Sol

“Sol” diye tanımlanıp genellenen cenahta da müthiş bir kavram kargaşası olup cemiyetin zihni altüst hâle getirilmiştir. Ki, bunun asıl sorumlusu devlet, eşdeyişle resmî ideolojidir. Bende “sol” mefhumunun karşılığı “sosyalizm”dir.

İdeolojik- siyâsî mânâda en büyük ahlâksızlık, mefhumların içini boşaltmaktır.

İBDA fikriyâtının ve pratiğinin en mühim mücâdele sahalarından biri, İslâm’ın “değişmez”lerini ve bütün değerleri canla başla muhafaza etme temelinde, her türden dejenerasyonculuğu, soytarılığı, şarlatanizmi, reformizmi/revizyonizmi, manipülâtif müdâhaleciliği, hâsılı her türden anti-İslâm pratiğini teşhir ve imhâ etmektir. Beyazların, Nurilerin, Şeriatîlerin, Afganîlerin, Kontracıların boy vermeye, yeşermeye çalıştığı her yerde terapötik ve tesviyeci/tasfiyeci hüviyetiyle İBDA vardır. Bize göre, İBDA anlayışını kuşanmamış müslümanlık da bu tehlikelere açıktır.

“Sol” diye tanımlanıp genellenen cenahta da müthiş bir kavram kargaşası olup cemiyetin zihni altüst hâle getirilmiştir. Ki, bunun asıl sorumlusu devlet, eşdeyişle resmî ideolojidir.

Bende “sol” mefhumunun karşılığı “sosyalizm”dir. O nedenle kısaca, kendi birikimim ölçüsünde, tanımlamak isterim;

Sosyalizm nazariyeciyelerine göre, kapitalizmi (sermâyedarlık, anamalcılık) tâkiben gelişmesi beklenen ideolojik-siyâsî bir vetiredir. Bu vetire, beşeriyetin tekâmülü ile yakından alâkalı olarak kabul edilir. Her ne kadar ekonomik bir sistem (alternatif) olarak ortaya çıkmışsa da, zaman içinde sosyal, kültürel, sanatsal ve siyâsî bir hüviyet kazanarak, bir mücadele ve bir hayat formu olarak müesseseleşti. Bir genel kabûl (bakış açısı) olarak beşerin içtimâîleşmesiyle, bir “sınıf mücâdelesi”nin de paralellik arzettiği ortaya kondu. Bu, sosyalizmin “tarihîlik”ini vurgular. Yani en primitif (iptidaî) insanda bile, “ilkel” seviyede de olsa bir sosyalizm hissinin mevcudiyeti farzedilir.

Farklı dönemlerde farklı beşerî tekâmül vetireleri ve mücâdeleleri yaşandı. İçtimâî tarzları ve formasyonları , dönemlerin içtimâî çelişkileri belirledi. Tüm bunlar farklı mücadele formları ortaya çıkardı. Bu, günümüze değin böylece sürdü.

İçtimâî progresyon (ilerleme), kapitalizm vetiresinde çok daha sofistike (karmaşık) bir hüviyet kazandı, maddî zemin gelişti/genişledi. Bu zemin, içtimâî mücadelenin daha zengin ve derinlikli yürütülebilmesinin önünü açtı. Neticede sömürü olmadan, tahakkümcü bir nizam olmadan içtimâî ve beşerî bir hayat sisteminin tesis edilebileceği ve bunun mücâdelesinin yürütülebileceği öngörüldü. Müsâvî , hür âdil ve insanca bir hayat plânına ulaşılabileceği tesbit edildi. Yani kapitalizm, sosyalizme zemin teşkil etti.

Sosyalizm ideolojisi égalité (eşitlik), libéerté (hürriyet), justice (adâlet), volonté libre (hür irâde), paix (barış), fraternité (kardeşlik) prensipleri üzerine oturmuştur.

Sosyalizmin bir ileri (ve ideal) aşaması olan “komünizm”de ise devletin, içtimâî sınıfların, şahsî liderliklerin mutlak bir biçimde ortadan kalkması öngörülür. Yani en mükemmel (sınıfsız) içtimâî nizâm.

Fakat tarihî realite olarak, pratik vetirenin bu prensipler doğrultusunda işle(ye)mediğine şahit oluyoruz. Meselâ Karl Marks, idealist teorilerdeki “ilâhî-metafizik” kudreti “proletarya zümresi” ile ikâme etmeye çalışmış, proleteryayı âdeta bir “saviour” (kurtarıcı-mesih) yerine koyarak onu efsâneleştirip kutsamış, destansılaştırmış, ileri derecede “ikonize” etmiştir. Karl Marks tarafından böyle dizayn edilen proleteryanın, devrimi Avrupa (özellikle de Britanya) sahasından başlatacağı ve inkılâbı burada tesis edeceği öngörülmüştür zira kapitalizmin merkezi Avrupa’dır. Aslında bu yönüyle Marksizm, tersten “idealist”tir diyebiliriz.

“İkonoklast” (efsâne yıkıcı) değil, “ikonoblast”(efsâne yapıcı) bir kimlik arzeder. Marks’ın selefleri de sosyalizmi “ikonalaştırma” yoluna gitmişlerdir. Meselâ Lenin SKP’yi (Sovyet Komünist Partisi), Stalin ise “Lider”i (kendini) putlaştırmış, ilâhlaştırmıştır. Bütün bunlar sosyalizmin özüne ters düşen, hatta taban tabana zıd gerçeklerdir. Devrimci sosyalizmin tabiatına aykırıdır. Meselâ “Das Kapital” veya Lenin “Felsefe Defterleri” gibi eserler adeta sosyalizmin mukaddes kitapları hâline gelmiştir. Ki bu durum sosyalist ilkelerle çelişir.

Sosyalizmin pratiğe geçmesinin ilk örneği olarak 1871 Paris Komünü kabul edilir. Paris Komünü pratiği 2 buçuk ay yaşayabilmiştir ve preliminer bir vetiredir.

“Sosyalist Ütopya”nın ciddi anlamda ete kemiğe bürünmesi 1917 Ekim Devrimi’ne denk düşer. (Ütopya: Yunanca bir kavram. OUTOPIA. Eski Yunanca Ou: Yok + Topos: Yer. Outopia: Varılamayacak yer, ulaşılması adeta hayâl olan büyük ideâl.)

Kronolojik olarak 70 sene kadar süren bu pratiğe ittifakla “Reel Sosyalizm” adı verildi. Böyle adlandırılmasının sebebi, aşırı pozitivist, groteks, esneklikten uzak, “Parti”nin (Lenin dönemi) ve “Şahıs”ın (Stalin dönemi) kutsanması, aşırı devletçilik ve bürokratizm ve anti-enternasyonalist pratiklerdir. O nedenle Sovyet deneyimi “ideal-hakikî” bir sosyalizm tecrübesi olarak kabul görmez.

Peki, kapitalizmin ve onun öncü vaizlerinin iddia ettiği gibi sosyalizm (hele komünizm) çökmüş müdür/çökertilmiş midir? Sosyalistler bunu asla kabul etmiyorlar. Ve “ikinci ütopya” döneminin, eşdeyişle “bilimsel sosyalizm”in inşâı vetiresinde olunduğu söyleniyor. Başta Sovyet sosyalizmi olmak üzere diğer sosyalizm uygulamalarının hata ve eksikliklerinden dersler çıkarılarak “bilimsel sosyalizm”in yeniden inşâına girişiliyor.

1917 Rusya, 1949 Çin devrimlerini gerçekleştirebilen proleterya, Avrupa’da başarısız olmuştur. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı tâkiben Almanya’da harekete geçmiş fakat yenilgiye uğramıştır. İspanya başarısızlığı bunu izlemiş, yine Yunanistan’da 46-49 sivil savaşını izleyen süreçte proleterya kaybetmiştir. Bu başarısızlıklar, “Rusya Sosyalizmi”ni hem içine kapatmış hem de militarize olarak özünden uzaklaşmasına sebeb olmuştur. Böylelikle, emperyalist kapitalizmin kalesi olan Avrupa, sosyalizme karşı bir zafer kazanmıştır. Bu süreçte, emperyalist-kapitalizmin gayrımeşru evladı (veled-i zinası) faşizm, ebeveyninin anti-sosyalist fedailiğini başarıyla yerine getirmiştir.

2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda ise 3. Enternasyonal partileri faşizm karşısında müdhiş ikircikli bir tutum içine girmişler, bu durum SSCB’nin lâkaydısıyla birleşmiş ve yenilgi kaçınılmaz olmuştur. Avrupa’da gelişen anti-faşist gerilla hareketi, ABD ve Britanya emperyalizmi karşısında boğulmuştur. Yani “Avrupa Sosyalizmi” bir kere daha başarısız olmuştur.

İşte tüm bu hadiseler, “AVRUPA SOSYAL DEMOKRASİSİ” adı verilen “PİÇ” ideolojiyi ortaya çıkarmıştır.

Yine “Avrupa Sosyalizmi” veya “Avrupa Komünizmi” denen “PİÇ” ideolojiler de aynı dönemin “kubur”larında hayat bulmuşlardır. 1945’te 3. Enternasyonal’in lağvedilmesiyle birlikte, sosyalizmin tabiatına aykırı olan “Millî Komünizm” resmî hâle geldi. Yani Avrupa merkezli Emperyalist Burjuvazi, proleterya enternasyonalizminin içini boşaltıp teslim aldı. Bunda Avrupa kadar (ve belki daha fazla) SSCB’nin (Stalin’in) rolü oldu.

Avrupa proleteryası reformize edildi ve burjuva demokrasisini benimsemeye zorlandı.

Avrupa’da geliştirilen bu statükoyu SSCB, kırmak yerine muhafaza etti. Sovyet reel sosyalizmiyle Avrupa burjuva demokrasisi “ittifak” gerçekleştirdi. 1960’larda SSCB’nin “karizma”sı çizildi.

Marks-Engels, sosyalizmin kuruluşunun asgarî şartı olarak üretim vasıtaları ve bir küll olarak müstahsil kuvvetlerin ileri tekâmül seviyesini ve dünyanın müstahsil kuvvetlerinin kaydadeğer bir kısmının proleteryanın elinde toplanmasını öne sürerler. Yani Avrupa’da doğmalıdır sosyalizm. Ancak, müstahsil kuvvetlerin geri olduğu ve dünya proleteryasının çok az bir kısmını ihtiva eden Rusya’da gerçekleşti sosyalist iktidar. Bu bir paradokstur. Ve burada, proleteryanın kendi eliyle kurduğu düzeni denetleyip işletememesi, sisteme yabancılaşması gerçeğinin ortaya çıkmasına neden olan “Bürokratizm” devreye girer. Ben buna “Yahudi Bürokratizmi” diyorum. Bu bürokrasi, “mülke sahib çıkan” bir sınıftır. Bu burjuvaziden farklı değildir ve Sovyet Sosyalizmi de budur.

Gerek Sovyet Sosyalizmi, gerek Arnavutluk Sosyalizmi gerekse diğer sosyalizmler bir “geri tekâmül”le tasfiye oldular. Bunun nedenleri hâlâ tartışılıyor ve daha çok tartışılacak. Bana göre en mühim neden, bu sosyalizmlere hâkim olan bürokrasiler ve onların hüviyetleridir. Bakın kadrolara, hüviyetlerine bakın; oturup sayfalarca teori yazmaya gerek kalmaz, teori kendini ortaya koyar. AEP’in den ÇKP’ne, Polonya KP’nden RKP’ne kadar bütün “bürokrasiler” şimdilerde kapitalist piyasaya entegre olmak için birbirlerini ezmekle meşguller. Nerede “kapitalist market”e hücum varsa orada Yahudi’nin ve onun Judaist ideolojisinin olduğu hakikatini bir kere daha vurgulayalım.

Tam bu noktada, bu “Sosyalist Bürokratlar”ın hüviyetlerine bir bakalım:

1- Vladimir Ulianoviç (İlyiç) Lenin: Ukrayna Yahudisi.

2- Leon Bronstein Davidovich Trostsky (Antid Oto): Yahudi.

3- Grigory Apfelbaum (Zinoniev): Yahudi.

4- Solomon Lozowsky: Yahudi.

5- Maxim Wallach (Litvinov): Yahudi.

6- Jacob Saoul Sverdlov: Yahudi.

7- Jacob Yurowsky: Yahudi.

8- Lazar Moiseyevich Kagonovich: Yahudi.

9- Mihail Kagonovich: Yahudi.

10- Rosa Kagonovich: Yahudi.

11- Paulina Zhemchuzina: Yahudi.

12- Olga Bronstein: Yahudi.

13- Genrikh Yagoda: Yahudi.

14- Matvei Berman: Yahudi.

15- Naftaly Frenkel: Yahudi.

16- Lev İnzhir: Yahudi.

17- Boris (Baruch) Berman: Yahudi.

18- Isaac Babel: Yahudi.

19- David Rappoport: Yahudi.

20- Leiba Lazarevich Feldbin (Alexander Orlov): Yahudi.

21- Yona Yakir: Yahudi.

22- Joseph Ignatashvili Çugaşvili Stalin (Herkes onu Gürcü sanıyor.) : Yahudi.

23- Dimitri Schmidt: Yahudi.

24- David Slutsky: Yahudi.

25- Yakov Yankel Kreiser: Yahudi.

26- David Dragonsky: Yahudi.

27- Grigory Shtern: Yahudi.

28- Mikhail Chazkelevich: Yahudi.

29- Shimon Kirvoshein: Yahudi.

30- Arseni Hadam Raskin: Yahudi.

31- Haim Fomin: Yahudi.

32- Sergei Esizenstein: Yahudi.

33- Ilia Ehrenburg: Yahudi.

34- Solomon Mikhoels: Yahudi.

35- Mark Donsky: Yahudi.

36- Yuli Reisman: Yahudi.

37- Vasily Grosman: Yahudi.

38- Yevgeny Gabrilovich: Yahudi.

39- Baruch Volchok: Yahudi.

40- Lillian Hellman: Yahudi.

41- Yevgeny Khaldei: Yahudi.

42- Samuel Augursky: Yahudi.

43- Karl Radek Moisi: Yahudi.

44- Mikhail Gruzenberg (Borodin) : Yahudi.

45- Abee Abraham Yoffe: Yahudi.

46- David Ryazanov: Yahudi.

47- Lev Rosenfeld (Kamenev) : Yahudi.

48- Lev Grigorievich Levin: Yahudi.

49- Ivan Maisky: Yahudi.

50- Itzik Solomonovich Feffer: Yahudi.

51- Abraham Sutskever: Yahudi.

52- Mark Osipovich: Yahudi.

53- Lev Leopold Trepper: Yahudi.

54- Zakharovich Mekhlis: Yahudi.

55- Lev Davidovich Landu: Yahudi.

56- Ruth Werner: Yahudi.

Bu isimler Sovyet bürokrasisinin en üst düzeyini oluşturdukları ve çok tanındıkları için rütbelerini yazmaya gerek görmüyoruz. Orta ve alt seviye bürokrasidekileri de yazmaya kalksak bir kitap olur.

Romanya’da, Macaristan’da, Polonya’da, Çekoslavakya’da, Baltık Cumhuriyetleri’nde de durum aynıdır; ve bütün bunlar herhâlde bir “tesâdüf”tür!

Sonra ABD’ye bakıyorum; Allah Allah!!!

Julus Hammer: ABD Komünist partisinin kurucusu.

Armand Hammer: Julius’un oğlu. ABD-KP üyesi. Her ikisi de Stalin’in finansörlerinden.

Julius Rosenberg: Stalin’in ABD’deki propagandisti.

Morris Cohen (Peter Kroger): J. Rosenberg’in asistanı.

Howaed Fast: Stalin’in propagandistlerinden.

David Dubinsky: ABD, Uluslararası Kadın İşçiler Birliği başkanı.

Nahum Goldmann: Dünya Yahudi Kongresi’nin kurucusu ve Stalinist.

Mark Zborowsky: ABD, Yahudi Komitesi üyesi, KGB ajanı.

Jonathan Jay Pollard: KGB’nin CIA içindeki köstebeği.

Başka:

Rabbi Moses Rosen: Romanya Komünist Partisi kurucularından.

Allbie Sachs: Afrika Ulusal Kongresi (ANC)’nin baş teorisyeni.

Yossel Mashel Slovo (Joe Slovo): ANC’nin teorisyenlerinden. 1986 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti-KP’nin genel sekreteri oldu. Nelson Mandela’nın iktidara gelmesinden sonra Ev Yönetimi Bakanı oldu.

Meşhur Rosa Luxenburg: Alman Sosyalist hareketinin önderlerinden.

Bela Kun (Kohen): Macaristan’ın Stalinist lideri.

Matthias Rakotsy: Bela Kohen’in teorisyeni.

Henrykas Zimanas: Lithuania komünistlerinin lideri.

Moshe Pijade: Yugoslav Komünist Halk Ordusu’nun komutanı.

Iosip Broz (Baruch) Tito.

Jacek Rozansky: Polonya Gizli Polisi’nin baş direktörü.

Jacob Berman: Polonya KP-MK üyesi.

Jacob Minc: Polonya KP-MK üyesi.

Specht Olszewsky: Polonya KP-MK üyesi.

David Spychalsky: Polonya KP-MK üyesi.

Moisis Romkowsky: Polonya KP-MK üyesi, general.

Solomon Morel: Polonya’daki toplama kamplarının şefi.

Boris (Baruch) Eltsine: Rusya devlet başkanı.

Mikhail Gorbaçev: Rusya devlet başkanı.

Krienko: Rusya başbakanlarından.

Berezowsky: Birleşik Devletler Topluluğu eski başkanı.

Yorgo Papandreu: Yunanistan Dışişleri bakanı.

Kostas (Auris) Simitis: Yunanistan başbakanı.

Milthiadis Evert: Yunanistan eski bakanlarından (PASOK).

Hristos (Rosenstein) Rozakis: Yunanistan eski bakan yardımcısı (PASOK).

Bruno Kreisky: Avusturya’nın eski sosyal demokrat başbakanı.

Daniel Cohn Bendit (Kızıl Danny): 68 hareketinin liderlerinden, Fransa Yeşiller Partisi ve Avrupa Parlamentosu milletvekili.

Enrico Berlinguer: İtalyan Komünist Partisi’nin kurucusu.

Jamos Kadar: Macaristan eski sosyalist başbakanı.

Mousi Mousigief Gligorof: Makedonya eski sosyalist devlet başkanı.

Ve daha binlercesi… Tesâdüf bu ya, bunlar da Yahudi!

Sosyalist devrimi halk yapar, bunun emeğini halk sergiler, külfetini ve ısdırabını halk çeker ve kendi irâdesini Parti’ye, örgüte ve onun idârecilerine emânet eder. Ondan (Parti’den) proleterya devrimini geliştirmesini talep eder. Proleterya eneternasyonalizmine doğru ilerleyişi öngörür. Emperyalizmi dünyadan silmeyi hedefler. Bürokratizmi, Ekonomizmi, Reformizmi ve Revizyonizmi mahkûm eder. Ve Yahudiye mahkûm olur.

Şimdi gelelim Türkiye’ye:

Daha önce Sosyal-Demokrasi’nin “PİÇ” bir ideoloji olduğunu belirttik. Şimdi bir bakalım, Türkiye’de legâl platformda “SOL”culuk yapan parti veya örgütlere…

Aklıma hemen geliverenler 8 tane, her renkten (tek renkten) “sol”cu parti.

Türkiye halkının büyük bir çoğunluğu bu partileri hakikaten solcu hatta “komünist” filan zannediyor. Çünkü hakiki mânâda “SOL”un neye tekâbül ettiğini, ne istediğini, ideolojik-politik reeel hüviyetinin ne olduğunu bilmiyor. O nedenle “Sol birleşsin!” gibi bir zırvaya alkış tutuyor. Bunlar hep “SOL”dan doğan/doğurtulan ucûbeler, hilkât garîbeleri, “teras”lar!

Bir de bu “SOL”un destekçisi konumunda bulunan bir sürü isim var meydanda. Bunlar da “eski-yeni” tüfekler; yazarlar, sanatçılar, enteller vs.

Yukarıdakilerin kaç tane “devrim şehidi” var? Kaç tane “failimeçhul”ü, kaç tutsağı, kaç mültecisi, kaç militanı var? Ben bilmiyorum. Peki o “sol”cuların Proleter bilinçleri var mı? Asla ve kat’a! Devrim yapmak gibi bir dertleri var mı? Hadi canım! Anti-emperyalistler mi? Hayır! Peki “SOL”dan ne anlıyorlar? “Burjuva Demokrasisi”ni!

“Sosyal-demokratlar”, “Demokratik Solcular”, “Yeni Solcular”, “Eski Solcu”lar ve hepsinin üzerinde “Judaist-Siyonist-Sabbataistler”…

Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İlginizi Çekebilir