Khurram Zaman
Tercüme: Hayreddin Soykan
Sufi mefhumu, umumiyetle vecd içinde dönen dervişlere dair birtakım tasavvurlar, İslâm’ın bildik geleneklerine benzemeyen sıradışı faaliyetlerle meşgul sıradışı insanlar veya tefekküre dalmış ve siyasete uzak mistikleri hatırlatır. Tasavvuf’un temel olarak İslâm’ın kenarında bir yerdeymişçesine yanlış anlaşılmasına ek olarak, belki en büyük yanlış, onun Cihad’a karşı pasif ve kayıtsız olduğudur. Gerçekte, başka hiçbir şey, hakikatten bu kadar uzak olamaz.
Öncelikle, Sufîler arasında yer alıp da, Tasavvuf’un dosdoğru yolunu temsil eden bellibaşlı birkaç velîyi, (sayısız mümtaz şahsiyet arasından bir fikir vermek gayesiyle) tesbit etmek lüzumlu görünüyor.
Hanefi Uleması arasında, Ali Karî (vefatı 1606), Abdülgaffar Nablusî (1643-1733), Şeyh Ahmed Serhendî (1564-1624) ve Şah Veliyullah’ı (1702-1763) görüyoruz meselâ.
Malikîler arasından, şimdi sayacağımız âlimler de Sufî idiler: İbn Ataillah el-İskenderî (v. 1309) ve İbn Acibe (1747-1809).
Hanbelîlerde gördüklerimizden yalnızca birkaçı ise, Abdurrahman İbn Cevzî (1114-1201), Abdülkadir el-Geylanî’nin soyundan-torunlarından olan Abdülkerim Cilî (1365-1428) ve İbn Receb.
Yine, Muhyiddin İbn Arabî, Zahirî mezhebindendi.
Şafiî mezhebinden de, bazıları en seçkinlerden olarak, çok sayıda Sufî bulunmaktaydı: Ebülkasım el-Cüneyd (v. 910), Hakim Tirmizî (v. 320), Ebu Ali Dakkak (v. Hicrî 405), Ebu Abdurrahman Sülemî (936-1021), İmam-ı Gazalî (1058-1111), Abdülvahhab Şaranî (1493-1565), Ebülkasım Kuşeyrî (986-1072), İmam İzz İbn Abdüsselâm (1181-1262) –İslam Fıkhı sahasındaki seçkin eserlerine ilaveten, Haçlılarla şevkle savaşmaktan kaçınan Müslüman idarecilere karşı takındığı sert tavrı ile de tanınır-, İmam Nevevî (1233-1277) ve İmam Suyutî (1445-1505).
Muhammed Hayyat el-Sindî de, Nakşibendî tarikatındandı. Büyük Hindli Sufî Şah Veliyullah Dehlevî, son derece ilginç biçimde, Muhammed Hayyat el-Sindî ile beraber, sonrasında Endonezya’da Hollandalılara karşı Cihad’a kumanda edecek olan Şeyh Yusuf’un da aynı zamanda hocası, bir diğer büyük Sufî İbrahim el-Kurranî’nin talebesiydi.
Seçilen ve yukarıda kısaca kendilerinden bahsedilen az sayıda Sufî yanında, burada zikredilmemiş sayısız başka şahsiyetler de mevcuttur. Her ne kadar mevzuumuz itibariyle bihakkın takdim edilememişlerse de, Tasavvuf’un Doğru Yol’a perçinli sımsıkı köklerinin daima yerli yerinde ve sabit olduğu artık besbelli olsa gerektir.
Müslüman olmayanlar da dahil olmak üzere, insanların Tasavvuf hakkındaki en büyük ikinci yanlış kanaati, onun içtimaî adaletle ilgili meselelerde rol alma ve Cihad bahsinde gevşeklik arzettiğidir. Tarih, Tasavvufun Cihad’a karşı olmasına şöyle dursun, tam tersine, Sufîlerin Cihad’ın önde gelen liderleri olduklarına şahittir. Henüz ilk Sufîler dahi, Cihad’a katılma ve şehadet mertebesini arama hususundaki iştiyaklarıyla bilinir. Meselâ, İbrahim İbn Edhem (v. 778), lüks bir hayatın içine doğmuş, kudsî ilimleri tedris etmek üzere bilâhare bu dünya saltanatına tamamen sırt çevirmiş ve ilk Sufîlerden biri olarak, daha sonra Bizanslılara karşı açılan Cihad’a katılıp savaşmış bir zâhittir.
