Yasin Kendirci
Sayın Cumhurbaşkanım Recep Tayyip ERDOĞAN;
Rabbim, Siz’e sağlık, sıhhat, afiyet versin. Omzunuzdaki dünya kadar yükü hafifletsin. Sizi Salihlerden kılsın. İslâm’a, müslümanlara, ülkemize, dünyaya ve insanlığa yapmış olduğunuz büyük ve eşsiz hizmetlerinizin mükâfatını İlliyyûn Cennetleri’nde versin. Rabbim sizi başımızdan eksik etmesin. Dualarımızı dergâh-ı izzetinde kabul buyursun. Âmin.
Devletlim;
Ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu siyasî, sosyal, ekonomik konjonktür hepimizin malûmu. Dünyayı bu hâle getiren küresel çete insanlığı büyük bir savaşa sürüklemekte. Her türlü krizin, sefaletin, açlığın, adaletsizliğin, insan eliyle oluşan bilumum felaketlerin arkasında bu küresel çete var. Bu çete tüm dünyayı sömürmekte, insanlığın kanını emmekte. Allah’ın izniyle Siz ve Milletimizle birlikte bu bozuk düzeni yıkacak, yeryüzünde adaleti sağlayacak, insanlığı yeniden refaha kavuşturacağız. Bunların insanlık üzerinde oynadıkları oyunlara gelmeyeceğiz.
Emperyalizm, küresel saadet zincirinden başka bir şey değildir. Kapitalizm de, komünizm de, bu saadet zincirinin farklı ürünleridir. Yani Emperyalizm = Kapitalizm + Komünizm + Monopolizm + Düopolizm + … vesaire. Bu saadet zinciri Yahudiler tarafından bankacılık sistemi şeklinde Avrupa’da kurulmuş, orada karışıklığa ve savaşlara neden olmuş, daha sonra merkezini yani sermeyesini Amerika kıtasına taşımış, oradan da tüm dünyaya yayılmıştır.
Emperyalizm dediğimiz bu saadet zinciri, kıtalarda ve ülkelerde evsiz barksız, açlığa mahkûm edilmiş biçare insanlar türetmiştir. Bu çaresiz insanlar saadet zincirinin en altında kalanlardır. En çok sömürülenler bu gruptakilerdir. Bunların üzerindekiler asgari geçinebilenlerdir. Onlar da bankalar, patronlar, beyaz yakalılar, siyasîler, şirketler gibi, kendi üzerindekiler tarafından sömürülürler. Beyaz yakalılar da yine bankalar, patronlar, şirketler tarafından sömürülmektedir. Patronlar da bankalar tarafından sömürülmektedir. Bankalar de paranın patronları tarafından sömürülmektedir. Paranın patronları da sömürdükleri bu paraları küresel bankalara ve şirketlere aktarırlar. Elhâsıl, emperyalizm, sömürenin de sömürüldüğü tipik bir saadet zincirinden başka bir şey değildir.
Dünyayı sömüren bu zalimler, ellerindeki güçle BM, AB gibi küresel siyaset organları oluşturmuş, kendilerini korumaya almışlardır. Ülkeler ve milletler arasında krizler ve savaşlar oluşturup kendilerini kamufle etmişlerdir. Avrupa devletlerini birbirine düşürmüş, siyasî kuklaları aracılığıyla savaşlar çıkartmış, savaşan bu devletleri kendi bankaları ile finanse etmişlerdir. Daha sonra, Avrupa’ya yaptıklarını tüm dünyaya yaptılar. Hâlâ da yapıyorlar. Yeryüzünü fesada boğup savaşlar çıkartıyor, kendilerini kamufle ediyorlar. Milletler dikkat kesilip bu tuzağa daha fazla düşmemeliler. Biz bu zulme göz yummadık, bundan sonra da yummamalıyız. Eğer bu sisteme göz yumarsak biz de zalimlerden oluruz. Çünkü biliriz ki zulme rıza zulümdür.
İnsanlar dünyalarından olduğu gibi ahiretlerinden de oluyorlar maalesef. Yine biliriz ki fakirlik ve imân arasında çok ince bir çizgi vardır. Herkesi ihya etmeye çalışmalı, insanların ahiretlerini de kazanmalarına yardımcı olmalıyız. Bunu başarabilmek adına şunları mutlaka yapmalıyız:
Milletin hakkı millete…
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası millete devredilmelidir. Devlet milletin koruyucusu, hizmetkârı, bekçisidir. Hisseler devlette durmamalı, tapu milletin üzerine yapılmalı. Bekçinin yahud hizmetkarın üzerine tapu verilir mi? Tapu ev sahibinin üzerine yapılır. Yâni tapu milletin üzerine yapılır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 84 milyon vatandaşın üzerine 84 milyon hisse çıkartılarak devredilmelidir. Böylece vatandaş cebine uzanan eli doğrudan görür, kendini soydurmaz. Hırsızın kim olduğunu doğrudan bilir. Güçlü millet, güçlü devlet… Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası millete devredilirken ismi de değiştirilmeli, Cumhuriyet’in sonuna (-i) eklenerek Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası yapılmalıdır. Böylece milletin eli güçlenir. Devleti ele geçirmek milleti ele geçirmekten daha kolaydır. Ve Necib Türk Milleti’ni kimse ele geçiremez. Geleceğin siyaseti bu olmalıdır; güçlü millet, güçlü devlet…
Ekonomik adalet…
Millî gelir doğrudan milletin tamamının cebine gireceğinden, ekonomik adalet doğrudan ve aracısız sağlanır. Herkese sağlanan bu ‘hayat hakkı’ üzerinden, çalışan herkes de ‘çalışma hakkı’ olarak çalıştığının karşılığı alır. Asgarî ücret gibi insan haysiyetini aşağılayıcı kavramlar ortadan kalkar. Yerini hayat hakkı, çalışma hakkı gibi insanlığın hak ettiği şerefli kavramlar alır.
Faizin geçerli olmadığı millî ekonomi…
Her vatandaş eşit hisseye sahip olacağından, Merkez Bankası’nın faizi ister 5 olsun, ister 10 olsun ister 20 olsun, ister 0 (sıfır) olsun, hiçbir şey değişmez. Faiz ortadan kalkar.
Plâtonik ekonomiden, altın ekonomiye…
Karşılıksız para basma devri bitirilmelidir. Paramız altına sabitlenmelidir. Bunu başardığımızda belirsizlik son bulur. Emperyalizm belirsiz ve karanlık olduğundan, karşımızda fazla duramaz, tıpkı güneşin doğmasıyla karanlığın yok olması gibi yok olur.
Tam istihdam…
Devletin sahib olduğu Merkezî Otorite tüm ülkeye yayılmalıdır. Her il ve ilçe merkezinde bulunan hükümet binaları devlet sarayına dönüştürülmeli, merkezde bulunan her bakanlıktan bu devlet saraylarına büro açılmalı, bakanlık uzmanları tahsis edilmelidir. Şu ân mevcut durumda olduğu şekliyle sadece kolluk kuvvetleri merkezî otoriteyi temsil etmemeli; tıpkı nüfus müdürlüğü, tapu müdürlüğü gibi müdürlüklerin yanına, devlet saraylarına her bakanlığa bağlı müdürlükler açılmalıdır.
Vatandaşın tamamının istihdam edilmesi sağlanmalıdır. Çalışma saatleri ve şartları ona göre düzenlenmelidir. Yine mevcut durum buna müsait değildir; mevcut durum kimilerini iş yüküyle ezip mağdur etmekte, emeğin karşılığını vermeyerek mağdur etmekte, kimilerini de işsiz bırakarak mağdur etmekte. Maalesef içinde bulunduğumuz sistem mağduriyetten beslenmektedir.
İstihdam konusunda dediğim tedbir alınmalıdır: 10 kişi varsa 10 işi 1 kişi yapmamalıdır. 10 işi 9 kişi yapıp da 1 işsiz mağdur edilmemelidir. 10 işi = 10 kişi yapmalıdır. Finansör devlet anlayışı benimsenmelidir. Şu ân nasıl ki küresel sermaye kendi siyasî ortaklarını ve kuklalarını finanse ediyor ise, yapacağımız bu ekonomik reform ile de, devletimiz kendi vatandaşını doğrudan finanse edecektir.
Belediyeler otlak olmaktan çıkarılmalı…
Belediye kanunları yeniden düzenlenmeli. Ziyanı tazmin ve ödetme ilkeleri belediyeler için de geçerli olmalı. Kâr şartı konmalı. 5. yılın sonunda zarar eden belediye hangi partinin ise, ziyan o partiden karşılanmalı. Başkan partisinden istifa etmiş yahud bireysel seçilmiş ise, ziyan başkanın kendisinden veya yetmediği takdirde 1. 2. 3. derece akrabalarından tahsil edilmeli, yine yetmezse hapis cezasına çarptırılmalı. 3 yıl zarar açıklayan veya 2 yıl üst üste zarar eden belediye başkanı görevden alınmalı. Böylece belediyeler siyasî partilerin otlağı olmaktan çıkarılmalı.
Tapu ve ruhsat vergileri…
Gayrimenkûller üzerinden alınan vergiler artırılmalı. Hâne konutundan vergi alınmamalı. Misâl; kişinin üzerine tapulu 5 adet dairesi var. Kendi oturduğu hâneden vergi alınmamalı. 2. daireden yıllık 20.000, 3. daireden yıllık 30.000, 4. daireden yıllık 40.000, 5. daireden yıllık 50.000 olmak üzere, 5 daireden bir yılda toplam 140.000 vergi alınmalı. Böylece kişinin kira adı altında başka kişileri sömürmesinin önüne geçilmeli. Aynı yöntem ticarî taksiler ve dükkânlar için de uygulanmalı. Kişi parasını başkalarını sömürmek için değil, yatırım yapmak için kullanmalı. Devlet bunu kanunla düzenlemeli.
Reisimiz;
Eğer bu söylediklerimi hayata geçirebilirsek, sadece ülkemizi değil, tüm dünyada insanlığı sömürü düzeninden kurtarmış oluruz. Allah yâr ve yardımcınız olsun. Âmin. Âmin. Âmin.
Yasin Kendirci