Tıbbın Dili

"Dil savcıları"nı hemen göreve çağırıyorum, bu yazıyı bir ihbar kabul edip Psikiyatri’deki "dış unsurlar"a karşı âcilen harekete geçmelidirler (!)

“… Türk dilgibilim dilinin babası:

Ord. Prof. Dr. Zeki Zeren,

Türk dirgerlik dilinin kuruluş öncüleri:

Dr. Şefik İbrahim İşçil,

U. Elöve,

Prof. Dr. Saim Ali Dilemre,

Dr. Ceyhun Atıf Kansu

Ve bu yolla emekleri geçenlerin anısına sunuyorum.”

(Süreyya Ülker)

 

“Allah Allah! Bu ne?”

Bir kitabın girişinden yapılan bir iktibas. Kitabın ismi: “Anatomi Sözlüğü.” Yazar, Prof. Dr. Heinz Feneis, çeviren Yrd. Doç. Dr. Süreyya Ülker. (Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi) Kitab, İnkılâp Kitabevi’nden çıkmış. Birinci baskısı 1979 yılında yapılmış, benim şu ânda elimde bulunan 5. baskı ise 1989 yılında yapılmış.

Kitab, Tıp camiâsına, özellikle de Anatomi camiâsına yabancı değil. Gerek mahallî, gerekse de genel toplantılarda (Anatomi kongreleri gibi) üzerinde tartışmalar yapılıyor. Ben bu tartışmalardan birkaç tanesine şahid oldum. En genel olanı 1995 yılının Eylül ayında İzmir’de Ege Üniversitesi’nde düzenlenen Anatomi Kongresi’nde vukû bulmuştu. Anatomi ilminin yaşayan (1995 yılı itibâriyle) ve Ankara Üniversitesi’nin efsânevî ismi Prof. Dr. Kaplan Arıncı kitabın diline çok şiddetli bir biçimde karşı çıkmış, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu ise, sözlükten yana bir tavır sergilemişti. (Sanıyorum bu isme birçok kişi âşina. TV’lerde ve yazılı basında sıklıkla arz-ı endâm eden bir şahsiyet, yâni siyasî bir kimliği de var ama kendini çok iddialı sandığı “dil” konusunda bir balon olduğunu söyleyebilirim) Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Başkanı, Tıp Fakültesi eski dekanı ve Türkiye Anatomi âleminin en mühim şahsiyetlerinden biri olan Prof. Dr. Recep Mesut’un da bu dile soğuk baktığını bizzat biliyorum; zira onun asistanıydım. Ama bu tavrını açıkça dile getirmekten çekiniyordu, zira siyâsî olabileceğine inandığı herşeyden ürker aynı Türkiye ilim âleminin ekseriyeti gibi…

Tekrar yukarıya aldığım giriş yazısına girip biraz kurcalayalım. Yazıda iki kavram ilgi çekiyor: “Dilgibilim” ve “Dirgerlik“. Birincisi “Anatomi” kelimesinin yerine, diğeri ise “Tabâbet” kelimesinin yerine kullanılmış. “Dilgi” kelimesi Yunanca “Tomi” (Toμη) kelimesini karşılıyor yâni, kesme, biçme, ‘dilme!’ Bilindiği gibi dilimizde yer alan ve sıklıkla kullandığımız ‘Dilim’ kelimesi de bu kelimenin akrabası. Türkçe’de yer alan ‘Dilmek’ yâni ‘dilimlere ayırmakkesmekparçalamak’ fiili de aynı aileden. Ama daha başlangıçta bir sıkıntıyla karşılaşıyoruz: Yunanca ‘Anatomi’ (Аνατομη) kelimesi, Ana (Ava): Tepeden tırnağa, baştan aşağı, bir uçtan bir uca ve Tomi: Kesme, biçme kelimelerinin yan yana gelmesiyle oluşuyor v.s. gibi anlamlar taşıyor. Yani hâdise sadece “Dilgi” değil, “Baştan aşağı, her tarafını dilme, kesme-biçme” mânâsını yükleniyor. Osmanlı bu kelimeyi karşılamak için tam karşılığını bulmuş: Teşrih! Yani “şerh” etme yani “parça parça ederek araştırma, inceleme”. Teşrih’e şapkamızı tabiî ki çıkarıyoruz. Batı ise “Anatomi” kelimesini hâliyle muhafaza etmiş ama bir de yanına Latin kökenli bir kelimeyi de koymayı ihmal etmemiş: “Dissection“. Kelime Latince “Dissectio” yani “kesip parçalama”. Fransızca ve İngilizce’de kullanılıyor. İngilizce’de, “To Dissect” (Dissekt) fiili, “To cut apart for study” (incelemek için parçalayıp kesmek) ve “To Analyse” (analiz etmek, çözümlemek) olarak açıklanıyor. Bu çerçevede Latin kökenli dillerde de, “Anatomi” tam olarak karşılanabiliyor, aynı “Teşrih” gibi…

İkinci kelime ise “Dirgerlik” yani “Tababet”, “Tıp”, “Hekimlik”, “Tıp Doktorluğu” gibi kavramların karşılığı. Tabiî olarak, “Dirger” de “Hekim” veya “Tabib” yahut “Tıp Doktoru” mânâsını yüklenmiş oluyor. Meselâ, vatandaş şöyle diyebilir: “Yarın dirgere gideceğim!” Anlarsınız veya anlamazsınız, o sizin probleminiz. Hâdise sokaktaki adam açısından düşünülse pek büyük bir problem yok ancak, bizzat şahid olarak söylemek durumundayım ki, aynı traji-komik durum Türkiye’de Tıp Fakülteleri’nde öğrenim gören, görmüş olan, görecek olan insanlar için de geçerli. İleride hâdisenin vehâmetini misâllerle açıklamaya gayret edeceğim. Peki niye böyle? gibi “absürd” bir soru sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı da, diğer birçok soruda olduğu gibi “bizi aşan bir alanda yatıyor”. Prensip olarak o alana girmek istemediğim için –eğer girersem tam girmem gerekir, o durumda da suç işleme riskim var!- bu soruyu cevabsız bırakıp kitabı kurcalamaya devam ediyorum.

“1. Baskı İçin Önsöz” bölümü hayrete şâyan:

“Nomina Anotomica’lar, tüm acun dilgibilimcilerinin (anatomistlerinin) birçok yüzyıllar içerisinde irigörsel (makroskopik) bulgular uyarınca derleyip adlandırmış oldukları, ipucuna benzer bir katalogturlar. Dilgibilimsel (anatomik) öğrence (ders) terimleri ayrıca bir anlaşma aracı ve böylelikle gerekli bir araçtırlar da. Dilgibilim (anatomi) terimlerinin son yıllarda sürekli olarak değişmeleri başka etkenlerin yanısıra dirik bir gelişimin sonucudur; çünkü değişiklikler yalnız örübilimsel (filolojik) bakış açıları konusunda olmamış, tersine yeni bulguların adlandırılmaları gerçeğine de yönelik olmuştur.

…Böylece tamamlanmış biçimbilimsel (morfolojik) özdeğin karşılıklı imgeleniminin sağlanması için betimin, örünün (metnin) yanıbaşından…

…çok önemli olan son gözden geçirmede sağgörüsünü ve yeteneğini ortaya koyaraktan kesinlikle etkinlik göstermiş olan bay E. J. KİRCHERTZ, çizim uzişiyle (sanatıyla)…”

Bütün metni almam mümkün değil, aksi hâlde diğer bir sürü misâle yer kalmaz. Şimdi muhtereme soralım:

1- Nomina Anatomica kavramının “Öz Türkçe”sini bulamadın mı? Herhalde “Anatomi” isimlendirilmesi (veya Anatomi Kavramlarının İsimlendirilmesi) gibi “banal!!!” bir tercümeyi beğenmedin! Fakat bu imkânsız değil. Örneğin “Dilgibilimsel Adlama” uygun değil mi? Yahut “Dilgibilimsel Adlandırma”? Bunu anlayabilmek çok zor. Böyle bir lûgatın (pardon “adlık” olacaktı!) hem de “Önsöz”ünün ilk kelimeleri nasıl olur da “Greko-Latin” olabilir, yazıktır, günahtır, hatta bölücülük bile olabilir!

2- Dilgibilim kelimesinin karşılığını insanların (yani Tıp Doktorlarının ve Tıp öğrencilerinin) anlayamayabileceğini düşünmen büyük incelik, fakat aynı kayguyu neden “Acun” için duymadın ve yanına parantez açıp “Dünya” demedin? Yoksa bu ülkedeki bütün Tababet mensublarının “Acun” kelimesini zaten bildiğini mi düşünüyorsun? Bu çok zorlama bir düşünce olur. Belki de “Dünya” Arabça olduğu için sende alerji yapıyordur.

3- İrigörsel kelimesini bilen veya 6 yıllık Tıp öğrenimi boyunca aklında tutabilecek kaç tane hekim adayı tanıyorsun ve dahi dünyanın (özellikle de gelişmiş ülkelerin) hangisinde bu türden zorlamalar var, nihayet belki de sonda söylememiz gerekeni başta söyleyelim, Tıp dilinin alemşumûl olduğunu bilmiyor musun? Peki biliyorsan bu sıkıntının sebebi ne? Meselâ kendini ilme “DİL” teklif edecek kadar bu dünyadan uzakta bir yerlerde mi yaşıyorsun? Hangi Tıbbî değerleri ürettin ki, o ilme “DİL” atfetmeye kalkışıyorsun? Sanki, “irigörsel” kelimesi “Makroskopik” kelimesinden daha kolaymış gibi onu dayatıyorsun, ne hakla? Tıp ilminin alemşumûl diliyle çelişkisi olan varsa gidip Dil Tarih Coğrafya’da eğitim görebilir ama koskoca Tabâbet’in âlemşumûl terminolojisini “Anal Orijinli” terimlerle ikâme etmeye kalkışamaz, kalkışınca da böyle komik ahval hasıl olur.

4- Katalog kelimesi Yunanca. Neden bu kelime için yeni bir kavram uydurmadın”? Meselâ “İçerge” nasıl?

5- Öğrence, kelimesi “ders” kelimesinin yerini tutacaksa, eğitim kurumlarında kullanılan “Fizik Dersi” yerine “Fizik Öğrencesi” kavramını niye teklif etmiyoruz? Bu kelime benim aklıma “Eğlence” kelimesini getirdi. Zannediliyor ki, bir kelimenin sonuna “ce” veya “ca” eklenince o kelime birden öz Türkçe oluyor. Oysa kazın ayağı öyle değil, meselâ, “Eğlence” kelimesi Yunanca “Glendis / Eglendis” kelimesinden geliyor. Bu bize ders olsun diyemiyorum. “Bu bize öğrence olsun” demekle iktifâ ediyorum.

6- Örü veya Örübilimsel yani “Metin” (Tekst) ve “Filolojik”. Artık “Tiyatro metni” demeyeceğiz. “Tiyatro örüsü” diyeceğiz, hatta belki de, Türkiye Tiyatro Tarihi’ni en iyi bilen isimlerden biri olan Metin And’ı da bundan böyle “Örü And” diye anarız.

Uziş, dirik, sağgörü v.s. kavramlara hiç dokunmuyorum. Dikkat edilirse, ikâme edilmeye çalışılan kavramların hepsi ya Yunanca, yahut Arabça kökenli. Bu akılalmaz husumetin sebebi ne ola ki? Bunun adı “kompleks”ten başka hiçbirşey değildir, ha sahi, “Kompleks”in öz Türkçe’si ne acaba?

Önsözlere devam edelim, edelim ki, altında hangi helvalar pişiyor görelim:

“…Bunun nasıl ulusal bir utku olduğunu anlamak için 1930’lara kadar bütün Tıp terimlerinin Arapça olduğunu hatırlamak gerekir.

…şimdi övünçle görüyoruz ki, azınlığın Türkçe’nin gücüne ve yeteneğine güvenleri zafer kazanmıştır.

…Bu çevirinin Türk hekim ve öğrencilerine de aynı yararı sağlamasını bekler ve dilerim.” 4 Mart 1979 / Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak

Aynı zamanda eski bir başbakan olan Sadi Irmak muhtemelen bir tarih hatası yapıyor veya sıkıntısını dışa vuruyor. Tıp terimlerinin hatırı sayılır bir bölümü hâlâ Arabça! Misâller verelim: Batın, karın, idrar, tahlil, mebzul, dahiliye, tıp, hekim, zatürre, zatülcenap, iltihab, cerrah,, cerahat, cilt, cildiye, basur, hamile, âdet, nişan, akıl, zeka, zihin, tabib, kan, duhul, livata, kalb, safra, mesane, haya, felç, gaita, şuur, ebat, teşhis, mütehassıs, müdahale, acil, makat, ruh, hasta, tedavi, muayene ve daha binlerce… Yunanca olanlarını ise bir “lûgat-sözlük” hâlinde yayınladım. (Bkz. Akademya’ya Doğru İnternet Sitesi)

Bu “çeviri”nin Türk hekim ve Tıp öğrencilerine getirdiği tek fayda espri kabiliyetlerine yaptığı müthiş katkıdır.

“…Bu arındırmanın bilim dilinde uygulanması ise buna göre yenidir.” Prof. Dr. Hakkı Bilgehan / Ege Üniversitesi Rektörü

Adam itiraf ediyor: “Arındırma”!

“…Öğrenciler ve meslektaşlar arasında bugüne dek varolan bir boşluğu doldurmasıdır. Mesleğimizde gerek vardı bu yapıta.” 11 Mart 1979 / Prof. Dr. Celal A. Sungur (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı)

“…Özellikle kullandığı dil yönünden bu yapıtın Türkçe’mizi bilim dili düzeyine eriştime çalışmalarına büyük katkısı olacaktır. Bu yolla Stj. Dr. Süreyya ÜLKER Türk Tıp biliminin yabancı sözcükler yerine arı dilden yararlanacağını göstermiştir.” 8 Mart 1979 Prof. Dr. Namık Aksoycan (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Parazitoloji Kürsüsü Başkanı)

Ey millet! Bu sözlük sayesinde Türkçe’miz “bilim dili” olmuştur! İlân olunur ki, Tıp biliminden yabancı (düşman) sözcükler atılmış, dilimiz arılaştırılmıştır (veya dilmizi arı sokmuştur!). Şimdi başımız göğe erdi, kliniklerimizde, “öğrence”lerimizde, laboratuarlarımızda, ameliyathanelerimizde emin olun hep bu arı Tıp diliyle konuşuluyor! İnanmayan gidip araştırır… Artık, Üroloji, Jinekoloji, Cerrahî, Dahiliye, Nöroloji, Psikiyatri, Oftalmoloji, Odiyoloji, Rhinensefalon, Rhabdomyosarkom, Rabies, Scabies, Âdet kanaması, Menstrüasyon, Nöro-şirürji, Estetik-Plastik-Rökonstrüktif Cerrahî, Reanimasyon Ünitesi, Kalb krizi, felç, Ekstremite, Tibia, Carpal-Tunnel Sendromu, Kanser, Karsinom, Ülser, Ulcus, Duedonum, Jejunum, İleum, Femur, Astorcytoma, Oligodendroglioma, Anal Duhul, Lobektomi, Frontal, Parietal, Moro Refleksi, Pediatri, Fraktür, Travma, Travmatoloji, Onkoloji, Matatars, Phalanks, Hepatit, Konfüzyon, Mani, Şifofreni, Frengi, Gonore, Mikrobiyoloji, Bakteriemi, Sepsis, Antiseptik, Farmakoloji, Kemoterapi ve daha binlerce Gavurca!–Arabça terim (pardon ama “terim” de gavurca) derdest edilmiş olup hastahanelerimizde, fakültelerimizde, öğrencilerimizde tertemiz, pir-ü pak, yüzde yüz yerli sözcükler ve kavramlar kullanılmaktadır, duyurulur!!!..

Bakalım hangi arı sözcüklerle karşı karşıyayız:

Adak (Kuyruksokumu), Torlak (Retina, Ağdoku), Ağım (Ayak sırtının en yüksek yeri), Ağırşak (Disk), Akbağır (Akciğer), Akçal (Konjonktiva), Aköğe (Substania Alba), Akzar (Fascia), Algıç (Reseptör), Altıbükeç (Mandibula), Gemcik (Frenulum), Kolka (Ana atardamar, Aorta), Anıklantı (Preparat), İmik (Encephalon), Atar gömleği (Tunica Adventitia), Atsağun (Dirger, Hekim), Badak (Erbezi), Badıç (Kapsül), Bağak (Göz Sırçası), Baylık (Döl yatağı), Bezdüm Kemiği (Sacrum), Boğurdak (Soluk borusu), Borbay (Baldırın üst bölümü), Boyak (Pigment), Boygursal Çevrim (Mentrüel Siklus), Bükeç (Çene), Buka (Thyroid, Kalkan Bezi), Bötek (Kursak), Böleç (Diaphragma), Bönce (Karaciğer), Bükre (Trochlea), Bürmeç (Göğüs zarı), Bürümcek (Epenym), Cörgem (Colon Sigmoideum)… Bu böyle devam ediyor…

Şimdi de bir hasta-doktor diyaloğu üretelim:

Hasta –Doktor bey adağım ağrıyor, ne yapabilirim?

Dr-Yani, koyununuzun ya da horozunuzun ağrısı mı var?

Hasta-Ne alâkası var efendim, benim adağım.

Dr-Ben de zaten başkasının adağından söz etmiyorum.

Hasta-Babamda da Torlak kanaması var.

Dr-Torlak Kemal mi dövdü babanızı?

Hasta-Ulan doktor ağırşağımı kaydırdın be, şimdi sağ ayağımın ağımını müsait bir tarafına idhal edeceğim.

Dr-Sizi anlamakta güçlük çekiyorum.

Hasta-Doktorum, civanım, akçalının yağını yiyeyim, aköğeleri kararası, bir anıklantı öner bana.

Dr-Korkarım sizi psikiyatriye sevkedeceğim, zira, “Neolojizm” tablosu sergiliyor gibisiniz.

Hasta-Herşeyi bir yana bırakalım doktor, benim baylığımda yeni biri var, herhalde bu nedenle boygırsal çevrim göremiyorum. Bu arada bukalarımda da bir problem var gibi. Böteğimden haram lokma geçmiş değil şu ana kadar. Kocamın da böncesi büyümüş, alkolden ne edek?

Dr-(Buraya aktaramayacağımız sunturlu bir kelâm eder!)

Bu arada MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un soyadının ne anlama geldiğini merak edenler de muradlarına ermiş oluyorlar. Atasağun (Atasagun) “Hekim” anlamına geliyor. İstihbaratımızın “sağaltımı” ile meşgul kendileri.

Biraz da Psikiyatri terimlerine bakalım ve nerde “Psikiyatri Adlığı” diye soralım, zira bu alan çok uygun:

Psihi: Yun. Ruh.

İatria: Yun. Hekimlik.

Psihiatria: Yun. Ruh hekimliği.

Şizofreni: Yun. Skizo: Yırtma, yırtılma-Frena: Şuur, Şuur Yırtılması.

Psikasteni: Yun. Psihi: Ruh-Astenia: Hastalık, zaafiyet. Manevî zâfiyet.

Nevrasteni: Yun. Nevra: Sinir-Astenia:Zafiyet. Asabî zafiyet.

Psikoz: Yun. Psihi:Ruh-Osis: Hal, durum. Şuurun ortadan kalkmamasına rağmen asabî gerginliğin yoğun olması.

Mani: Yun. Mania: Azgınlık, aşırılık.

Kleptomani: Yun. Klevo: Çalmak, hırsızlık yapmak-Mani: Aşırılık. Gayr-i iradî olarak hırsızlık yapma.

Fotofobi: Yun. Fotos: Işık-Fovia: Korku. Işık korkusu.

Hidrofobi: Yun. İdor: Su-Fovia: Korku. Su korkusu.

Agorafobi: Yun. Agora: Çarşı-Pazar-Fovia.: Korku. Açık alan korkusu.

Logore: Yun. Logos: Laf, söz, kelâm, bilgi-Rrhea: Akıntı, akma. Kelime ishali.

Neolojizm: Yun. Neo: Yeni-Logos: Kelime, laf, kelâm, bilgi, bilim. Yeni sözcükler uydurma bozukluğu.

Ekolali: Yun. İho: Yankı-Lali: Söyleme, deme. Karşısındakinin söylediklerini tekrarlama.

Ekomimi: Yun. İho: Yankı-Mimi: Yüz hareketleri. Karşısındakinin yüz hareketlerini tekrarlama.

Ekopraksi: Yun. İho: Yankı-Praksis: Eylem, faaliyet. Karşısındakinin hareketlerini tekrarlama.

Ego: Yun. Ben.

İd: Yun. İdios (İdos): Kendisi.

Egosantrik: Yun. Ego: Ben-Kentro: Merkez. Benmerkezci.

Mitomani: Yun. Mithos: Efsane, esatir-Mania: Aşırılık, azgınlık. Efsaneler uydurma.

Erotomani: Yun. Erotas: Aşk-Mania:Aşırılık, azgınlık. Aşkta aşırılığa varma.

Narkomani: Yun. Narko: Uyuşukluk. Uyuşturucu bağımlılığı.

Narkolepsi: Yun. Narko: Uyuşukluk-Lepsis: Nöbet. Uykuya temâyül, sürekli uyuma hali.

Narsisizm: Yun. Narkissos kelimesinden. Mitolojide kendi aksine âşık olan bir figür. Kendine sevdalanma, kendine âşık olma.

Megalomani: Yun. Megalos: Büyük. Büyüklük hezeyanı.

Megalomanyak: Yun. Büyüklük hezeyanı olan.

İdiopathik: Yun. İdios: Kendi-Pathos: His, duygu. “Kendiduyusal”, kendiliğinden.

Koprofaji: Yun. Kopros: Dışkı, gaita, gübre, pislik. Fago: Yeme. Dışkı yeme hastalığı.

Koprolali: Yun. Kopros: Dışkı, gaita, gübre, pislik. Lali: Söyleme, deme. Sürekli müstehcen sözler söyleme, küfür etme bozukluğu.

Zoofobi: Yun. Zoo: Hayvan-Fovia: Korku. Hayvanlardan korkma.

Pederasti: Yun. Pedo: Çocuk-Asteia (astia): Şakalaşma, latife yapma. Çocuklarla cinsî münasebete girme, çocuklarla cinsî muhtevâlı bir biçimde oynaşma, çocuklara sarkıntılık etme, kulamparalık.

Liste çok uzun… “Dil savcıları”nı hemen göreve çağırıyorum, bu yazıyı bir ihbar kabul edip Psikiyatri’deki “dış unsurlar”a karşı âcilen harekete geçmelidirler.

Kaynak: H.A. “Akademya’ya Doğru Sitesi”, 2001-2005 (2010 öncesi arşiv makalelerimizde yazarlarımızın adları, açık isimleriyle yayınlandıklarında makalelerini yeniden tashih ihtiyacı duyabilecekleri ihtimaline nazaran, yazarlarımızın talebi olmadıkça sadece isimlerinin baş harfleriyle paylaşılmakta, böylece bu önemli ve değerli arşivimizden kamuoyunun istifadesi amaçlanmaktadır.)

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İlginizi Çekebilir