Aslına bakılırsa, Sufî tekkesinin kök olarak ilk numuneleri, İslam devletinin gittikçe genişlemesiyle sınır boylarına kurulan yarı askerî ileri karakollar anlamında “ribat”a dayanır. Sufî şeyhler, bu ileri karakollarda, müridlerine batınî ilimlerle içiçe, zahirî Cihad’ı tâlim ve tatbik ettirdiler.
Tasavvuf ehli, Haçlı Seferleri esnasında, Franklara karşı halkın gösterdiği umumî direnişte hemen yerlerini aldılar.
Mısır’daki Mansura Savaşı’na katılanlar, Şeyh Ebu Hasan eş-Şazelî, Şeyh İbrahim Dessukî ve Şeyh el-Kannavî gibilerdi.
Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Mısır Sultanı El-Kâmil Franklarla müzakerelere başladığında, Muhyiddin Arabî onu, “Sen haysiyet sahibi değilsin ve İslam senin gibileri hoş görmez. Ayağa kalk ve savaş, yoksa onlarla savaştığımız gibi, seninle de savaşırız!” mealinde sözlerle sertçe azarlamıştır.
Hattâ İmam-ı Gazalî, savaşı devam ettirmede başarısızlığa düşen Memlûk sultanlarını, benzer şekilde dehşetli bir ihtarla azarlamıştır: “Ya Allah adına kılıcınızı kuşanıp Müslüman kardeşlerinizi kurtarın yahut Müslümanların hükümdarlığı tahtından inin ki, sizden başkaları onların haklarını müdafaa edebilsinler!”
Yedinci Haçlı Seferi deminde Mısır’daki direniş, Rifaî tarikatına mensub Şeyh Ahmed el-Bedevî tarafından idare edilmiştir.
Kübreviye tarikatının kurucusu Şeyh Necmeddin Kübra, Harezm’in Moğol çapulcularından savunulması sırasında şehid olmuştur. (Mütercimin Notu: Mevlânâ Hazretlerinin de ilk elde mensubu olduğu ifade edilen Kübreviye tarikatının büyüklerinden ve yine Moğollar tarafından şehid edilen bir diğer Sufî de, “Tezkiretü’l Evliya” sahibi Feridüddin Attar’dır.)
Yine, Osmanlı Devleti dahilinde Tasavvuf ehli, kitleleri Cihad için harekete geçirmiş, bazen kimi idarecilere karşı ayaklanmaları idare etmiş, bazen Sultan’ın tahta çıkmasına yardımcı faaliyetlerde bulunmuş, bazen de Yeniçeriler olarak bilinen savaşçı sınıfın manevî terbiyesini üstlenmişlerdir.
Sömürgeciliğin hüküm sürdüğü dönem boyunca, Tasavvuf ehli, İslam Ümmet’inin yaşadığı her yerde, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı sürdürülen direniş hareketlerine liderlik etmişlerdir.
Kafkaslar’da Ruslar, öncelikle Nakşibendî ve Kadirî tarikatlarından gelen çok sert bir direnişle karşılaşmışlardır. Molla Muhammed el-Gazi el-Kamravî, Rusya kendisini Gürcistan’daki Hıristiyanların hâmisi ilan ettiği ve Safevî Fars ülkesinin kimi bölgelerini 1800 yılında topraklarına kattığında, Ruslara karşı savaşmıştır. Molla Muhammed bir Nakşibendî şeyhiydi ve o şehid olana kadar, yüz binlerce müridi Ruslara karşı savaştı. Sonrasında liderlik El-Emir Hamza el-Hanzecî’ye geçti, fakat bir yıl içinde o da şehid oldu. İşte meşhur İmam Şamil el-Dağıstanî bundan sonra Cihad Emiri oldu ve Ruslarla kesintisiz tam 20 sene savaştı.
Çok ilginç biçimde, İmam Şamil, 3,000 mil uzakta savaşan bir diğer Sufî Şeyh Abdülkadir el-Cezayirî ile Hac sırasında 1828 yılında karşılaştı ve orada “gerilla savaşı” hususunda görüş alışverişinde bulundular. Onun teslim oluşu sonrasındaysa, isyanlar Kadirî tarikatı mensubları tarafından sürdürüldü. 1864 yılında, diğer birçok masum sivilin yanında, Ruslar 4,000’den fazla Kadirî müridini katletti. Nakşibendîler ve Kadirîler güçlerini birleştirdiler ve 1865’te, 1877’de, 1878’de ve tüm 1890’lar boyunca Ruslara başkaldırdılar.
Sovyet Devrimi esnasında, Müslümanların kumandası Şeyh Uzun Hacc’ın elindeydi. Stalin, “Çeçen problemi”ni, tüm bir nüfusu toplama kamplarına sürerek kökünden çözdü!
Hind Yarımadasında, Tasavvuf ehli ve tarikatlar, İngilizlere karşı askerî ve fikrî direnişte aktif olarak, çok dikkate değer bir rol oynadı.
Meşhur 1857 İsyanı arifesinde, Şah Veliyullah’ın takibçileri, oğlu Şah Abdülaziz (1746-1824) liderliğinde bir Cihad başlatmış ve sürdürmekteydiler. Şah Abdülaziz’in ilan ettiği fetva, Hindistan’ın “Darülharb – Savaş Diyarı” olduğuydu. “Ülkemiz, köleleştirilmiştir. İstiklâl için mücadele etmek ve köleliğe bir son vermek, bizlerin vazifesidir” diyerek, Cihad ilân etmişti. Kendisinden sonra kavga bayrağı, Tarikat-i Muhammedî’yi kuran ve nihayetinde Pencab Sihleri tarafından mağlub edilen Seyyid Ahmed Berelvî (1786-1831) tarafından devralındı. Tasavvuf ehli olan veya olmayan âlimler, 1857 İsyanı’nda aktif biçimde ve aynı şekilde yer aldılar. İsyan bastırıldığında, 50,000’in üzerinde âlim şehid edilmişti.
1857 İsyanı’nın başarıya ulaşamamasından sonra, sömürgeciliğe karşı Ulema tarafından verilen direniş, kendisini yeniden ve bu kez Diyobendî Hareketi ismiyle şekillendirdi. Bu hareket bünyesinde Hindistan’ın her tarafında Kur’ân, Hadis, Fıkıh, Mantık, Kelâm, Fen ve Çeştiye Tarikatı çerçevesinde, temelde Tasavvuf’u tedris ettiren medreseler açıldı. Aynı zamanda Sabirî kolundan Çeştiye tarikatının da bir mensubu olan Mevlânâ Muhammed İlyas Kandehlevî yoluyla, Diyobendî Hareketi bünyesinden Tebliğ Cemaati doğdu. Bu hareketin yoğunlaştığı nokta, Kur’ân ve Hadis’e istinad ederek İslâm’ın doğru anlayışına bir dönüş ve ibadete hususi bir ehemmiyet göstererek, Şeriat’ın emirlerine itaatti.
Endonezya’da dahi, 1840 ve 1850’lerde Hollandalı sömürgecilere karşı zaten iyice yaygınlaşmış olan direnişe, Kadirî tarikatı liderlik etti.
Yaygın olduğu saha bakımından, Sufî direnişin belki en aktif tezahürleri Afrika’da gerçekleşti. Tasavvuf ehlinin emperyalizme karşı başlattığı direniş, hemen hemen, Avrupalıların Fas’taki Müslüman topraklarını sömürgeleştirmeye teşebbüs ettikleri ânda doğdu.
Portekizlilerin 15. yüzyılda en ön saftaki hasmı, Sufîlerden en dikkate değer şahsiyet El-Cezulî olmak üzere, Şazeliye tarikatıydı.
Kadirî tarikatından Malikî bir âlim olan Osman Dan Fodyo (1754-1817), bilhassa İslâmî ve putperest inanışların birbirine karıştırılması tarzında, o dönem revaçta olan bid’atlere karşı en şiddetli muhalefeti yapan kişiydi. Sonunda hicret etti, bir İslâm Devleti kurdu ve bölgeyi Şeriat altında birleştirmek üzere Cihad etti.
El-Hacc Ömer Tal ise, Kuzey Senegalli bir Ticanî şeyhiydi ve hem Fransızlara, hem de Gine, Senegal ve Mali putperestlerine karşı Cihad yürüttü. İkinci haccından sonra, Kahire’den başlamak üzere Afrika’nın muhtelif yerlerine seyahatler düzenledi ve en nihayet Nijerya’nın Sokoto şehrine gelerek, Şeyh Osman Dan Fodyo’nun oğlu Muhammed Bello ile birlikte askerî ilimler ve devlet idaresi mevzularında ilmî çalışmalar yaptı. Anavatanına dönüşünde, bilhassa Karta ve Segu’dan putperestlere karşı savaştı. Ömer, sıkı bir Şeriat savunucusu idi ve putperestlere karşı kazandığı bir zaferden sonra, onların putlarından birini, demir bir gürz kullanarak bizzat kendi elleriyle imha etmiştir.
Bir Darkevî Sufîsi olan Faslı El-Hacc Muhammed el-Ahreş, Mısır’ı işgal eden Fransızlara karşı savaşmak üzere, 1799 yılında Tunuslu ve Faslılardan oluşan bir teşkilat kurdu.
Seyyid Muhammed Abdullah el-Somalî’ye (1864-1920) gelince; bu zât, Somali’de İngiliz ve İtalyanlara karşı 20 yıldan fazla askerî bir güç olarak faal olmuş, Salihiye tarikatı mensubu Şafiî bir âlimdi. Yaptığı bir konuşmada, şöyle demişti: “Kâfirler, uzak ülkelerinden gelerek vatanımıza saldırdılar. Silahlı güçleri ve hükümetlerinin desteğiyle, dinimizi mahvetmek istiyor ve bizi Hıristiyanlığı kabule zorluyorlar. Sizler, Allah’a imana, silahlara ve kararlılığa sahibsiniz. Onların ordu ve askerlerinden korkmayınız; Allah, onlardan kudretlidir!”
Sufî mücahidlerin belki de en meşhurlarından biri, 25 yaşında Emir seçilen ve 1830’da Cezayir’i işgal eden Fransızlara karşı bizzat ve bilfiil savaşan Abdülkadir el-Cezayirî’dir. Kendisi, Kadirî tarikatının bir mensubu olup, üç cildlik “El-Mevakıf” isimli Tasavvuf üzerine bir eserin de müellifidir.
Moritanyalı Ma’al-Ayneyn el-Kalkamî (1831-1910) de yine bir Sufîdir ve Fransızlara karşı Cihad etmek üzere, Fas’taki “Sharifian” Hanedanı ile şahsî bir ittifak tesis etmiş, bu uğurda oğullarının bazılarını da şehid vermiştir.
Libya’daki Senusî tarikatı da, burada Fransız ve İtalyanlara karşı kurulan bir ittifaka liderlik eder.
Ortadoğu’ya gelince; Osmanlı Devleti’nin karışıklıklar içinde olduğu bir demde, Avrupalıların işgaline karşı açılan Cihad bayrağını bellibaşlı seçkin Sufî âlimler taşımıştır.
Ticanî şeyhi Ali el-Daqar (1877-1943) Şafiî bir âlim olup, kudsî ilimler üzerine ayrı ayrı onbirden fazla okuldan müteşekkil “El-Camia el-Gurra” akademisinin de kurucusuydu. Bedreddin el-Hasanî ile birlikte, Suriye’nin kırlık bölgelerini dolaşarak, emperyalistlere karşı Cihad’ın vacibliği üzerine köylüleri eğittiler.
Haşim el-Hatib (1890-1958), Kadirî tarikatından Şafiî bir âlimdi ve o da Müslümanları Fransızlara karşı Cihad’a geçmeye teşvik etti.
Muhammed Said Burhanî ise, Nakşibendî tarikatından Hanefî bir âlimdi ve Suriye’nin 1920’de Fransızlarca işgaline karşı savaştı.
Sufîlerin direnişi, bugün de yitip gitmemiştir ve İslâm Ümmeti’nin bulunduğu birçok yerde hâlen faaldirler.
Misâl olarak, Afganistan Sovyet işgaline uğradığında, Sufî tarikatlar Komünistlerin sürülmesinde merkezî bir rol icrâ etmişlerdir. Direnişin birçok seçkin lideri, Kadirî tarikatının başındaki Seyyid Ahmed Geylanî gibi, Tasavvuf ehlindendi. Bu zât, bir dönem, Mücahidlerin Adalet Bakanı olarak da vazife icrâ etti. Afganistan’ın önceki iki devlet başkanı olan Sıbgatullah Müceddidî ve Burhaneddin Rabbanî ise, Nakşıbendî tarikatına mensubtular.
Taliban’ın kurucu ve lideri olan Molla Muhammed Ömer’in de Nakşibendî tarikatından olduğu rivayet edilmektedir.
Hattâ bugün bile, “Şeyh Abdülkadir el-Geylanî Sufî Cihad Birlikleri” adıyla, Amerikan işgaline karşı savaşmak üzere, 2005 yılı Nisan ayında Irak’ta bir direniş grubu kurulmuştur. (Mütercimin Notu: Bu makalenin yayınlandığı tarihten sonra, bugün herkesin bildiği bir diğer faal Sufî direniş grubu olan “Irak Nakşî Ordusu” kurulmuş ve Amerikan işgalcilerine karşı sayısız büyük operasyona imza atmıştır.)
Şu âna kadar ifade ettiklerimizden de apaçık anlaşılacağı üzere, Tasavvuf ehli, hiçbir zaman pasif ve siyasete kayıtsız mistiklerden olmamış, tam tersine, İslâm Ümmeti’nin bulunduğu hemen her yerde, İslâmî diriliş ve direniş hareketlerinin seçkin fikrî ve askerî çekirdeğini teşkil etmişlerdir. Bu makale, Tasavvuf ehlinin, dava, kudsî ilimlerin diriltilip teşekkül ettirilmesi ve Cihad bahsindeki rolleri üzerine her şeyi kuşatıcı bir çalışma olarak tefsir edilmemelidir. Daha ziyade, hacimli ve muazzam bir çalışmanın sadece özet bir takdimi olmak niyetiyle kaleme alınmıştır.
Allah, aramızdan çıkacak ve günümüz fitnesiyle savaşıp İslam Ümmeti’ni birleştirecek bir lider nasib etsin bizlere. Âmin.
MAKALENİN ORİJİNALİNDEKİ DİPNOTLAR
1 Ahmad ibn Naqib al-Misri (Translated by Shaykh Nuh Ha Meem Keller) “Reliance of the Traveller”
Amana Publications. Beltsville 1991 p 1038-1039
2 Ibid 1020
3 Ibid 1053 (Although Taj al-Din Subki concluded that Ibn ‘Ata’Illah was more Shafi’i)
4 Ibid 1052
5 Ibid 1021
6 Ibid 1020-1021
7 Abdal-Hakim Murad “Islamic Spirituality: The Forgotten Revolution”
http://www.masud.co.uk/ISLAM/ahm/fgtnrevo.htm
8 Ahmad ibn Naqib al-Misri (Translated by Shaykh Nuh Ha Meem Keller) “Reliance of the Traveller”
Amana Publications. Beltsville 1991 p 1031
9 Ibid 1048
10 Ibid 1026
11 Ibid 1025
12 Ibid 1047-1048
13 Ibid 1023
14 Ibid 1031
15 Ibid Reliance 1064
16 Ibid 1086
17 Ibid 1100
18 John Voll “Muhammad Hayya al-Sindi and Muhammad ibn ‘Abd al-Wahhab: An Analysis of an
Intellectual Group in Eighteenth-Century Madina” Bulletin of the School of Oriental and African Studies,
University of London, Vol. 38, No. 1 (1975) p 32-33
19 Ahmad ibn Naqib al-Misri (Translated by Shaykh Nuh Ha Meem Keller) “Reliance of the Traveller”
Amana Publications. Beltsville 1991 p 1061
20 Abdullah Schleifer “Jihad and Traditional Islamic Consciousness” The Islamic Quarterly, London Fourth
Quarter 1983 http://www.salaam.co.uk/knowledge/schleifer_4.php
21 Sheikh Muhammad Said Al-Shinnawy “Sufism: A Call and an Education”
http://www.islamonline.net/MercyForWorlds/English/Papers/03.shtml
22 Abdullah Schleifer “Jihad and Traditional Islamic Consciousness” The Islamic Quarterly, London Fourth
Quarter 1983 http://www.salaam.co.uk/knowledge/schleifer_4.php
23 Ira Lapidus “A History of Islamic Societies” Cambridge University Press. New York 2002. p 266-267
24 Ahmad ibn Naqib al-Misri (Translated by Shaykh Nuh Ha Meem Keller) “Reliance of the Traveller”
Amana Publications. Beltsville 1991 p 1096-1097
25 Kerim Fenari “The Jihad of Imam Shamyl” http://www.masud.co.uk/ISLAM/misc/shamyl.htm
26 David Damrel “The Religious Roots of Conflict: Russia and Chechnya”; Religious Studies News,
September 1995, Vol. 10, No. 3, p 10 http://www.iol.ie/~afifi/Articles/chechnya.htm
27 M. Burhanuddin Qasmi “Darul Uloom Deoband”
http://www.markazulmaarif.org/darululoomdeoband.htm
28 Ira Lapidus “A History of Islamic Societies” Cambridge University Press. New York 2002. p 622-623
29 David Emmanuel Singh “The Independent Madrasas of India: Dar al-‘Ulum, Deoband and Nadvat al-
‘Ulama”, Lucknow http://www.ocms.ac.uk/docs/madrasas_deoband.pdf
30 Ira Lapidus “A History of Islamic Societies” Cambridge University Press. New York 2002. p 626
31 Ibid 635 (See also Barbara Medcalf ” ‘ Traditionalist’ Islamic Activism: Deoband, Tablighis, and Talibs”
2002 p 10)
32 Ira Lapidus “A History of Islamic Societies” Cambridge University Press. New York 2002. p 659-660
33 Abdullah Schleifer “Jihad and Traditional Islamic Consciousness” The Islamic Quarterly, London Fourth
Quarter 1983 http://www.salaam.co.uk/knowledge/schleifer_4.php (See also Ira Lapidus “A History of
Islamic Societies” Cambridge University Press. New York 2002. p 238)
34 Ahmad ibn Naqib al-Misri (Translated by Shaykh Nuh Ha Meem Keller) “Reliance of the Traveller”
Amana Publications. Beltsville 1991 p Reliance 1108
35 Ibid 1106
36 Ibid 1074
37 Ibid 1094
38 Ibid 1021 (See also Itzchak Weismann “God and the Perfect Man in the Experience of Abd al-Qâdir al-
Jaza’iri” http://www.ibnarabisociety.org/weismann.html)
39 Ahmad ibn Naqib al-Misri (Translated by Shaykh Nuh Ha Meem Keller) “Reliance of the Traveller”
Amana Publications. Beltsville 1991 p 1068
40 Ira Lapidus “A History of Islamic Societies” Cambridge University Press. New York 2002. p 614
41 Ahmad ibn Naqib al-Misri (Translated by Shaykh Nuh Ha Meem Keller) “Reliance of the Traveller”
Amana Publications. Beltsville 1991 p 1038
42 Ibid 1050
43 Ibid Reliance 1078-1079
44 Dan Alexe “Sufi Brotherhoods Reemerge after the Fall of the Taliban” February 1st 2002 on Radio Free
Europe)
Kaynak: http://jinnzaman.hadithuna.com/sufi-mujahideen/ (Ocak 2008; yeni link aşağıdadır, 24 Mart 2021)
Sufi Mujahideen by Shaykh Khurram Zaman | Talmeez’s Blog (wordpress.com)
Furkan Dergisi, Sayı 23, Mart 2008