica-Αντίρρηση: İtiraz(lar manzumesi) oluşturmuştur. İskenderiye patriği Theodosius, (10-11 Şubat, 535, ve Temmuz 535- 537) iki mektub bırakmıştır. Theodosianlar adı da verilen İskenderiye Severianları, onu, Gaianiteler’den ayırır. Gaianus onun dürüst düşmanıdır. Gaianus ise yazılı belge bırakmamıştır.
Severus: Monofisit yazarlar arasında en meşhurur ve en verimlisi, Antakya Patriği Severus’tur (512-518). Severus 538 senesinde ölmüştür. Severus’un hayatına ilişkin ilk dönemleri arkadaşı Zacharias Skolastikus kaleme almıştır; tam bir biyografi ise ölümünden sonra, Manastır baş keşişi John tarafından kaleme alınmıştır. Severus önceleri manastır hayatına bağlanmıştı. Severus, Pisidia’daki Sozopolis’te doğdu. Babası şehrin senatörüydü ve 431 senesinde Efes Konsili’ne iştirak eden Sozopolis piskoposunun soyundan geliyordu. Babasının ölümünden sonra, İskenderiye’ye ‘Rhetoric-Belâgat ve Hitâbet ilmi’ tahsil etmeye gönderildi. Severus henüz ‘catechumen-Hristiyanlığa inkisâb etmemiş, vaftizlik öncesi dönemde olan’ biriydi.
Zacharias, öğrenci-arkadaşı, onun Rhetorik ilmindeki dehâsını ve büyük ilerlemesini tesbit etti. Eski ‘Oratörler’in (Hatibler) üzerinde, hayranlık uyandırıcı bir hitâbet seviyesine kısa sürede ulşamıştı. Hatib Libanius’un bile fevkinde bir noktadaydı. Zacharias onu, Libanius ile St. Basil’in yazışmalarını ve Nazianzalı Aziz Gregory’nin (St. Gregory of Nazianzus) eserlerini okumaya yönlendirdi. Böylelikle Severus, Hristiyan hatibliğinin gücüyle donandı. Severus bilâhare 486 senesinin sonbaharında Berytus’a hukuk tahsili için gitti. Bir yıl sonra Zacharias da onun yanına geldi. Severus, burada, putlara tapınmakla ve büyü san’atıyla alâkadar olmakla suçlandı ve Zacharias, ağırlıklı olarak Mısır’daki Menuthis idollerinin (putlarının) hazineleriyle ve Berytus’taki Nekromansi (ölülerden gelecekle iligili bilgi edinme) ve sihir ustalarının ilginç hikâyeleriyle alâkasını bildiği hâlde, bu iftirayı endirekt bir biçimde reddetti. Zacharias onu itibârî gücüyle etkilemeye devam etti ve her Cumartesi Pazar öğleden sonraları Kilise Babaları üzerinde yoğunlaşması mevzuunda iknâ etti. Severus vaftiz olma konusunda iknâ oldu. Zacharias ise onun vaftiz babası olmayı reddetti. Bunun sebebi ise, Finikia (Phoenicia) piskoposları irtibat kurmayı Kabul etmediğini ilân etmesiydi. Böylece, Evagrius onun vaftiz babalığını kabul etti ve Severus, Tripoli-Leontius’taki Şehid Kilisesi’sinde vaftiz oldu.
