Tilki Günlüğü’nden Gün Gün Seçmeler – Cild 5

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 17 NİSAN (“OKURLAR FERMANINI İMÂNIN”) BÖLÜMÜNDEN…

“23 Nisan 1983… Üstadım, Tercüman gazetesine Ramazan sayfası hazırlamaktan vazgeçmesi, daha doğrusu ondan vazgeçilmesi üzerine [Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben]:

– “Beni karşılarına almak istemezler, onlar için kötü olur. Ben iki mısra ile ramazanın bütün ruhunu göstererek görüneceğim; aynı parayı verecekler… Farketmez, beni daha çok yükseltir…”

– “Bu parayı kimseye vermezler efendim…”

– “Katiyyen… Söyledim; Ramazan sayfasına (Ergün Göze’nin) koyarsanız geri alırım… Ön sayfada olacak. Senin eserini de Büyük Doğu yayınlarından basarız; onun kadrosuymuş gibi görünmeni istemem… Milyar verseler vermem!.. Bir haysiyeti var… Büyük sentez… Onun yanında olmaz!”

Kadrom olması bir yana, kadromun selâm vereniyle bile selâmımı keseceğim adamların kadrosu olur muyum hiç?..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 13-14.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 18 NİSAN (PERDELER CANDIR – CANLAR PERDE) BÖLÜMÜNDEN…

“23 Nisan 1983… Üstadım, “Kaptan Kusto Müslüman” başlıklı yazısının “İstikbâl İslâmındır”ın başına konulmasını isterken, ekliyor [Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben]:

– “Sanatlı buluşlar sahibi olmak lâzım… Bir devirde Ruşen Eşref (Ünaydın), “Diyorlar ki” diye bir röportaj uslûbiyle o devirdeki fikir, sanat, siyaset adamlarını konuşturmuştu… Alâka görmüştü.””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 27-28.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 19 NİSAN (YENİ DEVİRDE BEN) BÖLÜMÜNDEN…

“Üstadım’ın (…) muhabirine söylediği:

– “Komünist nesil, eskinin düşmanı olarak, eskinin kusurlarını görürken bazı yerlerde haklıdırlar; fakat yeniyi getirmekte insanı ebedî ölüme götüren bir noktada kalmışlardır… Eskinin bizarlığından istifade ederler, bitaplığından istifade ederler… İşte bu eski denilen şeye yeniyi zerketmek için ona yepyeni bir takat getirmek lâzımdır; şiirde, edebiyatta, fikriyatta… Ben 40 senedir buna çalışıyorum!””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 38.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 20 NİSAN (“OKU-HÜKMET-TAKDİR ET”) BÖLÜMÜNDEN…

“Mart 1983… Fas veya Cezayir’den gelen gençle beraber iki-üç kişi… “Sultan Abdülhamit’in piyano çaldığı gibi bir iddia var, siz ne dersiniz?” suâline Üstadım’ın verdiği cevaptan sonra, devamı soru ve cevap:

– “Yani, dinî yönden müzik hoş karşılanmıyor diyerek…”

– “Dinî yönden… Bu da yanlış bir telâkki… Şunu aynen yazın: Müzik, İlâhî tefekküre yaklaştığı kadar mübaha yaklaşır. Fitneye ve kötülüğe iltifat ettiği kadar da harama yaklaşır… Yoksa asla yasak değildir!.. Bu bir fıkhî mesele midir?.. O zaman Mevlevîleri tekfir etmek lâzım gelir… Yani nefsanî olduğu mertebede yanlıştır… Abdülhamit ise, en büyük diyanetperver Padişah olduğuna göre, böyle bir şeyi irtikâb etmez!.. Sorularınız tamam mı?””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 46.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 21 NİSAN (“ŞEHİT Mİ NE OLURSUN!”) BÖLÜMÜNDEN…

“5 Şubat 1983… Üstadım, muhataplarının hiçbirinin anlamadığı sırrını söylüyor:

– “Bir gün, (Efendi Hazretlerinin yanında), bir uzvun kesilmesi yahut hayatın tehdidi şekliyle “kelime-i küfür”den bahsediliyordu… Bunu söylemeye mecbur olursa adam, ne olur?.. “Eğer böyle bir ciddî tehlike varsa, kelime-i küfrü lisânen söyleyip kalben mümin kalmaya ruhsat-ı şeriyye vardır… Ruhsat, yani izin vardır… Amma, söylemeyen şehîd olur” deyince… Bendeki şeye bakın ki, edepsizlik derecesine varıyor şımarıklığım, dönüp “Efendim böyle bir hâlde ben ne olurum?” dedim… Eflâtun, Sokrat’ı tarif ederken “arslan gibi başını çevirdi” der… Öyle bir arslan gibi çevirdi başını bana, “sen şehîd olursun!” dedi… Bu lûtfu da bana ihsan etti!””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 54-55.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 22 NİSAN (“RÜYALARIN İZİNDE”) BÖLÜMÜNDEN…

“22 Nisan 1983 tarihli Levha… Üstadım’a anlattığım zaman, fazla ilgili görünmedi ve ben kuzuya fazla bir heves telkin etmeden geçiştirdi… Ardından rüyanın zaman şeridindeki gerçekleşmesi sırasına dair şunu söyledi:

– “Bazı rüya vardır ki, 30 sene sonra çıkar… Benim Allah Resûlü ile alâkalı, sonra Samsun’da tecelli eden rüyamı biliyorsun, yazdım!”

(…)

Üstadım’ın, Beyoğlu’ndaki Ağa Camiinde, Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri’nin vaazını dinlemesi… Çıkışta elini öpmesi… Eyüpsultan’daki dergâha davet edilmesi… Ve Üstadım devam ediyor:

– “O günden kısa bir müddet sonra, yahut biraz evvel, Beylerbeyi’ndeki süslü odamda bir rüyâ görmüştüm: Büyük, pek büyük bir anfi… Binlerce insanı alacak büyüklükte… Anfinin sedlerinde, bükük kavisli masaların gerisinde, nur yüzlü, binlerce, sarıklı insan… Beyaz gül dizileri hâlinde sayısız sarık… En önde ve merkezde yine sarıklı ve nur üstü nur yüzlü biri… Ben kürsüde konuşuyorum… Ne dediğimi, ne söylediğimi bilmiyorum. Kelime üstü bir ahenkle konuşuyorum. Ellerimle de fikirlerimi noktalayan işaretler veriyorum… Sözüm bitti. Merkezdeki nur üstü nur yüzlü zat yerinden kalktı, yanıma geldi ve başımı iki eliyle kavrayıp kendisine çekti, alnımdan öptü… Bu rüyadan, içimde, tatlı, bayıltıcı bir lezzet kalmıştı.”

Rüyayı Efendi Hazretlerine anlattığı zaman, şu karşılığı alıyor:

– “İnşaallah O’dur!”

