Gordon W. Allport’dan Derleyen M.E.D
Tam anlamıyla olgun bir kişiliğin karakteristik zenginliğini ve uyumluluğunu anlatmak kolay bir iş değildir. Olgunluğa erişmenin, ona erişen insan sayısı kadar çeşitli yolları vardır ve her misâlde varılan netice kendine hastır. Ancak, eğer tümüyle gelişmiş bir kişiliği henüz olgunlaşmamış bir kişilikten ayırt edici umumi mihenkler aranıyorsa, hem âlemşümul hem de zorunlu olan üç ayırt edici özellik vardır.
Bir kere, gelişmiş insan birbirinden bağımsız çeşitli ilgileri olan insandır; yani bir iş yaptığında, düşünceye daldığında, bir eğlenceye katıldığında, başkalarına bağlılık gösterdiğinde kendini kaybeden insandır. Hangi uğraş kendisi için değer taşıyorsa, o uğraşı coşkuyla ve gayretle yapmaya girişir. Benmerkezcilik olgun kişiliğin bir göstergesi değildir. Kendini adadığı gayeyle bütünleşmiş olan, kendine güvenen onurlu bir kişiyi, benmerkezci, kendine acıyan, kendinden söz etme gevezesi, ağzı kalabalık bir Bohemle karşılaştırınız. Çelişkili görünmekle birlikte, “kendini ifâde etme”, kişinin, esas itibariyle kendisine yönelik olmayan gayeler peşinde koşarken kendini kaybetme yeteneğini gerektirir. Cemiyete yönelik ve kültürle bağdaşan hedeflere doğru dışa yönelmedikçe, kendini çıkarını gözetmeyi ve kendini beğenmişliği geride bırakan gayeler ve sebeblerle uğraşmaya girişmedikçe, her hayat cüceleşmiş ve olgunlaşmamış bir görünüm sergiler.
Kesin bir objektif yönlenmeye erişildiğinde, ânlık zevkler ve acılar, engeller ve başarısızlıklar, kendini haklı çıkarma insiyakı gerilerde kalır; bunlar artık seçilmiş gayeleri gölgelemez. Bu gayeler kişinin bir uzantısını temsil eder; buna da olgun kişiliğin ilk gereği denebilir.
İkinci özellik birinciyi tamamlayan ve son derece belirsiz incelikli bir etkendir. Ona şahsî objektiflik diyebiliriz; bu da olgun bir insanın kendi hakkındaki değerlendirmeleri ile kabiliyetlerini, o ândaki gayeleri ile kendi için mümkün gayeleri, kendi donanımı ile başkalarının seviyesini, kendisi hakkındaki düşünceleri ile başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerini karşılaştırırken takındığı o tuhaf tarafsız tavrı ifâde eder. Şahsî objektiflik kapasitesi sezgiyi ifâde eder ve aşikâr olmayan yollarla espri anlayışı ile irtibatlıdır. Bunun, hemen her zaman, şu veya bu şekilde gelişmiş ve olgun kişiliklerin sahibliğinde olduğu reddedilmez.
Kişinin kendisinin coşkulu katılımlarda kaybetme kabiliyeti ile, bir köşeye çekilip belki de gülümseyerek kendisine tarafsız bir gözle bakma kabiliyeti arasında açık bir tezat bulunduğundan, olgun kişilik için bütünleştirici üçüncü bir etkene ihtiyaç vardır; o da birleştirici bir hayat felsefesidir. Böyle bir felsefenin ille de açıkça sergilenmesi, en azından, her zaman kelimelerle dile getirilmesi gerekmez. Yetişme biçimi sebebiyle bir vaiz yoğun çalışan bir kasaba doktorundan, şair mühendisten daha konuşkandır. Ancak bütün bu şahsiyetlerin her biri, gerçekten olgun ise, kendisine uygun biçimde geliştirmiş olduğu ve umumi hey’et içindeki yerini temsil eden, geniş çerçeveli bir hayat felsefesi uyarınca, hem katılımcıdır hem düşünür, hem yaşamayı hem de gülmeyi bilir.
Kişiliğin optimun (en üst) gelişimi için gerekli olan üç şart bunlardır ve her birinin daha ayrıntılı olarak ele alınması gerekir. Ancak, bu tartışmaya başlamadan önce, psikolojinin, burada söz konusu edilen böylesine karmaşık zihnî şartlarla uğraşacak yeterliliği olup olmadığını incelemek gerekir.
Akademik bir psikolog, bunlar gibi karmaşık oluşumları açıklamaya giriştiği zaman, bir paradoksla karşı karşıya kalır. Kendisi, profesyonel vasatta, kafalarını ve kabiliyetlerini kullanmayı öğrenmiş kişilerle çalışır. Öyle insanların ekseriyeti temsil ettiğini düşünmek, o keyfiyetleri taşımayan kalabalıkta daha sık karşılaşılan ve büyük eksiklikleri olan insanları göz ardı etmek de çok kolaydır. Temsil edici olarak aldığı kişinin hissî ve zihnî seviyesini çok yüksek ve anlaşılması güç yerlere çıkararak daha da romantikleştirebilir. Olgun kişilikleri incelerken gerçeklikten uzaklaşmamalı: Düşük zekâ, frenlemeyen coşkular, kafaca ve bedence geri kalmışlık, geçmişteki davranış biçimlerine geri dönüş, kişilik çözülmesi, kalıp-hüküm, otizm, tesirlere açık olma gibi tümüyle insanlara has, ancak olgunlaşmayı önleyici şartların kişilik gelişmesini kısıtladığı unutulmamalıdır.
Öte yandan, bu ölçütle yapılan testler sonucu ortaya çıkacak olan tam olarak olgun kişi sayısı pek büyük olmasa da, gerek onlar için, gerek olgunluk yolunda oldukça yol almış çoğunluk için yeterli bir açıklama bulmak gerekir. Bu gereklilik bizi bir çıkmaza, psikologların çoğunun, farkına varmadan, düştükleri yanılgıya götürür.
Yanılgıya düşerler; çünkü (hâlâ) tam olarak gelişmemiş olan psikoloji âletlerini, onlarla işlenip şekillendirilemeyecek ölçüde nazik olan malzemeye uygulamaktadırlar. Örnek olarak, basit deri reflekslerini veya dekortike edilmiş bir kedinin otomatik tepkilerini açıklamak üzere tasarlanmış kavram ve yöntemler, çoğu kez, olgun kişiliğin birçok çeşitli örneklerine yaygınlaştırılmakta ve onları tam olarak kapsadıkları söylenmektedir. Varılan sonuçlar da gülünç olmaktadır ve iyi eğitim görmüş birçok kişinin psikolojiyi saçma bir ilim olarak görmesi de bu yüzdendir.
Kişiliğin karmaşıklığını küçümsemek niyetinde olmayan psikologlar bile, kendilerini, meslek atölyesindeki âletlerin ibtidaîliği ile sınırlandırılmış görmektedirler. Bu yüzden, araştırmanın bütün yükü yetersiz bir araca yüklenmektedir. Oysa, onlar yerine yenilerini üretmek daha uygundur.
Eldeki yöntem ve kavramların gerçekten yetersiz olduğu, kişilikle ilgilenen çeşitli psikoloji kollarında ortaya çıkan başlıca sınırlamaların şöyle bir özetlenmesi ile de gösterilebilir. Burada söz konusu olan, kavramların geçerliliği veya hususi meseleler için uygun olup olmadıkları değil, daha çok, gerçekten olgun kişilikler mevzusunu ele almak için yeterli olup olmadıklarıdır.
Fizyolojik psikoloji, mesela yükselme hırsı, bağlılık, kendini eleştirme, mizah gibi daha incelikli süreçler söz konusu olduğunda, karmaşık şahsi fonksiyonların asabi karşılıklarını belirtememektedir.
Klasik davranışçılık ekolünün bize sağladığı, olsa olsa, zihinden yoksun bir organizmanın gelişigüzel yön değiştirmelerini ve mânâsız hareketlerini içeren bir şemadır. Onun kavramları, tam olarak bütünleşmiş modellerden çok, tek tek tepkiler için daha uygundur. Yeni “eylemci davranışçılık”ın bu durumu düzeltip düzeltemeyeceğini onun ortaya neler koyacağı gösterecektir.
Daha eski ve içine dönük olan strüktürel psikoloji, hareketlilikle ilgilenmediği için, kişilik alanına giren hiçbir dinamik olaya açıklama getiremez.
Fonksiyonel psikoloji, strüktürel psikoloji gibi, umumi olarak zihin ile ilgilenir; ama içgüdüler, uyum sağlama, düşünce akımı ve benzeri önemli fonksiyonları ele aldığı hâlde, o müşahhas ve kişiye indirgenmiş olarak yapmaz.
Gestalt psikoljisi, bütünlük mevzusunu vurgulama avantajına karşın, şimdiye değin daha çok ânlık davranış modelleriyle uğraşmış, kalıcı yapısı olan meseleleri ihmal etme eğiliminde olmuştur.
Matematikî psikoloji, iyi eğitilmiş ve titizlikle çalışan beyinler yardımıyla, bu beyinlerin hepsinin birkaç tane temel ve ortak saiklere indirgenebileceğini veya standart modelden ölçülebilir sapmalar olarak bakılabileceğini ileri sürerek böyle beyinlerin yalnızca bir karikatürünü üretmektedir.
Bunu gibi, tek tek özelliklerin cemiyetteki dağılımıyla ilgilenen ferdî farklılıklar psikolojisi de bu farklılıkların ferdî dinamik oluşumlar hâlinde düzenlenmesi bakımından yeterli değildir.
Freudçu psikolji yetişkin bir kişiyi asla yetişkin bir kişi olarak görmez.
Dinamik psikoloji Freudçuluğun yaptığı hatayı sık sık yapar ve yetişkine has saiklere monoton bir standart modelin çeşitlemeleri olarak bakar.
Hormik psikoloji hisleri tanıması ile umut verici olsa da, bu hisleri altında yattığını var saydığı basmakalıp içgüdülere olan saplantısı sebebiyle dar bir çerçeveye sıkışmıştır.
Psikiyatri ve insanı bütün olarak ele alan diğer pratik sanatlar, yeterliliğe daha yakınlaşmışlardır; ancak, kavramları formüle etme yönünden eksikleri vardır. Ayrıca, teorik kişilik psikolojisine katkıları yoktur. Buldukları sonuçlar sağlığın değil, daha çok hastalığın incelenmesi sonucu elde edilmiştir.
Kişilik psikolojisi de bütünlük kavramını vurguluyor; ancak, şimdilik teorileri çok geniş ve felsefî karakterde; Ferdlerin kişiliklerinin müşahhas karmaşıklığını incelemek için gerekli araçları sağlamakta başarısız. […]
Verstehende psikolojisi insan kişiliğinin gururunu okşayan, onu Hitler öncesi Alman profesörlerin zihinlerinde üretilmiş olan ideal tipler kadar yüce gören, yegâne psikolojik düşünce ekolüdür. Bu da onun etkinliğini zayıflatıyor; bundan başka, kendininkiler dışındaki araştırma sonuçlarını inkar ederek psikolojiyi ikiye bölme hatasına düşüyor.
Yukarıdaki tenkidî gözden geçirme, sözü edilen psikoloji kollarının her birinin, kişiliğin incelenmesinde kendisine has değerler taşıdığını inkar edemez; ancak, onlardan herhangi birinin, [burada] tarif edildiği mânâda olgun kişiliği belirlemek meselesini ele almak mevzusunda şimdilik tam olarak yeterli olduğunu kabul etmek. Günümüzde kişilik psikolojisi, onların herhangi birini benimseyip gelişmesini bekleyemez. Bazıları alanlarını zamanla genişletebilir, daha büyük ölçüde yeterlilik sağlayabilir (son beş tanesinde ve Gestalt teorisinde umut verici işaretler görülmektedir). Ama gerekli ilerleme, ancak, yeterli olmadıkları yolundaki tenkidler üzerinde ciddiyetle durularak sağlanacaktır.
İktibas Edilen Kaynak: Galileo’nun Buyruğu – Bilim Yazılarından Bir Derleme, Gordon W. Allport “Olgun Kişilik”, Derleyen: Edmund Blair Bolles, Çev: Nermin Arık, TUBİTAK Popüler Bilim Kitapları No:137, 2. Basım, Ankara, Aralık 2000.
Kaynak: M.E.D. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005. (Arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)