Meşhur keşiş İberialı Peter’in 488’de ölüm haberi geldiğinde, Zacharias ve diğer bazıları onun Beith-Aphthonia manastırına girdile. Bu manastır Gaza limanındaydı ve Maiuma olarak da biliniyordu. İberyalı Peter oranın piskoposuydu. Zacharias bilâhare hukuk eğitimine geri döndü. Severus’un niyeti ise kendi memleketinde faaliyet yürütmekti fakat once Tripoli’li Aziz Leontius’un türbesini ve Emea’da bulunan Aziz Baptist’in (Hz. Yahya) başını ziyâret etti. Oradan Quds’e (Jerusalem) geçti ve mukaddes yerleri ziyâret etti. Orada, hâl-I hazırda Maiuma’da keşiş olan Evagrius’la buluştu. Bütün bunlar Severus’u tatmin etmedi ve Eleftheropolis çölünde inzivâya çekildi. Daha sonra, aralıklarla, Romanus’ta inşâ edilen manastırda yaşadı. Gaza limanındaki ‘Laura’ya (Yunanca, Orthodoks Hristiyan Manastırı) döndü. Sükûneti, ‘Acephali’ (Başsızlar) tarikatinin eski lideri Nephalius’un tavrıyla bozuldu. Nephalius, öncelikle İskenderiye’ye doğru yürümeye hazır 30 bin keşişe sahib olunması gerektiğini, Peter Mongus’un 482’nin sonunda Henoticon’u (Χαινοτικονιο) böyle kabul edip patrik olduğunu söyledi. Bilâhare Nephalius once en ılımlı Monofisitler arasına sonra da Katholikler’e katıldı ve Halkidone Konsili’ni Kabul etti. 507-8 dolaylarında Maiuma’ya geldi ve Severus’a karşı vaazlar Verdi ve keşişleri inzivâhânelerinden attırmayı başardı. Severus 200 keşişle berâber İstanbul’a gitti ve orada 3 sene kaldı. Orada imperator Anastasius’u etkisi altına aldı ve imparatoru Katholikler’e ve Acephaliler’e karşı örgütledi. Ondan, 511’de ölen patrik Macedonius’un halefi olarak bahsedilmeye başlandı. Yeni patrik Timotheus, Severus’un gözüne girdi. Bir sonraki sene, Flavian’ın halefi olarak Antakya Patrikliğine atandı (6 Kasım 512). Flavian, imparator tarafından, Monofisitler’e yeterli imtiyâzları vermediği gerekçesiyle, Arabistan’a sürüldü. Kudüslü Elias ve birçok piskopos Severus’u patrik olarak tanımayacaklarını bildirdi. Mamafih, İstanbul ve İskenderiye’de destekleniyordu ve Elias azledildi. Severus çok aktif bir başpiskoposluk yürüttü ve bir yandan da bir keşiş hayatı sürdürdü. Sarayındaki bütün banyoları ve mutfakları iptal etti. Justinianus’un tahta çıkışıyla birlikte 518 senesinin Eylül’ünde görevinden azledildi. Bu sıralarda İstannbul, Batı’yla ‘Reunion’a (Yeniden Birlik) hazırlanıyordu. İskenderiye’ye gitti.
Justinianus’un hüqümdarlığında, Monofisitler’in himâyesi Theodora’ya verildi ve bu onların umutlarını biraz arttırdı. Severus İstanbul’a gitti ve orada zâhid bir patrik olan Anthimos’la dostluk kurdu. Bu patrik, Severus’la ve İskenderiyeli Theodosius’la daha evvelden mektublaşıyordu. Bu patrik, Papa Agapetus’un 536’daki İstanbul ziyâreti sırasında ‘heretik-sapkın’ yaklaşımından dolayı azledildi. Onun halefi Mennas aynı sene, Papa’nın İstanbul’dan ayrılışının hemen akâbinde 69 piskoposun katıldığı büyük bir Konsil düzenledi. Mennas, imparator Justinianus’un zihninin Orthodoks olduğunu biliyordu. Konsil’de şöyle konuşuyordu: ‘Bildiğiniz gibi bizler Apostolik (Havarîsel) Ruhanî Daire’yi tâkib ediyor ve ona itaat ediyoruz. Ve, onun irtibat kurduğuyla irtibat kuruyor, onun mahkûm ettiğini mahkûm ediyoruz’. Bu bakış açısından, Severus’a karşı bir Orthodoks muhâlefeti görebiliyoruz. Syria Secunda’nın 7 piskoposundan bir ve Filistin ve Syria Secunda’nın 67 manastırından 2 dilekçe imparatora ve Konsil’e ulaştı. 518’deki eski dilekçeler tekrar edilmişti. Cezâlar ağır oldu: katliamlar, hapishâneler, zincire vurulmalar. Sebeb ‘Sapkınlık!’. Severus Mısır’da inzivâya çekildi. 8 Şubat 538’de öldü. Üzerindeki elbiselerle bile yıkanmayı reddetti. Ölümünden sonra bazı mucizeler görüldüğü söylendi. Yakubî (Jacobite) Kilisesi tarafından da, kiliselerinin temel ulemâsından ve kurucusularından biri olarak kutsandı.
Severus
Devâsa bir edebî külliyat bıraktı. Eserlerinin büyük bir katalogu Assemani tarafından takdim edilmiştir. Orijinal Yunanca fragmanlar az sayıdadır, çoğunluğu Asurî lisânında yazılmıştır ve bir kısmı yayınlanmıştır. Nephalius’a karşı yazılan erken metinler kayıbdır. Halkidona Konsili’ni destekleyenlere karşı kaleme aldığı “Philalethes-Φιλαληθής: Samimî, içten, dürüst” diyalogu, Severus’un İstanbul’da bulunduğu 509-11 periyodunda ortaya çıkmıştır. John the Grammarian of Caesarea’ya karşı Severus, “Contra Joannem Grammaticum-Joannem Grammaticum’a karşı” isimli ve çok başarılı Kabul edilen bir çalışma yapmıştır. Bu eser muhtemelen 519’dan sonra yazılmış olmalıdır ve Monofisitler bu eseri bir zafer olarak görürler. Severus eserlerinde büyük ölçüde St. Cyril’in tesiri altında kalmıştır.
Sergius the Grammarian ile olan münâkaşasında ‘Tek Tabiat’ mevzuunda çok ileri gitmiştir ve Eftihian (Eutychian) bir stil tercih etmiştir. Bu polemic Severus’a Monofisit pozisyonu daha kesin bir biçimde tarif etme şansı vermiştir. Mısır sürgünlüğü sırasında Severus, Julian Halicarnassos’la münâkaşa geliştirmiş ve bununla meşgul olmuştur. Yine, ‘Felicissimus’a karşı’ ve “Against the Codicils of Alexander-İskender’in Ek-Vâsiyetnâmelerine Karşı” eserleriyle ‘İki Tabiatlılık’ı tenkid etmiştir. Bütün Monofisitler gibi onun teolojisi de münâkaşa (ve ihtilâf) sualleri temelinde gelişmiştir. Onun andları ‘Homiliae Cathedrales-Kathedral Vaazları’nda toplanmıştır. Onlardan günümüze iki Asurîce tercüme gelebilmiştir; biri, muhtemelen Callinicus piskoposu Paul tarafından 6. asrın başlarında, diğeri ise 701 senesinde Jacob Barandai tarafından gerçekleştirilmiştir. Hippodrome’a karşı doktora tezi özellikle not edilmelidir. Severus’un mektubatı 23 kitabda toplanmıştır ve 3759 adetten az değildir. 6. kitab hâlâ mevcuddur. Burada piskoposluk fonksiyonları ve icraatlarıyla alâkalı bilgiler vardır. Antakya halkı için ilâhiler de yazmıştır. Çünkü, Antakya halkının ilâhî söylemede çok başarılı olduğunu görmüştü.
Halicarnassus piskoposu Julian, İstanbul patriği Macedonius’un 511’de görevinden azlinde, Severus’la işbirliği yapmıştır. 518’de Justinianus’un tahta çıkmasıyla birlikte o da sürgüne gönderildi ve İskenderiye’ye 9 mil mesâfedeki Enaton manastırına çekildi. Burada, “Against the Diphysites-Çift Tabiatçılara Karşı” isimli bir eser yazdı. Severus’la dab u konuda mektublaşmaya başladı. Mektubların içeriği, İsâ’nın bedeninin çürümezliği (yokolmazlığı) üzerineydi. Julianistler, İsâ’nın bedeninin çürümezliğini tasdik ederler. Bunun mânâsı, İsâ’nın, açlık, susuzluk, üşüme, acı-ağrı vs. gibi tabiî ihtiyaçların öznesi olmamasıdır. O, bunları bizim hatırımız (aşkımız) için üzerine aldı. Bizimle ‘Eş özlü-Eş Maddeli’dir. Bu bakış Eftihis’e karşıdır. Böylece, Julianistler, Eftihianizm Severianları (Severians of Eutychianism), Maniheizm Severianları (Severians of Manichaeism) ve Dosetizm Severianları (Severians of Docetism) tarafından mahkûm edilmişler ve Fanteziciler-Hayalperestler (Phantasiasts), Kendini beğenmiş-narsist-hodbin doketler (Aphtartodocetae) olarak adlandırılmışlardır. İsâ Efendimiz’in bedeni ‘kendi tabiatı gereği fânîdir’ tefsirine karşı Julianistler’in (sert) cevâbı ise, Severianlar’ın fenâperestliği (Severians Phthartolotrae) veyâ İnşâperestlik-mülkperestlik-tabiatperestlik-dünyaperestlik (Ktistolatrae) şeklinde olmuştur. Justinianius ileri yaşlarında, Severus’a karşı olmasından dolayı Julian’a destek vermiş ve onu Orthodoksi’ye daha yakın bulmuştur. Julian, 536’daki İstanbul Konsili’nde lânetlenmiş olmasına rağmen, 565 senesinde imperator ‘Bâkîlik’i (incorruptibility) zorunlu doktrin olarak va’zetmiştir.
Julian’ın Job’un Kitabı’nı yorumladığı eseri Origen’in Paris eski yayımında mevcud. Julian’ın Severus’a karşı büyük çalışması kayıbdır. 10 lânetleme ise duruyor. Tefsirlerinden, Matteos üzerine olanı Moses Barkepha tarafından yayınlanmıştır (551’de tekrar yazılmaya başlanmış). British Museum’da bir anti-Julianist seri (catena) Julian’ın yazılarına değinmektedir.
Tritheist (üç ilâhlı-teslisçi) tarikatın yazarları dikkat çekicidir. Onlar arasında, lider olan Çesarealı Ιώαννις Φιλοπονος (John Philoponus of Caesarea), 6. yüzyılın başlarında İskenderiye’deki Tritheistler’in patriği ve partisinin baş yazarıydı. Dilbilimci, filozof, astronom ve theologdu. En önemli ilâhiyyat eseri, Diaitetes e peri henoseos, ki 10 kitabından biridir, kayıbdır. Kendi dönemindeki İsâ-bilgisel ve İsâ-doktrinsel (Christological) ve Teslisçi (Trinitarian) münâkaşalarını mütâlaa etmiştir. Tam Asurîce terceme British Museum’da ve Vatikan El Yazmaları arasında bulunmaktadır. Bir başka kayıb eser, ‘Diriliş Üzerine’ (Περι Ανάσταση), Genel Yeniden doğuş’ta-diriliş’te (General Ressurectıon) (Hz. İsâ’nın mezardan çıktığını savunan Hristiyanlık görüşü sâdece Ressurection: Diriliş olarak adlandırılır) yeni bedenlerin yaradılışları teorisi otörlerinin görüşlerini tasvir etmektedir. Bu eserde, Photius’tan, Timotheus Presbyter’den, ve Nicephorus’dan (Nikiforos). Bir filozof olarak Filoponos Aristocu idi ve Aristocu tefsirci, Hermeas’ın oğlu Ammonius’un talebesiydi. Aristo üzerine değerlendirmeleri Aldus tarafından Venedik’te yayınlandı:
1-“De generatione et interitu-jenerasyon ve üzerine”, 1527;
2-“Analytica posteriora-Ard Analiz”, 1534;
3-“Analytica priora-Ön Analiz”, 1536;
4-“De nat. auscult.-Dinlemenin tabiatı üzerine”, I-IV, ve “De anima-Can üzerine”, 1535;
5-“Meteorologica-Meteoroloji üzerine -I, 1551;
6-“Metaphysica-Metafizik”, 1583.
En son büyük Neoplatonist olarak kabul edilen Proclus’un ‘Επιχειρηματα-Epihirimata’ (Argümanlar, deliller) eserine karşı da çok yazmıştır: Dünyanın (Âlem’in) sonsuzluğu üzerine 18 kitab (Venedik 1535), 529 senesinde tamamlanmıştır, ve ‘ Περι Κοσμοποιτας’ (Kâinat’ın oluşumu hakkında) Corderius tarafından , Viyana’da 1630’da yayınlanmıştır. ‘Εξαμερον-6 parça’ isimli eserinde, St. Basil ve diğer Kilise Babaları’nı tâkib eder ve döneminin bütün edebiyatı ve ilmi hakkında geniş bilgi verir. Son eseri, Sergius diye birine adanmıştır (belki Sergius Grammarian). Eser, muhtemelen 517’nin başlarında kaleme alınmıştır. “Computatio de Pascha-Paskalya’nın hesabı-tahmini” isimli çalışma ‘Son Yemek-The Last Supper’in 13 Nizan’da (Nisan) gerçekleştiğini delillendirmektedir. Kayıb olan theolojik çalışma ‘Τμηματα-Bölümler, kısımlar’ Suriyeli Mikhail tarafından hülâsa edilmiştir (Chronicle-Vak’âyinâme, II, 69). Halkidona Konsili’ne karşı yazılan eserden Photius bahsetmiştir (cod. 55). “Contra Andream-Andream’a Karşı” isimli eser Asurî el yazması olarak muhafaza edilmiştir. Bir diğer çalışma, “Against the Acephali-Başsızlara Karşı” el yazması olarak mevcuddur. Gramerde ustası Romanus’tu.
Bu 6. asır Monofisit’ini, daha evvel yaşamış bir gramerci olan Filoponos’dan ayırmak gerekir. O, Augustus ve Tiberius zamanında yetişmiştir. Hayatı hakkında bilinenler çok azdır. Tritheist fikirleri itibârıyla, Justinian tarafından Istanbul’a çağırıldı fakat yaşı ileri olduğu için affedildi. İmparatora, “Bölüm, fark ve sayı üzerine-De divisione, differentia, et numero” isimli eserini gönderdi. Athanasius Monachus’a, Tritheizm üzerine bir deneme gönderdi ve bu nedenle İskenderiye’ye gönderildi. Conon ve Eugenius da Tritheist’tiler; Patrik Ιώαννις Σκολαστικος-John Scholasticus, Philoponus’u mahkûm etti ve imparator Tritheistler tarikatına karşı bir ferman çıkardı. 568’de Philoponus, Patrik John Scholasticus’a karşı çok sert bir tenkid risâlesi yazdı. Photius, Philoponus’un argümantasyonunun çocukça ve ahmakça olduğunu belirtmektedir.
Tarsus piskoposu Conon, Eugenius’la berâber John Philoponus’un destekçisiydi fakat onun, Mukaddes Teslis- Holy Trinity hakkındaki ‘Şahıslaştırma’ yaklaçımını benimsemedi ve Eugenius ve Themistius ile birlikte ‘Κατά Ιώαννου- Yuhanna’ya (John Scholasticus) Karşı’ isimli bir kitab yazdı ve onun İsâ’nın Yeniden Doğuşu (Ressurection) ile alâkalı değerlendirmelerini tenkid etti. Eugenius, Efesli John tarafından (John of Ephesus) Kilikya piskoposu olarak tanındı fakat Bar Habreus onu İsauria’da, Selucia piskoposu yaptı. Themistius, (büyük ismi Calonymus’dur), İskenderiye diakonos’uydu (zangocu). Patrik Timothy IV (517-535) tarafından görevden alındı ve Agnoetae (Bilinemezcilik) tarikatını kurdu. Severus’a karşı, “Son Theophobius için Savunma-Apology for the late Theophobius” isimli kitabını yazdı.
Orthodoksi
Monofisitler hakikaten heretik miydi yoksa sâdece ‘Skizmatik’ mi (ayrılıkçılar mıydı)? Monofisitler, İsâ’nın tek bir vechesi (tabiatı) ‘ Μια Φυσις’ olduğuna inanırlar ve ‘Φυσις’ (Fisis-Tabiat) ve ‘Υποστασις’ (İpostasis-Varoluş, varlık, öz, cevher, asl, uknum) mefhumlarıyla İsâ’yı kişileştirirler.
Nestorianlar (Nesturîler) İsâ modeli: 1 Şahıs-2 Hipostaz-2 Tabiat.
Katholikler’in İsâ modeli: 1 Şahıs-1 Hipostaz-2 Tabiat.
Monofisitler’in İsâ modeli: 1 Şahıs-1 Hipostaz-1 Tabiat.
Bethune-Baker’a göre, Nestorius ve yalvaçlarının Hipostaz kavramını ‘Tabiat’ mânâsına aldıklarını, Lebon ise Monofisitler’in, ‘Tabiat’ı ‘Hipostaz’ mânâsına aldıklarını söyler ve bu bağlamda her iki tarafta Katholik doktrine yakındırlar. Her iki tarafa karşı ‘Prima Facie’ (İlk Veche, Birinci Yüz-Proto Prosopo) argümanını ortaya koyan bir müdâfaa vardır. Hristiyan Âlemi asırlarca, Şahıs, Hipostaz, Tabiat (prosopon, hypostasis, physis) mefhumları etrafında büyük münâkaşalar yaşadı ve yaşamaya devâm ediyor. Umumiyetle kabul gören şey şu: Mukaddes Teslis’de (Holy Trinity) tek bir ‘Tabiat’ (Nature – physis) mevcuddur ve bu Tabiat, 3 Şahsiyet Hipostazı’na (Cevher’ine) sahibdir. İsâbilimi’nde (Christology), Nesturîler ‘Hipostaz’ı yeni mânâsıyla, Monofisitler ise ‘Fisis-Tabiat’I yeni mânâsıyla kullanmaktadırlar. Bu kullanımlar en son tahlilde Katholikler’in yaklaşımından farklı olmamaktadır. Yani her iki bakış da, Katholisizm’e sıkı sıkı tutunmaktadır. Fakat Monofisitler, Katholik doktrini Nesturî olmakla ve böylece İsâ’yı iki parçaya bölmekle tenkid ederler.
Lebon, Severus’un, “Theoloji” (Teslis Doktrini- doctrine of the Trinity) ve “Ekonomi” (Bedenlenme-Incarnation) mevzularına farklı yaklaştığını belirtiyor: Hhipostaz ve Öz (Ουσια) veya Fisis (Tabiat) Throloji’de aynı şey değillerdir fakat ‘Ekonomi’de (Bedenlenme) aynı şeye delâlet ederler. Burada Nazianzalı Gregor (Gregory of Nazianzus)’un, ‘Yeni bir Mucize’de, kavramlar yeni mânâlar yüklenmelidirler’ tezini misâl verir. Yani Severus, Hipostaz ile Fisis’i ayırmaktadır. Teslis ve Bedenlenme’yi bir kenara koyarsak, Katholikler’le Monofisitler, ‘Her Fisis, Hipostaz’dır ve her Hipostaz Fisis’tir’ noktasında mutâbıktırlar. Bunun mânâsı şudur: kavramların ‘gösterim’i aynı fakat ‘mecâzî’ mânâsı mânâları farklı olmaktadır. ‘Fisis-Tabiat’ bir soyutlamadır ve ‘Somut’ olmanın dışında mevcud değildir. Somut olduğu durumda ise ‘Hipostaz’ adını alır. Fakat Teslis’de, hem ‘Gösterim-Denotation’ hem de ‘Mecâz-Connotation’ farklı olmaktadır. Yine, 3 Hipostaz’dan herbirinin ‘İlâhî Tabiat-Divine Nature’ ile zâtlaştırıldığı da bir vâkıadır. Bu cümleden olarak, ‘Her Zât’ın-ayrı ayrı– İlâhlığı’ ortaya çıkmaktadır. Fakat eğer her Hipostaz, böylece bir ‘Fisis’ ise, Fisis, henüz 3 Hipostaz’la berâber ‘Tek bir’ olamaz. Kavramlar eski (Mecâzî) mânâlarını muhafaza ederler lâkin yeni ilişkide yeni mânâ kazanmışlardır. Severus’un işâret ettiği fenomen de budur. Katholikler’e nazaran, ‘Bedenlenme’de, ‘iki tabiat’ ‘tek bir Hipostaz’a tekâbül eder. Böylelikle, ‘Fisis’ (Soyut mânâda ÖZ) ve ‘Hipostaz’ (Devamlı Fisis: İfraz olunan Fisis: physis hyphestosa veyâ enhypostatos) Mukaddes Teslis-Holy Trinity dâhilinde müşterek tasarrufa sâhibdirler. Daha ileri mânâda, Yaradılmış Kâinat’ta, daimî olmayan bir ‘Tabiat’ mevcud olamaz, ‘Özsüz-Cevhersiz Fisis’ diye bir şey yoktur.
- Fakat Katholikler, İsâ’nın insan(î) tabiatının ‘Cevhersiz’ (Anipostatos) olduğunu ileri sürmektedirler. Öte yandan, Mukaddes Teslis’in ikinci ‘Zâtı’ onun (İsâ’nın) Hipostazı’dır (Cevheri’dir). ‘İlâhî Tabiat’ın sonsuzluğu itibârıyla, 3 misli daimîlik kâbiliyetine sahibdir ve böylece, Âlem’in Hipostaz’ının (Cevher’inin) sonsuzluğu, Allah’ınki gibi, İnsan Tabiatı’nın cevheri olma yeteneğindedir. İsâ’daki birlik, direkt olarak, iki tabiatın birbirleriyle oluşturduğu birlik değildir ve fakat, ‘Bir Hipostaz’da (Cevher’de) iki tabiatın birliğidir. Böylece bu iki tabiat ‘ayrılamaz’dır ve herbiri diğeri üzerine bağıntı temelinde tesir eder.
- Nesturîler’in argümantasyonu ise şöyledir: Kilise Babaları’na nazaran, İsâ’da iki tabiat mevcuddur; fakat, her tabiat bir ‘hipostaz-cevher’ olduğundan İsâ’daki ‘İnsanî Tabiat’ bir ‘Hipostaz-Cevher’dir. Tek bir İsâ oluşturma bağlamında, gereksiz ve boş bir biçimde, iki hipostaz’ın bir insanda (veche’de-prosopon) nasıl birleştirilebileceğini izâh etmeye kalkıştılar. İsâ’yı ikiye bölmek istemediler belki, fakat ‘Vechî Birleştirme’leri ek yerlerinden sızıntılara yol açtı; ifâde etmek veyâ argümanlaştırmak çok zordur.
- Aynı önermeden (Her Fisis, Hipostaz’dır) yola çıkarak, Monofisitler, İsâ’nın İsâ’nın ‘Tek Bir Zât, tek bir Hipostaz-Cevher’ ve böylece ‘Tek bir Tabiat’ olduğu tezini ileri sürdüler ve ‘tek bir Tabiat’tır’ lafzı yerine ‘tek bir Tabiatı vardır’ lafzını tercih ettiler. Formülleri için, St. Cyril’i, St. Athanasius’u, papa St. Julius’u ve Mucizeci Aziz Gregory’yi (St. Gregory the Wonderworker) referans gösterdiler. Aziz Cyril’in favori formülü şuydu: Μια Φυσις σε Σαρκομενε-Mia Fisis se Sarkomene: Ete kemiğe bürünmüş bir tek Tabiat. ‘Tek Tabiat’ fikri ‘Aryanlar’a uzanmaktadır ve bizzat Evdoksius tarafından, İsâ’nın İnsanî Tabiatı’nın ‘tamamlanmamışlığını’ ifâde etmek için kullanılmıştır.
Dioscurus da, Aelurus da, Severus da, İsâ’nın, ‘tek bir Fisis-Tabiat’ fakat ‘İki Mizaçdan müteşekkildir-Εκ δυο φυσιον’. İlâhî Tabiatı’nın meczolduğu iki mizaç ki, ‘Bir Hipostaz-Cevher’de Tam bir İnsanî Tabiat’a tekâbül etmektedir. Ælurus, ‘birlik’ten sonra her tabiatın özelliklerinin ‘değişmez’ kaldığı konusunda ısrar eder; fakat, mevzu, ‘İlâhî ve İnsanî olan şeylerdir, tabiatlar değil’; her tabiat kendi doğal hâlinde, kendi hususî karakterleriyle birlikte kalır (Εν ιδιαιτερότητα κατά φυσεον). Yani, birlik olarak olarak değil, ‘Parça’ olarak, ‘nitelik-qualıté’ olarak (poiotes physike). Physis olarak da değil. Her iki Tabiat’ın bütün nitelikleri ‘Hipostasis Sinthetos’ dâhilinde kombine olmuşlar ve ‘bir hipostaz’ın bir tabiatını’ meydana getirmişlerdir.
Âlem’in İlâhî Tabiatı yalnızca spesifik olarak değil aynı zamanda sayısal olarak da, Oğul’un ve Mukaddes Ruh’u kavrayan ve kapsayan ‘Bir’dir. Bu, 3 Zât’a tatbik edilen ‘Ομο-ουσια’ (Eş-Cevher) kavramının mânâsıdır. 384 İstanbul Konsili’nde, 3 İlâh kabul etmiştir, bir ‘İlâh’da 3 farklı fakat birbirinden ayrılmaz Zât değil. Eğer, İlâhî ve İnsânî Tabiatlar, ‘bir Tabiat’ mefhumunda birleşirse, iki neticeden birini içtinab etmek mümkün olmaz: Ya, bütün İlâhî Tabiat ‘İnsan’ olur ve acı çeker ve ölür veyahut da, 3 Zât’tan herbiri kendi zâtî İlâhî Tabiatları’na sahibdirler. Monofisitler bu mes’ele üzerinde yoğunlaşırlar. Ælurus ve Severus bu mes’eleyi aşmış görünüyorlar. Severus ve mektebi, ‘Uluhiyyet’i, ‘Allah’ olarak ‘acı çeken’ değil ‘İnsan’ olarak çeken varlık ilân ettiler; Fakat bu cevab yeterli değildi. ‘İlâh’ın Oğlu İnsan?” fakat ‘Kelâm’ın bir Tabiatı et ve kan’ ve böylece ‘Bir bütün İlâhî Tabiat ete kemiğe bürünüyor’. Cevab şöyle olmadı: “Tabiattan kasdımız Hipostaz-Cevher’dir. İlâhî Tabiat’ı kasdetmiyoruz (ki, Kelâm, Baba ve Mukaddes Ruh’la müşterektir) fakat O’nun İlâhî Zâtı ki, buna ‘Fisis’ (Φυσις του Θεου Λογου-Allah Kelâmı’nın Fisis’i) diyoruz. Bu mevzu, ‘Ekonomi’nin (Bedenlenme) değil Theoloji’nin mevzuudur.
Monofisitler arasında yer alan bazı Eftihianlar, İsâ’nın bizimkine eş bir maddeden yarratıldığına imân ederler. Bu sebeble, İlâhî Tabiat’ın Bedenlendiği tezini bir paradoks olarak Kabul ederler. Stephen Niobes ve Niobitler, İnsan Tabiatı’yla İlâhî Tabiat’ın, Birlik’ten (Union) sonra ayrıldıklarını reddederler.
Aristocu John Philoponus, Teslis’de 3 kısmî (Μερικαι Ουσια-Merike Usia: Kısmî Özler) ve 1 ortak madde (Μια Κοινη-Mia Kini) olduğunu ileri surer. Böylece Politheizm’e düşer; 3 veya 4 İlâh! İskenderiye Patriği Damian’ın görüşüne nazaran, İlâhî Cevher ile 3 Hipostaz (Cevher) arasında fark vardır (metechousin). Öz, kendi kendine vardır (Ενυπαρκτος). Tâkibçileri, bu nedenle onu, Tetradatitis olarak adlandırmışlardır. Severus, Tabiatları yalnızca Birlik’ten evvel değil ve fakat Birlik’ten sonra da teorik olarak ayırmaya gayret etti: Δυο Φυσις εν Θεωρια (Dio Fisis en Theoria: Teori dahilinde iki Tabiat). Orthodoksi bu yaklaşımı şiddetle reddeder. Katholikler de, İsâ’nın İnsan Olamayacağı cihetinden, bu tezi reddederler.
Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)