Yani, Kâinatın Efendisi… Ve 30 küsur sene sonrası:

– “Hani Efendi Hazretlerini henüz tanımadan bir rüya görmüştüm ya; hani (anfi) gibi bir yerde, nur yüzlü ve bembeyaz sarıklı ulu kişilere hitap edişim; ve en öndeki yüce zatın yerlerinden kalkıp beni alnımdan öpüşleri?.. Ve Efendi Hazretlerinin “inşaallah O’dur!” buyurdukları rüyâ?.. İşte bu rüyânın hakikatine, aradan 30 küsur yıl geçtikten sonra, bir yaz günü Samsun’da erdim. Anfi şeklinde oturulan bir bahçe sinemasında ve onbini aşkın bir kalabalık huzurunda konuşurken, birden gözlerim kamaştı, herkesli sarıklı insanlar şeklinde görmeye başladım, âni olarak rüyayı hatırladım ve haşyetle gözlerimi uğdum… Aslında rüyanın hakikati bütün konferanslarıma şâmildi.””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 63, 66-67.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 23 NİSAN (“TÂBİRLERİN PEŞİNDE”) BÖLÜMÜNDEN…

“Eskilerin “cânfeza”, yani “gönüle ferahlık veren, can arttıran” dedikleri, Nisan ayının 23. günü… Can düşmanı olduğumuz rejimin bu günü “ÇOCUK Bayramı” ilân etmesi de, tersinden bir hüccet hâlinde mânâmız için esrarlı bir keyfiyet… Bir gün öncesi, hayatımın bellibaşlı mühim günlerinden biri; nihâî şeklini Üstadım’ın vefatından sonra bulan “Kayan Yıldız Sırrı” isimli şiirimin şu mısraındaki hâl:

– “Gümüş renkte duruldu varolmak kuruntusu!”

Akşamüstü deniz kenarında ne mazi, ne istikbâl; ânın rüyâ oluşunu yaşayan gerçek… Elle tutulur bir musikî ahengi içinde, aynı şiirimdeki şu mısra:

– “Ruh nisbeti bir harman ışık içinde oyun!”

His ve seziş davası; nasıl ki rüyâda bir kurbağa görülse ve kalbe yılan olduğu gelse veya yılan görülse de kalbe kurbağa hissi gelse… Bir içe doğuş.

Üstadım’ın kapısındayım:

– “Selâmunaleyküm Üstadım!”

– “Ooo! Aleykümselâm! Beni görmeden nasıl yaşayabiliyorsun sen? Gel sevgilim gel!”

10 gün kadar önce telâşesi vardı ve çok sıkıntılıydı… Bugünse müthiş neş’eli!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 73-74.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 24 NİSAN (HALİFE FÂLİH KUSTO) BÖLÜMÜNDEN…

“5 Şubat 1983… Üstadım, İmam-ı Gazalî’nin çilesinden bahis içinde bir parantez açarak, sözü Fikret Adil’e getiriyor:

– “Bana uzun zaman “sâbık şâir” dediler… Bu lâfı çıkaran Fikret Adil’dir… Ölmeden, kısa bir süre önce evine gitmiştik… Ona “Perdeler” isimli şiirimi okumuştum, yeni yazdığım… Bir-iki senelik mesele… Başladı ağlamaya; “ben sana sâbık şâir diyordum, meğerse lâyık şâirmişsin!” dedi… Sonra hastalığı için ne güzel teselli bulmuştu… O parkinson hastalığı mı ne?.. “Bu çektirir ama, öldürmez, diyorlar” dedi; gitti ameliyat oldu, öldü…””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 84 (Türk Edebiyatı’ndan nakil).

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 25 NİSAN (DUAYI İCRADA ARA!) BÖLÜMÜNDEN…

“Mazimin özeti, hâlimin ifâdesi, vuku bulacakların teşhisi… Kimin şefkatini celbediyor ve ne türlü teselli ediliyoruz [Üstad Necib Fazıl’dan Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben]:

– “Memnun olmalısın… Ben 30 yaşlarındayken geçirdiğim buhranda, beni kurtarıcı âyet şu oldu… Dikkat et: “Allah hiçbir nefse taşıyacağından fazlasını yüklemez!”… Demek ki, o yükü taşıyabileceğin için veriyor… Sevinmelisin!”

Şükrederim!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 92.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 26 NİSAN (“ONLAR BANA, BEN SANA!”) BÖLÜMÜNDEN…

“Uzun uzun cezbedildim… Kaybolmaya başlarken, Üstadım’ın ışıkla çizili resmi… Sakallı ve güleryüzlü!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 97 (Levha: 26 Nisan 1987).

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 27 NİSAN (“12 SIĞIR YAVRUSU”) BÖLÜMÜNDEN…

“* “Küçük bir millet için büyük bir tarih en ağır yüktür.”

* “Kimbilir tarih bize kaç kuzuyu kurt, kaç şeytanı melek göstermiştir?”

* “Bâzan bir kafa bir “Efkâr-ı umumiye”dir; bâzan da bütün bir Efkâr-ı umumiye dar bir kafa bile değildir.”

* “Şarktaki “Ergenekon”dan çıktık, ne tuhaftır ki, garptaki “Ergenekon” veya “ikon”a girdik!”

* “Bozulmuş cemiyetlerde bozulmamış fertler suçlu vaziyetinde kalır.”

* “Bir memlekette muhafazakârlık cereyânı ne kadar kuvvetli olursa, teceddütçüler [yenilikçiler] o kadar memnun olmalıdırlar; çünkü onların kendi eserlerini de günün birinde işte bu kuvvet muhâfaza edecektir.”

* “Rücû başka, irticâ başkadır.”

* “Devir devir şekil değiştiren iki mahlûk vardır: İpekböceği ile dalkavuk…”

* “Hakikat tahrif edildikçe kendine benzer; yani tahrif edilemez olduğunu gösterir.”

* “Etrafınıza şöyle bir göz gezdirirseniz, felâketzedeler kadar saadetzedeler de görürsünüz.”

* “Tarihî gafletlerimizin en büyüğü, Şark’ın Garb olduğunu iddiâya kalkışmamızdır.”

* “Ne gebertilecek ölüler vardır!”

* “İç yüzleri gösterecek bir ayna keşfedilirse, acaba kaç müşteri bulunabilir?”

* “Mâziyi anlamak, âtiyi [geleceği] keşfetmekten çok güçtür.”

* “Dünyada her şeye nazar değer, yalınız akla değmez; çünkü herkes kendi aklını beğenir.”

* “İnsanların çoğu her şeyi beğenmek için yaratılmıştır; eğer bunlar olmasaydı, hiç bir memlekette hiç bir hükümet tutunamazdı.”

* “Bâzı işleri akılsızlar, akıllılardan daha iyi yapar.”

* “Zâlimlere karşı insanların bir nevi zaafı vardır.”

* “Ne kadar meşhur adamlar vardır ki, memleketlerine yegâne hizmetleri ölümlerinden ibarettir.”

* “Bir çok büyük adamların hayatından talihi silerseniz, bir çok küçük adamlar elde edersiniz.”

* “Çin bizi unuttu, Hint bizi unuttu, İran bizi unuttu, Avrupa bizi unuttu… Hattâ biz bile kendimizi unuttuk!”

* “An’ane saç gibidir; bir kere koparılırsa bir daha yerine konulamaz!”

* “Bir cemiyet inhilâl ederken [dağılırken], her ferdinin kafasında bir inhisar [tekel] idaresi kurulur.”

* “Canavarların en korkuncu, mukaddesatı olmayan insandır.”

* Tarihçi İsmail Hâmi Danişmend’in çerçevelediği ve Büyük Doğu’ya emanet ettiği hikmetler!..”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 111-113.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 28 NİSAN (SUADÎ NECİP İZZET) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

– “Şimdi düşünüyorum… Nasibim nasıl takdir edilmişse edilmiş… O, esrâr-ı ilâhiyedir… O ayrı… Kendisini tanımaktan büyük bahtiyarlık olur mu benim için?.. Çünkü ben onun dergâhının kapısının önünden geçip de, Efendi Hazretlerinin yüzünü görmüş olan bir basit kedinin, köpeğin bile kendi hayvanî mertebesi içinde bir hisse aldığına kaniim…”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 122-123.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 29 NİSAN (SALİH AZİZ DEMİRCİ) BÖLÜMÜNDEN…

“* “Büyük kitaplar, insanın tekrar tekrar okumak ihtiyacını duyduğu kitaplardır. Bazı kitaplar, zamanla olgunlaşan kültür, görgü ve tecrübelerimizle birlikte büyür; bazıları da büyümezler. Eğer aradaki bu farkı seçmeyi beceremiyorsak, herhangi bir kitabı büyük bir kitaptan ayırt etmeyi henüz öğrenememişiz demektir.”

* İnsanın kendi eserine “büyük kitap” demesinin açacağı parantezler bir yana, “Kültür Davamız” isimli eserim, bende gerçekten kültür, görgü ve tecrübelerimle birlikte büyümüş ve üstüne çıkılan diğer eser katlarına nisbetle temel rolü görmüştür.”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 133-134.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 30 NİSAN (CASUS ENES DUYMAZ) BÖLÜMÜNDEN…

“Saat 13.30’da Feride Figen Hanım, “Arabanın ışıkları boyuna yanıp sönüyor!” diye bana haber verdi… Çıktım baktım: Kapının camı açık ve kapı açılmış… Hiçbir zorlama da yok… Herhalde anahtarla açtılar ve araba bir haftadır yattığı için, belki benzin gelmediği için çalıştıramadılar… Fakat asıl şuna hayret ettim: 1980 senesinde ve yine 30 Nisan günü arabam çalınmıştı!.. “Zaman korkunç daire, baş ve son nokta nerde?”…” [30 Nisan 1990]

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 141.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 1 MAYIS (“İSTANBUL’A EŞKİYA İNDİ!”) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

– “Benim piyesler içinde bir “Ahşap Konak” vardır… Nesli tükenen konaklar, mâlum… Orada üç kat vardır… Yukarıda 75-80’likler, orta katta 40-50, daha aşağıda da en üsttekilerin torunları-günün gençleri. Yukarı kat, namaz katıdır… Orta kat, olgun yaştaki hanımların kumar bilmem ne katıdır… En alt da NEBAT’laşmanın katı… Bu üç kat arasındaki nesillerin kavgaları… Nihayet piyesin kahramanı olan Recâî evi yakar, piyes öyle biter… Bu piyesi Balmumcu Garnizonunda (tevkifte bulunduğum sırada), Süleyman (Yalçın) götürdüydü Ertuğrul Muhsin’e… En sevdiğim meselelerden biridir (sözkonusu eser)… Şimdi o üçüncü kata bodrum katı ilâve etmek lâzım… Bugünkü vaziyet bu!”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 152.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 2 MAYIS (BATAN GÜNEŞTE LEYLÂ) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

– “Şimdi, Nazım’da bir “etof-kumaş” var… Benim dünya görüşümle onun dünya görüşünü alırsanız, iki görüş yanyana ama ayrı olarak durur… Benim dünya görüşüme zıt olan da, o görüşü nasıl müdafaa ettiğim hakkında bir kıymet hükmü verebilir; zıttım olmayan, bağlı olansa, büsbütün kıymetlendirir… Bunları birbirinden tefrik etmek gerekir… Ben daima hakikati söylemişimdir… Şiirde ben doğrudan doğruya cevheri arıyorum, keyfiyeti arıyorum, seviyeyi arıyorum… Nazım’ı bırakalım bir yana, bu seviye hiç bir şairde teşekkül edemedi…”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 158.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 3 MAYIS (“NURU KALBİNDEN KOVAYLA ÇEK!”) BÖLÜMÜNDEN…

“”Selâm” bahsi altında çerçevelenen inceliklere nazaran, “secde” meselesini açıklamalıyız:

– “Adem’e edilen secde, yüceltme secdesidir, tapma-ibadet secdesi değil… Kardeşleri tarafından Yusuf Aleyhisselâma edilen secde gibi… Hakikatte secde Allah’adır ve vasıtalar kıble yerindedir… Burada, Adem Peygamber bir kıbleden ibaret… Nitekim Kâbe’ye karşı secde Allah’adır ve Kâbe kıble hikmetinin merkezidir.””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 171-172.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 4 MAYIS (SAMİ EMİN NAZIR) BÖLÜMÜNDEN…

“Vecdimin penceresinden… Tasavvuf bahçeleri… “Tasavvuf Bahçeleri”, Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerinin kaleminden bir eser ismi… Ve 17 Ocak 1984 tarihli bir Levha [Tilki Günlüğü eserinde Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun rüyâları, “LEVHA” başlığı altında sunulmaktadır ve her bölümde -bazen birkaç tane az, bazen birkaç tane fazla olmak üzere- on civarında rüyâ bulunmaktadır]:

– “Soba… Üstüne küçük bir çöp atıyorum… Sonra Üstadım’ı görüyorum… Bana, “unutulmaması gereken şey, güneşin doğuşu ve batışı arasında eksilmeyen ve eskimeyendir!” diyor. Ben de ona, “Büyük Doğu ve Tasavvuf Bahçeleri!” diye cevap veriyorum!”

Anlayana saz!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 182.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 5 MAYIS (İBDA SELÂMINA DAİR) BÖLÜMÜNDEN…

“Nefsi hep yeniden kurban, yani dehâ, yani Üstadım, nefsi fedanın hakikati üzerinde insanoğlunun varoluş gayesine erince, “dehâ” diye vasıflandırdığı adamı, yani beni, 40 senelik çilesi boyunca karşılaştığı “diğerleri” ile mukayese ediyor [Üstad Necib Fazıl’dan Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben]:

– “Bu kadar zaman kimlerin elinden tuttum, kimlerin… Yazı yazdım, onları kabul ettirmeye çalıştım… Baştanbaşa yazıları elimden geçti… Ama motor yok… Mayada olmadı mı olmuyor!.. Allah kullarını da kendi istediği gibi yarattı… Çok şükür, özlediğim gencimi, dostumu gördüm… Eğer O’nu, (Abdülhakîm Arvasî Hazretlerini) görseydin daha iyi olurdu ama, olsun…””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 189.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 6 MAYIS (“SANAT ALLAH’I ARAMAK!”) BÖLÜMÜNDEN…

“Mart 1983… Üstadım’a sanat anlayışı soruluyor ve cevabı alınıyor:

– “Bu Poetika’da var… Şiir kitabımın sonunda… Oradan özetlersiniz… Ancak bir tek cümleyle başlangıç ve sonucu bildireyim… Daha doğrusu bir beyitle… Bir “Noktalama”mda şöyle derim: “Anladım işi; sanat, Allah’ı aramakmış, – Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış…” … Görüyorsunuz… Sanat benim gözümde İlâhî sırları aramak faaliyetidir; yani mutlak hakikati aramak… Mutlak hakikat ise Allah’tır… Şu var ki, İslâmî sanat temelini, ilmî ve tebliğî çerçeveden ayırıp, hissî ve telkinî bir seviyeye çıkarabilmek lâzım…””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 202.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 7 MAYIS (KUSTO YÜRÜYEN ASÂ) BÖLÜMÜNDEN…

“5 Şubat 1983… İmam-ı Gazâli… Fikret Adil… Hatırlatma durumunda olduğum bu tedâîlerden sonra… Üstadım’ın çilesi:

– “İşte benim de buna benzer, böyle krizlik şeylerim var… Meselâ böyle bir ânda tutun siz 70 kilodan 59 kiloya, 58’e inin… Size o devri anlatıyorum… Bir yalıda oturuyorduk, Beylerbeyi’nde… Yalının bahçesinde yürüyorum… Bir Kur’ân-ı Kerîm sesi geldi; bir âyet okunuyor… Onu duyar duymaz kendime geldim… “Demek” dedim, “tâkat veriyorsun ki, bu yükü de yüklüyorsun”… Bütün mesele, muvazeneyi teminde… Bir şeyin, sizi ya tersinden ya yüzünden inanmaya sevk eden “hatar”ın yükünü çekebilmek lâzım…””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 209-210.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 8 MAYIS (YOL GÖSTEREN TİLKİ) BÖLÜMÜNDEN…

“Üstadım, kahramanlık ahlâkından bahsederken, Almanları ve Hitler’i sözkonusu ettikten sonra, devam ediyor:

– “Ben bu işe giriştiğim zaman, rûhiyatını, bütün bir tarihî hatâ hâline gelen şeyini alıp, zemini hazırlamak, onun “kült” denen kültürünü, irfanını vermeyi, sonra aksiyonunu düşündüm… Daima aksiyon… Fikir-sanat-aksiyon… En sevdiğim şey o… Ağaç mecmuasındaki… Benim neler çektiğimi biliyorsunuz…””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 219.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 9 MAYIS (DOĞDUĞUM GÜN) BÖLÜMÜNDEN…

“Doğduğum tarih: 9 Mayıs’ın 10 Mayıs’a bağlandığı saatler… Gün: Salı-Çarşamba… Saat: 0.22… Mekân: Erzincan… Arzın canı!..

(…)

Mayıs 1981’de basılan “Önsöz” isimli şiir kitabım… “Ölüm” isimli şiirimde doğumum ve acı bir espri diliyle hayatım:

– Doğduğum gün ilk ölümümdü – Sen gittiğinde tekrardan öldüm – İzsiz gömüldüm kim kaçıncı kez! – Yankılanırken ölümler içimde – Ölüm beğenip ölümlerden – Gecenin sonuna yürüdüm! – Yanımda kahrın gölgesi – Gûya ıslık çalaraktan – Yaşayıp durmada ne mânâ – Vakit sabaha karşıydı – Mendil sallayıp eşe dosta – Son kez daldım son uykuya! – Boylu boyunca upuzun – Ölümün toplandık başına – İçten yalnız ben ağladım! – İşte o gün bu gündür – Karar verdim olurolmaz – Ölmemeye – Arkamdan ağlayanım olmalı!”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 228, 230 (Şiirin “Münşeat” eserindeki hâli ölçü alınmıştır).

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 10 MAYIS (NEFSİ MÜBAREK BAHTSIZ) BÖLÜMÜNDEN…

“Müşkâk-ı Nebevî; Peygamber kokusu, O’nun ruh feyzi… Üstadım, İmam-ı Gazali bahsi içinde, kendi çilesine misâl, onun çilesini, onun yerine kaim olarak naklediyor:

– “Meselenin fizik tarafını söyleyeyim: Bir lokma ekmek yesem, bir bardak su içsem, onu temessül edemiyordum… Temessülüm gitmişti… Yuvarlanıyordum yerde… Sonra, Allah’ın lûtfu ile kurtuluşu şöyle buluyorum: Gördüm ki, bu akıl çıkmaz sokaktır… Müşkâk-ı Nebevîye, Peygamber kokusuna, ruh feyzine yapışmadan olmaz bu iş… Böyle yaptım…”

Ve ekliyor:

– “Zâhirî ilimde çok üstündü mevkîi… En büyük eserleri ondan sonradır!””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 238.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 11 MAYIS (TAYYAR ALTI (6) KULAÇ) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

“Eski Diyanet İşleri Başkanı Aksekili Hamdi, [Bahriye Mektebi’nde] verdiği bir vazifeye cevabımı sınıfta birkaç kere okumuş ve demişti ki:

– “Sende istikbâlin beklediği İslâm düşünce adamından ışıklar görüyorum!””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 248.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 12 MAYIS (“ŞEHİT OLDUĞUM GÜN!”) BÖLÜMÜNDEN…

[İBDA Mimarı’nın 12 Mayıs 1986 tarihli rüyâsından bir bölüm:]

“Şehit oluyorum… Fakat ölmüyorum!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 258.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 13 MAYIS (SUAT YILDIZ SERDAR) BÖLÜMÜNDEN…

“12 Mayıs 1983… Üstadım soruyor:

– “Hava alıyor musun bu arada?”

– “Arasıra balık tutuyorum efendim…”

– “Ben de hava almak istiyorum; 15 ŞABAN’DA ÇIKACAĞIM… Biliyorsun Berat kandili… Araba sağlam değil mi?”

– “Sağlam, efendim…”

– “İyi… Beraber karşıya geçeriz… Artık görünme zamanın geldi…””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 271.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 14 MAYIS (KABİRDEN GELEN SELÂM) BÖLÜMÜNDEN…

“Üstadım’ın şanlı “Çile”sinden:

– “Selâm, selâm sana haşmetli azâp; Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.”

Azâp-Azâb: Eziyet. Büyük sıkıntı. Şiddetli elem… Azb: Gizli kalma. Görünmez olma.

Vardıkça, varılacak olana yol teşkil eden, çözdükçe çözülecek olana basamak olan (tıpkısı Tilki Günlüğü) azâb… Neyin azâbı:

– “Bir fikir ki sıcak yarada kezzap, – Bir fikir ki, beyin zarında sülük.””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 284.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 15 MAYIS (YERYÜZÜ TAŞ BEŞİK) BÖLÜMÜNDEN…

“Üstadım’a sorulan soru:

– “İspanya’daki Dünya Kupası (futbol) finallerini, birçok devlet adamı, başbakan, kral ve kraliçelerin izlemesi size neler hatırlatıyor?”

Neyi hatırlattığının cevabını alıyorlar:

– “Kafası meşinden insanlarla meşin topu birbirinden ayırmak lâzımdır!””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 290.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 16 MAYIS (MEYDAN OKUYAN KİŞİ) BÖLÜMÜNDEN…

“5 Şubat 1983… “Hafakan”a dair Üstadım’a sorulan suâl… Ve ardından, en fazla hangi şiirlerinde bu bahsin işlendiği suâli… Ve alınan cevap:

– “Öyle bir fasıl açtım ben, hepsini de koyabilirsiniz… Ama fasıllar zor oluyor… Şehir diye bir fasıl var; mücerretleştikçe mânâ değişiyor…””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 302.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 17 MAYIS (LİSÂNDA VAHDET SIRRI) BÖLÜMÜNDEN…

“Cezbedilirken, sürekli olarak Kelime-i Tevhidi ve “Lâ havle”yi tekrarlıyorum!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 309.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 18 MAYIS (“HİKEMİYÂT” VE ÜSTADIM) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

“Bu sesler, hususiyetle hastalıklar devrimden ve birtakım kitaplar üzerine eğilmemden sonra, 8-10 yaş arası, beni ağlatır ve bir türlü cevabını veremeyen içimi kurcalardı.

Bir gün yine böyle bir hastalık deminde, gece yarısı hafif bir dalgınlıktan silkelenip doğrulunca kendimi öyle güçlü, hayalimi öyle berrak, hasselerimi öyle keskin, gökleri öyle açık ve mesafeleri öyle yakın hissettim ki, -iyice hatırlıyorum- kendi kendime mırıldandım:

– “Bu dünyada acaba, benden daha derin duyan ve düşünen ikinci bir kimse var mı?””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 325.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 19 MAYIS (ORHAN ŞAHİN KAYA) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

“Ateşim 40 derece… Alnımda ve şakaklarımda sirkeli bezler… Biri alınıp öbürü konuluyor.

Bezler değiştirilirken, sirke tasına düşen damlalardan çıkan ses kulağıma garip bir musikî gibi geliyor. Tabiî hâllerimizdeki basitlikler, hastalıkta ne fevkalâde!.. Bir çıtırtı olsa iliklerinize işliyor.

Sineklerin havada ayak seslerini duyabilirsiniz. Ayak sesleri, bütün bir ifâde üslûbu ve ayrı bir lisân sahibi…

Demek ki, bizim küt bir hassasiyet içinde gezip dolaştığımız bu dünya, hassasiyet tellerimiz gerilip de yeni bir akorda bağlanınca değişiveriyor.

Bir mısram:

– “Gördüğüm, değildi bildiğim dünya…”

Demek ki, yaşadığımızı sandığımız hayatın üstünde bir hayat var; ama onun bestesini zaptetmeye mahsus akort bizde eksik… Bu eksikliğin adı da -ne tuhaf!- sıhhat…”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 334.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 20 MAYIS (“MÜSLÜMAN SÜRÜNMEZ”) BÖLÜMÜNDEN…

“Sol… Dünyada kapitalizmin zulmüne tepki ifade eder. Bizde, kapitalizmi haklı tenkidi yanında, bayatlamış an’anevî müesseselere tepkiyi de kapsar… İslâmî motifin hâkim olduğu bu müesseselere tepki, öbür ülkelerdeki an’anevî içtimaî yapıya gösterilen tepkilere nazaran bizde solcular adına özel bir meşguliyet ifâde eder… Üstadım:

– “Neticede bütün sol bir bayatın etrafında birleşiyor; bayat, kendi bayat değil de, temsil eden ellerde bayat… Ondan aldığı gerilme ile ileriye zıplamaya kalkıyor… Ve büsbütün düşüyor… Bundan bu yeni solcu nesiller ferden mesul değil… Bundan devlet mesul… Doymuyor efendim, doyurulamıyor genç… Neye inansın?””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 343.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 21 MAYIS (“BU ASRIN SAHİBİSİNİZ!”) BÖLÜMÜNDEN…

[17 Ocak 1983… Üstad Necib Fazıl’dan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben:]

– “Memnun olmalısın… Ben 30 yaşlarındayken geçirdiğim buhranda, beni kurtarıcı Âyet şu oldu… Dikkat et: “Allah hiçbir nefse taşıyacağından fazlasını yüklemez”… Demek ki o yükü taşıyabileceğin için veriyor… Sevinmelisin!.. Goethe’nin bir sözü var: “İnsanlar bir kere büluğ ıstırabı çekerler, dehâlar hep yeniden!..” … Benim çilem hep devre devre oldu!”

(…)

“Azat kabul etmez bir zaptolunmuşluk hissiyle ve bunu hayatının mânâsı bilen gençlik adına Üstadım’a” diye ithaf ettiğim eserime [Kültür Davamız] aldığım karşılık:

– “Bu kitap Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir.”

Batılı bir fikir adamı “murakabe” mevzuunda şöyle der:

– “İnsanda, murakabe hassasından daha yüksek ve daha derin ne var?”

Bütün bunları döne dolaşa, “Ufuksuz ummanlarda düdük çalan bir gemi” hesabı hep ben mi anlatmalıyım?.. Hâlim bir “Yevmiye” mevzuu olarak [17 Ocak 1983; Üstad Necib Fazıl’dan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben] aynen şu:

– “… hâlinden bahsedelim… Ne kadar çok düşünüyorsun, ne kadar çok… Uykumda bile uyanıkmışım gibi net düşünüyorum. Birşey söylüyorum, karşılığını da ben veriyorum… Büyükler karşılarındakinin derdini üstüne almaktan öyle hoşlanırlardı ki…”

Necip Fazıl’la Başbaşa?..

– “Hakkımda yazılmış tek harika kitap!””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 357, 363.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 22 MAYIS (HÂLİS GÜL BERKÎ) BÖLÜMÜNDEN…

“Milliyet Gazetesi, Üstadım’a soruyor:

– “Türkiye’de profesyonel futbol yılda 10-15 milyar lira bir para üretiyor… Buna karşılık 1983 yılında Futbol Federasyonu’na bütçe olarak verilen para 90 milyon lira… Sonra birlikte bağırıyoruz: “Milli Takım yeniliyor”… Siz bu olaya nasıl tavır koyarsınız?”

– “Aynı teşhis kelimelerini sıralıyorum. (Milli zevk ve anlayış hâkim olmadıkça sporda ve bu mevzuda edilecek fedakârlıklar da sözkonusu olamaz)… Haliç’in neresinden bir bardak su alsanız, tahlili hep aynı çıkar!””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 368.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 23 MAYIS (SON NEFES DENİZ GİBİ) BÖLÜMÜNDEN…

“Bugün, tam 20 sene, hatta daha da fazla evveline gittim!.. Kızılinler Köyüne ve oradan da Hasırca’ya gittik!.. Kızılinler’de mağaraların orada mangal yaptığımızı gören genç bir çoban, arabanın İstanbul plâkalı olduğunu görünce, “altınızda araba, yaşıyorsunuz!” dedi… Tatlı bir genç… Sanat Okulu’nu bitirmiş… Ben de, “sizin her gün yaşadığınız güzelliğe, biz hasretiz; ondan geldik!” dedim… Nereye baksan, tabiatın güzelliği… Porsuk nehri, ağaçlık ve yeşillik, açıklık ve bahar çiçekleri, kayalık ve düzlük, tertemiz bir hava… Ne kalabalık zırıltısı, ne motor gürültüsü… Harika bir gündü!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 376-377.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 24 MAYIS (KUŞ GAGASI VE DUDAK) BÖLÜMÜNDEN…

“* 24 Mayıs 1950… Adımın konulduğu gün!..

* 24 Mayıs 1982… “Anafor” isimli şiir kitabımın tamam olduğunu gösteren, son şiirin altındaki tarih… Şöyle demişim:

– “Önce hayır neye evet’in parçası – Tamam oldu gördüğün şu kadar şiir… Artık dörtnala sür atını – Ya dörtnala sür ya dört nallı kal… Kalemin yazdığı son sözdür.”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 394.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 25 MAYIS (O AKSİYON ADAMIYDI) BÖLÜMÜNDEN…

“23 Nisan 1983… Üstadım, birkaç seferdir babamla ilgileniyor… Acaba niçin?.. Geçen gelişimde “senin babanda bir anormallik var mı?” diye sorunca, “hayır!” dedim ve ne demek istediğini anlamadım… “Yani normal! Benim babama deli Fazıl derlerdi… Kanı kaynıyor!”… Tamam, şimdi oldu!..

Benzerliğimize bir unsur daha işaretleme bahanesiyle, sonradan bir Hadîs’in edâsında olduğunu anlıyorum!..

(…)

Eğer bir nevî gizli kibir gibi bir mânâ doğmayacak olsa, Üstadım’la dostluğum hususunda söyleyeceğim şey şudur:

– “Dünyada hiçbir dostluk, dostluğa liyakat şartları bakımından benim çektiğim sıkıntıya ve ehliyet imtihanına benzememiş, hased ve ibiş soyuna Aşil’in topuğundaki zaaf gibi görünüp, kaşınmamıştır!”

(…)

Üstadım’ın “neredesin genç adam?” haykırışına cevap hâlinde, hem isim ve hem mânâ olarak “Akıncı”nın babası benim; sene 1975…

(…)

Şu oldu, bu oldu, Üstadım Ankara’ya gitti… Döndüğünde yüzünde güller açıyordu:

– “Senin yazılarını benim yazdığımı söylüyorlar!””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 401-402, 405, 408.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 26 MAYIS (YERYÜZÜNÜN GÖLGESİ) BÖLÜMÜNDEN…

“Üstadım’ın rüya bahsini konuşurken, “aç karnına yat!” tavsiyesinin tedâisi ile…”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 423.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 27 MAYIS (MİLLİ NİZÂM TALİMİ) BÖLÜMÜNDEN…

“Milliyet Gazetesi soruyor:

– “Türkiye’de sporcu deyince, kaç ünlünün adını sayabilirsiniz?”

Üstadım’ın cevabı:

– “Vaktiyle Ankara Palas salonlarında uzaktan tanıdığım birkaç siyasî sporcu dışında hiçbirini tanımam!””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 428.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 28 MAYIS (TİCARETİM NASIL MI?..) BÖLÜMÜNDEN…

“Kur’ân’da “ticaret”in “cihâd” mânâsına nazaran… Bütün İBDA Cepheleri adına söylüyorum:

– “Ticaretim hârika!””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 443.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 29 MAYIS (GÖK GÖZLÜ HAKAN) BÖLÜMÜNDEN…

“* Bir gün Fatih dirilecektir!!! Evet; lâf ve hayâl âleminde değil, doğrudan doğruya madde ve hakikat dünyasında Fatih dirilecektir!!!

Bir gün, Fatih, sandukasının ihtiyar kapağını genç omuzlariyle kaldırıp ufkî vaziyetten şakulî hâle geçecek; ve İstanbul’un Divanyolu’nda görünecektir!!! Bir gün onu, kâfurdan yontulmuş asîl ve mevzun parmaklariyle kılıcının kabzasını kavramış, zarif ve ince endamiyle bir masaya eğilmiş ve GÖK GÖZLERİ ile dünya haritasını süzmeye başlamış olarak göreceğiz. Başındaki heybetli kavuğu, Uludağ’dan daha haşmetli görünecektir.

O gün, dünya ve insanlık muhasebesinde, Türk milletine ait hakların, Türk milletinin içinde ve dışında terazi kefesine konacağı ân olacaktır. İşte o gün başımızda bulunacak olan yüceler yücesi, günün gerektireceği üstün kurtarıcılık vasıflarına göre, ruhiyle olduğu kadar cismiyle de Fatih’ten başkası olmayacaktır!!! Zira Türk milletinin içindeki Fatihlerin harekete geçmeleriyle, onun, aynen sandukasını devirmiş, ayağa kalkmış ve kalabalıkların önüne geçmiş vaziyette meydana çıkması iki hayali birbirine tıpatıp intibak ettirici en mesut ahengi doğuracaktır!!! Kendi içinde olmuş bir cemiyetin dışarıya doğru fetih hamlesini temsil eden Fatih, bu defa, aynı cemiyetin, hem kendi içine, hem de dışına doğru mefkûrevî fetih hareketinin timsali olacak; bu da, 5 asırdır sandukasının içinde ders alan Fatih’in ulaştığı son kemâl haddini gösterecektir!!! Bu millet ölmeyecekse, bu Fatih dirilecektir!!!

* Üstadım’ın 1953’de yazdığı “500’üncü Yıla Doğru” isimli bir “Çerçeve”sini okumuş bulunuyorsunuz!..”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 448-449.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 30 MAYIS (“HEM AYNIYIM HEM GAYRI”) BÖLÜMÜNDEN…

“Kendimden geçme hâli; cezbediliyorum… Uzun, uzun, çok uzun sürüyor…”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 452.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 31 MAYIS (YÜCE HALİS VAVÎ) BÖLÜMÜNDEN…

“Keremli pirlerin nazarlarına cümleler… Üstadım’ın “Kelimeler Kelimeler” başlığı altında çerçevelediği hakikat:

– “Beni, hangi mevzuda olursa olsun, hemen görebilmen için tek çare, sadece düşünmendir. Meşhur masalda, parmağındaki yüzüğü oğar oğmaz “dile benden ne dilersin?” diye karşısına bir zenci köle çıkan çocuk gibi, elini hangi fikrin madenine değdirecek olursan önünde beni bulursun.”

Elini küfre değdirse şeriat doğan taife… Bu iş böyle!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 471.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 1 HAZİRAN (YÜRÜYEN MÜJDE ELİ) BÖLÜMÜNDEN…

“* Yumruğa gelince, ona HAYRANIM; ve bütün Müslümanlara, hangi iş üstündeyseler, yumruk olmasa bile aynı imân elini vazifelendirmelerinden başka öğüt tanımamaktayım… İmân yumruğunun sahibi mümin boksör, düğümlü dillerimiz ve inmeli ellerimize, muhtaç olduğu şifayı ihtar etmektedir.”

* Mümin boksör, Amerikalı Muhammed Ali’dir… Ona hayranlığını serdeden de Üstadım!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 479.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 2 HAZİRAN (“AYDINLIK SAVAŞÇILARI”) BÖLÜMÜNDEN…

“Malikî imamlarından “Muhtasar” sahibi Şeyh Halil Hazretleri:

– “Velî olan, velîliğinde gerçekleşince, onun ruhâniyet bakımından türlü şekillerde suretlere bürünmesi mümkündür. Yani ona, Allah tarafından çeşitli şekillerde suret gösterme kudreti verilir. Bu da “mümkünler âlemi”nden bir iştir, muhal değildir. Zira çeşitli şekilde zuhur eden ruhâniyettir. Ruhâniyette ise zahmet ve sınır kaydı yoktur.”

Râbıta-i Şerife’den işaretlediğimiz bu husus, “bir veli mevzuunu bulamaz ki ben desin” zaviyesinden anlaşılsa gerektir!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 495.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 3 HAZİRAN (CASUS HARP GEMİSİ) BÖLÜMÜNDEN…

“* “Kendisine hiçbir tecelli zemini aramayan bir tevekkül zarfına bürülü, sessiz ve sedasız, ortada görünenlere su taşıyıcı fikir sakası Fethi Gemuhluoğlu…”

* Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu… Üstadım’ın çizdiği onun portresine benim ekleyebileceğim tek husus, ömründe bu kadar hasbî, kendini bu kadar silen, bu vasıflarını da tersinden riyâ hâlinde tecelli ettirmeye bakmayan bir ikinci şahıs görmemiş olduğumdur…”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 503-504.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 4 HAZİRAN (HATTAB OĞLU ÖMER) BÖLÜMÜNDEN…

“5 Şubat 1983… Makinenin gide gide insan cehdine yer bırakmayacağı bahsi… Profesör Ayhan Songar’ın, Üstadım’ın bir konferansında sözkonusu ettiği Şarlo’nun bir filmdeki vida sıkıştırma sahnesiyle makine-insan ilişkisinin hicvedilmesini hatırlatması; o sahneyi hatırlatması… Ve Üstadım:

– “Şarlo… Nasreddin Hoca’nın hemen arkasından gelir… Milli kahraman dediniz mi işte onlar… Büyük insandı… Düşünün siz Lenin’in içindeki ukdeyi, başucu eseri olarak bir Alman generalinin eseriyle Şarlo’yu alıyor… Bir maddeci olarak, onun en büyük düşmanı olması lâzım halbuki… Meselâ onun kadere ait şeyleri, korkunç… Bu sahte liderlere ait buluşu… Bir (işsiz adam, tesadüfen) amele grevine katılır… Giderken yolda bir otobüs, kamyonette küçük bayraklar var ya… Eline alır onu, haydi amele bunun arkasına… N’oldu, onun cenazesini çaldılardı?””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 515-516.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 5 HAZİRAN (“DELİ MİDİR ŞÂİR?”) BÖLÜMÜNDEN…

“5 Şubat 1983… Üstadım, “bir şeyin sizi ya tersinden ya düzünden inanmaya sevk eden hatarın yükünü çekebilmek lâzım” dedikten sonra:

– “Telefonla söylüyorum… Efendiyi öpüyorum rüyâmda; burasında da bir “ben” var… “Ben”i görüyorum ve öpüyorum… Bütün bir hayatta ben o “ben”i görmedim; bilmiyorum “ben” olduğunu… Bu da rüyanın sıhhatine ayrı bir delil… “Tebrik ediyorum!” dedi… Doğrudan doğruya seni “Ehl-i Beyti” kabul ediyorum dedi… Ehl-i Beyt; yani ehil, yani “Nebi ehli”nin en yakını…””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 525.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 6 HAZİRAN (“NOKTAYI GÖRDÜNÜZ MÜ?”) BÖLÜMÜNDEN…

“Ünlü haftalık haber dergisi NOKTA… 1 Nisan 1990 tarihli sayısı… Kapağında benim portrem; içinde benimle ve Ak-Doğuş’u çıkaranlarla yapılan mülâkat…

(…)

[Nokta dergisinden naklen:]

Mirzabeyoğlu, yaşadıkları süreci “biz diğer İslâmî grupları kendi bulundukları yerde sıçratma durumundayız. Bu grupların bugünkü hâlleriyle dünkü hâlleri arasındaki farkta geçirdikleri tekâmül bakımından doğrudan doğruya bizim telif hakkımız var” şeklinde özetliyor.”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 536, 547.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 7 HAZİRAN (İSTİKBAL GAZÂDADIR!) BÖLÜMÜNDEN…

“* Nasreddin Hoca…

* Ermişliğine kadar senet tutulabilecek bir şahsiyet, bir dehâ, bir remz!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 555.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 8 HAZİRAN (DÜMDÂR KILIÇ KUSTO) BÖLÜMÜNDEN…

“5 Şubat 1983… “İstikbal İslâmındır” mevzuu; güvendiği gence bu mevzuda yaptırdığı etüd… Doktor Kusto… Profesör Roger Garaudy… Üstadım devam ediyor:

– “Bu, siyasî aksiyon şeklinde belli olmaz… Tıpkı şöminenin yanması için şu ateşi elde edinceye kadar ne zahmet çektik bugün… Hele temel… büyük… fikrî sahada olur hidâyetler çoğalır, şu olur, bu olur… Yarı aksiyoncu bir adam harekete geçer; dernekler, kulüpler filân… Böyle olur… Bir ân gelir iş büyük aksiyona dönebilir… Bu mânâda Avrupa’da bir bâtınî hazırlanış olduğuna kaniim… Farkında olduğumuz, olmadığımız… Bâtınî, iç hazırlanış olduğuna kaniim… Bu arada biz her zaman olduğu gibi – İslâm’ın hakikatinin üstüne küf üstüne küf buluyoruz… Ve gazeteler yapamıyor… İçimizde kurtulmuş değiliz ki, başkalarını kurtarmaya ehil olalım… Başkası var mı?””

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 561-562.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 9 HAZİRAN (“SELÂM SANA HAŞMETLİ AZAP!”) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

– “Roman, yerle göğü birleştirici mahiyetiyle insan ve toplum harekiyet ve seyyaliyeti içinde en ulvi ve münezzeh mânâya kadar ulaştırılabilir. Ve artık toprak üstü sefil mânânın yerde bırakılması şartiyle mefhum ve mahiyetini değiştirerek Frenklerin (Ekritür-Destine), Müslümanların da (Alınyazısı-Kader) dediği takdir kalemindeki hikmete yol arayabilir. O zaman karşımıza süflî mânâsıyla roman değil, ulvî keyfiyetiyle İlâhî sanat çıkar ve roman dize gelir.”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 568-569.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 10 HAZİRAN (BÜZÜRG; DÖRT–İKİ AĞAÇ; İKİ ŞÂHİT) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

“- “Viran olası hanede evlad ü iyâl var”

Asıl viran edilmesi gereken bir Şark ve Bizans mazeretidir bu… İslâm bu sahte Şark ahlâkından münezzehtir ve dava ahlâkında “evlâd ü iyâl” geberse de rizikoya katlanmak borcundan kaçınma yoktur.”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 584.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 11 HAZİRAN (KUSTO ÇANAKKALEDE) BÖLÜMÜNDEN…

“Uzun uzun cezbedilirken, Abdülhakîm Arvasî Hazretlerini düşünüyorum… Kendimi salıyorum ve ruhum uçuşa geçer gibi kayboluş!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 587.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 12 HAZİRAN (ÜSTADIMLA DÖRT YOLDA) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

“Akıl ötesi âlemin anahtarı «Rabıta»… Öyle kahramanlar ki, bu anahtarı verenler, her şey onlarda bir sır ifâdesine bürülüyken yine her şey, her türlü mânâ dolandırıcılığından münezzeh ve bir anahtarın çizgileri gibi hendesî ve berrak…”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 602-603.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 13 HAZİRAN (NASREDDİN HOCA’NIN HİMMETİ) BÖLÜMÜNDEN…

“Şu günlerin moda sözlerinden olan ve her moda gibi gelgeç hevesler cümlesinden olarak yarın unutulacak bir kızılderili sözü:

– “Tabiat bize atalarımızın mirası değildir, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık!”

Dünyanın feci bir çevre kirliliği yaşadığı ve “çevre kirliliğine karşı çıkma”nın aydın insan tavrı gibi değerlendirildiği günümüzde pek beğenilen bu söz, daha önce üzerinde yeterince durduğumuz “çocuk hikmeti” ve Nasreddin Hoca’nın eşeğe ters binme nüktesiyle birlikte düşünüldüğünde, kaba bir takdir, taklit ve yelteniş idrakının üstüne çıkar ve kâinat muhasebesinin hülâsası hâlinde bir mânâya bürünür!..”

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 613.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 14 HAZİRAN (DERYA KARACA AHMED) BÖLÜMÜNDEN…

“23 Nisan 1983… Üstadım:

– “Ama, Arabistan işi kaldı biliyorsun…”

– “Bilmiyorum efendim…”

– “Duymadın mı?.. İyi oldu bir bakıma… Adamlar beni dünya çapında büyük aksiyonu tezgâhlama yerine, edebiyatçı bilmem ne diye çağırmışlar… Edebiyat ne?.. Ben aksiyon adamıyım… 40 senedir kavgasını yapmışım, telif hakkım var!.. O adamı da çağırmışlar…”

– “Hamidullah…”

– “Zararı yok… Geride dururdu. Bunlar işin lübbünü anlamıyorlar… Verselerdi ya 5-10 milyon. Verebilirlerdi, para çok… Burada bir gazete çıkaralım. Gerçi bu paraya çıkar mı bilmem…”

Epey zaman önce sözkonusu olan bir mesele. Beraber gidecektik veya kendisini temsilen ben gidecektim. Niçin gidemeyeceğim (askerlik davası) meselesini hatırlattıktan sonra, zamanı gelince düşünürüz kaydıyla askıya alınan dava, tamamen kapandı.

Üstadım:

– “Bir faaliyet var İslâm dünyasında… Ama dediğimiz gibi, zirvesi küfür, tabanı mümin… Ne yapacaklarını bilmiyorlar…””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 621-622.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 15 HAZİRAN (“SANA DELİ DİYORLAR!”) BÖLÜMÜNDEN…

“17 Ocak 1983… Üstadım’ın, ısrarla üzerinde durması dikkatimi çeken, dil bahsini “ruh” ve “ruhî roman” olarak görüşümün bütün inceliklerini kapsayan sözü [Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na hitaben]:

– “Bir rüyâ gördüm: Efendi Hazretlerinin yüzünde “ben” vardı. Telefonla sordum; öyle… Ben sağlığında “ben” olduğuna dikkat etmemiştim; hiç hatırlamıyorum “ben” olduğunu…””

Salih Mirzabeyoğlu

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 632.

  •  

TİLKİ GÜNLÜĞÜ, 16 HAZİRAN (EFENDİMİN KAŞLARI) BÖLÜMÜNDEN…

[Üstad Necib Fazıl’dan naklen:]

“Kopukluk ve kesiklik içinde yekpârelik ve bütünlük, bütünlük içinde de kopukluk ve kesikliğin şarkısını söyleyen zaman, “kadans” dedikleri âhenk helezonuna, vakaların posasını değil de ruhunu yerleştirmek işinden başka sanat tanımaz; ve daima kaba müşahhasların üstündeki ince mücerretlerin lâboratuvarında en hassas imbiklerden süzülmek ister. Öyleyse romanda ruhî hareket, havanında maddelerin kabuk tarafını döven bir kimyacı olmak yerine “öz” arayıcısı bir simyacı olmayı gerektirir. Hayat filminden bir yansıma olan roman da, bu filmin gerçek çeviricisi zamanın sırlarını ancak bu yoldan kapmaya çalışmanın işi olarak meydana çıkar.”

Kaynak: Salih Mirzabeyoğlu, TİLKİ GÜNLÜĞÜ -Ufuk ile Hafiye-, Cild 5, İBDA Yayınları, İstanbul (Ağustos) 1994, s. 644-645.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İlginizi Çekebilir