Başlık üç noktayla devam ediyor yani devamı var: Homosexuality! Hepsini birden tercüme edelim:
Religious Tolerance: Dini Tolerans (Bana Dinlerarası diyalog veya Dinlerarası Hoşgörü gibi şeyleri hatırlatıyor)
Spiritual Homosexuality: Ruhi (Manevi) Homoseksuellik (Eşcinsellik).
Bu mevzuu kurcalamak nereden icab etti? Şuradan: Avustralya’da bir üniversite, doktora programında Hz. İ..’nın (haşa huzurdan) eşcinselliğini ‘bilimsel’olarak kanıtlamak isteyenlere ayda 70.000 dolar maaşla iş teklif ediyor. Büyük bir ilgi varmış! Programı yürütenlerden birinin adı Daniel Judd!!! Yani Daniel Juda yani Yahudi Daniel!!! Yahudi’nin hesabı kitabı var, anladık, Hz. Mesih’e olan düşmanlığını bilmeyen yok. Bunların hepsi ‘Hoşgörü’ ve ‘Empati’ (kendini karşındakinin yerine koyma) ve ‘Barış’ mefhumlarıyla yürütülüyor. İşte bu ‘hoşgörü’ altbaşlıklarından biri de, ‘Spiritual Homosexuality’ veya ‘Religious Tolerance’. Başka bir sürü isim de takılmış; mesela Godly Sex (İlahca Seks), Triumphal Sex (Muzafferane Seks) vs… Sokaktaki adamın ifadesiyle, ‘İbnelik’in yüceltilmesi için binbir tumturaklı ve ‘hoşgörülü’ kavram… Bayraktarlığı da her zaman olduğu gibi Yahudi yapıyor, yakışanı da budur…
Bir kavram;
Sodomi: Filistin’de bulunan tarihi Sodom şehrinin isminden mülhem. Tarihe Sodom ve Gomorrhe (Biri erkek diğeri erkek eşcinselliğinin sembolü) olarak geçiyor. Sodomi iki kişi veya (insan-hayvan) arasındaki seksüel faaliyet olup bir orgazm (doruksal tatmin) üretmeyi hedef alır. Bu münasebet, iki erkek, iki kadın, bir erkek ve bir kadın veya insanla hayvan arasında olabilir. Geniş manada Sodomi, münasebetin ters (anal) ilişki biçiminde cereyan etmesine işaret eder. İradi olarak yapılan Sodomi, Allah’ın Emri’ne karşı gelmektir ki, büyük bir günahtır. Bu ilişkide, bedeni hazzın yanısıra ruhi bir hazzın da varolması olayı çok daha ağırlaştırır. Bazı Hristiyan filozof-teologlar bu durumu ’Ungodly Spirit’ in (İlahca olmayan Ruh) ‘Ungodly Sex Act’ ine (İlahca olmayan cinsi fiil) müdahalesi olarak isimlendiriyorlar ve olayı Şeytan’ın taifesinin ’İlahca olmayan Ruh’un üzerindeki hakimiyeti olarak tanımlıyorlar. Bu tür ilişki insan ruhunu baskı altına alan menfilikleri davet ediyor ve cesaretlendiriyor.
Sodomi’nin en büyük kurbanları çocuklar veya erken gençlik dönemindekiler (Teenagers) oluyor ve buna Pedofili (Çocuk seviciliği, çocuğa musallat olma, onunla cinsi manada oynaşma) de diyebiliyoruz. Bu insanlar ileriki dönemlerde büyük çöküntüler yaşıyorlar ve bu travmaları bir türlü aşamıyorlar. Bazılarında ise, dokunma ve tad hislerinde gerileme (veya dumur) hali gözleniyor.
Kur’an-i Azim-u Şan’dan başlayalım:
A’raf Suresi 80-81. Ayat;
“Lut’u da peygamber olarak gönderdik. O kavmine dedi ki: ‘Sizden evvel hiçbir kavmin yapmadığı bir fuhşu mu yapıyorsunuz? Siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, çok aşırı giden bir kavimsiniz (Qavm-um musrifun)“
Neml Suresi 54. Ayet;
“Lut da, hani kavmine demişti ki: ’Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?“
Hud Suresi’nin 77-83. Âyâtı da bu mevzuu izah ediyor…
Ve nihayet bela geliyor, Hz. Lut’un karısı da bu beladan nasibini alıyor. Bu işlerin siyaseti yavaş yavaş oluyor ve bu yılın (2003) san’attaki, kültürel aktivitelerdeki ve ’barış siyaseti’ndeki modası da lezbiyenliğin (sevicilik, kadın eşcinselliği) yüceltilmesi. Mesela Eurovision fatihi Sertab Erener’in ekibi tamamen kadınlardan oluşuyor ve koreografisi, agresif unsurları da barındıran lezbiyenlik motifleriyle dolu. Amerikalı (veya Amerika’da yaşayan) Arablar’ın entelektüelleri ’Ahbab’ ismiyle örgütlenip kültürel-san’atsal eserlerde eşcinselliğin daha çok vurgulanmasını istiyorlar ve Arap-İslam dünyasındaki ’gerilik’in temel sebebi olarak, ’eşcinselliğin baskılanması’nı gösteriyorlar ve neden geri kaldığımızı böylece daha iyi anlamış oluyoruz! Ferzan Özpetek’in eşcinsellik temalı filmleri ödüller alıyor. Hamam, Harem vs. gibi filmler birbirini izliyor. Pornografiyi ’San’at’ adı altında dünya sinemasına taşıyan İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın ’ibne’liğini de tesbit etmek ne kadar anlamlı olur, bilemiyorum. O da, neredeyse her festivalde ödül alıyor, önemseniyor, ’felsefesi’ tartışılıyor. Eşcinseller artık kiliselerde evlenebiliyorlar ve bu yaygınlaşıyor. Rotterdam’da bir de ‘Eşcinseller Camii’ var.
Lezbiyen kelimesi, Yunanca Λεσβος’dan (Lesvos) geliyor. Lesvos bir Yunan adasının ismi. Aslında Anadolu’ya en yakın adalardan biri ve Türkçe’deki karşılığı Midilli! Midilli ismi aslında adanın ismi değil, adanın merkez şehri olan Mitilini’nin Türkçe’deki karşılığı. Ünlü lezbiyen şair Sapho’nun bu adadan (Lesvos) olması nedeniyle lezbiyenlik (kadın eşcinselliği) bu adayla neredeyse özdeşleşiyor. Dünyaca meşhur etimolog-dilbilimci Nikolaos Eleftheriados’a göre Lesvos kelimesinin etimolojik evrimi şöyle; Kelimenin aslı Arabca; El-Eşba ve bu kelime, Cennet gibi yemyeşil, çiçeklerle donanmış yer (ada) ve/veya, Mersin (Mirtos) ağaçlarıyla ve Güller’le bezenmiş ada manasına geliyor. El-Eşba kelimesi evvela Leşva’ya oradan da Leşvua’ya evriliyor. Adaya bu ismin verilmesinin sebebi deniz mavisiyle ada yeşilinin içiçe geçip müthiş bir manzara arzetmesi ve Mersin ağaçları ve gülleriyle meşhur olması. Yine, Portekiz’in payitahtı Lizbon (Lisboa) da aynı kökten mülhem. Arablar tarafından ‘Güzel Lisabua’ diye de adlandırılmış. Lesvos adasının ilk mitolojik kralı Màkar, Güneş’le Gül’ün oğlu. O da ilah Apollon’un soyundan geliyor. Bu nedenle Eski Yunanlar adaya Makaria adı veriliyor. Bir başka ihtimal, Arabça ‘Şabba’ kelimesinden mülhem olması. Şabba kelimesi Arabça’da, ‘Genç kadın, kız’ manasına geliyor. Yine Arabça, ‘Şabba’ kelimesi, gençleşme veya genç erkek/delikanlı olma, büyüme manasına da geliyor. Arabça, ‘Şabab’ kelimesi ise ‘Yemyeşil’ manasına. Bu da evvela ‘Esbia’ya evriliyor ve ‘güzel ve çekici kadın’ mânâsını yükleniyor. Homeros, Iliada adlı eserinde bunlardan (kadınlardan) ‘Λεσβίδας’ (Lesvìdas) diye bahsediyor. Bu kadınlar ‘özel bir tür’ gibi algılanageliyor. Yine, Arablar’ın El-Essbu adını verdikleri bir ada daha var: Ious adası. Ancak bu kelimenin Yunanca, ‘Eos’ tan (Şafak) gelme ihtimali de var ve her ikisinin de ‘Lesvos’a adını vermesi ihtimali de. Lesvos’un etimolojik serüveni böyle… Yine işin içinde, yeşillik, güller, çiçekler, masmavi deniz, yemyeşil ada, genç kadınlar, genç erkekler, çekicilik, rayiha vs. var…
‘Dini Tolerans’ denen şey her neyse ucu açık. Ruhi Eşcinselliğe, Pederasti’ye, Pedofili’ye, Tranvestisizm’e, Bisexualite’ye, Zoofili’ye, Fetişizm’e, Eşcinseller camiine, Parti à douze’a (Partuza) ve binbir türlü sapıklığa cevaz vermeye kadar gidiyor. Bunu yahudi’den bekliyoruz ve çok normal, tiyneti ve ideolojisi gereği. Bunun anlaşılabilmesi için modern bilim veya iyi tahsil falan da kafi değil, ancak büyük ustaların nuruyla aydınlanıp sezgi ve ilm yoluyla kazanılabilecek bir haslet, bir öngörü mes’elesi. TC devletinin ilahiyat müesseselerini işgal edenler arasında bu ‘hoşgörü’ vetiresine haddinden fazla teşne olanlar var, bu retorikler üzerinden kariyer yapıyorlar.Burada ‘kasd’ var, bunların ‘excuse’u olamaz, yatacak bir yerleri yok. Kadınlarımızı Lezbiyenliğe sürükleyip sapıklığı özendiren ‘hoşgörülü’ ilahiyatçılar’ın bir kısmı da ‘şahsen’ bu tip iğrenç ilişkilerin içinde. Ucuz Kariyerizm insanları nerelere sürüklüyor. Mesajı anlayanlar anlıyor. Hz. İ..’ya karşı işlenen bu çok ama çok ağır suçlarda bu ‘hoşgörü’ karhanesinin tapon pezeveng-ilahiyatçılarının da dahli var. Biz biliyoruz, halkımız da bilsin ve önlemlerini yavaş yavaş almaya başlasınlar.
Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)