YENİLİK
Üstad Necib Fazıl’ın diliyle:
– “Allah… İşte en büyük san’atkâr!.. O, dış görünüş çerçevelerinde, tekrarlanıyormuş gibi duran nâmütenahi hâdiseyi, zaman dediğimiz esrarlı havan’ın içinde toplar, her ân birbiriyle nisbetini bozup birbiriyle nisbetini ihyâ eder, her ân yokluğa batırıp varlığa daldırır, sonsuz benzerlik ifadeleri içinde ne mutlak ayniyete, ne de mutlak zıddiyete yer verir, böylece asıl olarak hiçbir ânı tekrar etmez ve her ân gerilere doğru eskilikte ezelî ve ilerilere doğru yenilikte ebedî şahsiyetini ilân eder. Allah, insanoğlunun âşık olduğu yenilik sırrını anlatıyor, anlatıyor amma, kime? Anlayana, yâni anlatmak istediğine!..” [*]
* Necib Fazıl, Çöle İnen Nur -Çöle ve Bütün Zaman ve Mekâna-, 7. Basım, Büyük Doğu Yay., İstanbul [basım yılı belirtilmemiş], s. 12.
28 Kasım 2011
APTAL
Üstad Necib Fazıl’ın diliyle:
– “Aptal dediğimiz çok defa üstüne hiçbir yazı yazılmamış boş kâğıda benzer. Mademki boştur, güzeli bulamamıştır. Fakat mademki yine boştur, çirkinden kurtulmuştur. Aptalın şuuraltı veya şuurüstü kavrayışiyle bulunmuş, kimbilir ne erişilmez hakikatleri var!
Hakikî aptal, o boş kâğıdın üzerine hiçbir şey yazmamış olan değil, saçma-sapan, kör-topal, yalan-yanlış şeyler karalamış ve onlara sımsıkı sarılmış olandır. Yâni, aptallıktan yola çıkıp akla varmamış ve yarı yolda kalmış idrâk cücesi…
İşte bu korkunç örnek, gördüğünü gördüğünden ibaret bilen, her şeyi ve her hâdiseyi beş duygu sınırında başlıyor ve bitiyor sanan, hiçbir şeye ne kâmil bir şüphe, ne de kâmil bir imânla bakamayan, bu ikisi ortası havsalacıktır ki, hakiki aptaldır ve Allah’a inanmaz.
İnanmak, ya çok üstün, kendi kendini kül edecek kadar üstün bir akıl dâvasıdır; yahut, yarı yolda bangır bangır iflâs eden aklın her türlü desteğinden mahrum, fakat gizli bir ruh feyziyle gayesini sezmiş ve fikir kargaşalığından kurtulmuş sâf ve basit adam işi…” [*]
* Necib Fazıl, Çöle İnen Nur -Çöle ve Bütün Zaman ve Mekâna-, 7. Basım, Büyük Doğu Yay., İstanbul [basım yılı belirtilmemiş], s. 9.
28 Kasım 2011
MUCİZE
Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle:
– “Evvelâ her şey mucize… Her şey Allah’ın mucizesi… Yekûn halinde varlık ve tek tek her şey mucize… Göz mucize, kulak mucize, akıl mucize, ruh mucize… İki parmak ucu arasında bir çiçeğin ipek nescini [dokusunu] lif lif tadan duygu nedir? Ne sayalım! İnsanın içine ve dışına doğru her şey mucize… Hacim mucize, şekil mucize, renk mucize…
Sonra bütün bunlar basit ve tabiî sayılıp da meccanî [bedava] bir bedahet [apaçıklık] hissi içine girildi mi, artık bunlardan ötesinde olmaz sanılan şeyler ayrıca mucize…” [*]
Tabiî, bu her idrak için böyle değil. Aynada gördüğü şeklin kendisi olduğunu bilmenin kendi hakkı olduğunu zanneden kişi için, mucize yok… Hayret olmayınca mucize yok.
* Necib Fazıl, Çöle İnen Nur -Çöle ve Bütün Zaman ve Mekâna-, 7. Basım, Büyük Doğu Yay., İstanbul [basım yılı belirtilmemiş], s. 231.
31 Ocak 2012