Osmanlı’da ve Başyücelik’te Divân Teşkilâtı

Önce Osmanlı döneminde divân teşkilâtı hakkında tanıtıcı bilgiler verilip sonra Başyücelik Sistemi Halk Divânı üzerinde durulacaktır.

Allah Resûlü’nün vahiy kâtiplerini görevlendirmesi ve Medine’deki Müslümanların sayımını yaptırması İslâm’da ilk divân örnekleridir. İslâm devletini teşkilâtlandıran Halife Hz. Ömer’in sistemli olarak divânlar kurduğu malûmdur. Divân kelimesi ve tarihteki ilk uygulanışı olarak ise, İran Kisrası Nuşirevân gösterilir. Emeviler ve Abbasiler döneminde divânlar gelişmiştir.

Osmanlı döneminde bu müessesenin Osman Gazi döneminde ortaya çıktığı söylenir. Ancak Orhan döneminde divânın varlığı kesinlik kazanır. Hatta divân erkanı için kıyafet tesbiti bile yapılmıştır.(1)

Şeriatı ve adaleti temel ilke edinen Devlet-i Âliye, ismiyle münasip bir şekilde, “Bu devlette din asıl, devlet onun bir fer’idir.” diyerek, divân teşkilatları ile bu ilkesini başarılı bir şekilde yürütmüştür.(2)

Osmanlı devletinde önemli işlerde karar için divân toplanır ve orada alınan kararlar padişaha bırakılırdı. Padişah ise sınırsız yetkilere sahip değildi. Şer’î ve şer’î olmayan (örfî) meselelerde gerekli kişilerle görüşür, fikir alır idi. Osmanlı hükümdarları en kritik anlarda bile divân kararlarına riayet eder idi.

Divânın günümüzdeki karşılığına bakanlar kurulu diyebiliriz. Divânlar halka açık idi. Halkın şikâyetleri görüşülürdü. Divânlar re’sen idarî, siyasî ve örfî işlere bakardı. Bütün davacılar ve haksızlığa uğradığını iddia edenler için divânlar müracaata açık idi. Kadıların hükmüne itiraz edenler de hakkını arardı. Öncelikle halkın işlerine bakılır, eğer yetişmez ise vezir-i âzamın ikindi divânında devam edilirdi. Padişahın divâna katılmadığı zaman vezir-i âzam başkanlık ederdi.

Divânların işlevine göre farklılıkları olmaktadır. Beş çeşidini anlatalım:

1-Divân-ı Hümâyûn: Hükümdar veya sadrazamın başkanlığında toplanan meclisin adıdır. Buna sadece Divân da denir.

İstanbul’un fethinden sonra Divân-ı Hümayun Topkapı Sarayı’nda ve Kubbealtı denilen mekânda toplanıyordu. Bir hadiseden sonra Fatih divâna kafes ardından katılmaya başladı.

Divânda padişah, vezir-i âzam ve diğer vezirlerden başka kadıasker, defterdar ve nişancı bulunurdu. Askerî ve örfî işleri vezir-i âzamlar, şer’î ve hukukî işleri kadıaskerler, mâlî işleri de defterdar tetkik ile mütalaalarını söylerlerdi. Nişancı, divân kalemi idi, kayıtlar onda bulunurdu. Ferman ile beratların üzerine çekilen tuğralar Nişancı tarafından yapılırdı.

Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi ile Yeniçeri Ağası ve Kaptan Paşa da divân üyesi idi.

Divân-ı Hümâyûn, Osmanlı Devleti’nin en yüksek organı idi. Burada padişah bütün üyelerle istişare etme imkânı bulur idi. Meşveret esası ile kararlar alınırdı. Hem şûra hem icra birlikte yapılırdı. Osmanlı divânı, işbirliği ve koordinasyonun en ileri örnekleri idi. Yasama, yürütme ve yargı erkinin âhenkli işbirliğini görürüz. Her birinin sınırı kadim gelenek ve kuvvetli hukuk (Kur’ân ve Sünnet) ile çerçevelenmiş idi. Divân aynı zamanda en yüksek istişare organı idi. Divândaki zevatın fikri alınarak en yüksek memuriyetlere atama yapılır idi. Sultan, vezirlerin mütalaalarını almaya ehemmiyet verirdi. Zira şura, dinin emri idi.

II. Mahmud’un yaptığı düzenlemeler ile Divân-ı Hümâyûn ismi değiştirildi, başka şekle büründü, “meclis-i vükela” veya “meclis-i hâs” oldu. Divân-ı Hümâyûn bir teşrifat aracı olarak işlev gördü. Tanzimat’tan sonra ise bu teşkilat yerine Bâb-ı Âli ihdas edildi. Ancak oynayan taşlar bir türlü yerine yerleştirilemedi.

Divân-ı Hümâyûn’da çıkan kararlara hüküm adı verilirdi. Hükümler ahkâm defterine sıra ile yazılırdı. Divân-ı Hümâyûn’da yabancılar için tercüman bulundurulur idi. Bu işi genelde Fenerli Rumlar yapardı.

2-Divân-ı Âsefî: Sadrazamın başkanlığında toplandığı için bu ismi almış olup XVII. Asırdan itibaren önem kazandı. İkindi ezanından sonra toplandığı için adına “İkindi Divânı” da denirdi. Müzakere başlamadan önce âdet olduğu üzere mehterhane çalınır idi. Türkçe bilmeyenler için tercüman bulunur idi.

3-Ayak Divânı: Çok önemli, âcil veya fevkalade haller dolayısıyla ya da padişahın huzuru ile kurulan divân hakkında kullanılan bir tâbirdir. Padişahların gittikleri yerde de ayak divânı kurulabilir idi. Sadrazamlar da genelde savaş zamanı ayak divânı yapardı. Ayak üzerinde müzakereler yapılır ve süratle karara bağlanırdı. Günümüzde “bürokratik oligarşi”den bütün devletlerin muztarip olduğunu düşünürsek, ayak divânındaki hızlı ve pratik çözümü daha iyi takdir ederiz.

4-Cuma Divânı: Cuma günleri resmî kıyafetlerle vezir-i âzamın sarayına gelen divân üyeleriyle gerçekleşir idi. Arz-ı haller (dilekçe) okunarak şer’î, hukukî ve örfî hükümler verilip davalar görülür idi.

5-Çarşamba Divânı: Her Çarşamba günü İstanbul, Galata, Eyyüb ve Üsküdar kadıları sadrazamın huzurunda şikâyetlere bakar ve davaları çözer idi.

Divân-ı Hümâyûn zaman zaman temyiz mahkemesi vazifesi de görür. Zaten üyeleri böyle bir yargılama yapmaya elverişlidir.(3) Kadıaskerlerin kendi aralarında da divânları vardır. Kamu görevlileri ile ilgili davalara bakarlar.(4)

***

Başyücelikte Halk Divânı

Necip Fazıl’ın “bütün varlığım” dediği İdeolocya Örgüsü eserinde örgüleştirdiği ve Salih Mirzabeyoğlu’nun Başyücelik Devleti isimli müstakil bir kitapta incelediği ve varlık hikmeti olarak gördüğü Başyücelik Devleti sistemi yasama, yürütme ve yargı erklerinin sınırlarını çizip kuvvetleri Başyüce’nin şahsında yekpareleştirirken, şûra prensibi gereği Halk Divânı organı ile de devletini (Devlet-i Âliyye) yaşatmayı hedefler. Halk Divânının diğer adı Halk Şûrasıdır.

Devlet ruhunun mücessem ifadesi olan Başyücelik Modelinde halk ile hükümet, Üstad’ın benzetmesiyle, “yarısı siyaha ve yarısı beyaza boyalı bir tekerleğin siyah ve beyaz yarım daireleri gibi her an halkla hükümet birbirinin üstünde ve birbirinin altındadır.”(5)

Başyücelik sisteminde “balkondakiler” diye tâbir edilen halka tepeden bakanlar ile “yiyiciler” diye ifadelendirilen menfaat şebekeleri hayat bulamayacağına ve “muradı kestirebilmek, şehidlik şuuru ve işi ehline vermek” temel ölçüleri câri olacağına göre, sistemin işleyişinde sorunların önemli bir kısmı hallolur. Ancak, nâehil ellerde en iyi sistemin bile yürümeyeceğini hatırlatalım. Böyle bir kadro yok ise böyle bir sistem de yok demektir. Teoride ve zihinde her zaman olsa da.

Başyücelik hukuk sisteminde “alkış” kadar “yuh” hakkının anayasal güvence altında olduğunu belirttikten sonra devlet başkanına evinde kaç kap yemek yediğini sorma hakkının da bulunduğunu ifade edelim. Böyle bir sisteme bağlı olmaktan şeref duyan bir Başyüce’nin bu hakları yadsıması veya uygulamak istememesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Allah ve şeriat nazarında hiçbir ferdin imtiyazı olmadığına göre, hukuk önünde de hükümet reisi ile çöpçü bir tutulur.(6) Nasıl ki namazda Allah huzurunda aynı safta duruluyor, tıpkı bunun gibi. Hiçbir “başyüce” veya “yüce” bu hususu anlamakta zorluk çekmez. Hiçbir mümin de buna hakkı olduğundan vazgeçmez.

Hz. Ömer, kendisine mütemadiyen “Allah’tan kork ya Ömer!” diyen birini susturmak isteyen yanındakine müdahale eder. Büyük halife şöyle der: “Bırakınız, istediğini söylesin… Onlar diledikleri gibi ihtarlarda bulunmazlarsa bir faydaları kalmaz. Biz de onları susturacak olursak hakkımızı aşmış oluruz.”(7)

Hz. Ömer devrinde bütün vilayetler hükümet merkezine halk murahhaslarından oluşan Vefd isimli heyetler gönderir idi. Bu heyetler merkeze, halkın ihtiyaçlarını, şikâyetlerini, dileklerini bildirmekle mükelleftiler. Hazret-i Ömer, her fırsatta halka bu husustaki haklarını sımsıkı elde tutmalarını ilân ve ihtar ederdi. Hac döneminde çağırdığı valilere bu heyetin işleyişi ile ilgili ayrıntılı talimatlar verirdi.

Başyücelik sisteminde Halk Divânlarının seçimlerle teşekkül edebileceği gibi çok değişik ve zengin çeşitleri de olacaktır. Bütünü kapsayıcı ve Yüceler Kurultayı ile senkronize çalışıcı Halk Divânları aynı zamanda sosyal ve siyasî bir dinamizm getirecek, halk ile rejimin bağını tesis edecektir. Halk Divânının alt birimleri olarak mesleklere göre de divânlar oluşacaktır.

Başyücelik Halk Divânlarında, davasını tesbit ettirecek her ferdin her yıl ilân edilecek bellibaşlı günlerde doğrudan Başyüce’ye ulaşma ve söz isteme hakkı vardır. Söz konusu “Halk Divânı” Başyücelik sarayında bu ismi taşıyan büyük bir salonda açılır ve herkes dinleyici ve seyredici sıfatıyle bu salona girebilir. Başyücelik Hükümetinin “Düzenleme Vekaleti”, Halk Divânlarının işleyişinden sorumludur.(8)

Demokrasilerin ulaşamayacağı fert hak ve hürriyetini sağlayacak olan Başyücelik rejimi, yine onların yol açtığı başıbozukluğu da önleyici bir ruh ve şekil belirticidir.

Gücü elinde bulundurduğu için halkın nazarında hükümetler her zaman sanık mevkiindedir.(9) İnsan fıtratında olan bu köklü hisse saygı duyan Başyücelik rejimi, Hz. Ömer misalinde olduğu gibi, iktidarın karşısında zayıf konumda olan halkın hakkını korumayı Allah hakkının doğurduğu bir vecibe olarak görür. Başyücelik rejiminde bir müminin duruşu, ne hükümet yandaşı ne de samimiyetsiz bir muhalefettir.

Kaynaklar:

1-Ziya Kazıcı, İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, İFAV Yayınları, İstanbul, 2018, s. 182.

2-Kazıcı, a.g.e., s. 183.

3-M. Akif Aydın, Osmanlı Devletinde Hukuk ve Adalet, Klasik Yayınları, İstanbul, 2017, s. 40.

4-Aydın, a.g.e., s. 42.

5-Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2017, s. 301.

6-Salih Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti, İBDA Yayınları, İstanbul, 2018, s. 196.

7-Necip Fazıl Kısakürek, Mümin-Kâfir, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2019, s. 114.

8-Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, s. 302.

9-Necip Fazıl Kısakürek, Başmakalelerim-2, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2008, s. 212.

Baran Dergisi 735. Sayı (11 Şubat 2021)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR