“Yanlış Düzen – Siyasi Şuur – Buhran” / Salih Mirzabeyoğlu

Toplum hayatının mevcut rejim tarafından tanzim edilmiş sosyal, hukukî ve siyasî kısaca “ahlâkî tümü” içinde sayısız münasebetlerde bulunan insan, düzen değişimi istediğini bildirirken, yaşamakta olduğu tezada karşı gelmektedir; bu, yaşamak istediği sistem ile, “yaşadığı” rejimin tersliğidir… Başka bir ifade ile, yaşamak istediği ahlâk ile, yaşadığı ahlâkın tersliği.

Bu nokta, “İslâmı önce kendimiz yaşayalım” tarzındaki, İslâmı birkaç şekil ve kaide zanneden aksiyon kaçaklarının tekerlemesine de açıklık getirme zorunluluğunu vurgulamaktadır: Sosyal-siyasî hayat, aynı gaye etrafında ayrılmaz bir bütündür… Genişliğine hayat sahası kaydıyla söyleyelim ki, bağlı olunan düşüncenin ona zıt rejiminde “yaşayabilme” buudları ise, o rejimin müsaadesi dairesindedir ve şüphesiz kendisi için rahatsız etmeyici kabul ettiği saha kadardır. Misâl bu ya: Laik Amerika ve Komünist Rusya’da yaşayan Müslümanları ele alalım… “Senin namazına engel olan mı var? Din işleri ayrı, dünya işleri ayrı… Kıl namazını, yat aşağı!”… Üstelik inisiyatife bırakılan bu sahanın bile düzenin duygu ve düşünce tesiri içinde değerlendirilebileceği göz önünde tutulursa, yaşayabilmenin mümkünlüğü ortaya çıkar. Buna, “kendi düşünce sistemine uygun bir yaşama kendi sistemin olmadan mümkün ise, düzen değişiminden bahsetmenin mevzu yoktur.” şeklindeki doğruyu da ekleyebiliriz. Düzen gayesi, yani dış iyilik sağlanabilsin ki, iç iyiliği bozan tesirlerden korunabilmek mümkün olsun… Görüldüğü gibi, inanılan sistem genişliğine insan meseleleri içinde yaşanamıyorsa, “yaşamak” cihadın gereğini yerine getirme ve cihad ahlâkı olarak doğar; bundan kaçınmak ve sadece ahlâkî düşünmek, sadece ahlâksızlıktır.

Düzen değiştirmek, bağlı olunan sistemin ahlâkını sosyal-siyasî müesseseler bütününe hakim kılmaktır; ferdi toplumdan ayırıcı olmayan her sistemin, aynı zamanda siyasî sistemdir de. Yaşanan rejim ve istenen sistem arasındaki zıtlığın kişilerde meydana getirdiği sancı derecesi ve rengindedir ki siyasî şuur oluşur ve siyasî şuurunun keskinleşmesi oranındadır ki değişim talebi doğar.

Mevzuyu özetlersek: Bütün faaliyetler, iktidarı hedef alması ve kendini sosyal-siyasî bütün içinde izah edebilmesi ile mânâ kazanır. Bunun dışındaki siyasî şuur belirtmeyen “bu iş şöyle olur” tarzındaki doğrunun yanlışta kullanılmasına benzer reçetelerin ve siyaset yapılmaması gereğinden bahsederken, kendisi üzerine yapılan siyasetin kabul edicisi olduğunu farketmeyen “şaşkın siyaset”in bir mânâsı yoktur. Bunlar, “siyaset yapmama siyaseti yapan” garibanlar… Netice olarak siyasetin makbüllüğünü veya çirkefliğini, gayesi belirler; bunu kavramamak, Mutlak Fikre bağlı olanların hareketlerinin, başka siyasî görüşler içinde değerlendirilebilecek malzeme olarak hedefsizliğini gösterir.

Bir sistem, fikir, sanat, hareket, dernek ve parti etrafındaki faaliyetlerin yoğurduğu “siyasî şuur” ve “hareket” oranındaki sosyal hayata hakim kılınabilir… Kısaca siyaset, bağlı olunan sistemin hayata geçirilebilmesi için gereken aksiyon dehasıdır.

Salih Mirzabeyoğlu, Bütün Fikrin Gerekliliği “İktidar-Siyaset-Hareket”

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi giriniz!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR