- Şeref ve rütbe sahibinin görülecek işleri çoktur; o, bu işleri parasız gördürdüğü için, az vakitte servet sahibi olur… Bunun örneğini, İslâm hukukçuları, diyanet sahipleri… teşkil eder. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bazen nesep bağından başka bağlarla bağlanma sonucunda da nesep ile husule gelen hamiyyet ve asabiyyet husule gelir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Asabiyyet şehirlerde de bulunur ve şehir ahalisinden bir kısmı diğerini idare ve istibdadı altına alır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- ‘Âd binaları’ adını verdikleri eski kavimlerden kalma ve hâlâ da mevcut olan eserlerin çoğu ilim, geometri ve makinelerin yardımıyla vücuda getirilmiştir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Mısır’da Kıptiler yaşamıştır. Onlar eski kavimlerin bir âdeti olmak üzere, ölülerini mâlik oldukları altın, gümüş, cevher ve incileriyle gömerlerdi. Farslılar Mısır’ı ele geçirdikten sonra onlar Kıptilerin kabirlerini açarak yer altından çok mal ve servet çıkarttılar… (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Kıptiler… 3000 yıl hüküm sürmüşler, Mısır şehir ve illerinde medeni hayatın icap ve itiyatlarını muhafaza edegelmişlerdir. Kıptilerden sonra Yunanlılar ve Romalılar hüküm sürmüş, bunlardan sonra da bu hakimiyetleri ortadan kaldıran İslâmiyet yayılmış ve Müslümanlar hüküm sürmüştür. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Müslümanların kahramanları Fars askerinin arasına girip karışarak, fillerin hortumlarını kılıçla kesinceye kadar ve bu vuruşlarının tesiriyle filler ürkerek arkaya doğru kaçıncaya kadar, Fars’ların Müslümanlara olan baskıları devam etmişti. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Rüstem, kendisi için dikilen taht üzerine oturmuştu. Fars safları yarılarak Araplar onun tahtının yanına sokulduklarında o, Fırat’a doğru kaçmış ve orada öldürülmüştü. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bağdat, Basra, Kûfe… İlim ve sanat bu şehirlerden Horasan’daki Acem Irak’ına ve Doğu’daki Maveraünnehir’e, sonradan Kahire’ye… intikal etmiştir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Hatip (Bağdadî), (Bağdat) tarihinde, Me’mun devrinde Bağdat’taki hamalların 65 bini bulduğunu kaydeder. Bağdat, bu çağda, birbirine yakın ve bitişik olmak üzere kırk şehirden mürekkepti. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Endülüs Emevi hükümdarları, Abbasi’lerin ellerine geçmelerinden korkarak, kendi devlet ricalinden kimsenin hacca gitmesine müsaade etmemişlerdir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şam ve Mısır’da hüküm süren Türk devletine gelince, bunlar ilk önce baş tarafında bir tutam kıl bulunan büyük bir bayrak yaparlar ve bunu ‘Şalış’ ve ‘Çetir’ adıyla anarlar. Bu bayrak sultana mahsustur ve onun alâmetidir. Bunun arkasından diğer bayraklar gelir. Türkler bu bayrakları ‘Sancak’ adıyla anarlar. Sancak Arapça’da ‘Râye’nin mukabilidir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Zararlardan sakınmak için bütün ev ve barınakların etrafını sur ve duvarlarla çevirmeli; şehir, aşılması ve çıkılması zor olan bir dağın tepesinde bina edilmeli veyahut şehir kurulacak yerin, etrafı deniz ve ırmakla çevrilmiş olup şehre ancak köprüden veyahut kemerli köprüden geçilerek girilmelidir. Bu takdirde düşmanın şehre saldırması zorlaşır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Devlet uzun ömürlü olup, hükümdarlar birbiri arkasından hüküm sürerse, medeniyet mükemmelleşir, daha ziyade sağlam temeller üzerinde gelişir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Göçebe ve sahra halkı bayındır ve medeni şehirlerde yaşamaktan çekinir ve aciz kalır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehrin bayındırlığı ve istihsali ne kadar yüksek ise, yerleşik ve medeni hayat da o nispetle mükemmelleşir… Yerleşik ve medeni hayat yaşayanların masrafları artar, itidal dairesini aşarak israf derecesini bulur… Bu hal şehrin bütün ekonomik hayatını ve bayındırlığı bozar… Bunun tesiri ile fısk ve fücur artar, meşru ve gayri meşru yollarla geçinme vasıtalarını elde etmek üzere türlü çarelere başvurulur… Hayasızlıkların içine dalarlar… Halbuki göçebelik hayatında edep ve haya dışında, fahiş sözler söylenmez. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- İnsanlar ancak göçebelik ve onun icapları devresini geçirdikten sonra yerleşik (mukim) bir hayat yaşamağa ve ancak bundan sonra şehir ve kasabalar kurmağa ve kaleler yapmağa başlar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehir ve bölgelerde medeni hayat ve kültür seviyesinin yüksekliği devlet tarafından temin olunur ve devletlerin devam ve bekasıyla yerleşir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Dünyanın bayındırlığını gideren ve bozan zulümlerin en büyüğü ve şiddetlisi, tebaayı haksız olarak işe zorlamak ve çalıştırmaktır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehirde medeni hayatın gelişmesi, insanı fikrî ve aklî bilgilerle meşgul olmaya sevk eder. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehirleri kurarken etrafında ekin ekilecek mümbit toprakların bulunması da dikkate alınmalıdır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Büyük şehirler ve yüksek heykeller ancak büyük devletler tarafından vücuda getirilirler. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Havasının hoşluğu ve temizliği dikkate alınmadan kurulan şehirler, çoğunlukla, hastalıklıdır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehir ve bölgede gelir ve masraf ve istihsal çoğalırsa, o şehir ve bölgenin ahalisi refah ve bolluk içinde yaşar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- İslâm milletinde, kudretine ve kendisinden önce hüküm süren devletlere nispetle, yapılar ve büyük binalar azalır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehir ve kasabalar bayındır olduktan sonra yıkılmaya yüz tutar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Araplar tarafından yapılan bina (ve şehirler), azı hariç olmak üzere çabuk yıkılmıştır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Hayatın zaruretleri, sanayi ve ilimden önce gelir. İlim ve sanayi ise, yaşamak için zaruri olan nesneler temin olunduktan sonra ihtiyaç duyulan bir şeydir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehirde tekellüflü hayatın itiyat ve talepleri çoğaldıkça, sanayi de o nispette tekamüle doğru yürür. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Yerleşik ve medeni hayat, dünyayı cemiyetler halinde imar ve tabiî yaşayışın sonunu; zevk ve refaha dalış da, zevalini bildiren alâmettir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Hüner ve zanaat, çok defa, şehir ahalisine mahsus bir meslektir. (İdris’e nisbet) (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Hüner ve sanayi yerleşik hayata bağlı olan şeylerdendir. Bina ve yapılar ancak yerleşik hayat sürenler tarafından vücuda getirilir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bazı şehir ve bölgeler, diğerinde bulunmayan birtakım sanayi ile temeyyüz eder. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehirlilerin bu zekâ ve kavrayışı, göçebenin bilmediği medeniyet kaide, usul ve edeplerini bilmek, hüner ve sanatı öğrenmek suretiyle elde ettikleri doğru melekenin bir neticesidir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Emek ve çalışmanın çoğalmasıyla, bunun kıymeti olan servet ve para, çalışan o cemiyette çoğalır… İş ve sanayi alanlarında uzman ustalar çalıştırılır, istihsal ve sanayi ilerler ve revaç bulur… o şehir veya bölgenin masrafları da çoğalır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Keten, yün ve pamuktan imal edilmiş kumaşlarla üzerlerini örterek, muhteşem çadır, otak ve gölgelikler yapmak dahi hükümdarlığın alâmetlerinden olup, hükümdarlar sefer esnasında bu çadırların büyük ve küçüklerini ve her çeşit renktekilerini kullanmakla iftihar ederler. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehrin bayındırlığı eksilerek nüfusu azalmağa başladıktan sonra, hüner ve sanayi de o nispetle azalar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehirler yıkılmaya yüz tutarsa, o şehirlerde hüner ve sanatlar azalır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bir şehir bayındır olup nüfusu çoğalırsa, yiyecek maddeleri ve bu kabilden olan hayat için zaruri maddeler ucuzlar, katıklık, meyve bu kabilden olan nesnelerin fiyatları yükselir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehir ve kasaba ahalisinde geçim genişliği ve pazar işlekliği, şehir bayındırlığının azlığı ve çokluğu ile ilgilidir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Şehir ve bölgelerdeki servet sahipleri kendilerini korumak için şeref ve dereceye muhtaçtırlar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bil ki, şehir ahalisi, mensup olduğu kavmin veyahut kendilerini yenmiş veyahut şehirlerini kurmuş olan sınıf ve cemaatin dili ile konuşurlar. Doğu ve Batı’da Araplar tarafından fethedilen bütün şehirlerde, ahalinin dili çağımıza kadar Arabça’dır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Mal ve servet sahibi kimseler, kendilerini ve servetlerini koruyan kuvvetlere… devlet ve sultanı koruyan asabiyetin himayesine sığınmaya mecburdurlar ki, bu yolla kendilerini ve servetlerini tecavüzlerden koruyabilsinler. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bolluk ve fiyat ucuzluğunun ifrat derecesi, bu ucuz nesneleri istihsal eden kimseler ve tacirler için zararlıdır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Geçim genişliği ve zenginlik, insanları yerleşik hayata sürükler. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bil ki, insanların mallarını zulüm yoluyla ellerinden almak, onların mal ve servet kazanmak hususundaki emel ve ümitlerini kırar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Her şehir ve bölge ahalisinin masrafları, istihsalleri nispetindedir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Fiyatların yükselmesini ve kıtlık zamanını bekleyerek yiyecek maddelerini elde saklamak… Bundan kazandığı mal ve kârı telef olmaya mahkumdur ve sonucu zarar ve ziyandır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Her yerde masraflar, gelir nispetindedir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Cemiyet fertlerinin bir araya toplanarak istihsal ettikleri maddeler, istihsal etmek üzere çalışanların ihtiyaçlarından fazladır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Yemekleri, tat verici nesneler ve meyveler karıştırarak pişirmek, yerleşik hayatın bolluk ve itiyatlarındandır. Göçebeler ise bundan uzaktır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- İnat ve çekişme, ticaret mesleğine ârız olan hâllerdendir. Bunların her biri insan zekâsına ve insaniyete zarar veren, zayıflatan hâllerdendir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Tacir, alım satım işlerinde başarı elde etmek için başkalarıyla zekâ ve diğer hususlarda yarışmak ve rakiplerini yenmek zorundadır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Tacirin ahlâkı, eşraf ve hükümdarların ahlâkından aşağıdır. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Tacirlerin diğer bir sınıfı ise, şeref ve derece sahibi oldukları için, bu şeref ve derece onları bu kötü karakterlerden korur, şeref ve dereceleri öteki kötü karakter ve ahlâkın yerini tutar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Tacirlerin ahlâk ve karakterleri, başkalarının ahlâk ve karakterlerinden aşağı, insaniyet ve mürüvvetten uzak bir hâlde olur. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- İnsanın emek sarf ederek ele geçirdiği şey onun mülkü olup, başkaları ancak karşılığını vererek bundan istifade edebilirler. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Her çeşidin yüksek ve pahalısını ancak zenginler ve devlet memurları satın alırlar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Yakın şehir ve bölgelerle alışverişlere gelince, o şehir ve bölgelere o mal ve eşyayı götürenler çok bulunduğundan, mallarını cüzi bir kârla satarlar ve az bir kazanç temin edebilirler. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- (Adem’e nispet) Çiftçilik geçinme vasıtalarının en eskisi ve tabiata en uygun olanıdır… Hüner ve zanaatlar ise geçinme vasıtalarının ikicisini teşkil eder. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Başkasına hizmet ederek para kazanmak tabiî bir geçinme yolu değildir. Define ve hazine araştırmak yoluyla geçinmek de tabiî olan geçinme yolu değildir. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Bil ki, defineler bulunuyorsa da, nadir bir tesadüf eseri olarak bulunur. Bilgi, kast ve araştırma ile bulunmaz. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Doğu ahalisi de, Kıpti ve Yunan kavimlerinin ve Romalıların tılsımlayarak servetlerini yerin altına sakladıklarına inanırlar. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
- Arap kavmi, hüner ve sanatlardan –göçerlik hayatının içine dalmış olduğundan– bayındırlık ve medeni hayatla ilgili olan sanayiden en uzak bulunan bir kavimdir…
- Çin, Hint, Türk yurtları… o ülkelerde hüner ve sanayiin inkişaf etmiş olduğu görülür. (MUKADDİME-II – İBN HALDUN)
Seçme Eserlerden Seçme Tesbitler: FAYDALANILAN KİTAPLARIN KÜNYELERİ