Notalar ve İntibâlar: Dire Straits – Sultans of Swing

Müzikte bir ‘baba’ figürü vardır: Müslüm baba, Orhan baba gibi. Bu sadece bizde böyle değildir. Özellikle ‘orta sınıfa’ hitap eden veya karşılığını orda bulan tüm müzik türleri için baba figürü evrensel bir karakter arz eder. Rock müzik Batı için böyledir. Ve orada da babalar vardır. Bazen ‘baba’ yerine kültüre bağlı olarak mesela ‘boss-patron’ denildiği görülse de kasıt aynıdır. Bruce Springsteen patrondur meselâ ve bir diğer baba figürü ise Mark Knopfler’dır.

80’lerde, iç odada televizyonda patlayan gitar sesi ile koşup televizyon karşısına geçtiğimde tanışmıştık. Şöyle dediğini hatırlıyorum, ‘bak evlat, buna gitar derler ve buna da müzik’… Dire Straits, grubunun adı, ama her gerçek şahsiyet gibi, grubu dahi kendi adıyla anılır olmuştur. Knopfler’de ilk dikkatimi çeken, onun ciddiyeti olmuştu. ‘Müzik ciddi bir iştir‘ diyordu sanki. Gitar çalmak öyle bedava değildir dediği Money for Nothing‘de nasırlı parmaklardan anlatıyordu. Sultans Of Swing‘de ise jazz’ın sönümlendiği zamanlarda ritmin sultanlarının ortaya çıkışından…

(Gitar solonun bulunduğu 'Sultans of Swing' adlı parça bu videoda)

Sonra…

Ama daha fazlası var melodinin içine yerleşene. O burada özgür adamın nasıl eşitliği ürettiğini de gösteriyor. Ritmin nasıl üretildiğini, ritmin kaynağını. Anlaşılması zor gelebilir söylediklerim. O hâlde bir de şöyle deney-imleyelim. Ama tek şart melodinin içine yerleşmeniz, süresine katılmanız. Bunun için belki birkaç sefer dinlemek ve işittiğiniz melodinin sağını solunu zihin yoluyla yoklamak, sesleri ayrı ayrı takip etmek, sonra birbirleri ile irtibatlarını ve iştiraklerini ayırt etmek gerekebilir. Knopfler’ın hâl ve tavırlarını izlemeyi de unutmayın, zira onun hâletiruhiyesini yakalamak istiyoruz. Sezgi vasıtasıyla Knopfler’ın süresine yerleşmek için gerekli olan diyalektik çabayı vermeden olmaz.

Deney-imlemek demiştik. Şuurlu, belli bir maksadı hedef alan tecrübe deneyi; deney-imlemek bu mânâda.

Gitar çalışıyor. Bir soyutlama ile tüm diğer enstrümanları ayıklayalım. Davulu meselâ. Melodi hâlâ duruyor değil mi? Diğer akustikleri… Piyano… Knopfler kaldı, kalsın, zira o sizsiniz iştirak edebildiğiniz kadarıyla. Çünkü eğer başarabildiysek, yâni süremizi Knopfler’ın süresine eşitleyebildi isek, farkedeceğiz ki, diğer enstrümanlardan yayılan her sesin kaynağı, Knopfler’ın ürettiği tınıların bir saçaklanmasından ibarettir.

Eh, artık siz de saçaklanabilirsiniz aslında. Parmak şıklatarak, ıslıkla veya komik düşmekten çekinmezseniz ‘dınınınım, dınınım, dımdıdım’ da diyebilirsiniz ben gibi. Gerçi bu iyi bir tavsiye değil, zira ben bunu daldığım zaman ve yalnızken arabada işe giderken yapıyorum. Yani ulu orta denemedim…

Daha sonra…

Külliyattan öğrendik; meâlen: Zaman, (kadans) dedikleri âhenk helezonuna, vak’aların posasını değil de keyfiyetini yüklememizi ister. Cadence, ritim, swing, osilasyon, salınım hareketi; tamam, bu bildiğimiz zamandır. Zaten, zaman, sürenin uğradığı bu ‘kadansif durakların’ ifadesidir; ister mekanik, ister izafî… Bir çemberin üzerinde ileri ve geriye doğru gidebilirsiniz. İki noktayı birbirlerine izafetle ileri veyahut geri olarak adlandırabilirsiniz. İleri gideni, sinematik kanunlara riayeti bozmadan geri döndürebilirsiniz.  Tıpkı bir filmin fizik kanunlara aynı biçimde riayet ederek geriye doğru da oynatılabilmesi gibi.

Lâkin ‘süre’? O, eşitler arası nisbet noktasına yerleşmiş ve ordan bu nisbet noktasına dayanan tüm unsurları kendiyle beraber sürükleyecek ‘özgür adam‘ların işidir. Özgür adamlar Cadence’a saçaklanma yoluyla keyfiyet yükler. Böylece ritim başından sonuna kadar aynı devam etse bile, ‘mertebe’ değiştirerek ilerleyen bir ‘sürekli’ye dönüşür.

Bu mertebeye ‘zamanın mânâsı’ diyoruz, özgür adamlara ise ‘aydın’!.. Bu adamlar, kadansif durağa her temas ettiklerinde ona yeni bir anlam veren, yenileyen, keyfiyet değişimine sebep olan ‘ruhun temsilcileri’dirler. İzafetle kayıtlanamazlar; çünkü ne Doğuya ne Batıya aittirler. Tüm çevrelerini kendileriyle beraber ‘yalın eyleme’ davet eden, geçmişin kadansif durakları olan fikir şemasına dayanarak, geleceğe ait tasarımı şimdide gerçek kılan adamlardır. Çünkü orijinal ruh durumu, her ruh durumu gibi bulaşıcıdır.

Burada bahsettiğimiz, ‘rasyonel tasarım’ değildir. Zira o ritim ile, önceki kadans şemasının çözümlenmesi ile pek tabiî elde edilebilecek bir tür tekrardan ibaret kalacaktır. Rasyonel tasarım, gelecek hakkında geçmişin basit bir yansımasını-izdüşümünü verebilir.

Bu, bir daireyi oluşturan iki yarım dairenin (yayın) görünümü gibidir. Bunlardan birine geçmiş, diğerine gelecek dediğimiz zaman, sorunu çözmüş olmuyoruz. Çünkü geçmiş artık geçmiştir ve gelecek henüz gelmemiştir; ta-HAK-kuk etmemiştirler, gerçek değillerdir. Hak-Realite, bu iki yayın birleşimi iledir ve bu iki yayı ‘daire’ adıyla anlamlı kılan tek gerçek vardır. Seçim şansımızın kalmadığını görelim; biz buna ‘şimdi’ diyoruz.

Burada hoş bir şey var. Matematikte ‘sinüs fonksiyonu’ (âhenk helezonu) dedikleri mesele; kadansı böyle anlamak, anlatmak, en doğrusu olacaktır. Buna bir ara, başka bir melodide bakalım. Bir de metafizik meselelerin hem Doğuda hem Batıda geometri ile örneklendirilmesi nedir, nedendir, niyedir; en önemlisi ne kadar sağlıklıdır, bunlara bakalım.

En sonra…

Knopfler’dan diğer tüm ritim vb enstrümanlara geçebilir, hattâ başka biçimlerde melodiler üretebilirsiniz. Ama biliniz ki, tüm muhtemel ritimlerden Knopfler’a geçemezsiniz. 

Bu şu demektir ki, biz (veya Knopfler’in ekibi) diyalektik çaba ile yükselerek ‘özgür adamı’ mümkün kılmıyoruz, özgür adam alçalarak, temas ettiği noktada bizi gerçek kılıyor!..

Bu, fikrî, müzikî, içtimaî kural olsun ve burada dursun…

 

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR