TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 17 ŞUBAT (“IRAK CASUSU ÖRGÜT”) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Üstadım, “İstikbâl İslâmındır” isimli eserime konulacak beni “bütün hüviyetimle gösterecek” takdim yazısının beyânında… Sanki başkasından bahseder gibi:
– “Tek kelimesine bile ellemem… Kendi eseri!.. Benim sadece bir takdimim olacak!”
Ardından, bir şeyi idealize ederken başka bir yanlışa düşülmemesi hikmetine misâl olarak ekliyor:
– “Yanlış gördüm mü, hiç bakmam, çizer çizer atarım… Mustafa Şekip’in (Felsefe Profesörü) yazılarını çizerdim, öyle hoşlanırdı ki bundan… Memnun olurdu!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 14.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 18 ŞUBAT (MUHAMMED ŞERİF FAZIL) BÖLÜMÜNDEN…
“Herkesin farkında olmadan ve üzerinde durmadan gerçekleştiriverdiği basitleri, üzerinde durduğum için gerçekleştirememem ve bir zaman neredeyse bakkaldan bir ekmek almamı bile güçleştiren, aracılara sahte vücut veren hâlimden bir iz, bir nişan, bir misâl… Her ân, en küçük hareketimizin bile olmaması için sonsuz sebep varken olabilmesine şaşmadan, zaten öyle olması şartı varmış gibi ve belki de bu yüzden, nefs emniyeti ve tabiîlik içinde yaşıyoruz. Nefes almak bile ne?.. Ağzımdan çıkan birtakım seslerin mânâyı karşı tarafın ruh yuvasındaki mutabakat olarak bulması, iki insanın en basit mânâda bile anlaşabilmesi ne?.. İşte, topyekün hayatı durdurabilecek bir basitin ukdesi [Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’ndan Üstad Necib Fazıl’a hitaben]:
– “Efendim, bakkala gidiyoruz ve adama parayı vererek tabiî olarak yapması gereken şeyi bekliyoruz. Adam parayı kasaya atıp hiçbir şey yokmuş gibi “ne istiyorsun?” dese, parayı verdiğimizi ispat edemeyiz!”
– “Aaa!.. Tabiî, tabiî!.. Ben hep söylerim zaten, “kesin birşey yok!” diye… Demek sende de oluyor… Berber traş ederken hep huylanırdım; eli bir kaysa, ustura gırtlağımı kesecek… Bende hep vehimdi bu… Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin hep devam ettiği ölçü: “Allah’tan başka davranış-kuvvet sahibi yoktur!”… Nakşilik bütün ruh inceliklerini toplayan yol… Çok güzel bir söz söylemiştin, “ayakta duruşuma hayret ediyorum!” diye… Ben öyle kuru sıkı pohpoha bakmam, bir söz fetheder beni!””
(…)
“Muhammed Şerif… Babamın ismi böyle koyuluyor… Hikâyesi de şu: Said-i Nursi Hazretlerinin kucağında, onun okuduğu ezan ve kulağına bu ismi seslenmesinden, yani ismi konulduktan sonra, iş nüfus memuru safhasına geldiğinde, o zamanın şartları icabı nüfus memuru bu ismin verilemeyeceğini, yasak olduğunu söylüyor ve Muhammed ismini “Muammer” olarak değiştiriyor… “Kafakâğıdı”nda: Muammer Şerif… Künyesi “Salih Bin Muhammed” olan ben de, kaderin bir cilvesi olarak bundan payımı alıyorum: Salih Bin Muammer Şerif.”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 24-26.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 19 ŞUBAT (İSLÂM’A MUHATAP ANLAYIŞ) BÖLÜMÜNDEN…
“17 Ocak 1983… Yakınları büyüklerde o türlü fâni olurlardı ki, yazdıkları mektuplara büyükleri tarafından sadece imza atmak kalırdı. Efendi Hazretlerinin, Üstadın makalesini “altın ile yazılacak yazı” diye imzalamasını düşünün… Bu çerçevede İSTİKBÂL İSLÂMINDIR isimli eserimin mânâsı:
– “Senin de benim imzamla bir eserin olsun… İmzamı atabileceğim eser… Sonra Büyük Doğu yayınlarından basarız… Büyük Doğu markası altında benim imzamdan sonra ilk defa basılacak… Büyük mânâsı var!”
– “Çok büyük efendim!”
– “Anlıyorsun işte!”
(…)
1979 senesinde Akıncı Güç dergisinin 3. sayısında yayınlanmak üzere Üstadım tarafından kaleme alınan sözkonusu ithaf vesilesiyle, o ithafın “gürültüye gitmesi”ne mani bir hadiseyi anlatmalıyım… Böylece, “bu zinciri dişlemeye kalkan köpek, dişlerinin kırılmasıyla kalır” hikmetine de misâl olsun.
Üstadım’la beraber, benim arabayla Büyük Doğu idarehânesinden eve dönüşteyiz… Karaköy iskelesinin arka caddesi civarında seyrederken, Üstadım soruyor:
– “Büyük Doğu İdeolocyasına Ek… Onun mânâsını çok iyi anlaman lâzım… Beğendin değil mi?”
İltifat devşirmek değil de, dava aşkı ve onu esirgeme insiyakıyla hareket mizacında olan ben haşlanacağımı bile bile kaygımı söylüyorum:
– “Efendim, İSLÂMI YENİLEMEK deyince, “kaynaktan yapacağız” tekerlemecileri sanki reform gibi anlayabilirler…”
Üstadım birden sinirleniyor ve bezgin bir hâle geçiyor… Sanki anlamayan benim… Kelimeler dökülüyor dudaklarından:
– “İslâmı yenilemek deyince, anlayışı yenilemek…”
Bu onun zaten 40 bin yerde izâh ettiği bir dava… Ama 40 bin yerin 40 yerine bile gözü değmemiş ve gözü değse bile 4 yerini hafızasına almamış leşler?..
Sonra… Üstadım’ın geri aldığı daktiloya çekilmiş yazısı ve o yazı üzerinde el yazısıyla yaptığı ekler… Ekler şunlar:
– “İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerek… Anlayış mı, nurun aynadaki aksi; aynayı yenilemek… Güneş yenilenmez. Göz yenilenir.”
Ve sözkonusu ekleri yaptıktan sonra, Büyük Doğu İdarehânesinde soruyor:
– “İstediğin oldu mu? Beğendin mi?”
Aradan yıllar geçiyor… Akıncı Güç’te Üstadım’ın ithafı olarak yayınlanmış olan bu yazı, nasıl olsa geçip gitti hesabı, mânâsı çalınmış olarak sanki Büyük Doğu İdeolocyası’nın öylesine bir eki gibi, İdeolocya Örgüsü’nün arkasında yayınlanıyor… Yani “Akıncı Güç Kadrosuna İthaf” kaydı konulmadan… (…)
Birdenbire, Üstadım’a yaptığım ikazın, “yapana değil de yaptırana bak” hikmetiyle, harika neticesine çatıyorum: Kendi el yazısı ve ithaf, eserlerimin “senetleri”nden biri hâlinde elimdedir… Ve “Marifetname” isimli eserimin kapağında, bütün hain, ibiş, alçak ve hasetlere gülmektedir!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 34, 40-41.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 20 ŞUBAT (“AĞAÇ İÇİNDE AĞAÇ”) BÖLÜMÜNDEN…
“* Sene 1976… Aylardan Mayıs… Gölge dergisinin 6. sayısı… Ve onda çıkan şiirim:
– “Sen Eritre’desin çocuk – Sen Moro’da – Sen yıllarca zulmedilensin – Türkistan’da, Azerbaycan’da – Kırım’da – Kan denizinde boğulansın Ortadoğu’da – Terkedilen Trakya’da – Mahzunsun Kıbrıs’ta… – “Çığlık içimde düğüm – Çığlık gözümde yaş” – Yitik bir mânâdır, yanağındaki damla – Sen kuyrukçu düzende parya… – Bekle çocuğum – Uzanıyor namluya öpülesi eller – Geliyor başı dik, kan pahası, can pahası – İnsanca yaşatmak isteyenler… – “Çığlık içimde düğüm – Çığlık gözümde yaş” – Bekle çocuğum – Yeni bir dünya için – Verdiğim savaş.”
* Sözkonusu şiir… O günden başlayarak, 1980’li yılların başlarına kadar, özellikle Afganlı mücahitlerin Sovyetler Birliği ile kapıştığı ilk yıllarda, pek çok taklide mevzu oldu… Özellikle “Milli Gazete”de hergün, 3-5-10 çocuk motifli ve sözkonusu şiirin bazen bütün mısralarıyla, sesi!..
* Derdim o şiirin keyfiyeti üzerinde durmak değil; zaten benim sanat kumaşımın konseptini temsil etmez… Ama aksiyon sanatına bahane bir yerde, sesimin rengine ve “koku alma melekesi”ne örnek diye gösterilebilir…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 50.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 21 ŞUBAT (HECE TAŞI GÖLGELER) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… “Maraz doğacak yerde merhamet etmemek” gerektiğini idrak ettiğim, Üstadım’ın işareti:
– “Bir tek suçu vardı Abdülhamid’in, bilir misin neydi?”
Bilmemem mümkün mü?
– “Merhamet…”
– “Tamam, merhamet; “benim yüzümden tek damla müslüman kanı aksın istemem” diyen Hakan… Gittiler, “Kızıl Sultan” ismini taktılar. Dönmeler…”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 57-58.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 22 ŞUBAT (MURAT KAPTAN KUSTO) BÖLÜMÜNDEN…
[Tilki Günlüğü eserinde Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun rüyâları, “LEVHA” başlığı altında sunulmaktadır ve her bölümde -bazen birkaç tane az, bazen birkaç tane fazla olmak üzere- on civarında rüyâ bulunmaktadır.]
“Levha: 22 Şubat 1987
Kafama balık ağı-serpme atılıyor… Kurşunları kafamda, sanki kafam sudaki hâl gibi, darbe tesiri yapıyor… Bunu fizikî vakıa hâlinde duyuyorum… Sonra cezbolmaya başlıyorum ve kendimi salıyorum… Sağa sola savruluyorum; bir şu yan, bir bu yan, gidip gelmeler… Sonra bomboş bir fezada gidiyorum… Âniden “tak!” diye fizikî bir vakıa olarak kafama vurulmuş bir darbenin tesirini duyuyorum… Cezbe hâlâ devam ediyor… Ve ben, bensiz hâlâ fezada gidiyorum… Bir yandan da zikrediyorum… Cezbe devam ederken, nur çakıntısı çizgiler… İki gözüm de yumulu iken, birini açıp o çakıntıları seyrediyorum… Baş gözümle!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 63.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 23 ŞUBAT (YÜRÜYEN BÜYÜK DOĞU) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Üstadım, “İstikbâl İslâmındır”ı soruyor:
– “Kaç sayfa bu?”
– “Kitap sayfasıyla herhâlde 130 sayfa tutar efendim…”
– “Bizim ölçü, Rapor’a göreydi; neyse bakarız… Sen nasıl olsa herşeyiyle bana bırakmışsın. Büyük Doğu markası altında benim dışımda ilk eser… Ahmet Bey (Arvasî) güzel birşey söyledi; Büyük Doğu markası, bir nevî teminat oluyor satış bakımından…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 75-76.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 24 ŞUBAT (“YAKIN DOSTLARIM CİNLER”) BÖLÜMÜNDEN…
“17 Ocak 1983… “İstikbâl İslâmındır” isimli eserle [Üstad Necib Fazıl’ın] karşısındayım:
– “Okuyayım mı efendim?”
– “Biraz konuşalım bakalım; hâlinden bahsedelim… Ne kadar çok düşünüyorsun, ne kadar çok… Uykumda bile uyanıkmışım gibi net düşünüyorum. Birşey söylüyorum, karşılığını da ben veriyorum… Büyükler karşılarındakinin derdini üstüne almaktan öyle hoşlanırlardı ki… Biri karşısındakinin hastalığını üstüne çekiyor ve bu yüzden vefat ediyor. Suya düşen müridinin hâli aksedip de tiril tiril titreyen… Neler, neler…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 87-88.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 25 ŞUBAT (“BALIK KARNINDA HESAP”) BÖLÜMÜNDEN…
“Mânâların kat kat bina olunduğu vesile sözler… 12 Mayıs 1983… [Üstad Necib Fazıl’dan Hukuk Fakültesi’nde okuyan Salih Mirzabeyoğlu’na] Tavsiye:
– “Ver onları kurtul… Sana birşey vereceği yok ama, rahat edersin! Hangi dersler?”
Sıraladım. Adli Tıp’tan -torpil bakımından- yardımcı olabileceğini söyledi!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 96-97.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 26 ŞUBAT (KUSTO TİLKİ TACİR) BÖLÜMÜNDEN…
[Üstad Necib Fazıl, Büyük Doğu mücadelesinin 37. yılında çıkarttığı Nisan 1980 tarihli Rapor 7’de kaleme aldığı “Muhasebemiz” başlıklı yazısında, İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu ve kadrosunu takdim ediyor:]
“* (…) Nihayet beklenmedik bir tecelli bana hasretini çektiğim gençliğin, ben farkında olmadan tohum atmış örneklerini kendi ayaklarıyla kapıma getirdi. Bunlar, Millî Selâmet Partisi’nin Ülkücülere karşı olarak geliştirdiği “Akıncı Gençler”den “Akıncı Güç” hâlinde kopup Büyük Doğu idealine bağlı olmaktan başka yol ve gayeleri olmadığını haykıran bir zümredir; ve kendi markalarını taşıyan dergilerini kapamak, Büyük Doğu’ya katılmak, şartlar imkân verince de teşkilâtını kurmak üzere şimdiden tek mihver etrafında kümelenmişlerdir. Hikâyelerini eski “Rapor”larda gördüğünüz bu gençler, ellerimin teması olmaksızın, derinliğine ve genişliğine Allah’ın bahşettiği hacim sayesinde ve bir şimşek aydınlığı denecek kadar kısa bir temas neticesinde 40 yıldır aradığım gençliğin heykel kalıbını bana gösterdiler ve hem dergi, hem dernek noktasından ilerideki oluşumuza değin “Rapor”larda benimle beraber tecelli vazifesini üzerlerine aldılar.
Yetişecekler, olacaklar ve istikbâlin eser verici kaliteli gençliğinin ne olduğunu gösterecekler…
Son ümidimi bu ve benzerleri gençlerin yetişmesine bağlıyor ve bana refakat ve orkestrada birinci keman ehliyetine erişmek bakımından, eskilerden birkaçı müstesna, şimdi yaşları 30-60 arası olanları topyekûn ıskarta kabul ediyorum. Aralarında gerçek birer kıymet ve istidat olarak başlayıp da sonradan istiklâl ilân edenleri ve piliçliklerine bakmadan bir taş üstüne çıkıp baba horoz taklidi yapmaya kalkışanları da kendi hâllerine bırakıyorum.
Bir havan dibinde ilk cevherini gösterdiğimiz ve ondan sonra her taraftan bu cevher üzerine yığınlar boşaltarak cevherleştireceğimiz, “Allah ve Resulü” diyen tüm Anadolu gençliğine topyekün oluş biçimini çizeceğimiz hareket başlamak üzeredir.
“Otomobil–zatülhareke-kendisiyle harekette” olmak vasfını 37 yıl sonra bana getiren bu gençler bunca uzun sürücü bir sabır ve tahammül sonunda, Allah nasip ederse, ileride dergi, dernek, parti, vatan ve millet nasıl heykelleştirilebilir sualinin cevabını hazırlamaktadırlar.
İşte, kendi öz kalemlerinden doğma (deklârasyon)ları:
* Kendi öz kalemimden çıkma “deklerasyonum”uz, Üstadım’ın kaleminden böyle takdim edilirken… Üstadım’ın bana telefonu, Neslihan Hanım’ın sözlerini aktarışı ve iltifatları, ayrı bir hikâyedir!..
(…)
* Sene 1987… 37 yaşındayım… Üstadım’ın “Muhasebemiz” yazısı da tabii olarak içinde bulunmak üzere, Rapor’daki bütün yazılarıyla beraber, yeni bir tertib ve tasnif ile “Kavgam” isimli eseri teşkil ederek İbda yayınlarından çıkmıştır… Alt başlığı “Necip Fazıl” olan “Kavgam” isimli eseri, eserim!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 108-110.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 27 ŞUBAT (HAYAT KURTARAN NEVZAT) BÖLÜMÜNDEN…
“* Sene 1982… Üstadım’ın yanındayım… Benzerliklerimizden bahsettiği bir demde, ona çocukluğumdaki hadiseyi aktarıyorum:
– “Birbuçuk yaşımdayken öldü diye benim mezarımı açmışlar efendim. Dudaklarım kıpırdayınca… Nereden nereye?”
– “Diri diri gömeceklerdi. Oradan dön ve yaşa!.. Ben doğduğumda da, doktor iki parmağının arasına almış boynumu, öyle yıkamışlar. “Yaşamaz bu çocuk” demişler. Başıma gelmedik hastalık kalmadı çocukken…”
(…)
* Yaşıyorum… Ruhumun şifasını, mânâda yedikçe acıkan bir açlık yolunda arayarak… “İşan” buyurdukları “Onların” ölmeden önce ölme sırrına can koymuş ve gerçek hayatın bu soydan ölüm olduğuna inanmış olarak!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 117-118.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 28 ŞUBAT (28 ŞUBAT 82) BÖLÜMÜNDEN…
“Üstadım’ın “sana çok şey söylemeli!” dediği eseri: İman ve İslâm Atlası… Üstadım, 28 Şubat 1982 tarihiyle ve şu tarihî ifadeyle imzalayarak Harun Yüksel’le onu bana gönderiyor:
– “Fikir çilesi haysiyetinin müstesna genci Salih Mirzabeyoğlu’na sevgiyle…”
(…)
Daha önce Tercüman Gazetesi’nin Ramazan sayfasında bir kısım mevzuları tefrika edilmiş bulunan İmân ve İslâm atlasının kitaplık basımını görüp görmediğimi soran Üstadım’a, o terkib içinde beni çarpan Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin bir sözü vesilesiyle cevap veriyorum:
– “Efendim, kitap okunup da geçilecek bir şey değil; sürekli git-gel lâzım… Orada Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin, “Mutlak tevhid mümkün değildir!” sözünü gördüm; imânî bakımdan birçok sıkıntımı attı, yepyeni ufuklar açtı!”
Üstadım’da, muradını karşı tarafa iletememiş hırçın bir çehre… Bende, kitaplık bir bahsi beylik klişelere emanet edememenin sıkıntısı… Ardından… Bir hafta sonra aynı bahis ve yüzü güller içinde:
– “Mutlak tevhid mümkün değildir!.. İmân ve İslâm Atlası sana çok şey söylemeli!”
Ben hiçbir şey söylemediğim hâlde, ne olmuştu da Üstadım böyle olmuştu?..
(…)
Hayatında bir kimseyi methetmek… Şiir söylemek… Üstadım’ın bana ithâf ettiği ve her biri “Yevmiye” mevzuu olan şiirler hakkında söylediği:
– “İkimizin şiirlerini yazdım, bayılacaksın!.. Ben yaşadığımı şiirimde de yazarım, romanımda da!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 123, 125, 126.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 1 MART (CANÎ DAHİ KUSTO) BÖLÜMÜNDEN…
“Üstadım, (…) edebiyattaki en büyük eksikliğin ne olduğunu bildiriyor:
– “Bizim en büyük problemimiz bir “jandarmöri-nizâm” kuramayışımızdır. Bu, Tanzimat’tan evvelki şairlerde mükemmel olarak vardı. Kendileri bizzat hem kritiktiler, hem şairdiler. Kültür “piyadestalleri-temelleri” vardı. Ondan sonra herşey bozuldu.””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 129.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 2 MART (LİDYA ALÂMETİ TİLKİ) BÖLÜMÜNDEN…
“Sara Hanım, Neslihan Hanımın annesi ve rahmetli Nimet Serdar Hanım’ın halası… Sara Hanım’dan Nimet Hanım’a aktarılan, Üstadım’ın gıyabımda söylediği bir söz var… 1980’lerdeki temaslarımız vesilesiyle evlerine gidip gelirken, bir seferinde Sara Hanım -kendinden başka kimseyi beğenmez olan- Üstadım’a, ziyaretimin ardından sorar:
– “Nasıl buluyorsunuz onu, beğendiniz mi?”
– “Müthiş zeki efendim, müthiş zeki!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 142.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 3 MART (UFUK İLE HAFİYE) BÖLÜMÜNDEN…
“17 Ocak 1983… Sorması üzerine kendi rüyalarımın söylemekten çekingenlik duyduklarımı atlayıp, (ki ayrı bir nefsaniyet belirten yanlış bir tutum), bazılarından bahsedince:
– “Kimseye söyleme bunları!”
Israrlı bir sesle:
– “En yakınına bile!.. Eşine bile anlatma!.. Yalnız bana anlat hâlini… İnceler incesi bir yol üzerindesin!.. Kimi hiç rüya görmez. Efendi Hazretlerine söylediğim zaman, “onlarınki hayvan sıhhati!” derdi…”
Gayret göstererek kendisiyle ilgili bir rüyamı anlatınca, daha önce de olduğu gibi yorumsuz geçiştiriyor. İşte bu yorumsuz geçiştirmeler yüzünden çekingenlik duyuyordum. Oysa, öyle davranıldığını ve bana düşenin sadece anlatmak, yani yorum beklememek olduğunu anlayamamıştım. Edep korkusundan düşülen edep edep noksanlığı!.. Cahillik!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 149.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 4 MART (SÜVARÎ NAZİF KUSTO) BÖLÜMÜNDEN…
“17 Ocak 1983… Üstadım, hayatın, ömrümüzün hakikatini çerçeveliyor:
– “Ölmek için doğuyoruz… Ama, bu işin bir yönü. Daha doğrusu; olmak için doğuyoruz…”
Sonradan budalaca bulduğum bir lâf ediyorum:
– “Bu daha güzel…”
İslâm’a muhatap anlayışın İHYÂ edicisi, pekiştiriyor:
– “Dirilişin aslı bizde; asıl, bizim terkibimizde…”
(…)
“* Dünya hayatında görülen şeyler, uyuyan kimsenin rüyasında gördüğü şeyler gibidir; yalnız hayâldir. Böyle olunca onun tevil ve tabiri lâzımdır… Bu meselenin kuşatıcı mânâsı şu hadîste:
– “Nas uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 158, 159-160.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 5 MART (TÂCİR ENES AHMET) BÖLÜMÜNDEN…
“3-4 yaşlarında Diyarbakır’daydım… 17 Ocak 1983’de Üstadım benzerliklerimizle alâkalı soruyor:
– “İki-üç yaşlarını hatırlıyor musun?”
– “Çok net… Ama o kadar küçük olduğum üstünde durmamıştım…”
– “Allah, Allah!.. Ben de çok iyi hatırlıyorum!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 166.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 6 MART (ABDÜLHAKÎM SADÎ GÜL) BÖLÜMÜNDEN…
“5 Şubat 1983… “Sorulanı değil de başka şeyi söylemeye” misâl hâlinde, Ahmet Kabaklı’nın “İslâm nedir, müslüman nedir?” suâline [Üstad Necib Fazıl’ın] verdiği cevabın bir bölümü:
– “Bu makine gide gide öyle bir yere gidecek ki, bir âleme, beşeri hiçbir cehde yer kalmayacak hiç…”
17 Ocak’ta [1983] bana söylediği de şu:
– “Benim bir misâlim var… Batı, makineyle, insan ruhunu burnundan mandallamıştır… Nefes aldırmıyor!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 176.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 7 MART (HAYRAN HAYREDDİN MİRZÂ) BÖLÜMÜNDEN…
“Uyanıkken horlayanlara mukabil, uykuda “fikir mesaisi” devam edeni anlayan Üstadım soruyor:
– “Uykuların nasıl?”
– “Efendim, uykuyla uyanıklık arasında, bilmiyorum… Ne uyku, ne uyanıklık; rüya mı, yoksa uyanık mıyım, anlayamıyorum!.. Bazen net olarak yazı okuyorum ve kalkınca tesbit ediyorum…”
– “Tamam işte, benim de öyle oluyordu…”
(…)
Sene 1980… Birkaç kişiyle rahmetli Üstadım’ın yanındaydık… Bir yabancı eğitim veren okulda (yanlış hatırlamıyorsam Galatasaray Lisesi), şımarık zengin çocuklarını nasıl hizaya getirdiğini anlatıyordu:
– “Sınıfa girdim, baktım ki herkes kendi havasında… Bir lâubâlîlik, bir şımarıklık… Baktım, azgınlar arka sırada… Hemen en çok göze çarpana, “kalk ayağa!” diye bağırınca şaşırdı; bütün sınıf sus-pus, ayakta… “Bundan sonra benim dersimde terbiyeli olacaksınız; hiç bakmam tepelerim!” dedim… Bir anda başı çekeni teslim alınca, herkes hizâya girdi… İşi baştan sağlam tuttun, tuttun, yoksa ipin ucunu kaçırdın mı öyle gider…”
Kıssadan hisse hesabı söylediği ise, çete başı hesabına banaydı:
– “Bunu da en çok sana söylüyorum!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 184, 186.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 8 MART (BÜYÜK DOĞU’DA SİN) BÖLÜMÜNDEN…
“Mart 1983… Üstadım’ın “burada bulunman lâzımdı!” diye uyardığı, İslâm ülkelerinden birindeki dergi veya gazete adına sorulan sualleri cevapladığı gün… Suâllerden biri:
– “Sultan Abdülhamid’in piyano çaldığı gibi bir iddia var, siz ne dersiniz?”
– “Yani Abdülhamid’in müzikle uğraştığı mı kasdediliyor?.. Oymacılık gibi şeylerle uğraştığı da bilinir… Müziği severdi ama, şahsen meşgul olduğunu bilmiyorum… Bu ne mânâda?.. Bir günah irtikap ediyor mânâsına mı?””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 192-193.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 9 MART (ATEŞ EDEN İKİ ÇOCUK) BÖLÜMÜNDEN…
– “”Gazi”lik, din için savaşanlara ait bir sıfat… Nasıl ki “şehit”lik, Allah rızası için savaşırken can verenlere ait bir mânâ…”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 206.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 10 MART (NÂCÎ HAŞMETLİ SULTAN) BÖLÜMÜNDEN…
“[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]
* Bahriye mektebindeki Müdür Şevket Bey… Bir zabite [subaya], iki sıra talebe karşısında:
– “Pantolonunuz neye ütüsüz, boyunbağınız niçin sarkık?”
İhtarında bulunacak ve onun otoritesini alenen kıracak kadar gerçek incelikten mahrum…”
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 210.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 11 MART (NAS GÜLÜ TİLKİ) BÖLÜMÜNDEN…
“17 Ocak 1983… Mazimin özeti, hâlimin ifadesi, vuku bulacakların teşhisi… Kimin şefkatini celbediyor ve ne türlü teselli ediliyorum [Üstad Necib Fazıl, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben]:
– “Memnun olmalısın… Ben 30 yaşlarındayken geçirdiğim buhranda, beni kurtarıcı ayet şu oldu… Dikkat et: “Allah hiçbir nefse taşıyacağından fazlasını yüklemez”… Demek ki, o yükü taşıyabileceğin için veriyor… Sevinmelisin!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 217.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 12 MART (“KENDİMİ BULUYORUM”) BÖLÜMÜNDEN…
“Rüya âleminde “Tilki Günlüğü” için, “senin yazdıklarında kendimi buluyorum!” diyen Ufuk [Üstad Necib Fazıl], hayat hikâyesinin yazılması mevzuunda şöyle bir murad belirtmiyor muydu:
– “Kafa kâğıdıma ait hayat hikâyem bazı eserlerimde gereğince yazılı olsa da bu kadarı yetersiz… Onlar kalın ve dış çizgilerden ibaret… Ne zaman, nerede ve nasıl dünyaya gelmişim; soyum sopum, büyüme, gelişme, yetişme şekillerim, dış görünüşleriyle tuttuğum yollar ve büründüğüm oluşlar, hattâ bir gün nerede, ne zaman ve nasıl öleceğim… Bütün bunlar madde, kemmiyet, kabuk ve zarf misali şeyler… Ve gözümde fazla değer sahibi değil… Asıl ruh hayatımı, ruhumun kafa kâğıdını resimlendirmek isterdim.”
“Tilki Günlüğü”nün, Ufuk günlüğü çehresi görünüyor… Her gece rüyâmı yazan sihirbaz!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 227.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 13 MART (SEYYAL TİLKİ NÂS) BÖLÜMÜNDEN…
“17 Ocak 1983… İSTİKBÂL İSLÂMINDIR isimli eserimi okuyorum. Üstadım, gözleri yarı inik ve tebessümle dinliyor. “Güzel, güzel!” derken, birden sesi değişti:
– “Tamam, anlaşıldı… Büsbütün mücerrete dalıyorsun, olmaz! Şekere bulayıp yutturacaksın… Bu, saf fikir; sen bana yazıyorsun. Yeniden gözden geçir!”
Fikir maddesini üreten bir mihrak birliğinde, kumaşı ve kumaşım:
– “Benim kumaşım mücerret… Ama bu adi insanlar mücerret fikirden yüzüne sigara dumanı üflenmiş gibi tiksinirler… Önce Kaptan Kusto’yu vereceksin…”
– “Onu sonra verdim efendim!”
– “Olmaz!.. Ortada bir hakikat var; önce gongu çalacaksın, herkes dönüp bakacak, sonra fikri vereceksin… Sen bana yazıyorsun. Yani, önce “vay anasına!” diye ilgilenecekler; gazetecilik yapacaksın… Adamlar bakacaklar, bir takım mücerret fikirler; kimse okumaz!.. Öbür adamlar zaten paradan başka bir şeyden anlamazlar… Ne dediğimi anlıyor musun?.. Sende benim bu zamana kadar yokluğundan en çok şikâyet ettiğim mücerret fikir istidadı çok fazla… İfrat hâlde tecrit var!.. Herşeyde kıvam; kıvamı bozmayacaksın…”
– “İfrat hâlde olduğunu biliyorum efendim!”
– “Tamam, çok güzel söylüyorsun; ifrat… Önce müşahhas bir realiteyi ortaya koyacaksın, sonra mücerret fikri massedip-yedirip yutturacaksın. Sana Akıncı Güç için de söyledim, Rapor’da da söyledim; alelâdeyi bırakıp çok mücerrete dalıyorsun, anlamazlar!.. Ben mücerretler adamıyım, benim kumaşım mücerret… Benim hayatımı yazarken en dikkat edeceğin husus da bu; ben hep yedirdim, indim, hattâ fazlaca indim. Bu millet saf fikirden anlamaz!.. Ama fikre de kıymamak lâzım. Benim yazılarımı anlamadıklarını söylüyorlar; dönüp tekrar okuyorlar… Ben öyle anlaşılmaktansa, böyle anlaşılmamayı tercih ederim!”
Kafama kelimelerin yetişmediğini yazılarımın suret üstü mânâsını sezerek söyleyen o.”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 236-237.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 14 MART (SİLÂHLI ZEKİ SERDAR) BÖLÜMÜNDEN…
“17 Ocak 1983… Üstadım, Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin onun hakkında buyurduğunun aynını bana yöneltiyor:
– “10 sene önce gelseydin, herşey başka olurdu… Ama kader!”
Şakir… Efendi Hazretlerinin nedimi… Üstadım’a, Efendi Hazretlerinden bir söz naklediyor:
– “Sizin için gıyabınızda bir sözleri var… “Elime daha önce geçseydi, daha başka olurdu!” buyurdular. Bir gün de huzurlarında sizi yermeye çalışan birine şöyle dediler: Ben Necib’ime lâf söyletmem!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 243.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 15 MART (SİLÂHLI ZEKİ KAPTAN) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Tersinden İslâm’a ihtiyacı gösteren bir hâdise:
– “Üstadım, Danimarkalı bir kadın gazetecinin, “Bizi Aşktan Koru” diye bir kitabı çevrildi… Melânette öyle uç noktalara gidiyor ki, söylediği lâflardan neye ihtiyaç duyulduğu anlaşılıyor…”
– “Ne diyor?”
– “Efendim, söylediklerinin tesiriyle anlaşılıyor ki, peygamberler olmasa insanlar cinsiyet mevzuunda bile bir ölçü sahibi olamazdı…”
– “Peygamberler olmasa medeniyet olmazdı, bizim tezimiz. Ama insanda bir de fıtrat var…”
– “Efendim, insandaki istidadın Peygamberlerin bildirmesiyle şuurlaşması… Zaten ilk insan ilk Peygamberdi.”
– “Evet, şuur çekirdeğindeki görünüyor…”
– “Eğer gaye haz ise, ne ise o…”
– “İşte, Kur’ân’da “hayvandan aşağı” diye sıfatlananlar!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 250-251.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 16 MART (“DALGALAR ÇİÇEKLENİR”) BÖLÜMÜNDEN…
“İsmim, Salih İzzet… Peki Mirzabeyoğlu?..
– “Mirzabey, bizim ailenin ismi… Soyadı kanunu çıkınca, Erdiş soyadını vermişler efendim…”
– “Mirza… Mirza ismini severim!”
Öyle dedi ya… Üstadım “Beyzâde Fazıl” öyle dedi ya… Ben, sayının kütleştiği misilde seviyorum soyadımı!..””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 260.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 17 MART (İBDA HALK-TİLKİ DEVİR) BÖLÜMÜNDEN…
“Üstadım’ın yanına kimler geldi, kimler gitti, kim kendini ne zannetti, ayrı mesele… 17 Ocak 1983… Müjdeli emir, elime verilen ruhî yolumun haritası:
– “Kuru sıkı pohpohçular… Pohpoha bakmam, kıymeti yok! Benim hayatımı yazabilecek tek insansın… Tek kelimemin bile israf olmadığına inandığım tek sen varsın; Sokrat ve Eflâtun gibi… Eflâtun eserlerinde hep Sokrat’ın fikirlerine yer verdi; ondan öğreniyoruz!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 268.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 18 MART (KUSTO FETİH MÜJDESİ) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Üstadım, [Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben] aksiyon bahsinde:
– “Bugüne kadar geçen 40 senelik mücadelemi hazırlık kabul ederek, başlangıç yapabiliriz!”
Haydi hayırlısı!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 275.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 19 MART (TEHLİKELİ BİR ADAM) BÖLÜMÜNDEN…
“Üstadım’ın (…) belirttiği durum teşhisi:
– “Cumhuriyet döneminde bizim verdiğimiz bir mücadele var… Ortada bir buz dağı vardı üfleye üfleye erittik… Ama şimdi de geç geçebilirsen çamurdan!”
Arsızlardan!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 285.•
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 20 MART (“SENİN YATAĞIN ÇEKİRDEK DOLU”) BÖLÜMÜNDEN…
“”Meramınızı pek anlatamadınız herhalde?” diye soran (…) muhabiri, [Üstad Necib Fazıl’dan] şu cevabı alıyor:
– “Bir maşrapaya Marmara’yı döksem, maşrapa yine alacağı kadarını alır… Ama ben maşrapayı doldurmuşumdur. Bir çok politikacının istifade ettiği, hattâ işi istismarcılığa götürdüğü İslâmiyet davasında, bunlar benim düşük çocuklarım hâlinde peydah olmuş tiplerdir. Birçokları düşecek, ama bir tanesi tutacak, doğacak, yaşayacak, yaşatacak…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 295-296.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 21 MART (AĞZI GÜL KOKAN KAPTAN) BÖLÜMÜNDEN…
“23 Nisan 1983… Üstadım, görünmem gerektiğinin beyanından sonra:
– “Ama, Arabistan işi kaldı biliyorsun…”
– “Bilmiyorum efendim…”
– “Duymadın mı?.. İyi oldu bir bakıma… Adamlar beni dünya çapında büyük aksiyonu tezgâhlama yerine, edebiyatçı bilmem ne diye çağırmışlar… Edebiyat ne?.. Ben aksiyon adamıyım… 40 senedir kavgasını yapmışım, telif hakkım var…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 304.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 22 MART (“LEVHALAR DEVAM EDECEK”) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Kalbimde olan [Üstad Necib Fazıl’ın] dilinde:
– “Ben de bugün-yarın bekliyordum… O gün ok gibi fırlayıp gittin…”
O gün yanında rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti ve yanındakiler vardı…
– “Yer kalmadı efendim…”
– “Yer filân değil, üç-dört kişiden yer kalmaz mı?.. Ruhî birşey, anladım ben… Eee… Nasılsın?.. Ne durumdasın?”
– “Hamdolsun, iyiyim efendim!.. Eseri tamamladım…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 310-311.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 23 MART (“BALIK KARNINDA HESAP”) BÖLÜMÜNDEN…
“Üstadım’ın vefatından sonra, pişkin kellesinin asılı olduğu köşebaşından sümüklü ağzıyla onu methetme görüntüsü içinde “memuriyet”inin icrasını yerine getirerek tek cümleyle bizi de harcayan (!) kıytırık ve yüzsüz muharrir hakkındaki hüküm ve hiddeti, benzerlerine emsal teşkil edecek mahiyette ve önceden haber vermeye de misâldir:
– “Puşt!.. Sen kimsin be, benim karşıma geçecek… Ne ilmin var, ne fikrin… Üslûp bile yok adamda!.. Tashih yapmaktan aciz köpek, benim karşıma çıkıyor… Güya benle rekabet yapacak. Bana yaptığı kaç oldu namussuzun; bütün yaptıkları var burada… (Büyük zarfları işaretliyor)… Hain, hain…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 321.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 24 MART (MÜBDİ AHMET SALİH) BÖLÜMÜNDEN…
– “Yunus Nâdi… Mustafa Kemâl dinsizliği üzerinde, Nazizm meddahlığından Marksizm şakşakçılığına ve en son olarak da “liberalizm” iklimine yelken açan Cumhuriyet gazetesinin kurucusu… Cumhuriyet gazetesi, Mustafa Kemâl’in ona bahşişidir!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 336.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 25 MART (AYNI DÖŞEKTE YATANLAR) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Üstadım’ın beni dava yoluna perçinleyici sözü:
– “Namazını kılarsın, orucunu tutarsın, tamam… Ama öbürü, büyük kurtuluş!”
Felâh!..
Felâh?..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 347.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 26 MART (SALİH EMİN UMMAN) BÖLÜMÜNDEN…
“Haziran 1982… Üstadım’ın, kıymetini sadece o gün değil, bilhassa vefatından sonra anladığım sözü:
– “Bütün ömrümce, dizlerine yatarken sırtımdan vurulmayacağıma inandığım bir dost aradım… Çok şükür buldum!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 356.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 27 MART (LEYLÂ KARANLIK GECE) BÖLÜMÜNDEN…
““Bilen”e nisbetle “bilinen”; insan aksiyonu ve kuşatan… Çözdükçe çözülecek olanı doğuran bilmece gibi, vardıkça varılacak olanı işaretleyen esrar [Üstad Necib Fazıl, Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben]:
– “Ne kadar büyük esrar… Bir şeyi kuşatıyorsun, hemen orada başka birşey teşekkül ediyor, takılıyorsun filân… Anlıyorsun değil mi?.. Allah’ın esrarı…”
– “Evet efendim… Aklın kabul ettiği yerde de sıçranılamıyor…”
– “Ne güzel… Ruhlarımız ne kadar benziyor!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 363-364.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 28 MART (“KUSTO ALMAN CASUSU”) BÖLÜMÜNDEN…
“Haftalık haber dergisi “Nokta” 28 Mart 1993 tarihli nüshasında, meşhur “Kaptan Kusto”yu, “Komutan” Kusto olarak, aleyhine yorumlarla mevzu etmiş… Türkçe’de “Kaptan”, maruf mânâsıyla, “geminin reisi” anlamında kullanılır… İngilizce’de ve herhâlde Fransızca’da da, zaten “kaptan”, “kumanda eden” mânâsında, mevkii itibariyle “reis, baş, başkan, kumandan” mânâsındadır… Demem o ki, “Kaptan Kusto” ile ilgili bir haberin tercüme-yorum karışımı içinde verilişinde, ona “Komutan Kusto” demenin yeri yok… Şayet yorumda “birtakım tedaîler uyandırmak” niyeti yoksa…”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 373-374.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 29 MART (“TİLKİ İNİNDE CUMHUR”) BÖLÜMÜNDEN…
“5 Şubat 1983… Üstadım, kahramanlık ahlâkında hasis nefs hesaplarının yeri olmadığı babında “sonları hesap etmek diye birşey yoktur” hakikatini ifade ettikten sonra:
– “Bir Hitler düşünün siz… İmkânı mı vardı, bir takım hesaplar sahibi olsaydı Almanya’ya hâkim olacağına?.. Ama romantik millet, heyecanın milleti… Çabuk inanmanın milleti… Fransız gibi istifham işareti vâzeden bir millet değil, nidâ işaretinden ibaret bir millet… En sonunda ne oldu?.. Gördünüz… Başka ne olabilir?.. Allah bilir… Bin tane Hitler çıkabilir, aksi çıkabilir…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 383.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 30 MART (YOL SAATİ ESER) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Üstadım, postallı demokrasi mimarı subaylardan birkaçı hakkında:
– “Dışarıdan görülüyor, içerdeki ahmaklar anlamıyorlar… Bana, İslâma düşman üç isim söylediler… Biri Haydar Saltık… Bunlar, idare eden!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 383.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 31 MART (“GÖZÜMÜ YUMDUKÇA GÖRDÜĞÜM NAKIŞ”) BÖLÜMÜNDEN…
“23 Nisan 1983… Üstadım’ın yanında, ardarda gelen çay ve peşpeşe içtiğim sigaralar… Daha önce hiç ikaz etmediği hususu, tatlı bir tavsiye üslûbuyla bildiriyor:
– “Çok sigara içiyorsun!.. Herhâlde günde 3-4 paket oluyor!”
– “O civarda efendim!”
– “Günde (1) paket içebilirsin!”
Hemen aklıma, Efendi Hazretlerinin ona sigara hususundaki sözleri geliyor… Üstadım’ın sigara tiryakiliği:
– “Mezar deyince aklıma, sigara içilmeyen yer geliyor!”
(…)
Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerinin, sigara hususunda Üstadım’a tavsiyesi:
– “Sigara mubahtır… Günde 9 veya 11 sigara iç!”
(…)
Üstadım’ın [yazının üst tarafında nakledilen “sigara”yla ilgili 1.5 sayfalık] hikâyesi, sekâret demlerindeki hâlini çağrıştırır bana… Dalgın… Bir ara gözünü açıyor ve sigara yakılmasını istiyor… Kesik kesik üç-beş nefes… Ve bütün hayatının özeti olan şu söz:
– “Demek böyle ölünüyormuş!”
Muhteşem beyni o demde bile sağlıklı… Ve çilesi mühürlenmek üzere dalıyor.
(…)
Sigaramın dumanı… Gözümü yumdukça… Beni boşver… Üstadım’ın “Çile”sinden:
– “Ne yalanlarda var, ne hakikatta, – Gözümü yumdukça gördüğüm nakış. – Boşuna gezmişim, yok tabiatta, – İçimdeki kadar iniş ve çıkış.”
(…)
Üstadım’ın “İmân” isimli “Noktalama”sı:
– “Yum gözünü, kalbine her ân yokluğu üfür, – “Kendinden geçmek imân, kendinde olmak küfür.””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 401, 402, 404-405, 406-407.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 1 NİSAN (İRŞAD KUTBU MAKAMI) BÖLÜMÜNDEN…
– ““Atatürk” tabusuna sığınarak, bir nevî polis himayesinde sağa sola kabadayılık taslayan sahtekâr gibi, İslâmcılara saldıran kuduzlar, bahsi geçen “Hoy-goy”cular mevkiinde… Ama artık, karşılarında “Atatürkçülük” korkusuyla büzülen İslâmcılar yok… Elhamdülillâh!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 413.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 2 NİSAN (KAPTAN ÖC ALAN TİLKİ) BÖLÜMÜNDEN…
[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]
““Anadoluculuk”… O bir oluş meselesidir, öç alma işi değil… Bu oluşun içinde, Anadoluluya ait eksiklik ve istidatsızlığın muhakemesi ve onun kendi öz nefsinden de öç almaya davet edilmesi, hattâ zorlanması da vardır.”
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 423.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 3 NİSAN (HAYATI DÜŞÜNMEYLE GEÇEN) BÖLÜMÜNDEN…
“Üstadım’ın teşhisine göre, dünyamızın en büyük derdi mütefekkir eksikliği:
– “Büyük mütefekkirden kastım, kitap ve mücerret fikirler denizinde boğulmuş bir allâme veya nazariyeci değil, en haysiyetli tecrit ile en katı teşhisi evlendirebilmiş bir ameliyecidir. Böyleleri, bazen sâf, fakat sirayet gücündeki fikirde, bazen de bellibaşlı hareketlerin başında zuhur eder; yahut en değerli örnek olarak ikisini de bir araya getirmiş olabilir; fakat mutlaka kitaplık çapta zuhur etmek gibi bir mükellefiyet altındadır!””
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 433-434.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 4 NİSAN (AŞK EŞK EŞKA) BÖLÜMÜNDEN…
“[Üstad Necib Fazıl’dan:]
Sen ki beş vakit namaz kibriyle ferahtasın,
Günahım yok sanırken en büyük günahtasın!..”
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 442.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 5 NİSAN (KUSTO FİLİSTİN ELÇİSİ) BÖLÜMÜNDEN…
“Hazret-i Ömer bahsi… Allah Resûlü’nü öldürme niyetiyle giderken, yolda kız kardeşinin müslüman olduğunu duyup oraya yönelmesi… Onu dövmesi… Sonra kapıdan girerken duyduğu Kur’ân sesinin büyüsü ile, ne okuduklarını sorması ve kendisine gösterilmesi üzerine gördüğü âyetten müteessir olup kalben teslim olması… Allah Resûlü’nün yanına varıp teslimiyetini ikrar etmesi… Ve sokağa çıkıp hemen müslüman olduğunu ilân etmesi… 40. müslüman… Ve o günden sonra kâfirlerle hep dövüşmesi…
“İstikbâl İslâmındır”da anlatılan ve mânâlandırılan bu hâdiseler, Üstadım’ın İmâm-ı Kastalâni’nin “El mevahib-ül-Ledüniyye: Gönül Nimetleri” adlı eserinin sadeleştirilmesinden alınmıştı… Ben işi Hazret-i Ömer ağırlıklı olarak ele alırken, Üstadım “Çöle İnen Nur”u kastederek Hazret-i Fatıma yönünden:
– “Orada ne güzel anlatılıyor… Eve geliyor ki, içerden yanık sesle Kur’ân okunuyor… Hazret-i Fatıma, kendisini öldürse bile dininden dönmeyeceğini söylüyor!””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 449.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 6 NİSAN (ÇÖLE İNEN NUR) BÖLÜMÜNDEN…
““Şiir duygulaşmış fikirdir; ben bu ekolün adamıyım!” diyen Üstadım, devam ediyor:
– “Şiirlerim içinde en çok dikkate şayan olan, Çile isimli olanıdır… Çektiğim bir büyük buhranın neticesidir… O dahi bula bula bir tek takdirkâr olarak, Abidin Dino’yu bulmuştur. O da şiirde “sonsuz madde” ifadesi geçtiği için, beni zıddı olduğum bir kategoriye sokmaya yeltenmiştir. Hâle bakın… Bu şiirim başka dillere tercüme edildi, okundu, incelendi, bizde dikkat eden bile olmamıştır.””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 459-460.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 7 NİSAN (NECİP SALİH İKİZLER) BÖLÜMÜNDEN…
– “Eğer gaye taka taka inip çıkmak olsaydı namazda, onu bir robota da yaptırmak kabildir… Bunların kıldığı namazla, namazın hakikati arasındaki fark acaba ne kadardır?”
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 483.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 8 NİSAN (ŞİİR İDRAKI İ-BD-A) BÖLÜMÜNDEN…
“Kasım 1982… Üstadım, “zaman israfı içindeyiz” derken, o sırada ezan okunuyor… Hazret-i Ebubekir’in sünneti olduğunu ve pek bilinmediğini belirttiği bir hareketle iki elinin baş parmaklarını öpüp göz kapaklarına bastırıyor ve ekliyor:
– “Belki ezanı okuyan da zaman israfı içinde!”
Bu dilden anlıyor olmaktan dolayı kendi hesabıma daim muzdaribim!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 489.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 9 NİSAN (“AKREP NOKTA NOKTA…”) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… Amerika-Rusya, İran-Irak, İslâm dünyası ve Türkiye, Ekonomi ve anarşi… Bütün bunlar konuşulurken, Üstadım’da müthiş bir huzur, müthiş bir güzellik; ve onun nasıl dışa dönük ve eşya ve hâdiseye pençesini geçirmek isteyici bir mizaca sahip olduğunu bilenlere ters, içe dönük… Bugün hiçbir şeyden o şeye yapışık bahsetmiyor ve birden, “gök gözlü kâfirler” sözünden sonra sesi ve gözleri… Sesi ve gözleri… Celâl sıfatıyla maruf Üstadım’ın, ömrümce duymadığım bir şefkat nefesiyle saran sesi… Konuşurken, içini kollar ve uzun uzun sükût araları verirken, buradan sonra sanki konuşmuş olmak, konuşmayı uzatmak ister gibi kesintisiz konuşuyor. Dünya ve meseleleri öyle buruşuk ki, ne anlattığı mühim değil, gözümde yok; ama bu konuşması bitmesin…
Tabiî ki bitti… Ve ben, bunun perde önündeki son görüşmemiz olduğundan habersiz, zevkten kaç köşe olduğum meçhul, elini öpüyorum:
– “Dur bakayım, sakal bırakmışsın…”
Yüzüm avuçlarının içinde. Eyvah! Kızacak mı?
– “Benimki kadar olmuş, maşallah, maşallah, hadi bakalım…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 499.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 10 NİSAN (“BEN” CASUS KAPTAN) BÖLÜMÜNDEN…
“Büyük Doğu’nun, Şubat 1971 nüshasında… “Mustafa” tedaîsi:
– “Yukarıda, bundan hayli zaman evvel Necip Fazıl’a Mısır’dan gönderdiği son resmini gördüğünüz büyük din âlimi merhum Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, İslâm’ın bütün inceliklerini görmüş, dost ve düşman kutuplarını yakından tanımış, Allah için sevme ve Allah için buğzetme sırrına ermiş, muazzam bir şahsiyetti. Kendisinin meşhur “Makamât-ı Harîrî”den tercüme ettiği ve ADIDEĞMEZ’in sadeleştirdiği parçaları sütunlarımıza geçirirken, onu son devirlerin en derin, faziletli ve mücadeleci din adamlarından biri olarak takdim eder ve o vakitler (Büyük Doğu’nun 1945 ikinci devresi) Necip Fazıl’a bu fotoğrafla beraber gönderdiği şifahî haberi, bugün iftiharla gözönüne sermekte mahzur görmeyiz: “Allah, Necip Fazıl’ı korusun! Kendisini İslâm davasının, uzun yıllar boyunca beklenen…. (Buradaki sıfatı hicabımızdan yazamıyoruz) sayıyor ve muvaffak olması için dua ediyorum!”… Büyük âlimin elimizde bulunan orjinal eserlerinden sık sık örnekler takdim edeceğiz!”
Üstadım’ın ağzından, Mustafa Sabri Efendi’nin kendisi için “Mehdi” dediğini öğrendim!..”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 511.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 11 NİSAN (ADALI TİLKİ SAMİ) BÖLÜMÜNDEN…
“[Muhabir soruyor:]
– “Nazım Hikmet’le bir tanışıklığınız var mı?”
Üstadım:
– “Tabiî… Bahriye mektebinde benden iki sınıf yüksekti. Benim mektep arkadaşım yani… Sonra Rusya macerasını biliyorsunuz.””
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 516.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 12 NİSAN (ABD-ÜL HAKÎM KOLTUĞU) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… İstikbâl İslâmındır isimli eserimi tamamladığım raporu üzerine Üstadım:
– “Haa yaşşa!.. Böyle çalışman çok iyi, hemen basalım, hemen, hemen!.. Dergiyi getirdin mi?”
– “Getirmedim efendim…”
– “Getir, ondan kapak yaparız…”
Kusto’nun müslüman olduğunu haber veren Zafer dergisi… Kapağında Kusto’nun resmi… Üstadım, bana tetkik etmem için vermişti.
İçeriye, oğullarından Mehmet giriyor.
– “Bu tamamlanmış…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 526.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 13 NİSAN (ORMANDA CASUS ELİ) BÖLÜMÜNDEN…
“12 Mayıs 1983… [Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben] Üstadım:
– “Humeyni çok güzel bir söz söyledi: Gök gözlü kâfirler…””
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 538.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 14 NİSAN (CİMA CEM CİM) BÖLÜMÜNDEN…
“Üstadım, İslâmî rengi belli olmadan önce yazdığı ve müslüman olduktan sonraki şiir konseptine uygun görmeyerek ıskartaya çıkardığı eski şiirleri hakkında [bir muhabire hitaben]:
– “Şunlar da şunlar da onun eserleridir… İstemiyorum bunu. Marulun göbek tarafının yaprakları olmak istiyorum!”
(…) [Muhabir]:
– “Ama sizi değerlendirirken yazdıklarınızın tamamına bakılmasına karşı olmak doğru mu?”
– “Vaktiyle bunu yazmıştı desinler, bana ne… Çünkü benim yolumda büyük bir değişiklik olmuştur. 30 yaşıma kadar biraz fazla bohem hayatına dalmışımdır.””
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 547-548.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 15 NİSAN (KATİL KİM BİLİR KİM) BÖLÜMÜNDEN…
[Adnan Menderes hakkında Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]
– “Allah’ın onu getirdiği makam bakımından olmakla ölmek arasında muhayyer durumunu bir türlü sezemeyen ve standart Başbakanlardan biri gibi davranan Menderes, nihayet, ruh imarına girişmedikçe madde süslerinin hiçbir şeye yaramayacağını ve açtığı şahane yolların da kendisini ölümden döndüremeyeceğini ispata muvaffak oldu. Hep satıh, dış ıslahçılığı çerçevesinde kaldı ve CHP’den devr alarak olduğu gibi muhafaza ettiği iç, onu öldürdü.”
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 559-560.
•
TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 16 NİSAN (SAHİR ZEKİ METİN) BÖLÜMÜNDEN…
“23 Nisan 1983… [Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben] Üstadım, İstikbâl İslâmındır’ı soruyor:
– “Kitap kaç sayfa?”
– “Günde iki sayfa demiştiniz, ona göre ayarlamıştım…”
– “Yani daralttın… Rahatça yazabilirsin… Acelesi yok; yavaş yavaş tamamla. Elimizde Efendi Hazretlerinin notları var…”
Gözden geçirmek üzere geri aldığım eseri, istediğim şekilde işleyebileceğimi söyleyerek, ona konulmak üzere Reşat isimli birinin tercüme ettiği bir yazıyı verdi.”
Salih Mirzabeyoğlu
Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 4, İBDA Yayınları, İstanbul (Mart) 1994, s. 566.